GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:06.02.2013

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı neden geldi? Uzun süredir Türkiye'yi terörün finansmanı konusunda uluslararası standartlara uygun yasal düzenlemeleri yapmadığı nedeniyle Finansal Eylem Görev Timi adlı bir uluslararası kuruluş uyarıyordu. Son yayınladığı açıklamadaysa bu düzenlemeler yapılmadığı takdirde 2013 yılının Şubat ayında üyeliğine son verileceği konusunda uyarıda bulundu.

Hepimizin bildiği gibi, bu Finansal Eylem Görev Timi, FATF, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı ile mücadele konusunda uluslararası standartları belirleyen bir kuruluş. Bu FATF'ın Türkiye'den istediği nedir? FATF'ın, terörün finansmanıyla mücadele konusunda Türkiye'den temel istekleri şunlardır:

Terörün finansmanının suç kapsamına alınması.

Sadece terör eylemlerinin finansmanının değil, terörist kuruluşlarının finansmanının da suç kapsamına alınması.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin terörün ve terörün finansmanının önlenmesiyle ilgili kararlarıyla uyumlu bir biçimde finansal yaptırımların uygulanması.

Terörist kişi ve kuruluşların finansmanıyla ilişkili fonların veya diğer varlıkların hemen dondurulması ve bu kişi ve kuruluşların hiçbir fon ve varlığa erişimine imkân verilmemesi.

Eğer Türkiye bunları yapmazsa ne olur? Türkiye bunları yapmazsa uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı belirtilmektedir. Bu yaptırımlar kapsamında FATF üyeliği sona erecek yani FATF'tan atılacak. Bunun gerçekleşmesi durumundaysa Türkiye teröre destek veren ülkeler listesindeki ülkelerle aynı konuma inecek, bu da Türkiye'nin finans ve bankacılık sisteminin büyük bir yara almasına ve uluslararası yatırımların olumsuz bir şekilde etkilenmesine yol açabilecek. Konu, sadece finansal sistemi ilgilendirmemektedir aslında. FATF standartlarını tanıyan uluslararası kuruluşlar. -Birleşmiş Milletler, OECD, IMF gibi kuruluşlar- Türkiye'nin terörle ilişkilendirilen varlıkların ve banka hesaplarının süratli bir şekilde dondurulabilmesini mümkün kılacak bir yasal çerçeve hazırlamasını beklemektedirler, iddia bu. Görülüyor ki, bir tarafta yabancı ülkeleri teröre destek vermek ve terörün finansmanına imkân sağlamakla suçlayan bir Türkiye var. Diğer tarafta uluslararası kuruluşlar tarafından terörün finansmanını önlemek için gerekli önlemleri almamakla suçlanan bir Türkiye var. Bir başka tarafta ise uluslararası finansal sistemin terörün finansmanında kullanılmasıyla mücadele etmek için hazırlanmış olan standartlar var ama bunların en başında da bu standartların  hükûmet eliyle uygulanmasının Türkiye'de keyfî uygulamalara yol açacağı, insan hakları ihlallerini artıracağı yönünde kaygı ve endişeler var.

Tasarıya bu perspektiften bakıldığında, Türkiye'nin terörün finansmanı konusunda gerekli önlemleri almadığı için uluslararası yaptırımlarla karşı karşıya kalması durumu sadece yol açacağı finansal sonuçlar çerçevesinde değerlendirilemez. Bu sebeple, uluslararası kuruluşların uyarılarıyla tekrar gündeme gelen "Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı"nın etraflı bir biçimde incelenmesi ve tartışılması gerekiyor idi. Bu türden bir değerlendirmeyi; siyaset bilimcilerinin, hukukçuların ve insan hakları örgütlerinin birlikte yapması gerekiyor idi. Uluslararası finansal sistemin, kara paranın aklanması ve terörün finansmanı için kullanılmasını engellemek için çalışan Finansal Eylem Görev Timi'nin, kısa adıyla FATF'ın, neden Türkiye'yi uyardığını ve üyelikten çıkarmakla tehdit ettiğinin kamuoyunca daha iyi anlaşılmasını sağlamak zorundaydık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle mücadelenin etkili ve önemli yöntemlerden birisinin terörün finansmanının önlenmesi, terörü besleyen gelir kaynaklarının kurutulması olduğuna inanıyoruz. Ancak 12 Eylül 1980 faşist darbe Anayasası'nın bireylere tanıdığı temel hak ve özgürlükleri tek yanlı olarak askıya alan özel yetkili savcı ve mahkemelerin bulunduğu, 12 Eylül darbe Anayasası'nda tanınan hakları kullanmak isteyenlerin dahi terör örgütü üyeliğinden yargılandığı bir Türkiye'de özellikle terörle ilgili düzenlemeler yapılırken demokrasi, insan hakları ve özgürlükler adına çok dikkatli olmak gerektiğini düşünüyoruz. Ülkemizde terörle mücadeleyle ilgili yasalar yapılırken çekilen tüm sıkıntı, yaşanan temel sorun terörün tanımında yatmaktadır. Hükûmete muhalif herkes "terörist" diye suçlanabilmektedir. Ülkemizde "terörist faaliyet" denilince "Hükûmete muhalif faaliyet" akla gelmektedir.

