GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK PETROL KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:111
Tarih:28.05.2013

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 450 sıra sayılı Türk Petrol Kanunu Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, petrol deyince hepimizin aklına gelen ilk kelime "önemli" oluyor. Hepimiz için gerçekten önemli ama bu önemi somutlaştırmakta biz güçlük çekiyoruz, realize etmekte de güçlük çekiyoruz. Yoksa, önemli olduğunu biliyoruz ama bunun ne kadar önemli, nasıl realize edileceği konusunda sıkıntılarımız var.

Biz, bundan yüz sene önce, dünyada bilinen petrol yataklarının yüzde 70'ine sahip bir ülkeydik, yüz yıl önce, Osmanlının son dönemlerinde dünyada bilinen petrol yataklarının yüzde 70'i bizdeydi. Savaşı kaybettiğimizde hiç petrol yatağımız kalmamıştı. Savaşın sebebini ya da Osmanlının çöküşünü etnik sebeplere, dinî sebeplere bağladık. Bunlar da önemliydi ama asıl sebep petroldü, çok önemliydi, bu önemi görmedik biz. Petrolün özel sektörde veya kamuda olması da değildi konu, petrolün önemini anlamakta o tarihlerde güçlük çektik. Hâlbuki o tarihlerde? Bana çok ilginç geldi, sizlerle paylaşmak istiyorum. Eski bakanlarımızdan Sayın Hikmet Uluğbay'ın derlediği bir çalışmadan okuyacağım müsaadenizle. Bakın, 1903 yılında, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Lansdowne Mayıs 1903'te Lordlar Kamarasında yaptığı bir konuşmada çok önemli bir politik görüşü şöyle dile getiriyor, yıl 1903, dikkatinizi çekiyorum, 1903: "İngiltere Hükûmeti İran Körfezi'nde kendisinden başka hiçbir gücün denizde üs kurmasına veya berkitilmiş liman kurmasına müsaade edemez ve böyle bir olguyu kendi çıkarlarına yöneltilmiş menfur bir hareket sayar. Bu itibarla bu tür bir girişime ellerindeki tüm imkânları seferber ederek mâni olacaktır." diyor. 1903'te bu sözleri söyleyebiliyorlar, bu görüşü ortaya koyabiliyorlar. Bizde o tarihte katiyen böyle bir görüş dercedilmemiş.

Yine, İngiltere'nin Donanma Haber Alma İdaresinin Genel Müdürü 1916'da, bakın şunu söylüyor: "Hiçbir koşul altında İngiltere'nin kontrolü altında bulunan petrollü topraklar bir yabancı devletin veya yabancı ortaklığın eline geçmemelidir." Biz o tarihlerde petrolün ne olduğunu bile bilmiyoruz. Bizim kitaplarımızda ya da bizim konularımız arasında petrol yok maalesef.

Şimdi, böyle olunca, tabii, olayı göremiyorsunuz, bilemiyorsunuz, başka şeylere takılıyorsunuz, lüzumsuzluklar arasında birçok şeyi kaybetmiş oluyorsunuz. Sayın Uluğbay'ın derlemesinde birçok konu var. Daha sonra, 2000'lerde de benzeri şekillerde stratejiler geliştirildiğini görüyoruz.

Sayın Bakan, siz, tasarının geneli üzerinde konuşurken şöyle bir söz söylediniz -onu ben tutanaklardan çıkardım- diyorsunuz ki: "Mademki `millî' kelimesini koymak veya koymamak Anayasa'yla güvence altına alınmış ve fark etmiyorsa biz o zaman dedik ki bu `millî' kelimesini şu anda koyuyoruz. Yani 2007 yılında veto gerekçesi olarak konulan bu maddenin bu sefer tam tersine `millî' kelimesi konularak da fark etmeyeceğini göstermiş olduk." Şimdi, "millî" kelimesi çok önemlidir. "Millî" kelimesinin olup olmamasından ziyade, içeriğinin böyle olması, bu önemin kavranmış olması önemlidir. Ben, tasarıda işin bu tarafının vurgulanmış olmasını, "millî" kelimesinin tasarının her maddesinin hücrelerine girmiş olmasını yeğlerim, savunurum, sizin de bunu savunmanızı beklerim. Yani "millî" kelimesinin olup olmamasının hakikaten önemi olmaz o zaman; bunu içselleştirememişsek, anlayamamışsak, petrolün ne kadar önemli olduğunu görememişsek, o zaman, hakikaten, koyup koymamakta bir anlam yok. Ama, bu mantıkla o zaman petrolün de anlamı yok demektir Sayın Bakanım, bu sözünüzü gerçekten yadırgadım. Çünkü, geçmiş yüzyılı petrol belirlemişti biliyorsunuz. Geçmiş yüzyıldaki haritaların çoğunu petrol belirlemişti. Anlaşılıyor ki 21'inci yüzyılı da petrol belirleyecek. Petrol daha uzun süre önemini koruyacak ve önümüzdeki yıllara damgasını vuracak. Dolayısıyla bu konuyu küçümsemememiz gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)