GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:100
Tarih:26.04.2012

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubunun önerisi üzerinde CHP Grubunun görüşlerini belirtmek üzere, lehinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisinin temel yapısal özelliklerinden bir tanesi yurt içi tasarrufların düşüklüğüdür. Geçmiş dönemlere baktığımızda, özellikle 1980'li yıllardan itibaren 1980'ler, 1990'larda bu özelliğin olduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte, 2000'li yıllarda ve özellikle AKP döneminde yurt içi tasarrufların millî gelir içindeki payının hızlı bir biçimde düştüğünü görmekteyiz. Bu ne demektir arkadaşlar? Bu şu demektir: Aynı miktar yatırım yapabilmek için Türkiye'nin dışarıdan daha fazla dış tasarruf alması demektir yani daha yüksek cari işlemler açığı vermesidir.

Değerli milletvekilleri, AKP döneminde Türkiye ekonomisi dünya ekonomik konjonktürünün ve kısa vadeli sermaye hareketlerinin yarattığı süreçlerin peşinden sürüklenen bir görünüm sergilemiştir. 2001 yılından itibaren dünya ekonomisinde, özellikle gelişmiş ülkelerde resesyon endişesiyle gevşek tutulan para ve maliye politikaları sonucu olağandışı bir likitide artışı ve talep patlaması görülmüştür. Uluslararası piyasalarda likidite hacminin artmasının yanı sıra gelişmekte olan ülkelerde getiri oranlarının yüksek olması nedenleriyle gelişmekte olan ülkelere önemli düzeyde sermaye akışı olmuştur. Bu çerçevede, yüksek reel faizlerin sunduğu yüksek getiri imkânlarıyla Türkiye ekonomisine de sermaye girişi hızlanmıştır. Bununla birlikte, Türkiye ekonomisine reel gereksinimlerin üzerinde sermaye girişi sonucu sağlanan kredi genişlemesi düşük kurun etkisiyle birleşince dünya ekonomisinin sunduğu bu konjonktürel imkânlar iyi değerlendirilememiştir.

Türkiye ekonomisinin hızlı büyüdüğü 2001 sonrası dönemde ekonomi ve yüksek sermaye girişinin etkisiyle yurt içi talep ve ithalatta önemli artışlar olmuştur. Bununla birlikte, AKP döneminde yurt içi talep artışı sabit sermaye yatırımlarından değil, özel tüketimden kaynaklanmıştır, özel tüketime yönlenmiştir. Bu da aslında Türkiye'nin sorunlarının ağırlaşması anlamına gelmiştir.

Ancak değerli arkadaşlar, artık konjonktürün sonuna gelinmiştir. Böyle bir dönemin AKP hükûmetleri tarafından ıskalamasını çok vahim görüyoruz. Şimdi, önümüzdeki dönem artık dünya ekonomisinin genişlediği değil, daraldığı bir dönem olacaktır. Dünyadaki likidite artık hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır ve bu krizin ne kadar süreceği konusunda farklı görüşler olmasına rağmen bu krizin süreceği, sürekli olacağı ve bu krizden çıkmanın özellikle gelişmiş ülkelerde belli bir zaman alacağı konusunda herkes hemfikirdir.

E, bizim gibi, gelişmek için hem dış tasarrufa ihtiyacı olan hem de aynı zamanda ihracatının yarısına yakınını Avrupa Birliği ülkelerine yapan bir ülkenin gelişmekte olan ülkelerdeki, Avrupa Birliği ülkelerindeki krizden, daralmadan ve yavaş çıkıştan ya da başka bir deyimle, etkilenmemesi mümkün değildir. Bu gelişmeler sonucunda AKP hükûmetleri döneminde yurt içi tasarruflar geçmiş dönemlerle kıyaslandığı zaman yüzde 15'lere düşmüştür.

Bakın, değerli arkadaşlar, AKP döneminde yüksek büyüme hızıyla övünülüyor, biraz önce de söyledi. İsterseniz bir rakam vereyim: 2003-2011 döneminde iktidarlardaki AKP hükûmetlerinin döneminde büyüme hızı ortalama olarak yüzde 5,2'dir ama değerli arkadaşlar, 2002 yılına kadar, 1923-2002 arasındaki seksen yıla baktığımızda zaten Türkiye ekonomisinin ortalama büyüme hızı yüzde 5'ler civarındadır. Yani öyle söylendiği gibi ortada parlak bir ekonomik tablo gözükmemektedir. Ancak, tabii, AKP hükûmetlerinin alışkanlık hâline getirdiği bir uygulama var. Özellikle bu dönemde bunu çok net biçimde görüyoruz. İşte, bütün 1923'ten 2002'ye kadar olan dönemi ayrı bir çerçevede, kendi dönemlerini de ayrı bir çerçevede değerlendiriyorlar ve orada da performans kıyaslaması yapıyorlar, isterseniz ben de yapayım.

Bakın, değerli arkadaşlar, AKP döneminde 2011 yılı itibarıyla ihracat artışı 135 milyar dolardır, söylenen rakamlar bunun 135 milyar dolar olduğunu göstermektedir ama aynı dönemde, gerçekten bu bir cumhuriyet tarihi rekorudur ama aynı zamanda AKP döneminde ithalatta da bir cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır, 241 milyar dolar. Gene AKP döneminde dış ticaret açığında da cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır 106 milyar dolarla. Ayrıca da cari işlemler açığında 77 milyar dolarla gene bir cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır. Böylece AKP Hükûmeti 2011 yılında dört rekoru birlikte kırmıştır, kendilerini tebrik ediyoruz!

Değerli arkadaşlar, 2012-2014 yılını kapsayan Orta Vadeli Program dönemine baktığımızda da işte cari açığın düşürülmesi önemli bir politika tedbiri olarak orada yer almaktadır. Ne yazık ki OVP'de bunun altı boştur. Türkiye Girdi Tedarik Stratejisi adı altında bir strateji vardır, onun da ne olduğu, nasıl uygulanacağı şu ana kadar belli değildir. Üstüne üstlük uygulanmış bile olsa bunun zaten belli bir zaman alacağını hepiniz herhâlde takdir edersiniz. Yani buradaki problem şu değerli arkadaşlar: Türkiye ekonomisi büyüdüğü zaman cari işlemler açığı artıyor. Tamam, yani doğal olarak ekonomi büyüdüğü zaman ithalat artışı olur ve cari işlemler açığı da artar ama buradaki problem büyüme hızının yavaşladığı dönemlerde de cari işlemler açığının artmaya devam ettiğidir. Ona ilişkin, tabii 2004 yılından itibaren enerji fiyatlarındaki artışın bir etkisi olmuştur cari işlemler açığı üzerinde gerçekten de ama ondan arındırdığımız zaman yani  enerji fiyatları hiç artmamış olsaydı, 2002'deki seviyesinde kalmış olsaydı ne olacak diye baktığımızda, yine çok yüksek cari işlemler açığıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. 2011 yılında cari işlemler açığının millî gelir içindeki payı yüzde 10'dur arkadaşlar, enerji fiyat etkisinden arındırdığımızda yüzde 5,5'tir yani Türkiye ekonomisi çok hızlı bir cari işlemler açığı vermektedir.

Peki, bu kadar yüksek cari işlemler açığı veriyorsunuz, cari açığın finansmanında bir iyileşme var mıdır? Çünkü kamuoyunda da bu tartışılıyor ve  sık sık AKP'li bakanlardan bunu duyuyoruz. Ne yazık ki, olumlu bir cevap veremeyeceğim arkadaşlar. AKP döneminde, isterseniz rakam vereyim size, Merkez Bankası rezervindeki gelişim diğer yükümlülük göstergelerinin çok gerisindedir. Nitekim, Merkez Bankası net rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılama oranı 2002 yılında yüzde 171 iken  2011 yılında yüzde 105'e düşmüştür yani ancak bir yıllık kısa vadeli borç, vadesi bir yıldan az olan borç yani ancak bir yıllık kısa vadeli borcu karşılayacak bir rezerv vardır. Bir de tabii alındığı tarih itibarıyla aslında kısa vadeli olmayan ama şu an itibarıyla baktığımızda vadesi bir yıldan az kaldığı için bir yıl içinde ödenecek borçları da dâhil ettiğimizde bu oran yüzde 80'lere düşmektedir değerli arkadaşlar. Bu rakamlar ciddi tehlike sinyalleridir.

Yine aynı şekilde, başka bir rakamı isterseniz sizlerle paylaşayım: Merkez Bankası rezervlerinin ithalatı karşılama oranı 2002 yılında 7,2 ay iken 2011 yılında 4,5 aya düşmüştür. Bunun en az 5 ay, 6 ay olması gerekir. İktisatla ilgili çevrelerde, uluslararası ekonomi çevrelerinde böyle kabul edilir. Ne yazık ki, bu açıdan da baktığınızda rezervlerimizin söylendiği gibi yeterli olmadığını görmekteyiz.

Tabii, cari açığın finansmanı açısından son dönemde çokça söyleniyor, işte doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının artması, evet, 2005 sonrası doğrudan yabancı sermaye yatırımları artmıştır ama bunun bileşimine baktığınızda, bunun çok az bir kısmının, yüzde 10-15'lik bir kısmının imalat sektörüne yöneldiği, büyük bir kısmının hizmetler sektörlerine yöneldiğini görüyoruz.

Yine benzer bir biçimde büyük bir kısmının Türkiye'deki mevcut kamu işletmelerinin ya da bankaların el değiştirmeleri sonucunda olduğunu görüyoruz; yani "Yeşil alan yatırımı" dediğimiz yeni yatırımların payı yüzde 10, yüzde 15'ler civarındadır. Ama bunun sonucunda çok yüksek bir kâr transferi gerçekleşmektedir. Yani Türkiye ekonomisinde yatırım yapanların ülkelerine aktardıkları para kâr transferi olarak nitelendirilmektedir. 2002 yılında 400 milyon dolardır arkadaşlar, 2011 yılında 3 milyar dolardır. 400 milyon dolardan 3 milyar dolara çıkmıştır.

Ve yine önemli bir şey, son bir AKP'nin cumhuriyet tarihi rekoruyla bitireyim: Bütün cumhuriyet tarihinde yapılan dış borç 130 milyar dolardır ki, bunun içinde dağılan Osmanlı İmparatorluğu'ndan kalan borçlar vardır ve 1954 yılına kadar ödenmeye devam edilmiştir ki, bunun yanında sermaye stokunu, insan gücünü kaybetmiş, fabrikaları yıkılmış, üretim yapılamayan bir ülkede yapılan Sümerbankların, Etibankların, şeker fabrikalarının, birçok KİT'in kurulduğunu düşünmemiz gerekir ki?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) - Tamamlayabilir miyim Sayın Başkan?

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türeli.

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (Devamla) -  O zaman burada şunu söyleyerek bitireyim:

Fakat AKP döneminde bunun üzerine yaklaşık 180 milyar dolar eklenmiştir ve 307 milyar dolara çıkmıştır dış borç ve aynı dönemde, şunu da söyleyeyim ki, birçok, 30-35 milyar dolara yakın bir özelleştirme yapılmasına rağmen.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Türeli.