Bu nedenle, terörle ilgili yasal düzenlemeler yapılırken göz önünde tutulacak, olmazsa olmaz temel ilkemiz bir yandan terörle mücadelenin zaafa uğratılmaması, diğer yandan da "Terörle mücadele ediyorum." diyerek temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmemesidir. Terörle mücadele demokrasinin, hukukun, temel hak ve özgürlükleri yok etmenin bahanesi yapılamaz. Demokrasiler demokrasi oldukları için, teröre karşı demokrasi ve insan hakları sınırları içerisinde mücadele etmek zorundadırlar. Zira, devletler demokrasi ve insan haklarından uzaklaştıkça teröristle ortak noktalar oluşmaya başlar. Demokrasileri güçlendiren, olağanüstü durumlarda dahi demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ilkelerinden vazgeçilememesidir. Bunun için demokrasiler teröre karşı tek kolları bağlı olarak mücadele etmek zorundadırlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokrasi ve insan haklarından ödün vermeden terörle mücadele etmek zorundadır, edebilecek güçtedir.

Terörizmin finansmanının önlenmesine dair bu yasa tasarısına yukarıdaki ilkeler yönünden bakacak olursak, pek çok hukukçu bilim adamları gibi biz de bu tasarıya kaygıyla yaklaşmaktayız. Endişeyi sadece biz duymuyoruz, endişe sadece de Türkiye'de duyulmuyor. Bu kanun tasarısında tanımlanan yetkilerin keyfî olarak kullanılabileceği eleştirisi sadece Türkiye kamuoyu tarafından dile getirilmiyor, benzer kaygılar uluslararası haberlerde de yer alıyor. Örneğin "Financial Time" konuyla ilgili haberlerinde Türkiye'nin terör kapsamını çok geniş tuttuğu için eleştirildiğinden ve terörle ilişkilendirilen finansal varlıkların mahkeme kararına gerek olmadan dondurulmasına imkân verecek bir yasanın yaratacağı kaygı ve endişelerden bahsetmektedir: "Terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki bu tasarısı `Mal Varlığının Dondurulması Komisyonu' adı altında bir komisyonun kurulmasını ve terörle ilgili mal varlıklarının bu komisyon kararıyla dondurulabilmesini öngörmektedir. Bu kanun tasarısı tam da bu sebeple, yani bu türden bir yetki keyfî bir biçimde kullanılabileceği ve insan hakları ihlallerine yol açabileceği için kamuoyunda yoğun bir şekilde eleştirilmektedir."

Siyasi irade bu tasarı ile "kara listesi zorlaması var" gerekçesiyle Birleşmiş Milletler mevzuatını dolanarak özel bir görevli komisyon kurmak istemektedir. Birleşmiş Milletler sözleşmesinde, terörizmle mücadele için ulusal üstü ilkeler konularak, ülkeler arasında karşılıklı yardımlaşmanın artırılması, iç hukukta da etkili hukuksal, idari ve cezai önlemlerin alınması, bu bağlamda mal varlıklarının dondurulması, el konulması ve müsaderesine yönelik hükümler getirilmesi belirtilmektedir.

