GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:65
Tarih:13.02.2013

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP'nin grup önerisi lehinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BDP, valilik yönergeleriyle demokratik ve hukuk devleti içerisinde yapılması gereken toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin engellenmesi ve bu konuda meydana gelen ölümlerle ilgili, hak ihlalleriyle ilgili bir Meclis araştırması önergesi vermiştir.

Değerli arkadaşlarım, yaşadığımız bu süreçte, gerçekten HES'lere karşı kurduna kuzusuna, taşına toprağına, kaplumbağasına, denizine, yılanına çıyanına sahip çıkan köylü kadınları dahi terör örgütü üyeliğinden yargılanıyor.

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'nın tanıdığı, Anayasa'yla da güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkını kullanmak isteyenler terör örgütü üyeliğinden bugün yargılanmaktadırlar.

Toplumun her kesiminde, iktidar yandaşı olmayan, açıktan iktidarın yanında tavır koymayan kesimler, özellikle yargı kullanılarak, yargı eliyle sindirilmekte ve susturulmaktadır.

Bu sindirme ve yıldırma operasyonları toplumun tüm kesimlerinde tamamlandıktan sonra, yargı kuşatılıp teslim alındıktan sonra, şimdi de yargılamanın temel unsurlarından birisi olan savunma, bağımsız savunma hakkını temsil eden avukatlara açıktan yapılır hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakanımız, en son bu Çağdaş Hukukçular Derneği Başkan ve üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalarla ilgili olarak yaptığı bir talihsiz açıklamada, bu arkadaşlar, yani içerideki avukat arkadaşlarla ilgili olarak "Yakılmak istenen evraklar, sahte kimlikler. Kim bunlar? İşini iyi bilen avukatlar. Dışarıda da bazı avukatlar o avukatlarla ilgili olarak `Onlara müdahale edilemez.' diyor. Hadi canım sen de nasıl edilemez! Onlar teröre yandaşlık yapıyorsa bal gibi edilir. Avukat, hakkı savunacak, terörizmi değil. Hak hukuk neyse o önemli."

Evet değerli arkadaşlarım, şimdi burada sormak lazım: Sayın Başbakan bunların terörizmi savunduğunu nereden biliyor? Bu kişilerin terörist olduğu hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı var mıdır? Emniyetin tek yanlı iddialarına dayanarak, demokratik hukuk devletinin bir Başbakanının, yargılamanın temel unsuru olan bağımsız savunmayı temsil eden avukatları böylesine suçlamaya hakkı var mıdır?

Elbette ki bir avukat suç işliyorsa hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılacak, elbette ki bir avukat terör örgütüne yandaşlık yapıyor ise tabii ki onun hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılacak ama bu soruşturma ve kovuşturma keyfî olarak yapılmayacak. Bu kanun Avukatlık Kanunu'dur. Türkiye Büyük Millet Meclisi çıkardı bu kanunu ve yine Ceza Muhakemesi Kanunu'nda avukatlar hakkında soruşturmanın ve kovuşturmanın nasıl yapılacağı öngörülmüştür. Gerek Avukatlık Kanunu'nda gerekse Ceza Muhakemesi Kanunu'nun hangi maddesinde avukatların üstlerine çıkarak iradeleri dışında kanlarının alınması, tükürüklerinin alınması, numunelerin alınması yazıyor?

Değerli arkadaşlarım, ben, AKP'li hukukçu milletvekili arkadaşlarımızın bu avukatları gidip ziyaret etmesini istiyorum. Bugün neyin terörist, neyin terörist olmadığı bellidir. Türkiye'de iktidara muhalif herkes terörist muamelesi görmektedir. Bu saldırıların en yoğun şekli İstanbul Barosuna yapılmıştır.

Şimdi arkadaşlar, Avukatlık Kanunu'nun 1'inci maddesinin ikinci fıkrası: "Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder." Avukat olmazsa bağımsız savunma olmaz, bağımsız savunma olmazsa yargı da olmaz.

2'nci maddesi: "Yargı organları, avukatlara görevlerinin yerine getirilmesinde yardımcı olmak zorundadır." diyor yani bir takdir hakkı vermiyor. Oysa, bu kanunlara uymakla görevli hâkim ve savcılar, avukatlara görevlerini yerine getirmesinde yardımcı olmayı bir kenara bırakın, avukatın temel görevi olan savunma hakkı resmen engelleniyor. Şimdi, bu aynı zamanda avukatın görevini yapamaz hâle geliyor.

