| Konu: | SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 67 |
| Tarih: | 19.02.2013 |
CHP GRUBU ADINA BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; sıra sayısı 417 olan Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İşbirliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi, değerli izleyenlerimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Türkiye bu İmralı süreci, Ergenekon, Balyoz, Silivri vesaire bütün bunlarla uğraşırken, bir travma yaşarken bir taraftan da hayat devam ediyor, bir taraftan da Suriye'de savaşın kıyısına geliyoruz, oralarda bombalar patlıyor, bizi de etkiliyor, sürekli bir savaş kıyısında yaşıyoruz ama hayat devam ediyor ve bir taraftan da son sürat bir kanun fabrikası gibi biz kanun çıkarmaya devam ediyoruz, üretmeye devam ediyoruz. Denetim görevimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak çok fazla yerine getirmeden sürekli olarak kanunlar üretiyoruz. Bunlardan bir tanesi bu kanun tasarısı. Bununla biliyorsunuz şehir hastaneleri kurulacak. Bununla ilgili olarak Sağlık Bakanlığı bir süre önce ihalelere başladı, bazı hastanelerin ihalelerini yapmış vaziyette. Sebebini çok iyi bilmiyoruz. Biz, Plan ve Bütçe Komisyonunda bu konuyla ilgili olarak iki ay kadar çalışmalar yaptık ama gerçekten sebebini çok iyi anlayamadık ama sonradan medyadan öğrendiğimize göre Sayın Başbakanın şehir hastaneleri rüyası varmış, bu şehir hastanelerini bir şekilde gerçekleştirmesi gerekiyormuş. Herhâlde asıl sebep odur diye düşünüyoruz, bu konunun gündeme gelmesinde esas sebep odur diye düşünüyoruz ama o kadar önemli bir sebep ki Sayın Başbakan bunu demokrasiyle bağlantılı kurdu. Hani, şu demokrasinin meşhur kuvvetler ayrılığı prensibini eleştirdi ya, oradan yargının çok fazla güçlendiğini, yürütmenin üstüne çıktığını yürütmenin güçlenmesi gerektiğini vesaire söylemişti ya, yürütmenin güçlenmesi gerektiğini, bu konuyla ilgiliydi. Bu kadar önemli bir konu bu yani neredeyse bu konuyla ilgili demokrasiyi feda edeceğimiz bir noktaya gelmiştik.
Değerli arkadaşlarım, sağlıkta çok iyi bir durumda değiliz, sağlıkla ilgili olarak genelde bir sıkıntı var. Sağlıkta biz özellikle 2006'lı yıllarda, 2007'li yıllarda sağlık harcamalarımızı 6 kat arttırarak, bakın, 6 kat arttırarak özellikle otelcilik hizmetlerinde çok lüks, çok parlak bir dönem yaşadık, her şey çok iyi görünüyordu ama sağlık harcamalarımız 6 kat artmıştı. Daha sonra bunun çok maliyetli olduğunu gördük. IMF tarafından da eleştirilince bu konuyla ilgili tasarrufa gitmeye karar verdik. Bugün, sağlıkta bir sigortalı hastaneye gittiğinde, ilaç aldığında, muayene olduğunda çeşitli sebeplerle 11 çeşit fark alınıyor kendisinden, 11 çeşit fark alınıyor sağlıkta. Bu hâle geldi yani sağlıkta o şaşaalı günlerimizi, parlak günlerimizi bitirdik, şimdi fark alınan, sıkıntılı olunan bir döneme girdik.
Şimdi bir de Kamu Hastaneler Birliğini kurduk. Birçok Sağlık Bakanlığı yöneticisi de Kamu Hastaneler Birliğinde yönetici ve orada da çok büyük rakamlarla, 10-12 milyon lira gibi ya da bin lira gibi şimdiki parayla CEO'luk yapıyorlar yani CEO dönemine girildi. Üst düzey yöneticiler var artık sağlıkta, böyle bir dönemdeyiz.
