| Konu: | CEZA MUHAKEMESİ KANUNU İLE CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 56 |
| Tarih: | 23.01.2013 |
AK PARTİ GRUBU ADINA RECEP ÖZEL (Isparta) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
365 sıra sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Getirilen düzenleme muhalefet cephesinde büyük bir haksız eleştiriye maruz kalmaktadır. Peki, bu eleştiriler yerinde mi, endişe yerinde mi? Eleştirilerde haklılık payı var mı?
Herhâlde daha önce de, buna benzer düzenlemelerde olduğu gibi, muhalefet yine "Türkiye bölünüyor.", "Üniter yapımız tehlikeye giriyor.", "Taviz veriliyor." gibi söylemlerde hep bulundu. Peki, bunların sonucunda netice ne oldu? Türkiye Cumhuriyeti daha da güçlendiği gibi daha sağlam temellere kavuştu. Öyle, korku cumhuriyeti ve korku imparatorluğu ile bir yere varmamız mümkün değildir.
Bizler Osmanlı torunlarıyız. Bütün tebaasına bütün imkânları ve hakları en geniş manada vermiş ve asırlar boyunca kardeşlik hukuku içerisinde sürmüş bir devlet tecrübesine sahibiz.
Sanki, mahkemelerde Türkçe dışında hiçbir dil kullanılmıyordu, sanıklar sadece Türkçe kullanmak zorundalardı.
Devletimizin resmî dili Türkçedir, yargılama dili de Türkçedir ve hep böyle kalacaktır. Bundan kimsenin en ufak bir şüphesi olmasın.
Şu anda öyle bir tablo çiziliyor ki, mahkemelerde, Türkçe bilmeyen Kürt vatandaşlarımız sanki hiç Kürtçe konuşmuyorlar, Kürtçe savunma yapmıyorlar. Böyle bir şey yok. Türkçe bilmeyen vatandaşlarımız veya yabancı uyruklular kendi ana dillerinde ifadelerini veriyor, savunmalarını yapıyorlar.
ENVER ERDEM (Elâzığ) - Sorun ne?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Tercüman vasıtasıyla bunlar Türkçeye çevrilip dosyalarına giriyor. Şimdi getirilen bu yeni düzenlemeyle farklı bir şey mi geliyor acaba? İnanın hiçbir şekilde farklı bir düzenleme gelmiyor.
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Niye getiriyorsun o zaman? Madem farklı bir şey getirmiyor, niye getiriyorsun?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Açıklayacağım şimdi niye getirdiğimizi.
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Yani KCK'nın tehdidine boyun mu eğiyorsunuz?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Şu anda devam eden birtakım yargılamalar sanıkların ifadesi alınamadığından dolayı kilitlenmiş durumda. Sanıklar kendi dillerinde ifade vermek istediklerini ve kendi dillerinde savunma yapacaklarını söylemişlerdir. Mahkemeler, sanıkların bu taleplerinin karşılanmasında şu anda yürürlükte bulunan mevzuat anlamında herhangi bir engel olmamasına rağmen, maalesef bu talepleri yerine getirmemiş ve yargılamalar neredeyse kilitlenmiş ve ilerleyememektedir.
ALİ ÖZGÜNDÜZ (İstanbul) - Balyoz'da da öyle oldu. Balyoz'da niye söylemediniz? Dürüst değilsiniz. İşinize geldiği zaman?
RECEP ÖZEL (Devamla) - İşte, uygulamadaki bu aksamayı gidermek amacıyla işbu düzenleme yapılmaktadır. Düzenleme ile aslında mevcut -yürürlükte bulunan- mevzuata göre çözümlenebilecek bir mesele daha açık, daha sarih bir ifade kullanılarak kaleme alınmış ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202'nci maddesine fıkralar ilave edilerek iddianamenin okunması ve esas hakkında mütalaanın verilmesi üzerine sanığa sözlü savunmasını kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilme imkânı getirilmektedir. Bu imkândan faydalanmak isteyen sanıklar tercüme giderlerini kendileri karşılayacak olup tercüme hizmetleri adli yargı adalet komisyonları tarafından düzenlenen listelerden oluşturulacaktır. Böylece de tercüme hizmetleri bir düzene ve kaliteye kavuşmakta, yargı hizmetlerinde daha iyi hizmet edecek bir yapı oluşturulmaktadır.
