GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:60
Tarih:31.01.2013

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlayarak merhaba diyorum. 329 sıra sayılı yükseköğrenim kanunu üzerinde söz almış bulunmaktayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversiteler, çağımızın en önemli kurumları olmaya devam ediyor. Tarihi boyunca, ta milattan önce binli yıllardan bu yana üniversiteler toplumun değişimi, dönüşümü noktasında önemli görev ve sorumluluklar yüklenmiş, tıptan hukuka, bilimden sanata, kültürden felsefeye her türlü toplumsal ihtiyaçların karşılandığı demokratik alanlar ve mekânlar olmaya devam etmiştir. Ancak bugün "Selahaddin Eyyubi" ismini koymayı düşündüğümüz ve Diyarbakır'da ikinci bir üniversite olarak açılmasına karar verme aşamasında ve arifesinde olduğumuz bu dönemde üniversitelerimiz, hâlâ 1983'ün antidemokratik, faşist diktatörlüğünün anayasası ve yasalarıyla yönetilmeye muhtaç bir konumda, "YÖK" denilen bir otoriter zihniyetin vesayeti altında, bırakın özgür olmasını, özerk olmaktan da uzak bir konumda bulunmaktadır.

Üniversite ki bilimsel araştırma ve çalışmaların yapılabileceği demokratik alanlar olacaksa her şeyden önce idari manada özerk olmalı, idari ve mali noktada özerk ve demokratik olmalıdır. Özerk, demokratik olmayan üniversitelerin bilimsel eğitimi, bilimsel çalışmayı ve araştırmayı yapmayacakları, resmî ideolojinin kuşatması altında ona telkin edilenin yerine getirildiği bir görev ve sorumlulukla hareket edeceği açıktır, alenidir, yapılan da budur. Bu yönüyle son yıllarda giderek mesleki performansın ve formasyonun alınmadığı, ezberciliğe dayalı, resmî ideolojinin kuşatılmışlığının ortaya çıkardığı özgür beyinler, özgür insan yetiştirme yerine öngörülen  jakobenci, üstten toplumu şekillendirme anlayışına hizmet edecek bir eğitim de üniversitelere hak görülmüştür. Kaldı ki üniversiteden de öte, anaokulundan  ilköğretime, ortaöğrenimden üniversiteye, bütün aşamalarda nitelikli, ulaşılabilir, tarafsız olmak yerine, bu niteliklerden yoksun, paraya dayalı ve tamamıyla devletin ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir eğitim toplumun ihtiyaçlarına cevap veremediği için her gün sosyal ve siyasal travmalarla yaşayan bir toplum gerçekliğiyle de bizi karşı karşıya bırakmıştır.

Bugün, Türkiye genelinde toplamda 170 üniversitenin olması elbette ki ihtiyacın karşılanmasına yetmeyeceği gerçeğiyle bizi karşı karşı bırakmıştır. Görünen o ki onlarca üniversitenin açılması bu ihtiyacın karşılanmasına da yetmeyecek gibi görünmektedir. Bu nedenle Barış ve Demokrasi Partisi olarak bizler elbette ki yeni üniversitelerin açılmasını anlamlı ve değerli buluyoruz. Aynı zamanda Selahaddin Eyyubi ismini taşıyan bir üniversitenin Diyarbakır'a layık görülmesi açısından da önemsiyoruz, gerekli katkıyı sunacağız.

Hiç kimse ama hiç kimse, Barış ve Demokrasi Partisi ve onun yerel yönetimler anlayışını ve onun belediye başkanları şahsında da, özellikle Osman Baydemir şahsında bir bütün olarak yerel yönetimler anlayışımızdan hareketle karşı olduğumuz gibi bir subjektif niyeti topluma gerçekmiş gibi sunamaz. Aksine, biz, değil üniversite, ilkokuldan ortaöğrenime, ortaöğrenimden üniversite ve lisansüstü bütün eğitim süreçlerinde olsa olsa karşı durduğumuz resmî ideolojinin dayatmasıdır, tekçi eğitim sistemidir, asimilasyonist politikalardır. O nedenle, biz her şeyden önce, Türkçenin resmî dil olması koşuluyla her halktan ve topluluktan kesimin ana diliyle eğitim görmesi, ana dil eğitiminin anaokulundan üniversiteye kadar sekteye ve kesintiye uğratılmadan devam edilmesinin taraftarıyız, yanıyız. Bizim karşı durduğumuz, üniversitelerin iktidar odağı durumuna getiriliyor olmasıdır. Bizim karşı durduğumuz, üniversitelerin tekçi ve resmî ideolojiye hizmet eden mekânlara dönüştürülüyor olmasıdır. Bunların olmaması koşuluyla, biz biliyoruz ki, demokratik, özgür ve özerk üniversitede özgür beyinler, özgür insanlar yaşayacağından ve çıkacağından hareketle de toplum özgür olacaktır. O açıdan da biz 170 üniversite yerine ihtiyaca cevap olabilecek sayıda üniversitenin, yüzlerle, binlerle ifade edilebilecek akademilerin açılmasını herkesten çok önemsiyoruz. Ancak, buralarda mağduriyetin yaşanmaması, yoksunlukların yaşanmaması da temel arzumuzdur.

