| Konu: | BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 109 |
| Tarih: | 23.05.2013 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada önemli bir kanuni düzenleme var. Sayın Sağlık Bakanı yerini almış, burada olması gereken bakan Sağlık Bakanı ama bu kanunun görüşülmesi gerektiği komisyon da Sağlık Komisyonuydu. Eğer mesele sağlık olsaydı, amenna, başımızla beraber, eğer gerçekten vatandaşın sağlığını düşünseydik, 15 doktoru, 5 eczacı, 2 diş hekiminin, hemşiresi, yöneticisi, çevrecisi, sendikacısıyla Sağlık Komisyonunu baypas etmezdik. Sağlık Komisyonunun bu meseleyi ele alması için de... Sayın Sağlık Bakanının önemli bir ilk icraatı olurdu bu iş ama maalesef bu işten uzak durduk çünkü mesele, sağlık falan değil; mesele, kamu düzenine yönelik, -tırnak içinde- sizin aklınızdaki kamu düzenine yönelik bir şeyler yapma meselesi, âlemlere nizam verme meselesi. Pek çoğunuzun bireysel olarak yaşayamadığı bir düzeni Başbakan istiyor diye Türkiye'deki herkese dayatma meselesi, yaşam biçimini dayatma meselesi maalesef.
İşte, adım adım geldiğimiz noktada o 2000'li yılların başlarındaki gizli ajanda tartışmalarına artık bugün dönüp baktığınızda her şeyin birer birer gerçekleşmekte olduğunu görüyoruz. Peki, 1994'te "Hem laik hem de Müslüman olunmaz." diyen Başbakan, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletinmiş, bak, koskoca yalan." diyen Başbakan, buradaki bu yazının önünde laikliği koruyacağına ilişkin milletvekili yeminini burada ederken başka bir Başbakan, sonra kürsüden aşağı inince aslına rücu eden bir Başbakan, balkon konuşmaları yapan bir Başbakan, balkon konuşmasında "Farklı tercihleri demokrasinin gereği olarak görürüz." deyip de liberallerden, aydınlardan alkış alan Başbakan ve "74 milyonun sesi olacağız." diyen, referandumdan sonraki balkon konuşmasındaki Başbakan. O mu gerçek Başbakan, bu mu gerçek Başbakan? Yoksa 2 tane Başbakan var: Bir tanesi prompter'dan konuşan, balkon konuşmalarını prompter'dan yaparken hiçbir sıkıntımızın olmayacağını düşündüren Başbakan ama esas Başbakan galiba ezberden şiir okuyan Başbakan, Necip Fazıl'ın o dizelerinin içinden çok da böyle üstüne basa basa "Dininin ve kininin davacısı bir gençlik, öyle bir nesil yetiştirmeliyiz." diyen Başbakan.
Şimdi, o Başbakanın ortaya koyduğu, dayattığı bir kanunla karşı karşıyayız. Pek çoğunuzun yaşamadığı bir yaşam biçimini Türkiye'ye dayatmaya çalışıyorsunuz ama şunu açıkça söylemek lazım, dillerden düşürmüyorsunuz, Alevi'si, Sünni'si, Hıristiyan'ı, Kürt'ü, Türk'ü, Çerkez'i, Laz'ı... Duygu sömürüsü yaparken bunları yapıyorsunuz, siyasete alet ederken yapıyorsunuz ama bin yıllık bir hukuk normunu, Magna Carta'dan bile daha eski olan bir hukuk normunu çatır çatır çiğniyorsunuz. Kanunlar geneldir, kanunlar herkes içindir ve eşit uygulanma ilkesine sahiptir ama gidiyorsunuz, öyle bir kanun yapıyorsunuz ki 4+4+4'te kanun maddesine "Peygamber efendimiz" ifadesi koyuyorsunuz, kanun maddesine "Kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim" diyorsunuz.
FİKRİ IŞIK (Kocaeli) - Ne alakası var?
ÖZGÜR ÖZEL (Devamla) - Benim için bir sorun yok, ben sizin geneline hizmet ettiğiniz Sünni bir Müslüman'ım ama bu ülkede Hıristiyanlar var, bu ülkede her türlü şeyi ifade ediyorsunuz. Böyle kanun maddesi yapılır mı? İşte şimdi, karşı karşıya olduğumuz... İstediğiniz kadar rahatsız olun, bu millet bize, bu gerçekleri haykıralım diye oy veriyor (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Ve size çok enteresan bir şey söyleyeyim: Bir gizli ajanda yürüyor gidiyor ama neresindeyiz kim bilir. AKP'deki çok sevgili kadın milletvekillerine söylüyorum: Hedef 2023, oralarda ajandada neler yazıyor? Acaba kadınlar araba kullanabilecek mi, acaba kadın milletvekili olacak mı o hedef 2023'te? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Acaba, kadın milletvekilleri, istedikleri gibi giyinebilecekler mi Türkiye'de kadınlar? Ajandanın orasında kim bilir ne yazıyor? Ajandanın burasında alkol yasağı yazıyormuş. Bugün biz alkol yasağını konuşuyoruz. Bakın ne diyor, o liberallere, "yetmez ama evet"çilere okumak lazım: "Naziler, komünistler için geldiğinde sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim. Sosyal demokratları içeri tıktıklarında sesimi çıkarmadım, çünkü ben sosyal demokrat değildim. Sonra sendikacılar için geldiler, bir şey söylemedim çünkü ben sendikacı değildim. Benim için geldiklerinde, sesini çıkaracak kimse kalmamıştı."
Şimdi, o AKP iktidarının yaptığı her türlü uygulamada sesini çıkarmayanlar, bugün başka bir gerçekle karşı karşıyalar ve köşelerinden sizi eleştiriyorlar. Ama biz o gün de inandık, bugün de inanıyoruz: Karanlığın en koyu olduğu an, aydınlığın en yakın olduğu andır. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)