Değerli arkadaşlar, konumuza gelelim. Şimdi, bizim bugünkü tasarıyla üzerinde çalıştığımız konu kısaca şu: Bir hastaneniz var, bir anlaşma yapıyorsunuz yabancılarla, hastanenizi yıkıyorlar, yerine yeni bir hastane yapıyorlar, güzel, lüks bir hastane yapıyorlar. Bu hastane için siz, hastane sahibi olarak yıkılan hastaneniz için yirmi beş yıl süreyle ona kira ödüyorsunuz yapana. Yirmi beş yıl süreyle kira ödüyorsunuz ki tasarı "otuz yıl" diyor buna ama sözleşmelerimiz, şimdiye kadarki sözleşmeler yirmi beş yıl. Bu yirmi beş yıl içerisinde ayrıca hastanenizin kârlı bölümlerini, otoparkından tutun da görüntüleme merkezlerine kadar, laboratuvarına kadar yine özel sektöre işlettiriyorsunuz; siz bunu kullanmıyorsunuz, işlettiriyorsunuz. Onun için de, bu tür hizmetler için, temizlik, güvenlik vesaire tür hizmetler için de ayrıca bir ödeme yapıyorsunuz. Düşünün, yirmi beş yıl hastanenizi yıktırıp kira ödüyorsunuz, bunları da veriyorsunuz, bu tür hizmetler için de, paramedikal hizmetler için de ayrıca bir kira ödemesi yapıyorsunuz. Yirmi beş sene sonra ne olacağını bilmiyoruz, tabii normal olarak size devredilmesi gerekir ama yirmi beş sene sonra uzatılmazsa. Yirmi beş sene sonra siz bu işe devam edebilir misiniz, yapacak kabiliyetiniz kalır mı, orası da bir soru işareti.
Olay kısaca bu. Hastanenizi yıktırıyorsunuz, yirmi beş yıl süresince kira ödüyorsunuz, rant tesislerini de, paralı olan bölümlerini de özellikle özel sektöre veriyorsunuz, başkalarına işlettiriyorsunuz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - AVM'ler, AVM'ler?
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Bir anlamda bunlar AVM'ler, bunlar kampüs olarak yapılıyor, çok büyük işletmeler. İleride bunlara da değineceğim.
Şu anda, mesela Ankara'da Etlik Hastanesi 3.566 yataklı olarak öngörülüyor; 3.566 yatak ama bu arada Ankara Etlik Hastanesi kaldırılmış. Etlik Hastanesi bir yerden bir binayı kiralamış vaziyette, doğru dürüst de hizmet veremiyor. Bir de bu hastaneler yapılıncaya kadar böyle bir durum söz konusu.
Konuyu Türk Tabipleri Birliği yargıya intikal ettirdi, Danıştay konuyla ilgili olarak? Biraz önce söylediğim gibi, aslında, bu tasarıdan önce, bu uygulamaya, Sağlık Bakanlığı girdi, ihalelerini yapmaya başladı ama Türk Tabipleri Birliği konuyu yargıya intikal ettirince yargı bunun Anayasa'nın 2 ve 7'nci maddelerine aykırı olduğunu söyledi, "Kendi başınıza bir yönetmelikle bu işi yapamazsanız, bir kanun çıkarmanız gerekir, bir kanuna bağlı olarak bu işi yürütmeniz gerekir." dedi, onun üzerine bu tasarı gündeme geldi. Yani, bir taraftan bu iş başlamış vaziyette, bir taraftan da biz mevzuatını düzenlemeye girişmiş vaziyetteyiz.
Bütün bunlarla, Sağlık Bakanlığı, şu ana kadar, otuz yedi hastane yapmayı planlıyor, yıkıp yapmayı planlıyor ama, yani Kayseri Hastanesinde olduğu gibi yıkıp yapmayı planlıyor. Bu bizim yatak kapasitemizi, hastane sayımızı pek artırmayacak, bize pek bir kazancı yok. Sadece, belki, birkaç tane artık ömrünü tamamlamış olan hastaneyi yenileme imkânımız olacak, tabii, bir yığın da yeni, lüks cihazlara kavuşmuş olacağız ama yatak sayımız açısından pek bir şey değişmeyecek.
