| Konu: | TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 07.02.2013 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı'nın 16'ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şu konuda hepimiz hemfikiriz. Terör, hem ülkemizde hem uluslararası düzeyde tarifsiz acılara neden olmuştur ve olmaktadır.
Doğrudur, terörün önlenmesi ve ortadan kaldırılmasında terörün finansal kaynağının kurutulması tartışılmaz bir önem taşımaktadır. Ancak, bu konularda hepimizin hemfikir olması "terör" kavramının içine sokulan her şey konusunda da hemfikir olduğumuz anlamına gelmemelidir.
Bildiğiniz gibi, bu kanuna dayanak yapılan Birleşmiş Milletler Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşme'de açık ve net bir terör tanımı yoktur. Bu nedenle, görüştüğümüz tasarıda Terörle Mücadele Kanunu'ndaki terör tanımı referans alınmaktadır. Ancak, geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız tecrübeler, mahkemelerin uygulamaları, kolluk kuvvetlerinin anlayışı bize, Türkiye'de, terör tanımının içine, örgütlü suçların içine nelerin sokulabileceğini göstermiştir.
Bu ülkede mahkemelerde, savcılıklarda zaman zaman tanık olduğumuz çarpık bir terör anlayışı olduğunu artık hepimiz gayet iyi biliyoruz. Muhalefet eden herkes terör tanımının içine sokulabilmektedir. Uzun yıllar ordunun en tepelerinde yer alan subayların, eski Genelkurmay Başkanının, eski polis müdürlerinin yani güvenlik bürokrasisinde mevki işgal etmiş kişilerin terör suçlamasıyla bugün hapishanelerde olması dünya üzerinde hemen hemen hiç rastlanmayan bir garabet olarak tarihe geçmiştir. En masumane protesto yöntemini kullandıkları, "Parasız Eğitim" pankartı açtıkları için öğrenciler terörist sayılmış, gelecekleri karartılmıştır. Bu ülkede, bilim insanları yazdıklarıyla terörist sayılmışlardır. İktidar partisi mensubu belediye başkanları hakkında soruşturma bile yapılmazken muhalefet partilerine mensup belediye başkanları büyük bir rahatlıkla örgütlü suç işlemiş muamelesi görmektedirler.
Ülkemizde "terör suçları" tanımının uluslararası norm ve standartlara uygun yorumlanmadığı açıktır. Hangi suçların terör suçları sayılacağı açık ve net değildir, özel yetkili mahkeme savcılarının insafına bırakılmıştır. Muhalefet edenlerin veya ettiği düşünülenlerin terör kavramına bu kadar kolaylıkla sokuşturulduğu bir ülkede görüşmelerini yaptığımız kanunun nasıl bir sindirme aracına dönüşeceğini tahayyül etmek hiç de zor olmasa gerek. Burada şimdiye kadar söz almış farklı partilerden birçok milletvekili bu kaygıyı haklı olarak dile getirdiler. Bu durum artık öyle bir hâle gelmiştir ki Hükûmet bile bu durumdan şikâyet etmektedir yani hepimizin hemfikir olduğu çarpık bir yargı ve kovuşturma sistemimiz mevcuttur.
Ülkemizde ne yazık ki adalet duygusu incitilmiştir. Bakınız, basınımızda da yer alan bir araştırmaya göre, 11 Eylül saldırılarından bu yana dünya üzerinde 35 bin kişi terör suçundan hüküm giymiştir. Bu 35 bin kişiden 12 bini Türkiye'dedir. 1 milyar 300 milyon nüfuslu Çin ile başka konularda rekabet edemesek de terörist sayısı konusunda bir rekabet içinde olduğumuz aşikârdır.
Değerli milletvekilleri, teröre karşı insanlarının güvenliğini sağlamak elbette her devlet için, her ülke için doğal haktır. Ancak, burada güvenlik ihtiyacı ile özgürlükler arasındaki dengeye çok dikkat etmek gerekir. Eğer bu denge özgürlükler aleyhine bozulursa terörü yok etmek isteyenler birer terör uygulayıcısı hâline gelirler. Hele bu anlayış, muhalefeti hükûmete karşı eleştirileri baskılama aracı hâline gelirse bunun adı güvenlik olmaktan çıkar, bunun adı yasaların keyfî kullanımı olur, otoriterlik olur, devlet terörü olur.
Bu tasarının bu hâliyle yasalaşması hâlinde keyfî uygulamalara yol açacağından duyduğumuz haklı kaygıyı bir kez daha belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Küçük.