| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 29.11.2012 |
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 5'inci maddesinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlarımız, bu kürsüde her seferinde insan hakları konusunda Hükûmetin sürekli iyileştirme yaptığını söylüyorlar, o kadar güzel şey yaptığını söylüyorlar, ben de kendilerine soruyorum: Gerçekten bu Hükûmet bu kadar güzel şeyler yapmışsa, insan hakları alanında sürekli iyileştirme yapmışsa, Sayın Bakanın söylediği sözlere dayanarak, 30 Eylül 2012 tarihi itibarıyla Türkiye insan hakları ihlali bakımından, yapılan başvuru sayısı bakımından dünyada neden 2'nci sıradadır? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin aleyhine ihlal kararları bakımından Türkiye neden 1'inci sıradadır? Gerçekten bu arkadaşlarımızın çizdiği tozpembe tablolar çok güzelse, bu ödenen tazminatlar bakımından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye neden 1'inci sıradadır? Yine, çok iyiyse bu Hükûmet, insan hakları konusunda on yıldır, Avrupa İlerleme 2012 Raporu'nu Sayın Burhan Kuzun neden yırtıp atmıştır? Bu kanun tasarısı öyle övünülecek bir kanun tasarısı değil. Aslında bu kanun tasarısını neden çıkartmak zorunda kaldığımızı düşünürsek utanılması gereken bir sonuçtur.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa tasarısı, bu kürsüde AKP'li arkadaşlarımızın söylediklerini tekzip eden bir yasa tasarısıdır. Bu yasa tasarısı AKP Hükûmetinin resmî itirafnamesidir. Yapısal ve sisteme ilişkin sorunlardan kaynaklanan insan hakları ihlallerinin ne kadar çok olduğunun itirafıdır. Bu kanun tasarısı, şu ana kadar çıkarılan "Yargı Reformu 1", "Yargı Reformu 2", "Yargı Reformu 3" denilen paketlerin aslında hiçbir işe yaramadığının, bu paketlerin hak ihlalleri ile patlatıldığının resmî itirafıdır. Bu tasarı büyük büyük adalet saraylarının içindeki, o kaba binaların içindeki adaletin ne kadar mini minnacık olduğunun Hükûmet tarafından resmî itirafıdır. Bu tasarı, "Kol kırılır, yen içinde kalır." Tasarısıdır, "Sivrisinekleri öldür, bataklığı devam etsin." yasasıdır. Bu "Ben, hak ihlallerini yaparım, bedelini de tüyü bitmemiş yetimlerin hakkından öderim." yasasıdır. Ne var ki bu tasarıyla aranan çözüm Aysberg'in görünen bir yüzüdür. İnsan hakları engelleri ortadadır; mevzuat, kurumsal siyasi irade ve bu yöndeki uygulamalar, en önemlisi de zihniyettir.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle, hak ihlallerinin gerçekleşmesine neden olan olayları ortadan kaldırmak lazım. Hak ihlallerinin gerçekleşmesi önlenmeli, hak ihlallerini önleyecek mekanizmalar kurulmalı. Bu durum AİHM'nin pilot karar yoluyla vurguladığı gibi yapısal sorunların çözümüne ilişkin beklentisine de uygun düşmektedir. Tasarının 2'nci maddesinin 2'nci fıkrasında açıkça söylenildiği gibi "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller kapsamında korunan haklara ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yerleşik içtihatları doğrultusunda ülkemiz aleyhine verilen ihlal kararlarının yoğunluğu dikkate alınmak suretiyle" ifadelerinden de açıkça anlaşılacağı üzere bu tasarı hak ihlallerine eksik bir çözümdür.
Aslında, bugüne kadar yapılanlar, Avrupa yoluyla itiraf edilen gerçeğe ters düşmektedir. On yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisi anayasal denge ve denetim sistemlerini aşamalı olarak ya kaldırmıştır ya da kendi siyasi uygulamalarını onaylayacak makam hâline getirmiştir. Bu uygulamalar, AKP'li arkadaşlarımızın söylediği gibi övünülecek uygulamalar değildir. Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesindeki yapısal değişiklikler, yargının üzerinde söz sahibi olan HSYK'nın yeniden yapılandırılması? Bu HSYK ile ilgili çok söyledik ama anlatamadık. Ama herhâlde Avrupa Yargıçlar Birliğinin en son söylediği sözler bu HSYK'nın Hükûmet sözcüsü olduğu yönündeki kuşkuları artık ispatlamıştır.