Türkiye çok farklı etnik topluluklardan oluşup toplumda sınıfsal farklılıklarımız var, cinsiyete dayalı farklılaşmalarımız var, siyasal pozisyonlar var, ideolojik pozisyonlar var, dinî farklılıklar var. Bu farklılıkları ille de problem olarak tanımlamak da gerekmiyor. Bir de etnik farklılıklar var. Bu etnik farklılıkların toplumsallaşması ve siyasete yansıma biçiminde problem var, sıkıntı var. Bunlar karşısında AK PARTİ iktidara gelene kadarki hâkim yaklaşım bizatihi bu farklılıkların bir problem olarak algılanması, dolayısıyla inkâr veya bertaraf edilmesi şeklinde tecelli etmiştir.
Bugün ise -Türkiye farklı etnik topluluklardan oluşuyor- bu etnik toplulukların adını koymak gerekir. Adını koyduğumuz bu etnik toplulukların etnik temelde tanımlanmış ferdî ya da kolektif düzeyde birtakım hakları olabilir. Biz bu hakları ulus devletin üniterliğine ve değişmezlerine asla zarar vermeden tanımak istiyoruz ve böylece, bir toplumsal barış sağlamak, Türkiye'nin kanını emen, kaynaklarını sömüren, toplumsal barışı tehdit eden terör problemini ortadan kaldırmak istiyoruz. Şiddeti bir problem çözme metodu olarak da kabul etmiyoruz çünkü şiddet hangi amaçla ve hangi gerekçeyle olursa olsun demokratik siyasetin kabul edemeyeceği bir araçtır. Daha doğrusu, siyasetin hiçbir şekilde aracı değildir.
Hiçbir etnik gruba özel bir hak verilmemeli, bu topraklardaki herkese temel hak ve özgürlükler eksiksiz verilmelidir. Temel hak ve özgürlük bağlamında tanınan bir hak böyle görülerek verilmediği zaman ya da vaktinde verilmemiş bir hakkın geç teslimi olarak eğer topluma anlatmazsak bunun bir kesim tarafından taviz olarak algılandığı görülmektedir. Hâlbuki bu bir taviz veya lütuf değil bir haktır ve hakkın zamanında teslim edilmesi de gerekmektedir. Eğer bir topluluğun basit bir hakkı dahi zamanında teslim edilmemişse daha sonra çok büyük talepler ve meselelerle karşı karşıya gelinir ve bu durumda, o haktan talep edenlerin temsilcileri genelde bu hak ihlalini gerekçe kılarak taraftar toplayan fanatik yapılanmalar oluşturabilmektedir.
Bunu sadece 202'nci maddede yapılan değişiklikle inhisar etmeyi görüşmekte olduğumuz tasarıya da biraz haksızlık olarak algılamak gerekir. Zira, yapılan değişiklik ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 16'ncı maddesinde düzenlenen hapis cezasının infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi hâllerine yeni bir erteleme nedeni getirilmektedir. Yürürlükteki düzenlemeye göre, ceza infaz kurumunda mahkûmun hastalığının mahkûmun hayatı için kesin bir tehlike teşkil etmesi hâlinde hapis cezasının infazı mahkûm iyileşinceye kadar geri bırakılmaktadır. Bu düzenlemeye ilave olarak eklenen yeni bir fıkra ile ağır bir hastalık veya sakatlık nedeniyle ceza infaz kurumu koşullarında hayatını yalnız idame ettirememe hâli de infazın ertelenebilmesi nedenleri arasına alınmaktadır. Bu gerekçeyle, infaza ara verilmesi, ertelenmesi, geri bırakılması için cumhuriyet başsavcılığınca hükümlünün toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturmayacağı değerlendirilmesinin yapılması gerekmektedir.
Diğer bir düzenleme ise? Yürürlükte bulunan hükümlere göre üç yıl ve daha az süreli hapis cezaları için öngörülen erteleme miktarı, kasten işlenen suçlarda üç yıl, taksirle işlenen suçlarda ise beş yıl veya daha az süreli hapis cezaları bakımından düzenlenmekte, mevcut altı aylık erteleme süresi en fazla iki yıla çıkarılmaktadır. Erteleme her defasında bir yılı geçmemek üzere en fazla iki kez uygulanabilecektir. Erteleme yapılabilmesi için hükümlünün çağrı üzerine gelmesi ve talepte bulunması gerekmektedir. Erteleme kararı cumhuriyet başsavcılıkları tarafından verilecektir. Erteleme imkânından terör suçlarından mahkûm olanlar, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan mahkûm olanlar, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanlar, mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler ve disiplin veya tazyik hapsine mahkûm olanlar bu haktan faydalanamayacaklardır. Bu düzenlemeyle, yürürlükteki cezasının infazı, hükümlü ve ailesi için mahkûmiyetin amacı dışında ağır bir zarara neden olacağı anlaşılma gerekçesi kaldırılmakta, mahkûm hiçbir gerekçe göstermeden, yukarıda belirtilen hapis cezaları sınırlı olmak üzere erteleme talebinde bulunabilecektir.
Yürürlükte bulunan düzenleme zorunlu ve çok ivedi hâllerde cumhuriyet başsavcılığınca altı ayı geçmeyen sürelerle infaza ara verebilmektedir. Getirilmekte olan yeni düzenlemeyle, zorunlu ve çok ivedi hâller arasına ana, baba, eş veya çocuklarının ölümü veya bu kişilerin sürekli hastalık veya malullükleri nedeniyle ailesinin ticari faaliyetlerinin yürütülebilmesinin imkânsız hâle gelmesi durumu da eklenmektedir.
Yürürlükte bulunan düzenlemede üç yıldan fazla hapis cezalarının infazı için doğrudan yakalama emri çıkarılmaktadır. Değişiklikle üç yıllık sınır kasten işlenen suçlarda korunmakta, taksirle işlenen suçlarda ise beş yıla çıkarılmaktadır.
Ceza infaz sistemindeki ödüllendirme sisteminin esas ve usulleri tüzükle belirlenmekte iken, bu kez ödüllerin ne olduğu yasa maddesinde bizzat sayılmaktadır. Getirilen yeni ödül sistemindeki uygulama ile kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan evli hükümlülerin eşleriyle ceza infaz kurumu idaresinin yakın nezareti olmaksızın mahrem bir şekilde görüşme yapması ödül olarak düzenlenmektedir. Bu düzenlemede evli hükümlüler en geç üç ayda bir kez olmak üzere, üç saatten yirmi dört saate kadar bu imkândan faydalanabileceklerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öte yandan çocuk hükümlüler de ana ve babasıyla veya vasisiyle kurum ya da eklentilerinde en geç iki ayda bir kez olmak üzere üç saatten yirmi dört saate kadar ceza infaz kurumu personelinin yakın nezareti olmaksızın aile görüşmesi yapabilecektir.
SİNAN OĞAN (Iğdır) - Apo da yapacak mı görüşmeyi?
RECEP ÖZEL (Devamla) - Ödüllendirme sisteminin usul ve esasları ile bu ödüllerden yararlanmanın kapsam ve şartları suç türleri dikkate alınarak yönetmelikle belirlenecektir.
Yapılan yeni değişiklikle açık ceza infaz kurumundan ayrılan hükümlülerin nakillerinde kurum görevlisi olmaksızın kendilerinin açık ceza infaz kurumuna gitmeleri sağlanmaktadır.
Yürürlükteki mevzuata göre açık ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülere aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini ve dış dünyaya uyumlarını sağlamak amacıyla yılda en çok 3 kez izin verilmekteyken işbu tasarıyla, izin hakkı 4'e çıkarılmaktadır.
Ayrıca, tutuklu ve hükümlülerin ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü hâlinde veya bu yakınlarının yaşamsal tehlike oluşturacak önemli ve ağır hastalık hâllerinin veya deprem, su baskını, yangın gibi felaketler nedeniyle zarara uğradıklarının belgelendirilmesi koşuluyla verilen izinler esnasında hükümlünün veya tutuklunun geceleyin konaklaması gerektiğinde, bu konaklama mevcut düzenlemede, gittiği yerdeki ceza infaz kurumunda veyahut da bulunmaması hâlinde kolluk tarafından belirlenen güvenlikli bir yerde, bu da genellikle karakol veya nezarethane oluyordu ve hiç hoş olmayan durumlar meydana geliyordu. Bunu bir nebze de olsun önlemek amacıyla, tutuklu veya hükümlünün kendi evinde veya yukarıda sayılan yakınının evinde veya güvenli görülen başka bir yerde konaklamasına, gidilen yerin valisi karar verecektir.
Bir başka düzenleme ise, mevzuatımızda infaz süresi kapalı ceza infaz kurumunda geçirilen süre, açık ceza infaz kurumunda geçirilen süre ve koşullu salıverilme tarihi ile bihakkın tahliye tarihi arasındaki süre olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır.
Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezaların infazı, belirli şartları taşıyan hükümlülerin topluma uyum sağlamalarının kolaylaştırılması ve yeniden suç işleme risklerinin azaltılması için kişiye göre belirlenmiş denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle, koşullu salıverilme tarihinden belirli bir süre önce ceza infaz kurumundan salıverilmelerini ifade etmektedir.
5275 sayılı Kanun'un 105/A maddesine göre, hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla, açık ceza infaz kurumunda cezasının son altı ayını kesintisiz olarak geçiren ve koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hâkimi tarafından karar verilmektedir.
Açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları oluşmasına karşın, iradesi dışındaki bir nedenle açık ceza infaz kurumuna ayrılamayan veya bu nedenle kapalı ceza infaz kurumuna geri gönderilen iyi hâlli hükümlüler, açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartlarının oluşmasından itibaren en az altı aylık sürenin geçmiş olması durumunda da aynı haktan yararlanabilmektedirler.
Getirilen yeni uygulamayla, geçici bir süre, bu da 31 Aralık 2015 tarihine kadar, biraz önce belirtmiş olduğum altı aylık süre şartı aranmayacak ve bu hükümlüler, talepleri olması hâlinde, derhâl denetimli serbestlik uygulamasından faydalanabileceklerdir.
Bu düzenlemeyi bekleyen birçok hükümlü bulunmaktadır. Bu uygulamanın bu hükümlüler için hayırlı olmasını diliyorum. İnşallah denetimli serbestlikte beklenen amaç tam manasıyla hasıl olur ve cezaevine bir daha geri dönmezler.
Yargı, önce maddi gerçeği tam olarak ortaya çıkarmak, hükmü de buna uygun olarak oluşturmakla yükümlüdür. Dolayısıyla sanık, tanık ve yargının bütün süjeleri, yargılamaya dair olan her özne, kendisini en iyi hangi dilde ifade ediyorsa öyle ifade edebilmelidir. Aksi durumda mahkemenin gerçeği tam olarak ortaya çıkaramayacağı, dolayısıyla eksik hüküm kuracağı açıktır.
Adil yargılanma hakkının ihlal edileceği gerçeği de başka bir sorundur. Şu anda yürürlükte bulunan ve uygulanan Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 202'nci maddesinin (1) inci fıkrasına göre "Sanık veya mağdur meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyor ise mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığı ile duruşmadaki iddia ve savunmasına ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir." denmektedir. Bu hüküm aslında mahkemeye sanık veya diğer öznelerin ne ölçüde Türkçe bildiklerini tespit görevi veren bir hüküm olmayıp ifadesine başvurulan kişinin, sanığın kendisini en iyi ifade ettiğini düşündüğü dilde yargılama sürecine katılmasını mümkün kılan bir hak düzenlemesidir.
