| Konu: | MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUBU ADINA GRUP BAŞKANVEKİLLERİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL VE MERSİN MİLLETVEKİLİ MEHMET ŞANDIR?IN; TERÖR VE BÖLÜCÜ TERÖR ÖRGÜTÜ İLE İLGİLİ YAPTIĞI AÇIKLAMALARLA TERÖRLE MÜCADELE EDEN GÜVENLİK GÜÇLERİNİN MORALİNİ VE AZMİNİ ZAYIFLATTIĞI İDDİASIYLA BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 13.11.2012 |
AK PARTİ GRUBU ADINA İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; terör olgusu, neden olduğu şiddet, yıkım ve mağduriyetlerden dolayı genellikle güvenlik odaklı bir sorun olarak algılanmaktadır. Bu durum, sadece ülkemize özgü değildir. Dünyada terör deneyimi olan ülkeler, bu konuya önce güvenlik sorunu olarak bakmışlar ancak zamanla güvenlik konusunun terör sorununu besleyen kaynakların bir ürünü olduğu gerçeğiyle yüzleşmek durumunda kalmışlardır. Nitekim, terörizm sadece güvenlik odaklı bir sorun değildir ve terörü besleyen sosyal, ekonomik, siyasal, psikolojik ve kültürel tüm faktörler farklı ülkelerdeki terör örgütleri tarafından beslenme kaynağı olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye gibi ülkelerde, terörü besleyen üst çatı sorunlar, terörle mücadelenin en önemli boyutunu oluşturmaktadır. Bu üst çatı sorunlar ise demokrasi, özgürlük ve hukukun üstünlüğü alanlarında yaşanan yanlış uygulama ve politikaların sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde var olan feodal yapı, uzun yıllar devam eden terör olaylarından dolayı şiddetin bir yaşam tarzı olarak algılanması, bölgedeki sorunların geçmiş dönemlerde salt güvenlik sorunu olarak görülmesi ve bu doğrultuda yaşanan insan hakları ihlalleri nedeniyle, devlet ile vatandaş arasında oluşan güvensizlik duygusu, bölgede geçmişten bugüne yaşanan sorunların bazı alt başlıklarıdır.
Terörle mücadelede çok boyutlu yaklaşım ise üç alanın, güvenlik boyutlu politikalar, sosyoekonomik yatırımlar ve demokratikleşme bütününü içeren politika, strateji ve programların birlikte uygulanmasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye'nin sosyoekonomik alanda gelişme gösterdiği, uluslararası alanda ağırlığını artırdığı ve demokratikleşme adımlarına hız verdiği hemen her dönemde PKK silahlı eylemlerine ağırlık vererek bu gelişmelerin önünü tıkamaya çalışmıştır. Bu yönüyle PKK, hem eylemeleriyle süreci etkileyeceğini hem de bu eylemleri neticesinde ülkenin içine düşebileceği zor durumlar yoluyla, kendisini destekleyen kesimlere uygun bir iş birliği ortağı olabileceğini göstermiştir.
Türkiye'nin terörle mücadelesi, özellikle PKK açısından dönemlere göre değişim göstermiştir. Bu değişim genel olarak üç aşamada ele alınabilir. Birinci aşama, terörle mücadelenin salt güvenlik sorunu olarak algılandığı dönem yani 1984 ve 1990 yılları arasıdır. İkinci aşama, terörle mücadelenin yarı üniter bir bakış açısıyla tanımlanmaya başladığı dönemdir, bu da 1990 ile 1999 yılları arasına tekabül etmektedir. Üçüncü aşama ise terörle mücadelenin çok boyutlu bir süreç olduğu gerçeğiyle paralel olarak çok durumlu yaklaşımların getirilmeye çalışıldığı 1999 ile 2011 dönemini ihtiva etmektedir; özellikle Avrupa Birliğine üyelik süreciyle bağlantılı olarak temel hak ve özgürlükler alanında iyileştirmelerin ve demokratikleşmenin arttığı dönemdir. Bu son dönemde Türkiye, öncelikle, sorunların doğru tespitini yaparak hatalardan ders çıkartmayı, sivil inisiyatif öncülüğünde ilgili aktörlerin etkin koordinasyonunu ve çözüme yönelik atılacak adımlarda kararlı olmayı gerçekleştirmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, kimimizin doğu ve güneydoğu, kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu diye nitelediğimiz olay maalesef Türkiye'nin bir gerçeğidir. AK PARTİ, bu sorunun toplum hayatımızda neden olduğu olumsuzlukların bilinciyle bölge halkının mutluluğu, refahı, hak ve özgürlüklerini gözeten, Türkiye'nin bütünlüğü ve üniter devlet yapısıyla birlikte, bölgeyi tehdit eden PKK terörünün önlenmesinde zaaf yaratmayacak bir şekilde, kalıcı, toplumun tüm duyarlılıklarına saygılı, etkili ve sorunları kökünden çözmeye yönelik bir politika izleme kararı almış olup bunu da parti programına 2002 yılında yazmıştır.
