GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:63
Tarih:07.02.2013

SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin de taraf olduğu ve kadınların insan hakları anayasası olarak kabul gören Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Nairobi Deklarasyonu, Birleşmiş Milletler Pekin Deklarasyonlarının altında imzamız vardır, Meclisimizde de onaylanmıştır. İstanbul Sözleşmesi de denilen Avrupa Konseyi Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi'ni ilk imzalayan ülkeyiz. Bu sözleşme de Meclisimizde onaylandı. Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 20 Mart 2012 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlandı ve yürürlüğe girdi.

Görüldüğü gibi, kadınlarımızın maruz kaldığı şiddeti önlemek için tüm uluslararası sözleşmelerin altında imzamız vardır, ulusal mevzuatımızda da yeterli düzenleme mevcuttur. Kadınlarla erkekler arasında eşitliği sağlamak için Anayasa'mızda açık hüküm vardır. Anayasa'mızın 10'uncu maddesinde "Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz." denilmektedir ancak sorun gelip uygulama alanında kilitlenmektedir. Bunca düzenlemeye rağmen, hâlâ kadınlar evlerinin önünde kurşunlanmakta, bıçaklanmakta, dövülmekte, canlarına kıyılmaktadır. Her gün bu acı tablolar gazetelerin üçüncü sayfalarında yer almaktadır, televizyonlarda haber olmaktadır. Bu konuya dikkat çekmek için kadın sivil toplum örgütleri ellerinden geleni yapmaktadır. Ancak bütün bu gösterilen çabalara rağmen, yasal düzenlemelere, uluslararası sözleşmelere, Anayasa hükmüne rağmen, bu konudaki toplumsal zihniyet aşılamamaktadır.

Geçtiğimiz yıl, Türkiye Genç İşadamları Derneğinin, yani TÜGİAD'ın kadınların sorunlarını tespit amacıyla yaptığı "İşte Kadınlarımız" araştırmasında, kadınların yüzde 36,8'inin şiddete maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Buna göre, şiddete uğrayan kadınların yüzde 63,7'si ailesinden, yüzde 24,1'i eşi tarafından şiddete maruz kaldıklarını dile getirmişlerdir. Yani söz konusu olan yalnızca eşten görülen şiddet de değildir, bu yapısal bir sorundur. Araştırmada "Sizce Türkiye'de kadına değer veriliyor mu?" sorusuna kadınların yüzde 62,9'u "Hayır", yüzde 26,3'ü "Evet" yanıtını vermişlerdir. Daha önce yapılmış araştırmalarda da, şiddet gören 2 kadından 1'isinin "Dünyaya yeniden gelirsem asla kadın olmam." dediğini daha önce de bu kürsüden ifade etmiştim. Bu ülkede kadınları intihara sürükleyecek denli bir şiddet vardır. Bu şiddetin temeli, kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağı yönündeki toplumsal zihniyettir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce sizlere, ülkemizin altında imzası olan, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi'nden söz ettim. CEDAW, kadınlara karşı ayrımcılığı tanımlayan ve hukuken bağlayıcı bir insan hakları sözleşmesidir. Amacı ve sonuçları açısından ayrımcılığı, doğrudan ve dolaylı ayrımcılığı, kasıtlı ve kasıtsız ayrımcılığı yasaklar. Yalnızca yasal ve biçimsel eşitlik değil, gerçek eşitlik talep eder ve kadınlara karşı ayrımcılığın yok edilmesi için gecikmeksizin geçici özel önlemler alınmasını öngörür, devletleri kadının gördüğü şiddet konusunda önlem almaya zorunlu tutar. İnsanlar şiddet karşısında susabilir, birileri görmezden gelebilir ama "devlet" dediğimiz mekanizma şiddete karşı susamaz, görmezden gelemez, görmezden gelinmesine de izin veremez. Eğer bir kadın "Şiddet görüyorum." derse, eğer "Kocam beni öldürecek." derse devletin bunu yok sayma hakkı asla olamaz. Şiddet gördüğü için sığınmaevine giden bir kadını, onu koruma koşullarını yaratmadan ölümün kucağına atamaz. Sorun yalnızca toplumdaki bir zihniyet sorunu olmanın ötesine taşmaktadır; sorun devletin de sorunudur. Şimdi, denilebilir ki "Devlet ne yapsın?" Devlet, o büyük harflerle yazılan devlet insanların yaşamlarını korumakla yükümlüdür. Devlet koruma isteyen kadına "Haydi barışın, olsun bitsin." diyemez. "Herkese koruma verecek hâlimiz yok." diyerek korumazsa, çocuk yaştaki evlilikleri görmezden gelirse, iyi hâlden indirimler uygularsa, bunun adı bu suçlara ortak olmaktır; bunu kimse inkâr edemez. (CHP sıralarından alkışlar) Devlet, her kadın cinayetiyle, bu anlamda, maalesef suça ortak olmuştur.

