| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 15.11.2012 |
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP'nin Meclis araştırması önergesi aleyhine söz almış bulunuyorum. Hepinizi, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, 1980 ihtilali öncesi, lisede okuyan bir genç kızdım. Benim o yıllarım, hep sağ-sol çatışmalarını dinlemekle, sözde diyorum, sözde "sağdan bu kadar kişi, sağdan beş kişi" öldü haberlerini dinlemekle geçti. 1980 yılında üniversiteye girdim. O yıllarım da darbenin yaptığı zulümleri dinlemekle geçti. Ardından gelen yıllar, fail meçhul cinayetler ve PKK'nın katliamlarını dinlemekle geçti ve maalesef, son yıllar da, bugüne kadar da PKK'nın katliamlarını seyrederek geçti.
Hep bunları gördük, bu acıları yaşadık. Sonra düşünüyorum, biz niye birbirimizi öldürüyoruz? Biz, menfaat ve çıkar çetelerine, menfaati ve çıkarı olanlara hizmet etmek için birbirimizi öldürüyoruz.
Efendim, biz "Kürt halkının haklarını koruyoruz." Kusura bakmayın, Diyarbakır'da Kürt halkı var mı ki siz haklarını koruyorsunuz! Ben Diyarbakırlıyım. Eğer Diyarbakırlıysanız Kürt olma hakkınız yoktur. Bir zamanlar size zorla "Türksünüz" diyorlardı, şimdi de size Kürt olma hakkı tanınmıyor. Eğer Kürtseniz PKK'lı olmak zorundasınız. Bunun adı da demokrasidir. Ya PKK'lısınız ya onun uzantısı partiyi destekleyeceksiniz veya yaşam hakkınız yoktur. Diyarbakır'daysanız, Diyarbakır'da yaşıyorsanız eğer, Türk'seniz veya farklı bir etnisiteden insansanız, mesela Laz'sanız çok daha rahat yaşayabilirsiniz ama Kürt'seniz işte o zaman sizde sıkıntı var, size bu hakkı tanımıyorlar. Şu anda, Diyarbakır'da akşamları eylemler yapılıyor, insanları fişlemenin yolları aranıyor. "Işıklar yakılıp söndürülecek." diyor, yakılmayan evler fişlenmeye çalışılıyor. Şu masum gösterilen KCK tutukluları var ya, işte, o KCK'nın uzantısı gençler tarafından caddeler gezilerek, sokaklar dolaşılarak insanlar fişlenmeye çalışılıyor.
Şu an "Kürtlerin hakkını koruyoruz." diyenlerin Kürtlere yaptığı zulümleri yakın tarihten anlatacağım. En son 30 Ekimde, Diyarbakır'da eylemler yapıldı, dükkânlar kapatıldı, esnafa kepenk kapattırıldı. Ben buradan eleştirdiğim zaman, bana dönüp de "Sen ne diyorsun? Yüzde 100 uyum sağlandı." dendi. Yahu, Saddam'ın Baas rejiminde bile insanlar sandığa gittiği zaman yüzde 99 oy çıkıyordu, Saddam bile utanıyordu, yüzde 1'ini başka partiye attırıyordu. Bir halkın yüzde 100'ü aynı fikirdeyse siz o şehirde demokrasiden söz edebilir misiniz? O şehrin insanları nasıl aynı fikirde oluyor? Ben bunları soruyorum, utanmaları gerek diyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 30 Ekimde belediye otobüsleri çalıştırılmadı. İnsanlar hastanelere hastalarını götüremediler, refakatçiler hastanelere gidemedi, taziyelere gidilemedi, cenazelere gidilemedi.
Demokrasiden söz ediyoruz. "Efendim, seçilmişler içeride." deniyor. Peki, ben size bir şey söyleyeyim arkadaşlar. Şu anda, bir büyükşehir belediye başkanı, bir tane de belediye başkanı PKK tarafından atanmış ve odasında oturuyor. Hani demokrasi? Hani seçilmişlerin hakları? Peki, bu belediye başkanlığına atanmış kadını nasıl kabul ediyorsunuz? Sizin demokrasi anlayışınız bu mu?
Yine, bir büyükşehir belediye başkanı 2009 yılında odasında sorgulandı, yanındaki temizlik işçisi tarafından sorgulandı. Hani "Seçilmişlerin hakları var, seçilmişler için biz demokrasiyi çalıştırmalıyız. Efendim, bizler demokrat değiliz. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti demokrat değil, AK PARTİ Hükûmeti demokrat değil." Yahu seçilmiş adamı kabul etmiyorsunuz, seçilmiş adama atanmış adam atıyorsunuz, ondan sonra da demokrasiden bahsediyorsunuz! Ben buna "pes" diyorum.
Açlık grevlerinden bahsediyorlar. Ben, burada, iki aydır, her gün, kürsüde açlık grevleriyle ilgili insanların serzenişlerini dinliyorum. Hiç kimse ölmesin, herkesin ölmesine karşıyız. Hiçbir ölümü kabul etmemiz mümkün değildir ama acaba düşünüyor musunuz, bu açlık grevlerine teşvik edenler kim? PKK'ya ve ona yakın, onun uzantısı partiye yakın yazarlar geçen gün şöyle yazıyorlar: "Efendim, Kandil grevleri bitirme sinyali vermiş." diyorlar. Hani kendi iradeleriyle grev yapıyorlardı! Daha üç gün önce, Diyarbakır'da polislere saldıran bir milletvekili, beş gündür açlık grevinde, adamın yanağından kan damlıyor. Ben iki gün rejim yapsam tansiyonum düşüyor, başım dönüyor. Bu ne biçim açlık grevi? Ben bunların açlık grevini de size biraz anlatayım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) İçerideki tutuklular için bir şey söylemiyorum, onlar şu an zulüm altındadır. Hem tutuklu olarak içeride oldukları için zaten sıkıntıdalar, bir de "ya öleceksin, ya öleceksin" dayatması altındadırlar.
Ben dışarıdaki vekillerden bahsedeyim. Bundan önce de Diyarbakır'da Koşuyolu Parkı'nda çadırlar kurulur ve açlık grevi seremonileri yapılırdı. Şimdi, birkaç tane vekil içeride, etrafı da panayır yeri gibi, günde 20 tane çay; 3 tane şekerden eder 60 şeker, 25 kalori ile çarparsanız zaten günlük kalori miktarlarını da alıyorlar. Şimdi, bu kadar kanlı canlı nasıl açlık grevi yapılıyor, bunu da anlamakta zorluk çekiyorum ve gülesim geliyor. Ben, içerideki tutukluların yaşadığı zulmü biliyorum. Onlara zulüm yapıyorsunuz. Eğer gerçekten açlık grevlerinin bitmesini istiyorsanız elinizi taşın altına koyarsınız. Burada kürsü var, sorunları dile getiriyoruz, komisyonlarda tartışıyoruz, "Kimsenin ölmesine gerek yok." diyorsunuz. Ama ben şuna inanıyorum ki kişisel fikrimi söyleyeyim: İçeriden bir tane cenaze çıksa çok mutlu olacaksınız. Buna da inanıyorum.
Şimdi, arkadaşlar, hep bahsettim "menfaat" diye. Geçen yıl Almanya'da bir kitap yayınlandı, adı "The PKK" İngilizce bir kitap. PKK'nın uyuşturucuyu nasıl Sicilya mafyası gibi yönettiğini anlatıyordu. Mesela, normal uyuşturucularda arada bir baron oluyor, satıcı oluyor falan ama PKK öyle çalışmıyor; uyuşturucuyu tarladan alıp Avrupa'daki sokak satıcısına kadar kendisi yönetiyor. Tıpkı bir Sicilya mafyası gibi çalışıyormuş. Bu akademik bir kitap ve akademik çevrelerde de bestseller satıyor.
Bu kitapta şöyle bir cümle var: "PKK'nın yıllık geliri -ben eski parayla söylüyorum- 2 katrilyonla 8 katrilyon arasında" diye. Bu ispatlandı, haziran ve temmuz aylarında Diyarbakır'ın Lice kırsalında operasyonlar yapıldı ve 1,8 katrilyonluk kök bitki imha edildi. Bu kitabın da söyledikleri böylece ispatlanmış oldu.
Hep çocuk ölümlerinden bahsediyoruz. İşte "Çocuklar zulüm görüyor, Kürtler zulüm görüyor." Kürtlere asıl zulmü yapan sizsiniz. Bundan bir hafta önce, Şemdinli'de Faris öldürüldü bir PKK bombasıyla. Belki bir tek Faris'in ölmesi diğer insanlar için bir şanstı ama bu bombada kaç kişinin ölebileceğini acaba hesapladılar mı? Şiddeti çok yüksek bir bombaydı.
Şimdi, bir de bir özellikleri var. 2006'da Diyarbakır'da Koşuyolu'nda bir bomba patlatıldı, 7'si çocuk 10 kişi hayatını kaybetti. Ardından, gittiler, oraya bir Yaşam Anıtı diktiler ve 2009 Martında, Burhan Güneş isimli katil yakalandı ve PKK'lı çıktı.
Şimdi, her sene gidiyorlar, o Yaşam Anıtı'nın önünde, iki parmakları havada, anma günü düzenliyorlar. Bizim Güneydoğu'da bir söz vardır: "Kurtla beraber kuzuyu avlar, ondan sonra da koyunla beraber oturur ağlar."
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söyleyecek çok şey var. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Eronat.