Ülkemizdeki kültürel ve etnik farklılıklar partimiz tarafından zenginlik olarak kabul edilmektedir. Partimiz resmî dil ve eğitim dili Türkçe olmak şartıyla, Türkçe dışındaki dillerde yayın dâhil kültürel faaliyetlerin yapılabilmesini ülkemizdeki birlik ve bütünlüğü zedeleyen değil, güçlendiren ve pekiştiren bir zenginlik olarak görmektedir.
Uzun süredir yoğun dış destekle varlığını koruyan ve 35 bin insanımızın hayatına mal olan teröre rağmen, bölge halkının üniter devlet yapısına bağlı olması, halkımızın sağduyusu ile meselenin etnik bir çatışmaya dönüşmemesi, bu konunun iç meselemiz olarak çözülebileceğinin delilidir.
AK PARTİ olarak bizler, devletimizin suçlu insanlar karşısında caydırıcı ve masumları koruyucu bir tavır sergilemesi, suçsuz insanlara şefkatle muamele etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bürokratik, otoriter devlet anlayışına yaslanan çözümler, sadece asayiş ve güvenlik mantığına dayandığı için, uzun vadede sorunların daha da derinleşmesine neden olmaktadır. Buna karşılık demokratik devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar, ilk anda endişeyle karşılansa da uzun vadede milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar doğurmaktadır.
Sivil-asker ilişkileri, Kürt sorunu, temel hak ve özgürlüklerin yaşanmasındaki kısıtlamalar ile siyasal ve ekonomik istikrar, ülkemizdeki terör sorununun çözümünde ele alınması gereken en temel başlıklardır.
Demokratikleşme süreci, devlete bakan yönüyle bir zihniyet değişimini ifade etmektedir. Mevcut yasalardaki değişiklikler yanında, bu yasaları uygulayanlarda yaşanacak zihniyet devrimi ile birlikte daha özgür, daha demokratik, daha ileri görüşlü politikalar hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu çerçevede, güvenlik bürokrasisi Türkiye'deki paradigma değişiminin en önemli yüzüdür. Zira bölge insanı, devletin soyut varlığını kamu görevlileriyle somutlaştırmaktadır. Dolayısıyla kamu görevlilerinin doğruları ya da yanlışları, halktaki "devlet" algısının karşılığı anlamına gelmektedir. Özellikle, polis teşkilatı gibi kurumların görev alanına giren yerlerde geçmişin yanlışlarını terk ederek ortaya koyduğu "Halk için, halkla beraber" yaklaşımı devlet-vatandaş yakınlaşmasının uygulamalı bir örneğidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 7 Ekim 2012 tarihinde, Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven'in, kentte faal ulusal ve yerel basın temsilcileriyle yaptığı sohbette ifade ettiği sözler bütünüyle irdelendiğinde görüleceği üzere, terörle mücadele konseptinde 1991 ile 1996 yıllarına kıyasla metodun değiştiği ifade edilmektedir. Bu yıllar içerisinde, insan odaklı hizmet veremediklerinden dolayı denetimsizlikten, kontrolsüzlükten, insana ulaşamadığımızdan olumsuz sonuçların doğduğu söylenmekte ve bu nedenle dağa çıkışlarda herkesin payının olduğunu ileri sürülmektedir.