Böylelikle, karar alıcı konumda olan AKP, siyasal iktidar için denge işlevi görebilecek kurumları çökertmiştir. Bağımsız ve özerk birimler ise teker teker güdüm altına alınmıştır. Yeniden yapılandırılan TÜBİTAK, TÜBA ve Türkiye İnsan Hakları Kurumu bunun tipik örnekleridir. Bunlarla, bilimsel çalışmaların ve insan hakları etkinliklerinin siyasal parti penceresinden yürütülmesi amacıyla yetinilmemiştir, bunların karar alıcı konumunda bulunan kurumlara lojistik desteği de sağlamıştır. Oda TV davasıyla ilgili TÜBİTAK'ın skandal raporu, ismiyle tam bir tezat oluşturmaktadır ve her hâlde üstünde önemle ve ciddiyetle durulması gereken bir konudur.
Böyle bir süreçte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Hükûmetin belirleyici konumda olduğu siyasal iktidar için başlıca denetim ve fren sistemi hâline gelmiş oluyor. Aslında adil yargılanma hakkı ihlallerinin yapısal ve sistematik olduğu AİHM kararlarıyla da tescil edilmiş oluyor.
Burada Sayın Bakan söyledi,, "Bu hâkimlerin görevi kötüye kullandığı konusunda herhangi bir mahkeme kararı yoktur." dedi. Oysa, Sayın Bakan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu yasanın çıkarılmasına neden olan olayda da çok açık bir şekilde belirttiği gibi ve çeşitli kararlarında belirttiği gibi, Türkiye'de aslında yargılama sisteminden kaynaklanan sistematik sorunların bulunduğunu ve bu sorunların çoğu kez uygulamadaki yargılamalardan kaynaklandığını çok açık bir şekilde belirtmiştir ve Türkiye'yi yargılama bakımından tazminata mahkûm etmiş, adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle tazminata mahkûm etmiştir. Her seferinde Türkiye bu mahkûmiyeti kabul etmiş ve bunu tazminat olarak ödemiştir. Türkiye "Hayır, senin verdiğin kararlar yanlış." dememiştir. Türkiye'de insan hakları ihlalinin artık olduğu ve bu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin çok açık bir şekilde ihlal edildiği? Hatta son olarak Ergenekon davasında ve Balyoz davasında Ceza Muhakemesi Kanunu'nda öngörülen yasa hükmünün açıkça ihlal edilerek, yasama yok sayılarak mahkûmiyet kararı verilmiş olması insan haklarının ne boyuta ulaştığının ve bu konudaki keyfî uygulamanın nerelere geldiğinin somut göstergesidir. Bunların hepsi, aslında, yargılama sürecini yöneten ve kendileri hukuk kurallarıyla bağlı olması gereken hâkim ve savcıların nasıl keyfî davrandığının somut örnekleridir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki tazminatların büyük bir kısmı bu kişilerin tümüyle hukuk kurallarına bağlı hareket etmemelerinden ve keyfî uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, ben 1 Mayıs 2008 tarihinde "Adalet ve Kalkınma Partisinin ve Başbakanın ve AKP ve Başbakanın demokrat olduğunu ileri süren sözüm ona aydınların demokrasilerinin bugün İstanbul Şişli'de DİSK binasına ve diğer binalara atılan kimyasal gazlarla akıtılan gözyaşlarıyla bu demokrasi barutlarının ıslandığı bugün tescil edilmiştir." demişim bu kürsüde, 1 Mayıs 2008'de.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önceki gün bir karar verdi, Sayın Bakanın sanıyorum haberi vardır. 2008'deki 1 Mayıs gösterilerinin şiddet kullanılarak bastırılması nedeniyle Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni ihlal ettiği yönünde karar verdi. DİSK ve KESK davası Türkiye, Sayın Bakan. Burada mahkûm edilen doğrudan doğruya Hükûmetinizin iradesidir, burada mahkûm edilen Beşir Atalay'ın uygulamaları ve iradesidir; kazanan ise emekçilerin özgürlük mücadelesidir, işçilerin bağımsızlık mücadelesidir, hak mücadelesidir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye, insan hakları ihlalleriyle dolu bir ülke hâline gelmiştir. Sayın Bakan deminde söyledi, "Bunların hepsi bizim dönemimizde yapılmamıştır." dedi. Oysa, Işıl Karakaş'ın söylediği gibi, 2011 yılında insan haklarını ihlal bakımından şikâyetlerin sayısının çok kabardığını söylüyor ve on yıldır iktidardasınız. Tabii ki sizden önce güllük gülistanlık olduğunu iddia eden yok. İşte size en son 2008'de verilen, yaptığınız uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından mahkûm edilmesidir. Siz insan hakları yönünden sınıfta kaldınız Sayın Bakan. Paket çıkartmakla olmuyor. Bu üçüncü paket, üç buçuğuncu paket herhâlde.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Önemli olan, insan hakları ihlallerine neden olan olayları ortadan kaldıracak, sorunu çözecek bir paketi çıkarmanızdır. Sizin çıkardığınız paketlere de zaten hâkimler uymuyor, meydan okuyorlar, efeleniyorlar; Parlamentoya gerçekten meydan okuyorlar.
Hepinize teşekkür ederim.
Saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.