GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:107
Tarih:21.05.2013

VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Suriye'de meydana gelen olayların Türkiye ekonomisine yansımaları, Türkiye'ye sığınan sığınmacıların sebebiyet verdiği sosyal olaylarla ilgili Meclis araştırma önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, 2011 yılı Mart ayından sonra Suriye'de istemediğimiz olaylar gelişti. Aslında her şey iyi gidiyordu, Suriye ile ilişkilerimiz gerçekten iyi noktalara gelmişti. Türkiye'nin en uzun kara sınırına sahip Suriye sınırı yıllar yılı mayınlarla döşeliydi. Sanki Suriye, Türkiye için potansiyel bir düşmandı ya da Suriye, Türkiye için aynı şekilde potansiyel bir düşman gözüyle görülüyordu ancak hükûmetleriniz döneminde gerçekten önemli adımlar atıldı. Bizatihi Suriye ziyaretinde kendim de şahit oldum, inanılmaz bir sevgi vardı, inanılmaz bir güven vardı. Sayın Başbakana sevgi vardı, saygı vardı. Türkiye, bölgenin güçlü bir ülkesi, önder ülke olarak görülüyordu ama her şey 2011 Mart ayından sonra ters yüz oldu. Orada meydana gelen olaylar Türkiye'ye olumlu yansımadı, olumsuz yansıdı, ekonomik anlamda olumsuz yansıdı. Özellikle sosyal anlamda yaklaşık olarak 300 bin civarında mülteci var, sığınmacı var. Bunlar Suriye'ye, sınır kentlere konuşlandırıldı, oralarda çadır kamplar oluşturuldu ya da ev kiralamak suretiyle bu sığınmacılar oralara yerleştirildi ama onların da önemli anlamda sosyal sorunlar yarattığını gördük. Siyasal anlamda sorunlar yaratıldı, güvenlik anlamında sınır güvenliği ortadan kalktı. Hülasa, Suriye olayları başta Türkiye'ye çok olumsuz yansımaları oldu, Suriye'de 100 binden fazla insan öldü, 1 milyondan fazla insan Suriye topraklarını terk etmek zorunda kaldı. Orada bir iç savaş var, orada canlar gidiyor, insanlar ölüyor, evler yıkılıyor, ocaklar sönüyor, bunları telafi etmek mümkün değil. Otorite boşluğunun yarattığı güvenlik zafiyeti terör olaylarını meydana getirdi. Türkiye Suriye'den terör ithal ediyor. Kendi iç sorunlarımızı çözmeye çalışırken, kendi topraklarımız içerisindeki çatışma ortamını, savaş ortamını, terör ortamını sonlandırmaya çalışırken Suriye'den hazır imal edilmiş terör ithal etmeye başladık. İşte, Gaziantep'teki patlamalar, Cilvegözü Sınır Kapısı'ndaki hadiseler, Akçakale'deki hadiseler, en son, 51 vatandaşımızın can verdiği, onlarca yurttaşımızın, yüzlerce yurttaşımızın yaralandığı, gerçekten yüreğimizi dağlayan Reyhanlı olayları. Bütün bunları bir araya getirdiğiniz zaman elbette ki bu verdiğimiz araştırma önergesi makuldür, mantıklıdır, izana, akla uygundur.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye-Suriye ekonomik ilişkileri -sözlerimin başında da söyledim- gerçekten muazzam seviyelere geldi. Suriye'yle dış ticaretimiz çok küçük düzeylerden 2 milyar dolar seviyelerine geldi, 2011 rakamlarıyla. Ama, Türkiye-Suriye ilişkileri 2011 yılı Mart ayından sonra, zarar görmeye başladığından bu yana, ciddi anlamda dış ticarette bir zafiyet, bir azalma söz konusu oldu.

Biliyorsunuz, 2009'da vizeler kaldırıldı, özellikle hafta sonu, sınır bölgelerinde -bilirler o bölge milletvekili arkadaşlarım- Urfa'sında, Gaziantep'inde, Adana'sında, Mersin'inde, günübirlik turistler geliyordu Türkiye'ye, Suriye'den 1 milyon turist geliyordu. Sadece Suriye'ye ihracat değil, o hinterlanttan 10 farklı ülkeye Türkiye sanayi malı ihraç ediyordu, tarım ürünleri ihraç ediyordu ki Akdeniz Bölgesi'nin son iki yıldır en önemli açmazı... Bakın, o bölgede sebze ve meyve üreticileri kan ağlıyor. İnanın, hafta sonu Mersin'de Erdemli'ye gittim; biliyorsunuz, sera üretiminin yoğun yaşandığı yer, domates üreticileri kan ağlıyor, 20 kuruş, 30 kuruş domates fiyatları. Bu, nereden kaynaklanıyor? Meyve fiyatları, kayısı fiyatı, narenciye fiyatları... O bölgeye nasıl, İstanbul'dan, Ankara'dan, Sivas'tan, Erzurum'dan, günübirlik, Akdeniz Bölgesi'ne ticaret yapan, yaş sebze meyve ticareti yapan tüccarlar geliyor, mal alıyor, bu kentlere götürüyordu; aynı şekilde, Suriye'den tüccarlar geliyordu, o bölgelere, Suriye'ye, Ürdün'e, Filistin'e, o hinterlanda, Irak'a ticaret yapıyorlardı. Bütün bunlar ortadan kalktı. Şimdi ne var? Kan var, gözyaşı var. Gerçekten isyan ediyorum, gerçekten isyan ediyorum.