Emniyet Müdürümüzün yapmış olduğu öz eleştiri ve bu aşamadan sonra Diyarbakır halkı ile kuracağı ilişki metodu nedeniyle Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Bey, 8 Ekim 2012 tarihinde, Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında basına yaptığı konuşma bütünlüğünde, devlet adına hareket ettiğini iddia edenlerin vatandaşa işkence ve kötü muamelede bulunduğu, bu nedenle bölge insanının devlete bakışta olumsuzluklar yaşadığı, işkence ve insanlık dışı uygulamaların terörü tırmandırdığı, bugün ise farklı bir konseptle hadiselere yaklaşılmasının gerektiği, devletin halkını kucaklaması, eğitim, motivasyon ve etkileşimle yöre halkının kazanılabileceğine dair Emniyet Müdürünün düşüncelerinin memnuniyet verici olduğunu ifade etmiştir. Devamla, 2005 yılında, Bahçeşehir Üniversitesinde yaptığı bir eleştiriye atıf yaparak düşüncelerini paylaşan Emniyet Müdürü hakkında da "Keşke o cümle olmasaydı çünkü başına, sonuna bakmazsanız, o konuşmanın bütününü dikkate almazsanız sadece bu çıplak cümleye bakmak suretiyle Türkiye'de terörle mücadele eden herkesi ve terörden zarar görmüş her kesimi rahatsız edebilir ve üzebilir." demek suretiyle şahsının düşüncesini ifade ederken, konuşmanın bütününü dikkate alarak yaptığını belirtmiştir.
Ayrıca, 2011 yılı bütçe görüşmesinde yapmış olduğu konuşmasında, bir insanın kimliğini inkâr etmenin o insanı inkâr etmek olduğunu, bu topraklar üzerinde herkesin kendi kimliğini rahatlıkla ifade edebileceğini, herkesin kimliğine saygı duymamız gerektiğini, o kimliğin bütün kültürel ve anayasal haklarının verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.
Sayın Başbakan Yardımcımız bu sözlerini yaklaşık on bir ay önce söylemiş olup, AK PARTİ Grubu olarak bizlerin hislerine tercüman olduğu gibi, parti programımızda milletimize layık gördüğümüz hakları ihtiva etmektedir. Bizler bu düşüncenin tamamen arkasındayız. "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." felsefesini kendine şiar edinmiş bir siyasi geleneğin temsilcilerinden de başka bir davranışı beklemeye kimsenin hakkı olmadığını düşünüyorum.
Özellikle, Milliyetçi Hareket Partisinin on bir ay öncesinde ifade edilen sözler nedeniyle bugün gensoru açılmasına yönelik talebi, tamamen gensoru müessesesinin sulandırıldığına dair tezleri perçinlemektedir.
SADİR DURMAZ (Yozgat) - Siz, memleketi sulandırdınız İdris Bey.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Gündemin yoğunluğu ve Parlamentoda bekleyen tasarı ve tekliflerin yasalaşmasını engellemeye yönelik bu tür girişimlerin milletimizce yakından takip edileceğinden ve yüce Meclisi fuzuli meşgul etmenin karşılığının da ne olduğuna en iyi cevabı milletimizin sandıkta vereceğinden kimsenin şüphesi olmasın.
Değerli milletvekilleri, biraz önce kürsüye gelen hatip, Genel Kurula hitap ederken, Sayın Başbakanımıza atfen, gensoru görüşmelerine dair eleştirisini aklınca tiye aldığını paylaşıyor. Sayın hatip, varlığınızın sebebi olan terörle alakalı verdiğiniz gensoruyu takip eden üye sayınız Genel Kurulda görüldüğü üzeredir.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Karşı tarafa bak, kaç kişi?
SADİR DURMAZ (Yozgat) - Bizim özgül ağırlığımız var, sizin gibi değil!
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Şimdiye kadar olan bütün gensorularda Sayın Genel Başkanınızın ciddi gördüğü her konuda Meclis Genel Kurulunda olduğunu yakinen bilmekteyiz. Burada, kürsüden hitap edip ondan sonra dışarı çıkmak, bu gensoru talebinin ne kadar ciddi olduğunun en önemli göstergesidir diyorum.
Büyük milletimiz terörle mücadelenin sadece silahla mücadele yöntemiyle çözülmeyeceğini, ret ve inkâr politikalarıyla doksan yılda bir noktaya gelinmediğini ve özellikle, bu politikaların AK PARTİ İktidarı döneminde tedavülden kaldırıldığını, halkın talepleri doğrultusunda, halkla birlikte hareket etmek suretiyle çözüm odaklı siyaset anlayışının yanında saf tuttuğunu her seçimde dosta düşmana göstermiştir. Ancak hâlâ milletimizin sandıkta vermiş olduğu mesajdan bihaber, Parlamentoda siyaset üretmeye çalışanların olduğunu da maalesef kaygıyla izlemekteyiz.
Sayın Başkan, değerli üyeler; AK PARTİ Hükûmeti olarak bölgede, parti programı doğrultusunda, iktidara geldiğimiz ilk yıl içerisinde OHAL uygulaması tamamen kaldırılmış, teröre tepki olarak maksadını aşan ve bölge halkını rahatsız eden birtakım uygulamalar terk edilmiştir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'yle diğer bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkı on yıl içerisinde ortadan kaldırılmış, en azından belirli bölgelerde asgariye indirilmiştir. AK PARTİ olarak, yöreye ilişkin istihdamı arttırıcı ciddi ekonomik projeler geliştirilmiş, terör ortamında zarar gören vatandaşlarımızın mağduriyetlerini giderici uygulamalar devreye sokulmuştur. Bölgenin ticari ve ekonomik faaliyetler açısından cazip hâle getirilmesi, bir çıkmaz sokak konumundan çıkartılarak komşu ülkelerle sınır ticareti dâhil, bölgede dinamik bir ticaret ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bugün, bölgede tam olarak özgürlüklerin ifade edilebileceği, vatandaşların ticaret ve üretim yapabilmesi için kendilerine birçok önceliğin Hükûmet tarafından tanındığı bir ortamda bulunmaktayız. Bölücü terör örgütünün engellemelerine rağmen bölge halkının refah düzeyini yükseltmeye ve birinci sınıf insan gibi yaşamasına çabalayan ve bu yolda hiçbir masraf ve çalışmadan kaçınmayan bir iktidar yapısı mevcuttur.
AK PARTİ İktidarı olarak, inkâr politikalarını ortadan kaldırdığımız gibi, "Kürt" ifadesini telaffuz eden ilk iktidar da biz olduk. "Anaların gözyaşı dinsin." diyoruz. Anaların gözyaşlarına başka gözyaşı eklemeye gerek yoktur. Ölüm makinelerine karşı devletin kahhar yüzünü göstermekten çekinmedik, bütün adımları atıyoruz.
Devletin kurumlarının barış için attıkları adımları sabote etmek ve ülkede var olan terör olgusunu pekiştirmek adına yapılan her türlü açıklamayı ve özellikle Sayın Başbakan Yardımcımızın değişik ortamlarda terörün belini kırmak adına yapmış olduğu açıklamaları amacından uzaklaştırıp PKK ve KCK'lılara moral, motivasyon ve destek olarak sunmak bir acizlik ifadesidir. Habur süreci tamamen KCK ve PKK terör örgütü tarafından sabotaja uğratılmıştır.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Mobil mahkemeleri kim kurdu?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - BDP'lilerin orada zafer sarhoşluğu içine girmeleri ve Silvan saldırısı, gerçek amaçlarını gün yüzüne çıkarmıştır. Ancak bütün milletimizce esefle karşılanan bu görüntülerden siyasi rant çıkarmak?
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Devletsiniz, niye öngöremediniz orada olup bitenleri?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - ?ve bunun oya tahvil olunacağına dair bir düşünce içerisinde olmak da en az BDP ve uzantılarının yaptığı davranış kadar çirkin ve kabul edilemezdir.
Burada devleti suçlamak ucuzluk, Hükûmeti başarısız kılmak zavallılıktır. Habur ve Silvan süreci, sadece Oslo değil, devam eden yeni anayasa sürecini de baltalamıştır.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Allah'a şükür terör yok. Teröre teslim olmuş bir Hükûmet var.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Öcalan'la görüşme yapan devlet yetkililerini ağızlarına yuva yapan Milliyetçi Hareket Partililerinin 1999 yılında İmralı'da Öcalan'la?
ALİM IŞIK (Kütahya) - İftira atma! İftira atma! Yakışmıyor sana, iftira atma! Bir milletvekili iftira atmaz.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - ?yapılan görüşmeden haberdar olduğu bizzat Meclis kürsüsünde, burada bir hatip tarafından ifade edilmiştir.
SADİR DURMAZ (Yozgat) - İsim söyleyeceksin kimin görüştüğünü! Bunu söyleyip ispat edemeyen müfteridir!
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Hasip Kaplan Bey tarafından geçen sene burada iddia edilmiştir. "Bizzat avukatıyım." demiştir. Ben çok netliğiyle söylüyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Bunu ispat edemeyen şerefsizdir!
SADİR DURMAZ (Yozgat) - Sen kendi Başbakanına söyle.
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8 Ekim ve sonrasında yaptığı konuşmayla geçmişte olduğu gibi bugünde de işkence ve kötü muameleye karşı olduğunu, faili meçhul cinayetlerin son bulmasını, köy boşaltmalarının ortadan kaldırılmasını, bölge halkıyla kucaklaşarak birlikte hareket edilmesinin takdir edilecek bir davranış olduğunu; 80 sonrasında, başta Mamak'ta olmak kaydıyla, yurdun pek çok noktasında "Mektebi Yusufiye" olarak adlandırılan çilehanelerde kimsesiz ve sahipsiz ülkücülerin arkasında durduğu gibi bugün de mazlumun, mağdurun yanında olmak gerektiğini, işkence ve insanlık dışı uygulamaların terörü tırmandırmasına kimsenin sahip çıkmaması gerektiğini bizzat Sayın Arınç vurgulamıştır. Yıllarını milleti ve milletin manevi değerlerini üstün tutmak için mücadele vermiş, insanların hizmetine adamış; 12 Eylül 80 sonrası ülkemizin birliği ve beraberliği adına, kutsal saydığı değerler için mücadele etmiş ülkücü gençlerin davalarına bilabedel avukatlık yapmış, saydam ve saygın bir kişiliğe sahip Sayın Bülent Arınç hakkında, terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin moralini ve azmini zayıflattığı iddiasında bulunmak son derece yakışıksız ve siyasi etikten yoksun bir davranıştır.
Sayın Arınç hakkında gensoru açılmasını talep eden Milliyetçi Hareket Partisi Grubu, 11 Kasım 2012 tarihli Genel Kurulda yapılan görüşmeler esnasında, yüce Meclisin 11 ve 12 Kasım tarihlerinde çalıştırılmaması karşılığında gensoru önergesinin geri çekileceğini beyan etmiş olmakla, aslında kendi ileri sürdükleri iddialara kendilerinin de inanmadığını bizzat göstermişlerdir.
AK PARTİ mensubu hiçbir milletvekili ve bakanın, özellikle Sayın Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç Bey'in, bölücü terör örgütüne moral veren, umut aşılayan, bölücü emellere haklılık kazandıracak konuşmalar yapması ve teröristlerle görüşmeyi, onlarla kimlik ve Anayasa tartışmaları yapmayı normal, sıradan vakalar olarak kamuoyuna takdim eden açıklamalar yapması; canı pahasına ülkesi ve milletin bölünmez bütünlüğü için terörle mücadele eden güvenlik güçlerimizin psikolojisini, moralini, azmini ve mücadele gücünü zayıflatan açıklamalar yapması mümkün değildir. Bilakis, tam tersine, bölücü terör örgütüne karşı bölge halkının demokratik haklarını koruyan ve kollayan, bu ülkede bir tek insanımızın dahi burnunun kanamasına razı olmayan, "Önce insan." diyerek insan hak ve hürriyetlerini önceleyen bir anlayışın en önde gelen isimlerinden biridir Sayın Arınç.
Bu itibarla, özellikle 57'nci Hükûmetle alakalı Aytun Çıray Bey'in ifade ettiği bir söz? "Ekonomik olarak çok iyi bir durumda bıraktık." dediğinizde, İnternet'e girip baktığınızda 57'nci Hükûmetle alakalı çıkan ilk yazı şudur: AB uyum paketlerinin ilk üçü çıkarılmıştır. Bu paket uyarınca idam cezasının kaldırılması ve o dönem gündemde bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan'ın da bu kanundan yararlanarak idam edilmemesi uzun tartışmalara sebep olan bir Hükûmet olarak değerlendirmiş?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SADİR DURMAZ (Yozgat) - Siz ne oy kullandınız, siz?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - ?bu Hükûmetin sonunun ise 2001 Türkiye ekonomik krizi ve "kara çarşamba" olarak tarihe geçen?
SADİR DURMAZ (Yozgat) - İdamın kaldırılmasına ne oy kullandınız siz? Sayın Başbakan ve Arınç ne oy kullandı?
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - ?cumhuriyet tarihinin en büyük krizi sonunda gerçekleştiğini ifade etmiştir.
SADİR DURMAZ (Yozgat) - Kullandığınız oyu söyle, oyu!
İDRİS ŞAHİN (Devamla) - Bu duygu, bu düşüncelerle gensorunun aleyhinde oy kullanacağımı ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
OKTAY VURAL (İzmir) - Barzani sizinle gurur duyuyor ya!
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şahin.