Evet, kadına şiddet sorunu, hemen her ülkede yaşanan, can acıtıcı, yıkıcı bir sorundur ama bizim toplumumuzda facia hâlini almıştır. Hemen her gün birkaç kadınımız eşleri, babaları, erkek kardeşleri tarafından öldürülmektedir, tecavüze uğramaktadır, taciz edilmektedir, dövülmektedir, işkence edilmektedir yani bu ülkede gerçekten de kadının adı yoktur. Eğer kadını toplumsal yaşamın dışına iterseniz, geleneğin veya dinin arkasına sığınarak şiddeti meşru gösterirseniz, kadının toplumsal rolünü yalnızca iyi bir anne, iyi bir ev kadını olmayla sınırlarsanız yani kadının varlığını toplumsal alandan silerseniz böylesi sonuçlar kaçınılmazdır.

Kadınlarımız iş yaşamının dışındadır, politikanın dışındadır, devlet görevlerinden uzak tutulmaktadır; özetle, görmezden gelinmektedir. Elbette kadın hakları için olumlu çabalar da vardır, iyi niyetle yaklaşım gösteren kamu görevlileri elbette vardır, gecesini gündüzüne katarak kadınlar için çabalayanlar elbette vardır ama hepimiz gayet iyi biliyoruz ki iyi niyet tek başına yeterli olamamaktadır. Bu şiddetin ve cinayetlerin temelinde kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağı yönündeki toplumsal zihniyet olduğunu ben bir kez daha ısrarla vurgulamak istiyorum. Her şeyden önce, devlet, kolluk güçleri, savcılar, hâkimler, bizler yani yasa yapıcılar üzerlerine düşenleri yapmak zorundadır. Koruma gerekiyorsa imkanlarımızı elbette seferber edeceğiz ve şiddet tehdidi altındaki kadınlarımıza koruma vereceğiz. Bizler şiddeti ve cinayetleri önlemek için hangi yasayı çıkarmak gerekiyorsa çıkaracağız, hâkimler de o yasaları kadınlarımızın yaşam haklarına halel gelmemesi için tereddüt etmeden uygulayacaklar yani hepimiz üzerimize düşeni yapacağız.

Ayşe Paşalı cinayetinde hem devlet hem Bakanlık hem sivil toplum örgütleri "Umarız bu son olur." demişlerdi ancak görüldü ki kadını yok sayan zihniyet yerinde durdukça bu cinayetler de durmayacak.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasaların ve tüm mekanizmalarıyla bu Meclisin hedefi, kadınların önündeki tüm engelleri kaldırmak, kadınları yaşamın her alanında erkeklerle eşit hâle getirmek olmalıdır. Bunu sağlamadan şiddetin de kadın cinayetlerinin de engellenmesinin mümkün olmayacağını belirtiyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Sayın Küçük, teşekkür ediyorum.