GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YERALTI SULARI HAKKINDA KANUN İLE KAMULAŞTIRMA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:66
Tarih:14.02.2013

MHP GRUBU ADINA SEYFETTİN YILMAZ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 410 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin 1'inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye su açısından zengin bir ülke değildir. İklim olarak yarı kurak ilklim bölgesindeyiz. Türkiye yılda ortalama 642 milimetre yağış alıyor. Bu yağış fazla bir yağış olmadığı gibi bölgelere göre dağılımı da çok faklıdır. Örneğin, Rize ilimize yılda ortalama 2.500 milimetre yağış düşerken Konya ve Karaman gibi İç Anadolu Bölgemizdeki illerin ortalama aldığı yağış 250 milimetre civarındadır.

Ülkemizde yoğun bir şekilde yer altı suyu kullanılıyor. Yer altı suyu rezervi, genelde sanayi ve tarımda sulama suyu olarak kullanılıyor ve yoğun bir şekilde kullanılmaya devam ediyor. Eğer, bu suları plansız kullanırsanız yani beslenen miktardan fazla çekersek su seviyesi gitgide düşmeye başlar. Eğer, yılda, akiferi besleyen miktardan fazla su çekerseniz ister istemez yer altı su seviyesi düşecektir. Nitekim, Konya ve Karaman gibi illerimiz başta olmak üzere, çeşitli yörelerde yer altı su seviyesi on -on beş yıl önce 20-30 metre derinlikteyken şu anda 100-150 metre derinlere inmiştir. Bu hususlar ülkemizin gerçekleridir.

Su zengini olmayan Türkiye'de yer altı sularının denetim altına alınmasına yönelik her girişim kıymetli ve önemlidir.

Bu anlamda, suyun çok iyi yönetilmesi gerekmektedir ve yer altı sularının hesapsız kullanımının önüne geçilmesi gelecek kuşaklara bırakacağımız önemli bir miras olacaktır. Hükûmet bu gerekçelerle Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları unutarak 2011 yılında yer altı sularıyla alakalı olarak 167 sayılı Yasa'da yapılan değişiklikle 10 metrenin altındaki bütün kuyulara sayaç takma zorunluluğu getirmiştir. Bu yasayla, 25/2/2013 tarihine kadar sayaç takılması zorunluluğu getirilmiş, takılmayan kuyuların kapatılması ve belgelerin iptali yasal zorunluluk hâline gelmiştir. Fakat süreç içinde bunun uygulanabilir olmadığı görülmüştür.

Devlet Su İşleri bölge müdürlükleri tarafından çiftçilere duyurulmaya başlayınca, zaten geçim sıkıntısı ve borç batağı içinde olan çiftçimiz, uygulamaya çok sert tepki göstermiştir ve bu tepkiler karşısında, özellikle, önümüzdeki yerel seçimleri de hesap ederek iki yıl önce çıkardığınız ve 25/2/2013 tarihine kadar uygulama zorunluluğu getirdiğiniz kuyulara su saati takma işini ötelemek üzere 410 sıra sayılı Kanun Teklifi'ni getirdiniz. Hâlbuki getirdiğiniz bu teklifle, bu yasayla çiftçiye tuzak kurulmaktadır, sanki süre üç yıl uzatılıyormuş gibi görüntü verilmektedir. Üç yıllık süre Devlet Su İşlerine verilmektedir. Çiftçi bir yıl içinde ya sayacı taktıracak ya da Devlet Su İşlerine, taktırmak için başvuracaktır. Devlet Su İşlerine başvurunca yüzde 25 daha fazla ödeme yapacaktır.

Sayın Bakan niye çiftçi yaparsa bir yıl süre veriyorsunuz da, Devlet Su İşleri yaparsa üç yıl süre tanıyorsunuz? Ayrıca, çiftçiden sayaç bedeli niye yüzde 25 fazlasıyla alınıyor? Yani bugün tefeciler bile yüzde 25 rakamını uygulamıyor, siz tefecilerden daha mı vicdansızsınız?

AKP Hükûmetinde hiç izan, insaf, vicdan ve merhamet kalmamıştır. Çiftçinin iflahını kesmiş, şimdi de suyunu kesmeye çalışmaktadır. Hangi bitkiyi ekerse eksin 1 dekara 200 ton suyun yetmesi mümkün değildir, bu kadar suyla ürünler tarlada kalır. AKP Hükûmeti çiftçiye açıkça "Tarlanı ekmeyeceksin." diyor. Çiftçi zaten geçinemiyor, zar zor ayakta duruyor, Hükûmet çiftçide takat bırakmamıştır.

Sayın Bakan, amacınız bu ülkede tarımı ve çiftçiyi bitirmek midir? İktidarınız süresince uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, çiftçi, tarihinin en kötü dönemini yaşamaktadır. Türk çiftçisi dünyanın en pahalı mazotunu ve gübresini kullanıyor, ağır girdi maliyetleri altında eziliyor, artık, üretim yapamaz hâle gelmiştir. Çiftçimiz ya da çocukları şehirde taşeron firmada iş bulma çabasına girmiştir.

Geçen gün Adana'da bir çiftçimiz, hacizlerden ve borçlardan bunalıma girerek engelli kızını ve karısını öldürdükten sonra intihar etmiştir. Bunun sorumlusu kimdir Sayın Bakan?

Çiftçilerimiz "On yıldır buğdayı, pamuğu, mısırı, kirazı neredeyse aynı fiyattan satıyoruz ama mazotun, gübrenin, ilacın, tohumun fiyatı 4-5 kat arttı, bizim hâlimiz ne olacak?" diye soruyor. Biraz önce, Tarım Bakanı çıkıyor, çiftçinin durumunun iyiliğinden bahsediyor.

Burada bir örnek vereceğim. Bakın, kiraz Kamışlı'da, Pozantı'da, Aladağ'da, Feke'de, Saimbeyli'de, Senirkent'te, Uluborlu'da 2002 yılında mazot 1 lirayken 3 lira ediyordu, bugün mazot olmuş 4,5 lira; kiraz yine 3 lira, 4 lira civarında. Bu mudur çiftçinin iyi durumu? Buradan çıkıp reklam yapmak, şov yapmak ancak sizin tarım politikanızın anlayışıdır. Kirazda olan bu durum buğdayda, mısırda, soyada, şeker pancarında aynı şartları taşımaktadır. Çiftçi ve köylü parasızlıktan traktöre mazot koyamıyor ama siz gemilere, yatlara 1,5 milyona ucuz mazot verirken niye çiftçiye 3 kat fazla fiyata, 4,5 Türk lirasına satıyorsunuz?

Çiftçimizin kredi borçları da her yıl katlanarak artmaktadır. Tarım Bakanı "Çiftçilerin kredi borçları 42 kat arttı." diye övünüyor. Çiftçiler borcunu ödeyebilmek için tarlasını, traktörünü satmak zorunda kalıyor ama Tarım Bakanı "Fransa'dan tarım nişanı aldım." diye övünüyor.

Ey Tarım Bakanı, gel, burada nutuk atmaktan ziyade, Çukurova'da Türk çiftçisinden bu nişanı al da o zaman biz de sizi tebrik edelim, Fransız çiftçisinden aldığın nişan Türk çiftçisini kurtarmıyor.

Türkiye'de çiftçi olmak, üretici olmak çok zor; hem dünyanın en pahalı girdileriyle üretim yapacaksın hem ürettiğini yıllarca aynı fiyata satacaksın. Bütün bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi, ürettiğin için seni takdir etmelerini beklemek yerine ithalatla, şimdi de suyunu kesmek isteyenlerle mücadele edeceksin. Terörle mücadelede çiftçinin, köylünün, fakir fukaranın çocukları şehit olacak, sen gideceksin teröristbaşı bebek katiliyle pazarlık yapacaksın, onun şartlarını iyileştirmek için, jimnastik salonu kurmak için, televizyon almak için bu fakir fukaranın parasını bebek katiline harcama cüretini göstereceksin. Fakir fukara, garip gureba edebiyatıyla oyları alacaksın, ama ülkenin kaynaklarını yabancılara, yandaşlara peşkeş çekeceksin, sıkışınca da "Yüzde 50 oy alıyorum." diyeceksin. Ama unutmayın ki bu mazlum milletin ahı yerde kalmaz, size öyle bir ders verir ki bırakın yüzde 50'yi, yüzde 5'i veya yüzde 1'i bile vermeyerek kör kuyuya öyle bir hapseder ki bir daha gün yüzü göremezsiniz, onun için bir an önce çiftçi ve köylüyü perişan eden politikalarınızdan vazgeçin.