Tasarıda, Birleşmiş Milletler sözleşmesine yönelik hükümler yer almakta ise de kavramlar ve kurallar açıkça ortaya konulmadığı ve birçok yönüyle sözleşmedeki amacı aşırı derecede aşan hükümlere de yer verildiği için, uygulama, Birleşmiş Milletlerin istediği yönde değil, siyasi iktidarın bakışıyla biçimlenecektir.

Tasarı yasalaştığında terör ve terörün finansmanıyla ilgili göreceği mal varlığı ve fonlara el koymakla görevli "Mal Varlığının Dondurulmasının Değerlendirilmesi Komisyonu" adıyla bir idari komisyon kurulacaktır. Kurulacak komisyona, temel hak ve özgürlükler kapsamındaki mülkiyet hakkını ve bu konudaki tasarruf yetkisini kısıtlama görevi verilmektedir. Âdeta yargısal görev yüklenen, objektiflik ve tarafsızlıkla çalışmasını sağlayacak kurallar da getirilmeyen bu komisyon tümüyle iktidara bağımlı bir yapıdadır.

Soruşturma ve yargılama boyutuna ulaştığında, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesi ile özel yetkili mahkemelerin görev alanında kalan terörle ilgili konularda soruşturma öncesi aşamada da bu komisyon görev yapacaktır. Böyle olunca, bu idari komisyon, yapısı, görevleri ve soruşturma öncesi aşamada da özel görevli mahkemelerin misyonunun yüklenmesi nedeniyle sonuçta bir özel görevli komisyondur. Dondurulacak mal varlığının terörün finansmanında kullanılmış olması veya bu amaca özgülenmiş olması koşulları da aranmamaktadır.

Mal varlıkları dondurulan gerçek ve tüzel kişiler tüm hak ve alacaklar ile borçlarını da bu komisyona bildireceklerdir ki bu bir mali vesayet hâlini oluşturmaktadır.

Siyasi iktidar gibi düşünmeyenlerin "terörist" sayılarak hapiste olduğunu düşündüğümüzde, Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesine göre görevli özel yetkili mahkemelere bile gerek kalmadan, artık doğrudan iktidara bağlı özel görevli kurul eliyle, iktidarın yanında yer almayan, biat etmeyen veya muhalefet eden gazeteler, gazeteciler, medya ve mensupları, şirketler, dernekler, sendikalar, siyasi partiler, vakıflar, özel üniversiteler, iş adamları, meslek örgütleri gibi tüm kişi ve kuruluşların mal varlıkları, haklarında hiçbir soruşturma olmadan, dondurulabilecektir.

Özel görevli kurul kararlarının, Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca ancak yargıç tarafından verilen el koyma kararları gibi infaz edilebileceği de belirtilmiştir ki komisyona âdeta ceza yargıcı yetkisi de yüklenmiştir. Komisyon kararlarına karşı yargı yolunun açık olduğu belirtilmişse de idari nitelikteki bu komisyon kararlarına karşı başvurulabilecek yargı yoluna ve bu yolun da etkin işlemesine yönelik herhangi bir hükme de yer verilmemiştir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde terörle mücadeleyle ilgili yasalar yapılırken çekilen tüm sıkıntı, yaşanan temel sorun, terörün tanımında yatmaktadır. Bugün Hükûmetin "ileri demokrasi" dediği bir ortamda Hükûmete muhalif olan herkes "terörist" diye suçlanabilmektedir. Kısaca, ülkemizde "terörist faaliyet" denilince, Hükûmete muhalif faaliyet akla gelmektedir.

Terörün tanımı bizim yasamızda sıkıntılı olduğu için her türden muhalif hareket terör kapsamına sokulabilmektedir. Bu tasarı yasalaştıktan sonra, yarın öbür gün, ne kadar muhalif esnaf, iş adamı varsa terörü finanse ettiği nedenle malına mülküne el konulabilme tehlikesi vardır.

Ayrıca, bu tasarıda hemen belirtmek lazım ki, Anayasa'ya aykırılık sırıtmaktadır, gün gibi açıktadır. Tasarının 6'ncı maddesi, yabancı devlet hükûmetleri tarafından yapılacak mal varlığının dondurulmasına ilişkin talepler hakkında karar verme yetkisinin değerlendirme komisyonuna bırakılmasını öngörmektedir ki bu Anayasa'ya açıkça aykırıdır.