Yüzlerce yıl aynı imparatorluğun çatısı altında yaşadığımız halklar, Arap'ıyla, Kürt'üyle, Sünni'siyle, Alevi'siyle, Keldani'siyle, Maruni'siyle... Ne oldu? Ne oldu? Niçin Başbakan bunu bu kadar kişiselleştiriyor? Uluslararası diplomaside bu var mı? Aramızda uzmanlar var, devletler arasında sorun olur, sınır ihlali olur, güvenlik ihlali olur, bir çatışma olur ama bir ülkenin devlet başkanıyla bir ülkenin, hele hele demokratik bir ülkenin başbakanı kanlı bıçaklı olur mu?

Sayın Başbakan ekonomi toplantısına gidiyor, Esad'a çatıyor; Kanarya Sevenler Derneğine gidiyor, Esad'a çatıyor; böyle bir şey olabilir mi? Kapalı grup toplantısında Esad'a çatıyor. Dost olan sizdiniz, sizdiniz yakın ilişki kuran, biz değildik. Ne oldu da bu kadar kişiselleştiriyorsunuz?

ALİ ŞAHİN (Gaziantep) - Ne oldu da Esat'ı savunuyorsunuz bu kadar?

VAHAP SEÇER (Devamla) - Niçin Türkiye'yi Orta Doğu tuzağına çekiyorsunuz? Bunun izahatını vermeniz lazım. Batı ne yapıyor? Swoboda, Kılıçdaroğlu'na laf söylüyor. Onun haddine mi düşmüş?

Bakın, en çevreci Avrupalılardır ama dünyada çevre kirliliğine sebebiyet veren yine Avrupalılardır. Şimdi, kendi ülkelerinde fabrika kurmaz onlar, gelişmekte olan ülkelere giderler ama en büyük çevreci kendileridir. Dünyada demokrasiyi katleden, "demokrasi, demokrasi" diye kan akıtan Avrupalılardır. Ama onlar otururlar, purolarını yakarlar, viskilerini içerler, bizlerin üzerine gülerler.

Şimdi, birilerinin Başbakana "Dur, bir daha düşün!" demesi lazım. Saplandık Orta Doğu'ya. Dış politikada lastik patlattık, jant üzerinde gidiyoruz, bir meçhule gidiyoruz. Nereye gidiyoruz, kiminle gidiyoruz, niçin gidiyoruz kimse bilmiyor. Onun için bu araştırma önergesini verdik, değişik siyasi partilerden oluşturalım bir komisyon, gelsinler, neler oluyor o bölgede, sınır bölgesinde, ekonomimiz ne hâlde, siyasi ilişkilerimiz, sosyal ilişkilerimiz ne hâlde, bunları bir ortaya koyalım.

Bakınız, bir mezhep çatışması ortamı hazırlamaya çalışıyorlar, bunu Sayın Başbakan da söyledi. Biliyorsunuz, sınır bölgelerimizdekiler bu konuda hassaslar. Alevi, Sünni ya da farklı birtakım inanç grupları arasında sanki problemler varmış gibi; bunu, birtakım insanlar basın yoluyla, medya yoluyla pompalamaya, enjekte etmeye çalışıyor. Görüntülerde izlemediniz mi? Siz, hangi askerle, hangi orduyla, hangi insanlarla Suriye'ye özgürlük getireceksiniz? Görüntülerde izlemediniz mi? Adam, öldürdüğü askerin kalbini çıkartıyor, ciğerini çıkartıyor ve ısırıyor "Alevilere ölüm!" diye bağırıyor. Bunlar mı özgürlük getirecek, bunlar mı barış getirecek Suriye'ye, bunlar mı kardeşlik getirecek? (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli milletvekilleri, bunları görmüyor musunuz? Yanlış yapılabilir, yanlış olmaz demiyorum, birileri sizi dolduruşa getirir. Bunu en iyi Batı yapıyor, Amerika Birleşik Devletleri yapıyor. Sayın Başbakan da öz güveni kuvvetli bir siyasetçi, "Hadi yürü bakalım, kim tutar seni Sayın Erdoğan!" diyorlar, o da gidiyor. Ben kötü niyetli, art niyetli demiyorum.

Yine, burada altını çiziyorum: Bakın, yanlıştan dönün, orada Müslümanlar ölüyor, orada mazlum halklar ölüyor; Avrupalıya, Amerikalıya bir şey olmuyor, olan Türkiye halkına, olan Suriye halkına oluyor, mağdur olan insanlar bunlar.

Bakın, kamplarda sorunlar yaşanıyor. Suriyeli vatandaşlar açlık, sefalet içerisinde. Bize diyorsunuz ki: "Efendim, mülteciler gelmesin mi, sığınmacılar gelmesin mi, buna karşı mısınız?" Karşı değiliz ama gidin oradaki hadiselere bakın. Yoksulluktan fuhuş artmış kamplarda. Suudi Arabistan'dan, Katar'dan, Ürdün'den zengin iş adamları getiriliyor, muta nikâhı kılıfı altında buradan çocuk yaşta kızlar alınıyor, götürülüyor. Bunları görmek lazım, bunlar savaşın sonuçları. Bunları görmeyecek miyiz, bunları anlatmayacak mıyız, bunları konuşmayacak mıyız değerli arkadaşlarım?

Artık yanlıştan dönülmesi lazım. Sayın Başbakanı bir kez daha uyarıyorum: Türkiye'yi Suriye bataklığına sizler soktunuz, sizler çıkartınız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)