Değerli arkadaşlar, konuyu biz Plan ve Bütçe Komisyonunda görüştük. Tabii, işin mali yönü var, parasal yönü var ama bu konu Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda da görüşülmesi gereken bir konuydu çünkü konu, adı üzerinde, Sağlık Komisyonunu da ilgilendiren boyutta. Fakat, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu bu konuyla ilgili olarak "İşlerimiz çok yoğundur." diye cevap verdi, "Görüşemiyoruz." diye cevap verdi. Sonradan öğrendik ki, Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu yedi aydır toplanmamış. Böyle de maalesef bir komedi yaşadık, bunu da sizle paylaşmak isterim.
Değerli arkadaşlarım, konuyla ilgili olarak bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, muhalefet şerhimizde de belirttiğimiz birçok itirazımız var. Konuyu biz toparladık, madde madde de eleştirilerimiz var ama farklı yönlerden de konuyu ele aldık. Mesela, şöyle: Ekonomik açıdan konuya bakıyoruz, yaklaşıyoruz, şu tür eleştirilerimiz var: Ekonomiye bakarsanız, uluslararası ekonomi yönünden dünyanın yaşadığı çok önemli bir kriz dönemindeyiz, çok önemli bir kriz yaşıyoruz ve bizim de bu krizden önemli ölçüde etkilendiğimizi biliyorsunuz.
Geçen yıl tahminimizin çok üzerinde bir bütçe açığı verdik biliyorsunuz, bütçemiz tahminimizin çok üzerinde açık verdi. Cari açığımız, biliyorsunuz, aynı şekilde, çok yüksek. 2011'de 8,5 büyümüştük, 2012'de bu krizden etkilenerek büyümemiz 3'ün altına düştü yani birdenbire çok hızlı bir düşüş yaşadık. Sıkıntılarımız var. Kamu borcu, 2012 yıl sonu itibarıyla 532 milyar lira oldu, Şu anda 532 milyar kamu borcumuz var. Bu şartlar altında, biz, 37 hastane yapıyoruz, bu iş için 20 milyar liraya yakın para ödeyeceğiz ilk hesaplara göre. Birdenbire, bu ekonomik koşullarda 37 hastaneyi yıkıp yapacağız ve bu kadar önemli bir meblağı gözden çıkarıyoruz. Nedir acelemiz arkadaşlar? Bunu ekonomik açıdan izah edebilecek birisi var mı? Nedir? Niçin biz böyle bir tasarrufta bulunuyoruz? Yani bunun, ekonomik açıdan baktığınızda, hakikaten izahı yok mantıklı olarak.
Öte yandan, gayrisafi yurt işi hasıla açısından bakıyorsunuz, önceki yıllara göre, mesela 2002 yılına göre kamu yatırımlarında bir düşüş var. Yani biz bunu, bazı hastaneleri illa yapacaksak kamu yatırımlarında azalma var, kamu yatırımı olarak doğrudan bütçe imkânlarıyla yapabiliriz. Niçin öyle yapmıyoruz? Bunu da anlamak mümkün değil.
Diğer taraftan "Yabancı sermaye gelecek." deniyor. Aslında bu tür, Türkiye gibi sermayesi kıt olan ülkelerin teşvik etmesi gereken ihracata dönük sektörlerdir. Elinizde bir kıt kaynak var, sermaye var, siz bununla ihracata dönük sektörleri teşvik eder, ülkenize döviz kazandırırsınız. Bu kadar cari açık vermişsiniz, bu kadar sıkıntınız var, istihdam sorununuz var; ihracatı artırmaya kalkarsınız. Siz tam tersine, sadece hizmet sektörüyle ilgili bunu -o da yeni yatak kapasitesi olmayan bir alanda- kullanıyorsunuz. Yani ekonomik açıdan bakıldığında bunları anlamak mümkün değil hakikaten.
Diğer taraftan, önceki Sağlık Bakanımız, Komisyonda bir konuşması sırasında "Yabancı sermaye gelecek, o taraftan da iyi." demişti ama gelecek olan yabancı sermaye sadece cihazlarla sınırlı. Biz hastaneleri -biliyorsunuz- TL'yle yapacağız sonuçta, yurt dışından buradaki hastane yapımı için yabancı bir kaynak gelmeyecek. Yabancı kaynaklar sadece ithal edilecek olan cihazlarla ilgili olarak gelecek. Yani bu açıdan da ekonomik değil, ekonomik olarak baktığınızda.
