GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:86
Tarih:02.04.2013

DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin hekimler ve sağlık çalışanlarının durumlarının araştırılmasına ilişkin Meclis araştırmasının açılmasına dair grup önerisi aleyhine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Her ne kadar aleyhte aldığım bir söz olsa da ben lehte konuşmaya devam edeceğim. Öncelikle sağlıklı bir toplum ve sağlıklı, özgür bir gelecek dileklerimi ileterek konuşmama başlayacağım.

Sağlık, hepimizin bildiği üzere bireyin de, toplumun da vazgeçilmezlerinden biridir. Birey ne denli sağlıklı bir unsur ve kişilik olmaya ve onun siyasal, sosyal faaliyetini yürütmeye başlarsa toplum da bu sağlıklı bireylerden oluşma, sağlıklı bir toplum olabilmenin koşullarına, onun da özgüvenine sahip olmuş olur. Bu yönüyle gerek Dünya Sağlık Örgütü gerekse bir bütün olarak özgür ülke sağlık teşkilatlarının yaklaşımı "Kişinin ruhsal, bedensel, siyasal, sosyal iyi olma hâlidir." der. Bu çerçevede de sağlık erişilebilinir, ulaşılabilinir, nitelikli, parasız, eşit olmak zorundadır. Sağlığa bu çerçevede de satılabilinen, satın alınabilinen bir eşya, bir meta olarak yaklaşılmamalı, bizatihi vatandaş olan, birey ve kişilik haklarına sahip herkesin anayasal ve yasal hakkıdır diye tespitte bulunur. Bunun Anayasa'mızda da yeri varken, Anayasa'dan beslenen, bu anlamıyla da bizi biçimlendiren bir kısım kanun ve  yönetmeliklerde de ifadesini bulan sağlığa yaklaşım, ne yazık ki, uzun yıllardır üstesinden gelemediğimiz, kangrenleşen bir toplumsal yaramız ve sorun olmaya da devam ediyor. Bu, AKP'nin on bir yıllık iktidarında da rast geldiğimiz, üstesinden gelemediğimiz toplumsal yara, hâlâ yüreğimizi acıtmanın maalesef çaresizlikleriyle bizi karşı karşıya bulundurmaktadır. AKP, her sorunda olduğu gibi sağlıkta da toplumun temel ihtiyaçlarını öngören bir parametreyle yaklaşıp çözüme kavuşturacağına günü kurtaran, kısa erimli ve kısa vadeli çözüm parametreleriyle tam da hizmet etmek istediği küresel emperyal güçlerin piyasalaştıran, taşeronlaştıran ve metalaştıran anlayışının uygulamalarını devreye koymuş bulunmaktadır. Hatırlayınız, on bir yıllık iktidarında öncelikle yeşil kartla başlayıp bütün toplumu sosyal güvenceye tabi tutacağı iddiasında bulunup onun altında kalan ve gerçekleştirilemeyen, sonrasında da sağlıkta dönüşüm projeleriyle aile hekimliği, Kamu Hastaneler Birliği ya da kamu hastane birliklerinin özel firmalara, şirketlere devrine ilişkin kanun tekliflerini sıkça burada tartıştık, gündemleşti ve çoğunluk oyları ve parmaklarıyla da maalesef, bütün itirazlarımıza, muhalefet şerhimize rağmen de geçti, geçmeye de devam edecek. Bu çerçeveden de biz sorunu enine boyuna tartışılması gereken bir sorun olarak algılıyoruz. Sağlık, mademki bireyin, bireyin olduğu kadar toplumun da vazgeçilmezi, olmazsa olmazıdır... Hele hele ülkemiz gibi son otuz yılını çatışmalı süreçlerle tamamlayan bir ülke gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda, toplumun bütün kesimlerinde bu çatışmalı sürecin olumsuz yansımalarına rast gelmek, izlemek mümkündür. Siyasal, sosyal travma öylesine bir derinlik arz etmiştir ki, bu travmanın esaretinde ve etkisinde bulunan biz bireyler neredeyse, psikolojik travmayla, kendi benliğimiz, siyasal inisiyatifimiz ve kişilik haklarımızdan da vazgeçecek noktaya gelmiş bulunuyoruz. Hâlbuki sağlıklı birey olmuş olabilseydik, kazandığımız öz güvenle hem kendi haklarımıza sahip çıkabilmenin hem de toplumun özgürleşmesinin, adalet ve eşitlik taleplerinden yoksun kalmasının önündeki engellerin kaldırılmasında da ısrarcı olurduk, inadına bir mücadeleyle bu Meclisi özgürlüklerin hayat bulduğu bir Meclise dönüştürebilirdik. Ama ne yazık ki bundan kendimizi alıkoyuyoruz. Asli işinden vazgeçmiş, bir kısım küresel güçlerin çıkarlarının nasıl tanzim edileceğine dair bir rolü bu Meclis hak etmemiştir diye düşünüyorum.

Bu çerçeveden de, öncelikle, Sağlıkta Dönüşüm Projesi tarafımızdan enine boyuna yeniden ama yeniden elden geçirilmesi, analize tabi tutulması gereken bir projedir. Bu projede, her şeyden önce, Anayasa'nın bize verdiği eşitlik ilkesine aykırılıktan hareketle, kamu hastanelerini kişinin ödediği prime göre sınıflandırmak adaletsizliğin ta kendisidir. (A), (B), (C), (D), (E) olarak ifade ettiğiniz kamu hastaneleri, ödenen primin yüksekliğine göre, hangi hastaneden, kimin, nasıl yararlanacağına dair sınıfı ve toplumu tasnife tabi tutup sınıflandırarak biz bu adaletsizliği baştan itibaren, devlet ve devletin kurumları, aygıtları olarak teşvik etmiş oluyoruz, dayatmış oluyoruz.

Bir kişi 100 liralık primi de veriyor olsa, 500 liralık primi de veriyor olsa madem ki Anayasa karşısında eşittir, o hâlde sosyal devlet olmanın gereği olarak bu eşitlik ilkesini sağlıkta da, kamu hastanesinin herhangi birinde de görmesi onun sosyal ve psikolojik varlık olarak haklarının bizatihi icra edebileceği alan olmalıdır. Ama böylesi bir tasnife tabi tutmakla yetinmemişiz, kamu hastanelerini parası olanın sağlığı satın alabilinecek özel şirketlere de devretmişiz. Özel şirketlerin taşeronlaştırma ve piyasalaştırma gereği hastaneleri sermaye birikimi mekânlarına, hastaneleri sermaye iktidarının hayat bulacağı sağlık dışı her uygulamanın ve tartışmanın veya sağlık hizmetleri dışındaki her türlü satın almanın, satmanın cereyan ettiği mekânlara dönüştürmüşüz. Buradan sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir birey ve sağlıklı toplumdan oluşma özgür bir toplum bulamayız, gerçekleştiremeyiz, ulaşamayız.

Kamu hastanelerinin sınıflandırılması, onun üstünde şirket muamelesiyle kamu hastanelerinin üzerine oturttuğumuz müdürler ve satın alma müdürleri üzerinden piyasalaştırmayla yetinmemişiz, aynı zamanda taşeronlaştırmanın ve piyasalaştırmanın ürünü olarak kamu hastanelerini işlevsiz tutmuşuz, özel şirketin açtığı hastanelere olduğundan fazla avantaj, kredi, ulusal ve uluslararası çapta piyasa olanaklarından yararlanma fırsatlarını da tanıyarak oraları da sermaye biriktirme alanlarına dönüştürerek toplumun temel talebi olan sağlığı satın almaya gayret etmişiz. Bu yönüyle bu uygulamanın bize ve geleceğimize yararı olmadığını; her fırsatını bulduğumuzda da dile getirdiğimiz ve karşı çıktığımız bir durum olmaya devam ediyor.

Bu çerçevede de Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her şeyden önce, sağlık eğer sizin bizim birlikte var edebileceğimiz yarının demokratik ortak vatanında bir ırkların, dinlerin, dillerin, kimliklerin, kültürlerin farkı gözetilmeksizin, eşit vatandaşlık temelinde, özgür, eşit vatandaşlar olarak yarınımızı tanzim etmede karar sahibiysek bu adaleti her şeyden önce bu alanda hayat bulabilecek, gerçekleştirebilinecek koşullara da ulaştırmak durumundayız. Sağlık, bu anlamıyla ertelenemez. Sağlık, egemene; sağlık, mal ve mülk sahibi olan iktidara ya da sermaye sahibinin insafına terk edilmeyecek kadar değerlidir, toplumun öz malıdır; topluma da bizatihi bunu kullanabilme hakkını da, fırsatını da vermek ve onu kolaylayan bir noktada durmak da Meclisin iradesinin gereğidir. Çünkü, Meclis bu tür işler için vardır. Bunu yapamadığımızda bir yanıyla, siyasal ve sosyal travmadan dolayı giderek psikolojik bir depresyon durumuyla karşı karşıya kalan toplum; öbür yanıyla, anatomik, fizyolojik ihtiyaçlarının doğal, demokratik ve eşitlikçi bir anlamda karşılanamayan bireyin mevcut, var olan sürece dâhil olması, aktif olması, amacına uygun bir rol yüklenmesi de beklenemez. Aksine, bu ve benzeri açmaz ve yetmezliklerle karşı karşıya kalan birey, bu bireylerden müteşekkil kesimlerin kötü niyetli, art niyetli, süreç dışı bir kısım menfaat ve çıkarlar üzerine bunu örgütlemeye çalışanlara da biz zafiyetlerini kullanma fırsatını vermiş oluruz.

Bu anlamıyla, bu yasa mutlaka ama mutlaka hekimlerin, sağlık çalışanlarının koşullarının araştırılmasına hizmet edecek tarzda Meclisin gündemine getirilmelidir.

Bu yönüyle de özellikle sağlığımıza katkı sunan, değer katan hekimleri, bütün sağlık emekçilerini ve onların "Eşit işe eşit ücret." yönlü taleplerine saygılı olduğumuzu ifade ediyor, hepsini saygılarımla huzurlarınızda selamladığımı ifade ederek iyi günler diliyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.