Değerli arkadaşlarım, Avukatlık Kanunu'nun 95'inci maddesi, mesleğe ve meslek mensuplarına yönelik hak ihlallerine karşı avukatlık mesleğini ve meslektaşlarını savunma, bu konularda her türlü yasal ve idari girişimlerde bulunma görevini baro yönetimlerine veriyor. 97'nin 6'ncı maddesi de yine buna benzer şekilde, avukatlık meslek onuru ve bağımsızlığıyla ilgili işlerde kanunlar ve meslek kurallarının gereğini her türlü organlara karşı savunma ve bu konuda doğrudan doğruya ya da dolayısıyla kendisini göreve zorlayan hususları yapma görevini baro başkanına ve yönetimine veriyor.

Değerli arkadaşlarım, öteden beri Ergenekon davası, Balyoz davası, KCK davası, en son da DHKP-C davasında avukatların savunma görevlerini yapmasının engellendiği artık bugün kamuoyunun inkâr edemeyeceği bir gerçeği hâline gelmiştir. Nitekim, İstanbul Barosu Başkanı ve yönetimi, İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan ve Balyoz davası diye bilinen davada savunma görevini yapamaz hâle gelen meslektaşlarının cüppe çıkarmaları üzerine, 6 Nisan 2012 günü 10. Ağır Ceza Mahkemesine giderek, orada mahkeme heyetine bir dilekçe vermişler ve o dilekçede de şu taleplerde bulunmuşlardır: "Adil bir yargılama yapın. Usul Kurallarına uyun. Savunma hakkını kısıtlamayın. Meslek onurumuzla oynanmasına izin vermeyin." demişlerdir. Baro yönetimi ve Başkanı, bunu, Avukatlık Kanunu'nun 76, 95 ve 97'nci maddelerinde barolara yüklediği, baro yönetimi ve başkanına yüklediği görev ve yetki çerçevesinde yapmışlardır. Hukuk kurallarını uygulamakla görevli yargıç ve savcıların, savunma hakkını bertaraf edecek şekilde avukatların onuruyla oynamaya hakkı yoktur. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 203'üncü maddesi, mahkeme başkanına, duruşma düzenini bozan kişiyi, savunma hakkını ihlal etmeyecek tarzda, dışarı çıkarma yetkisi tanımıştır; çok açık, duruşma düzenini bozan kişiyi. Öyle bile olsa savunma hakkını engellemeyecek şekilde bu yetki tanınmıştır ama o davalarda avukatlar ve sanıklar savunmalarını yapamaz hâle gelmişlerdir. Ne zamandan beri bu ülkede, savunma hakkını yapmak isteyen avukat, duruşma düzenini bozar, duruşmayı sekteye uğratır hâle gelmiştir? Asıl duruşma düzenini bozan, duruşmayı sekteye uğratan, yargılamanın kurucu unsuru olan savunmayı çiğneyen yargıç ve savcılardır.

Değerli arkadaşlarım, mahkeme heyeti bu baronun dilekçesini alıyor, Baro Başkanının açıklamalarını dinliyor, iki sayfaya varan açıklamalarını dinliyor, "Peki, tamam." diyerek de o açıklamaların devam etmesine izin veriyor. Baro Başkanının konuşması bitince mahkeme başkanının tutanaklara geçen ifadesinden okuyorum: "Sizin baro yönetimi olarak buraya gelip kullandığınız hakkı arzu ederdik ki sanıklar da kullansın. Siz tabii ki    -Baro Yönetim Kurulunuz- o niyetle gelmişsinizdir." diyor. Yani Baro Başkanı ve yönetiminin, Avukatlık Kanunu'nun bu yönetime tanıdığı hak ve yetki çerçevesinde bir hakkı kullanmak için oraya geldiğini mahkeme başkanı kabul ediyor, tutanaklara geçiriyor ama sonunda mahkeme savcısı öyle düşünmüyor olacak ki bu yönetim ve Baro Başkanı hakkında Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 288'inci maddesinden, adil yargılanmayı etkileme suçundan suç duyurusunda bulunulmasını istiyor. Ne yazık ki mahkeme de bunu kabul ediyor ve baro başkanı ve yönetim hakkında "adil yargılanmayı etkilemek"ten yapılan suç duyurusu, ne hikmetse, bizim, bu Mecliste üçüncü yargı paketini çıkarmamızdan sonra?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - ?soruşturmayı yürüten savcı tarafından bu sefer "yargı görevini yapmayı etkileme" suçuyla dava açılıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, hangi siyasi partiden olursak olalım, içimizdeki avukatlar savunma görevini yapan insanlar, hangi düşünceden olursak olalım?

BAŞKAN - Sayın Öztürk?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - ?temel görevimiz, savunmayı savunmaktır. Artık, Türkiye, bugün, savunmayı savunur hâle gelmiştir. Bu utanılacak bir tablodur, bundan daha yüz karası bir tablo olamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar)