| Konu: | TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 62 |
| Tarih: | 06.02.2013 |
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sevgili arkadaşlar, Sayın Başkan; bu yasanın tartışılması artık bir çevrim edindi. Belli ki bizim için, muhalefet için iki kritik unsur var. Birisi Terörle Mücadele Yasası hükümlerine yapılan atfın bu yasadan çıkartılması; ikincisi, yargı kararı olmadan Bakanlar Kurulu kararlarıyla kişilerin mal ve mülklerine el konulması hususunun yasanın dışına çıkartılması. Bunlar Birleşmiş Milletlerin üye devletlerden yasalaştırılmasını istedikleri hususlar arasında değil. Birleşmiş Milletlerin istediği şey, uluslararası terörizmin finansmanına dair yaptırımlar. Dolayısıyla, bu yaptırımların Birleşmiş Milletlerin dayandığı temel esaslara aykırı olması düşünülemez. Adil yargılama, kişi hak ve özgürlükleri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nde kapsandığına göre buradan çıkacak bir telkinin bu sonuçları vermesi düşünülemez. Bunlar, Hükûmetin bu kanunu çıkartırken kendi mevzuatını uluslararası hukuka dercetme çabasının sonucu. Bunu zaten hep birlikte eleştirdik.
Ben şimdi, burada tabii, Hükûmetin bu ısrarında şöyle bir yan görüyorum, bir önceki konuşmamda da söylemiştim: Bu bir süreklilik. Yani "terörle mücadele" denilen konsept bakımından bütün Türkiye hükûmetlerinde bir süreklilik var. Güvenlik merkezli ve bertaraf etme merkezli bir yaklaşım. Bu yaklaşım, Tansu Çiller hükûmetleri sırasında bir felakete yol açtı, Susurluk felaketi. Bu Susurluk felaketini ele almak ve düzeltmek için görevlendirilen Kutlu Savaş, Başbakanlık görevlisi, bir rapor verdi. Bu rapor, aslında Susurluk'tan daha vahim sonuçlara yol açıyordu çünkü Susurluk, netice olarak başıbozuk bir olaydı. Bu başıbozuk olayın düzene girmesi bakımından Kutlu Savaş devlete şunu teklif etti, demin de okudum: Behçet Cantürk'ün öldürülmesi olayıyla bağlantılı olarak "Aynı şey Savaş Buldan için de geçerlidir." diyor. 100 kişiye yakın olduğu tespit edilen PKK finansörü iş adamlarının elde olan listesinden bir kişi eksilmiştir. Behçet Cantürk'ün öldürülmesinin doğruluğu, yanlışlığı veya gerekli olup olmadığı tartışılmasına girilmemiştir. Ancak, zaruri bazı sualleri sormak gerekir. Cantürk'ün öldürülmesi emrini kim vermiştir? Bu yetki kim tarafından kullanılabilir? Kim, kime karşı sorumludur? "Hukuk devletinde bu suallerin yeri olamaz." itirazı da kanaatimizce geçerli değildir ve realiteye uygun düşmez. Bu uygulama, tüm dünya ülkelerinde olduğuna göre bizde de olacaktır. Hukuk devleti kuralları içinde bu tip kararlar alınacak ve devlet ciddiyeti içinde uygulanacaktır. Hukuk devleti içinde alındığı söylenilen karar şudur: Cantürk'ün devlete biat etmesi beklenirken, adı geçenin yeni bir tesis, bir matbaa kurmak üzere harekete geçmesi üzerine Türk Emniyet Teşkilatı tarafından öldürülmesi kararlaştırılmış ve karar infaz edilmiştir. Şimdi bu sürekliliği bu yasada görüyoruz, bir tek farkla. Bu sefer, öldürmek yerine malına el koyulması kanun hükmü hâline getiriliyor ve bunun için yürütme aygıtı dışında herhangi biri kurum ya da makam görevli değil.
Şimdi, yasama, yürütme ve yargıyı bu şekilde tek elde toplayan bir hükûmet uygulaması, neye karşı mücadele yasası olursa olsun antidemokratiktir, faşizandır ve uluslararası hukukun güvencesi altında olamaz. Devlette devamlılık asıldır prensibi eğer geçerliyse, Kutlu Savaş prensipleri, bugün Hükûmeti kuşatan güvenlikçiler bakımından Hükûmete bir akılmış gibi satılmış; alelacele, çarçabuk çıkartılacak bir yasanın içerisine bu hükümler sokulmuştur. Terörle Mücadele Yasası hükümlerinin bu yasada yer alması, Hükûmete kişilerin mallarını müsadere yetkisinin verilmesi aslında bir yeni Susurluk olayını tetiklemeye adaydır. Şimdi, herkes bundan sonra malı müsadere edilecek Kürt arayacak, bulacak, Hükûmete ihbar edecek, Hükûmet de onların mallarını müsadere edecektir. Edecek midir arkadaşlar? Buna izin verecek misiniz? (BDP sıralarından alkışlar)