Şöyle ki: Mal varlığının dondurulması, mülkiyet hakkına kontrol niteliğinde bir müdahaledir. Mülkiyet hakkının süjesi ise gerek Anayasa gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre herkestir. Bu hakka yapılacak müdahalenin yabancı devletten gelecek talep yönünde yargıç kararı aranmaksızın öngörülmesi anayasal meşru bir nedene dayanmamaktadır. Düzenleme, yasallık unsurunun temel bir ölçütü olan öngörülebilirlik koşulunu da sağlamamaktadır. Yalnızca mal varlığını dondurma talebinin yabancı devletten gelmesi hâlinde bu konuda karar alma yetkisinin mahkemelerden alınarak idari bir komisyona bırakılması düzenlemenin öngörülebilir olmasını engellemektedir.

Türkiye'de bulunan mal varlığının dondurulması için Ceza Muhakemesi Kanunu  hükümleri gereği hâkim kararı aranırken, yabancı devlet hükûmetinin talebi söz konusu olduğunda bu güvencenin aranmaması, el koyma için kural olarak hâkim kararı, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde ise yetkili mercinin kararının yirmi dört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulması zorunluluğunu getiren Anayasa'nın 20'nci maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Getirilen düzenleme, idarenin kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran müeyyide uygulayamayacağını öngören Anayasa'nın 38'inci maddesinin onuncu fıkrasına da açıkça aykırıdır, değil mi Sayın Başkanım? Öyle, açıkça aykırı. Madde 7'de Değerlendirme Komisyonuna suçun işlendiğine dair makul sebeplere dayanarak yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması için talepte bulunma yetkisinin verilmesi idari bir kurula yargısal nitelikte karar alma yetkisinin tanınmasıdır ki bu da, "Hiçbir kurum ve kuruluş Anayasa'dan kaynaklanmayan yetkiyi kullanamaz."a ilişkin Anayasa hükmüne aykırıdır yani Anayasa'nın 6, 8 ve 9'uncu maddelerine aykırıdır. Yargıç bağımsızlığına tabi olmayan bu kurulun sahip olduğu ek ödenekleri de dikkate alınırsa bu kurul üyeliklerinin belli bir süreyle sınırlanmaması sebebiyle ciddi sorun yaratacaktır, bu da Anayasa'nın 35'inci maddesine açıkça aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, bir başka sorun da, herhangi bir şekilde bir kişinin aktif ve pasifiyle birlikte bütün mal varlığının dondurulması bir tedbir midir, yoksa bir ceza mıdır? Birisi geldi dedi ki: "Falanca gereklilikten dolayı bütün mal varlığınızı dondurdum. Bir yıl içinde yargı soruşturma başlatırsa -başlattı- sonuna kadar devam edecek ama başlatmazsa bile ben bir yıl sizin bütün mal varlığınızı dondurdum." Bu durum tedbir midir, cezai uygulama mıdır? Peki, bu cezaya kim karar veriyor? Bürokratlar. Kim bu bürokratlar? Yürütmenin emrindeki bürokratlar. Yargının bile Hükûmet tarafından yönetilip yönlendirildiği bir ülkede nasıl olacak da bu bürokratlar Hükûmetten bağımsız, tarafsız bir şekilde karar alabilecekler? Bu yasa tasarısı sadece bu gerekçeyle bile kabul edilemez niteliktedir.

Kuruldaki kişilerin hiçbirisinin yargıç kimliği yok. Bu tasarının aslında terörle mücadele ile uluslararası hukuk kurallarına dayanılarak getirildiği söylenilmekteyse de bununla hiçbir ilgisi yok. Zaten tasarının yıllardır Türkiye Büyük Millet Meclisinde oradan oraya sürülmesinin nedeni, iktidar partisinin de bu konuda kafasının net olmadığı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 5'inci maddesinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararlarına, Yaptırımlar Komitesi listesinde yer alan kişi, kuruluş ve organizasyonların tasarrufunda bulunan mal varlığının dondurulması kararlarına istinaden Bakanlar Kurulunca karar verilmesi öngörülüyor. Yani Birleşmiş Milletler Yaptırımlar Komitesinin kararlarına dayanılarak aslında bu mal varlığını dondurmaya ilişkin komisyon yetkili değil, yetki doğrudan Bakanlar Kuruluna aittir.