Bir de, hastane yapımı için yirmi beş yıl sabit bir yatırımınız var. Her sene kira ödüyorsunuz. Toplam kira bedelleri karşılaştırıldığında çok anormal rakamlar ortaya çıkıyor. Bakın, Kayseri Hastanesi örneği var elimizde, Kayseri Hastanesinin ihale bedeli 650 milyon lira. Kayseri Hastanesi için yıllık ödenecek olan kira 54 milyon lira fakat ilave olarak "P1" ve "P2" dediğimiz ödemeler de söz konusu -biraz sonra anlatacağım- onların toplamı da 83 milyon lira. Yani yılda 137 milyon lira, biz Kayseri Hastanesi için bir ödeme yapacağız. Buna bakıyorsunuz, bunları yirmi beş yılla değerlendirdiğiniz zaman, aşağı yukarı 3 milyar 425 milyon lira çıkıyor. Deniyor ki Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından: "Bunun hepsi, 137 milyon liranın hepsi kira değil. Bunun 54 milyon lirası kira, diğerleri kira değil. Diğerleri de diğer bölümlerle ilgili harcamalar yani işi büyüttüğümüz için bu tür harcamalarımızı da çoğaltıyoruz." Sadece o tür harcamalar için bu işe girecek, oradan çok büyük kâr elde edecek firmalar da söz konusu olabilir. Yani bu, ekonomik açıdan bakıldığında çok kârlı, çok ekonomik bir yatırım asla değil. Bunun haricinde, bu -benim biraz önce yaptığım, söylediğim- hesabın dışında bir başka hesap var mı? İnanın, iki aya yakın Komisyonda çalıştık, Sağlık Bakanlığı yetkilileri de bize böyle bir hesap vermediler. Biliyorsunuz, 5018 sayılı Kanun'a göre -bu Meclisimizden çıkmıştır birkaç sene önce- etki analizi ortaya konulması lazım, fayda-maliyet analizi alternatif olarak ortaya konulmalı, böyle bir analiz de bize veremediler, "Hayır, öyle değil de bakın bunun hesabı Kayseri Hastanesi örneğinde şudur." diyemediler, bu hesap yanlışsa doğrusunu hiçbir zaman veremediler değerli arkadaşlar.
Ee, konu mali açıdan da yanlış, yani normalde kamu yatırımları bütçe imkânlarıyla yapılır. Her sene biz neden bütçe yapıyoruz, neden orta vadeli programlar hazırlıyoruz, üç yıllık bütçeler yapmaya başladık? Bunları yaparken tabii ki kamunun kaynakları, imkânları gözetilmiş, onun için kamu kaynaklarından bunların yapılması lazım, normal olanı budur, ama biz tutuyoruz bunu bütçenin dışına çıkarıyoruz, bütçe imkânlarının dışında bu işi yapmaya kalkıyoruz, dolayısıyla bütçe prensiplerine de aykırı bir iş yapmış oluyoruz, bütçe prensipleri açısından, mali disiplin açısından da çok yanlış bir iş yapmış oluyoruz sonuç olarak.
Şimdi, sağlık planları açısından da biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak konuya yaklaştık. Sağlık planlarına bakıyorum, 2013 yılında Bakanlar Kurulunun kabul ettiği bir program var. Orada sağlık sektörüyle ilgili olarak diyor ki: "Sağlıkta temel sorun hastane ve yatak sayısının yetersizliği değil, ülke genelinde dengesiz dağılımıdır." Yani "Hastanelerin yetersizliği söz konusu değildir." diyor, "Yatak sayısının yetersizliği söz konusu değildir." diyor, "Ülke çapında dağılımında anormallik vardır." diyor; "Doktor, hemşire sayısı yetersizdir, onun dağılımında da problem vardır." diyor. Bunun çözülmesi lazım. Yani Sağlık Bakanlığının öncelik vermesi gereken konu budur, bunu düzeltmesi lazım, buna para harcaması lazım, bunu öncelikle ön sıraya koyması lazım, bu sorunu gidermesi lazım.