Şimdi, bütün çiftçilerimiz bu sıkıntıları çekerken, suyla ilgili alınması gereken tedbirler varken, her şeyi bıraktık gariban çiftçimizin, gariban köylümüzün, yok saydığımız çiftçimizin, köylümüzün üç kuruşluk kuyularından su parası almak için yasa teklifi getiriyorsunuz. Hâlbuki Sayın Bakan, siz yıllarca İSKİ'de genel müdürlük yaptınız, Devlet Su İşlerinde genel müdürlük yaptınız, altı yıldır, altı buçuk yıldır da bu bakanlığı yürütüyorsunuz, eğer doğru politikalar uygularsanız, Türkiye'nin su politikasını doğru yönetirseniz, çiftçinin, köylünün cebindeki paraya el atmadan bu şartları düzeltebilirsiniz.

Bununla ilgili alınması gereken acil tedbirler vardır, bunları almadan kuyulara saat takmayla bu işi çözeceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Yanıldığınız nereden ortaya çıktı? İki yıl önce çıkardığınız yasayı bugün düzeltme gereğini hissettiniz. Bugün 500 bine yakın kuyudan ancak yüzde 5'inin müracaat ettiğini siz söylüyorsunuz, demek ki yaptığınız uygulamalar yanlış, bu yanlışta ısrar etmeyin. Çiftçi zaten perişan hâlde, köylü perişan hâlde. Oya geldiği zaman fakir fukara, garip gureba, benim köylüm diyeceksiniz, ama her fırsatta köylünün sırtına yükleneceksiniz. Bu adaletsizliği bu millet size mutlaka soracaktır.

Sayın Bakan, şimdi buradan size almanız gereken önlemleri sıralıyorum, lütfen bunları yapın, bırakın köylünün, çiftçinin üç kuruşluk kuyusuna saat takmayı da önce Türkiye'de yapılması gereken işleri bakanlıklar arasında iş birliği yaparak yapın.

Önce arazi toplulaştırma çalışmaları yapılmadan, mevcut sulama sistemlerinin modernizasyonu yapılmadan bu uygulamaya geçmek Türk çiftçisine bir zulümdür. Devletimizin bu uygulamaya geçmeden, süratle sulama yatırımlarını tamamlaması gerekiyor. Hâlen Çukurova gibi dünyanın en mümbit topraklarının yüzde 40'ının sulanamadığı? Yine ülkemizin en verimli arazilerinden Amik Ovası, ya yeterli su alamadığından sulanamamakta ya da su altında kalmaktadır. Tahıl ambarımız Konya Ovası su sıkıntısı çekmektedir. Buna benzer birçok havzamız benzer sulama problemleriyle karşı karşıyadır.

Yine Bakanlık, bundan sonra yapılacak bütün projelerde, az suyla çok alanın sulanacağı "kapalı sistem" yani yağmurlama ve damlama sulamayı esas almalıdır. Ayrıca, sulama şebekelerinin kurak bölgelerden başlayarak modernize edilmesi yani kapalı sisteme geçilmesi sağlanmalıdır. Devletin yapması gereken bu tür çalışmalar yapılmadan bu kanunun uygulanması mümkün değildir. Geçimini tarımdan sağlayan ve borç sarmalı içindeki çiftçilerimiz için getirilen bu düzenlemenin sorunlar yaratacağı çok açıktır.

Bu düzenlemenin tekrar gözden geçirilmesi dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.