6'ncı madde ise, yabancı devlet hükûmeti tarafından Türk vatandaşı veya yabancının mal varlığının dondurulmasına ilişkin olarak Türkiye'den talepte bulunması hâlini düzenlemektedir. Buna göre, mal varlığının dondurulmasına ilişkin kararların verilmesinde karşılıklılık ilkesi gözetilecek, ayrıca o ülkeden de teminat istenecek.

7'nci maddede ise, 5'inci ve 6'ncı maddelerde düzenlenen hususlar dışında terörizmi finanse ettiği veya terör faaliyetlerinde bulunduğu hususunda makul sebeplerin varlığı hâlinde kişi, kuruluş ve organizasyonların mülkiyetinde veya zilyetliğinde bulunan yabancı ülkelerdeki mal varlığının dondurulması hususunda talepte bulunmasına karar verebilmeyi öngörüyor. Türkiye'de bulunan mal varlığıyla ilgili ise de 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu hükmünün uygulanacağını yani Terörle Mücadele Kanunu'nun 10'uncu maddesiyle görevli savcılara ihbarda bulunulacağını söylüyor.

Değerli milletvekilleri, söz konusu mal varlığının dondurulması talep yetkisinin 5 ve 6'ncı maddeler dışına taşılarak, ilk etapta herhangi bir yargı kararına dayanılmaksızın, ilgilinin 4'üncü maddede tanımlanan suçu işlediği hususunda makul sebeplerin varlığına istinaden, yürütme organı temsilcilerinden oluşan bir değerlendirme komisyonuna verilmiş bulunması insan haklarına aykırı bir tutum olduğu gibi, keyfî uygulamaları çağrıştırabilecek sonuçlara neden olabilecektir. Böyle bir işlemin yargı kararlarına bağlı olarak başlatılması gerekmektedir. Zaten ne Birleşmiş Milletler sözleşmelerinde ne de FATF düzenlemelerinde böylesi bir düzenlemeyi çağrıştırabilecek ve böylesi bir yetkinin sadece yürütme organı temsilcilerinden oluşan bir değerlendirme komisyonuna devrine ilişkin bir tavsiye de bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısını -demin de söylediğim gibi- bu uluslararası, Birleşmiş Milletler sözleşmesinde ve FATF'ın istediği talepler doğrultusunda düzenlendiği belirtilmişse de, getirilmişse de, aslında ülkemizin içerisinde bulunduğu süreç dikkate alındığında ve insan hakları boyutunun hiç dikkate alınmadığı gözetildiğinde kabul edilebilir bir nitelikte görmüyoruz. Aslında bu tasarının sadece finansman yönüyle ilgilenilmiş, bu tasarının insan haklarına, demokrasiye ve özgürlüklere uygulamada yol açacağı, meydana getireceği zararlar hiç düşünülmemiş. O nedenle aslında bu tasarının enine boyuna tartışılması gerekirdi. Hele hele şimdi günümüzde Sayın Başbakanın daha bir iki yıl önce darbeci olarak ilan ettiği generallerin bugün terörle örgüt üyeliğinden suçlanmasını ayıplar hâle gelmesini de dikkate aldığımızda, bu tip terörle ilgili düzenlemelere ne kadar özen gösterilmesi gerektiği çok açıktır.

Biz -tekrar ediyoruz- Cumhuriyet Halk Partisi olarak, terörle ilgili düzenlemeler yapılırken terörle mücadelenin zaafa uğratılmamasını istemekle birlikte, temel olarak insanların demokrasi ve özgürlüklerinin yok edilmemesini, bireylerin temel hak ve özgürlüklerinin ortadan kaldırılmamasını temel hedef olarak gözetmekteyiz. Bizim temel amacımız, insanların demokrasi ve özgürlüklerin içinde yaşamasını sağlamaktır. Bu nedenle bu tasarıyla ilgili kaygılarımız ve endişelerimiz vardır. Bu kaygılarımız ve endişelerimiz komisyonda giderilmemiştir. Biz kaygı ve endişeler duyduğumuz gibi muhalefet partisi de duymuştur, hatta iktidar partisi de bu kaygı ve endişeler içerisinde yaşamaktadır.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.