2011 yılında yatak doluluk oranı OECD ortalaması 76'dır, bizde 65,6. Bakın, biz de daha 65,6; OECD ortalaması 76 yani bizim yatak doluluk oranımız çok daha düşük. Bu şartlar altında neden bu kadar -43 bin küsur- yatak yıkılıp yapılacak? Bunu neden artırmaya çalışıyoruz, anlamak çok zor.
Ayrıca "tam gün" diye bir yasa çıktı biliyorsunuz birkaç sene önce. -"Tam gün"ü ben tırnak içerisinde kullanıyorum, "tam gün" değil çünkü tam olarak bir tam gün değil, doktorlarımızı perişan etti, hastanelerimizi, üniversitelerimizi perişan etti. Sağlık sektörü bu Tam Gün Yasası'yla tam bir skandal vaziyette. Doktor yetiştiremiyoruz artık. Tıp eğitimi maalesef çok kötü vaziyette. Şimdi, böyle bir durum varken, neden bu konuyu biz önceliğe alıyoruz bunu anlamak mümkün değil, gerçekten mümkün değil. Bunu çok samimi olarak söylüyorum.
Bir diğer konu, hastane işletmeciliği açısından konuya yaklaşım. Aranızda doktorlar vardır, dinleyenlerimizden de doktorlarımız vardır. Bir hastane 200 ve 400 yatak arasında rantabl çalışır. 200 ve 400 yatak arasındaki hastaneler rantabldır, verimli olurlar ama biz şimdi 3.500 yatak kapasitesine sahip hastaneler yapıyoruz. Literatürde bu iş böyledir. Bunu da biz Sağlık Bakanlığı yetkilileriyle konuştuk ama hiçbir zaman bu konuyla ilgili "Hayır öyle değil de böyledir." demediler, diyemediler yani bu literatürde de böyle bir konu.
Sağlık açısından bir diğer konu da şu: Şimdi, yirmi beş yıl süresince hastaneler ihaleleri alan firmalara bağımlı kalacakları için yirmi beş yıl süresince, sadece belli firmaların, belli ülkelerin markalarını kullanacaklar, cihazlarını kullanacaklar ve dolayısıyla onlara bağımlı olan sarf malzemelerini kullanacaklar yani Sağlık Bakanlığında konuyla ilgili, cihazla ilgili, sarf malzemesiyle ilgili bir norm ve standart getiremeyeceğiz. Doğrudan doğruya hangi firmalar ihaleyi almışsa, hangi ülkeler almışsa onlarınki geçerli olmuş olacak, böyle bir sıkıntımız var. Yerli üretimin teşviki söz konusu olmalı, yerli tıbbi cihazın ama maalesef, bakıyorsunuz, bu şekilde sadece yabancı ülkelerin cihazlarını alacağız, onları teşvik ediyoruz. Kendi, tıbbi alandaki, biyomedikal alandaki firmalarımızı öldürmüş oluyoruz bu şekilde. Bu olacak şey değil. Yani mesela bu çok çok önemli bir konu. Zaten az sayıda olan, yavaş yavaş sivrilmeye çalışan firmalarımızı da bu şekilde öldürmüş olacağız.
Hukuki yönden de, yönetsel açıdan da çok önemli sakıncalar var. Konuyla ilgili olarak çok farklı alternatifler getirilirdi, bu model bir gayrimenkul yatırım ortaklığı çerçevesi içerisinde çözülebilirdi. Konu esasında Anayasa'ya aykırı. Bir tane sözleşmeden bahsediyor tanımlar arasında bütün tasarıda, hâlbuki en az altı tane sözleşme var. Hâlbuki Danıştay, zaten bu sözleşmeye uygun olması, sözleşmenin iyi tanımlanması gerektiğini bildirmişti.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KUŞOĞLU (Devamla) - Böyle bir eksikliği var. Tekrar yargıdan dönebilecek bir şekilde biz tasarıyı hazırlıyoruz.
Birçok maddesiyle ilgili olarak da?
Değerli arkadaşlarım, diğer arkadaşlarım da sırası geldikçe maddelerle ilgili eleştirilerde bulunacaklar.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.