Yine, otuz yıl öncesinde 1402'likler olmak üzere bilim emekçilerinin ve üniversitede çalışan yoksulların, emekçilerin mağduriyeti de göz önünde bulundurulmalıdır. Çalışanların ve emekçilerin sendikalı ve örgütlü yapıya kavuşturulmadığı, sendikal mücadelelerinin, grev başta olmak üzere haklarının gasbedildiği üniversite bilimsel kimliğinden uzak olduğu gibi, demokratik kimliğinden de uzaklaştırılan bir muhtevaya ve bir niteliğe de kavuşturulmuş bulunmaktadır. Bu, günümüzün gelişmiş evrensel hukukuna ters düşen, uygun düşmeyen, doksan yıldır aşamadığımız o tekçi, merkeziyetçi devlet yapılanmasını üniversitede de görmek istediğimizin bizatihi tezahürüdür, iz düşümüdür.

Biz, Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu anlamda, üniversiteleri, elbette ki sanatın, kültürün, bilimsel eğitim ve araştırmaların, felsefenin, hukukun ve tıbbın amacına uygun, insanın insani hak ve özgürlüklerinin yaşama kavuşturulabildiği alanlara ve mekânlara dönüştürüldüğü ölçüde değerli buluyoruz. Bu yönüyle de sayı ve nicelikten çok niteliğe büründürülmüş, niteliksel eğitim ve mesleki formasyonun kazandırıldığı bu mekânların yine sadece YÖK'ün vesayetinden kurtarılması ve kurtulması da yetmiyor. Aynı zamanda, hak ve söz sahibi olmak noktasında bulunan çalışanından profesörüne, akademisyeninden bilim emekçisine kadar herkesin üniversitenin yönetilmesinde ve yönetişiminde söz ve yetki sahibi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yönüyle de onun özerkliğini, özerk ve özgür bilimsel eğitim çalışmasını her şeyden çok önemsiyoruz. Bu sağlanmadığı takdirde üniversiteleri açarız, açtığımız 81 ildeki her üniversitenin mekânlarına bağlı olarak iktidar karargâhları manasına gelen şatoları oluştururuz. O şatolarda atadığınız, YÖK'ün de onay verdiği profesörlerimiz, rektörlerimiz ve dekanlarımızla, toplum dışında, toplumdan izole edilmiş, soyutlanmış ve ötekileştirilmiş karargâhlarımızda kendimize ait mutluluğu yaşarız. Ama bu mutlulukta insan yoksa, toplum yoksa, toplumun sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik, demokratik sorunlarına çözüm bulmayı görev edinmeyecekse, çözüm bulmanın siyasal, sosyal politikalarını üretmede gerekli sorumluluğu yüklenmeyecekse bu üniversite olmaktan çıkmıştır, olsa olsa ortaöğrenimle sınırlandırılmış bir mesleki eğitimin alındığı alanlara dönüştürülmüştür.

Ayrıca, toplumun sanayi toplumu olmasından kaynaklı tekdüze bir eğitim sisteminden tez evvel kurtulmak zorundayız. Ara meslekten insanların da mesleki formasyona kavuşturuldukları, ara meslekten insanların da yetiştirildiği bir kısım kademeli eğitimlerin de devreye konulması, ona dair çalışmaların da yürütülmesi millî eğitimin görevlerinden olmalıdır. Bu nedenle, çocuk doğar doğmaz profesör olması yönlü bir algı ve ona biçilen misyon bizi karşısında açmazlarla yaşadığımız toplumsal ve siyasal sorunlarla karşı karşıya bıraktırmıştır.

Biz, bütünlüklü bir eğitimi, ana dilde nitelikli, ulaşılabilinir, parasız eğitimi savunuyor, bu konuda da amacına uygun adımların da atılması koşuluyla gerekli desteği vereceğimizi söylüyor, hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.