Türkiye'de şu anda yürürlükte bulunan mevzuata ve hukuk düzenine göre ana dilde savunma yasağı diye bir yasak olmamasına rağmen, sanki böyle bir yasak varmış gibi ortaya çıkan bir sorun, bir mesele var ki olmayan sorun ve meseleyi yasal düzenlemeyle çözmeye çalışıyoruz. Bu da Türkiye'ye özgü bir durum herhâlde.
FARUK BAL (Konya) - Biraz önce konuşanı dinlemedin herhâlde, biraz önce konuşanı.
RECEP ÖZEL (Devamla) - Bunu şu anda yargılamada devam eden mahkemeler mevcut mevzuata göre çözme imkânları varken çözmedikleri için bizim önümüze gelmiştir, Türkiye'nin gündemine gelmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi asgari standartları içermektedir, öngörmektedir. Bu nedenle, sözleşmeye taraf devletler insan haklarının korunmasının sağlanması amacıyla daha kapsamlı düzenlemeler yapmakta serbesttir, yapabilirler. Dolayısıyla, tasarıyla öngörülen düzenlemeler savunma hakkının bir gereği olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden daha ileri bir düzenleme getirmektedir. Tasarı savunma hakkının gereği gibi hayata geçirilmesi hususunda önemli bir adım olarak değerlendirilmelidir. Kaldı ki savunma hakkını genişletmeye yönelik olan bu tasarı Anayasa'mızın 2'nci maddesinde yer verilen millî dayanışma ve adalet anlayışı, insan haklarına saygılı olma ve demokratik hukuk devleti ilkelerinin de bir gereğidir.
Bir defa daha tekrarlamak istiyorum: Getirilen düzenlemeyle yargılama dili değişmemektedir. Şüphesiz ki Türkiye Cumhuriyeti devletimizin resmî dili ve yargılama dili Türkçedir. Tasarıdaki bu düzenlemeyle Anayasa'mızdaki "Hak arama hürriyeti" başlığı altında 36'ncı maddesinde düzenlenen ve temel haklar ve ödevler arasında sayılan savunma hakkının daha iyi kullanılabilmesi ve uygulamada karşılaşılan birtakım sorunların giderilmesine yönelik olarak savunma hakkını güçlendirici bir adım olarak kabulü gerekmektedir. Ayrıca tasarı, itirazlara konu edildiği gibi ana dilde savunma hakkı tanıma amacı güden bir düzenleme de öngörmemektedir. Zira, yurt dışında yaşayan birçok vatandaşımızın Türk anne ve babadan dünyaya gelmesine karşın yurt dışında doğmaları ve uzun yıllar yurt dışında yaşamaları nedeniyle Türkçeyi iyi kullanamadıkları gibi, Türkiye'de de kendi ana dili Türkçeden başka bir dil olmasına karşın yeterince o dile vâkıf olmayan kişiler bakımından benzer durumlar söz konusu olabilmektedir. Bu nedenlerden iş bu tasarıda kullanılan "kendisini daha iyi ifade edebileceği dil" kavramı "ana dil" kavramından daha geniş bir çerçeveyi ifade etmektedir. Bu nedenle artık Türkiye temel hak ve özgürlükler bakımından muhtelif uluslararası belgelerle sözleşmelerde belirlenmiş asgari standartlardan daha üst standartları hedef almakta ve böylece bu standartların üstündeki düzenlemelerle standartları belirlenen bir ülke olmadığını da bu düzenlemeyle göstermektedir.
Getirilmiş olan düzenlemenin, tasarının ülkemize, milletimize, yargı sistemimize hayırlı olmasını diliyor, bir kez daha Mevlit Kandilinizi kutluyorum. Hayırlı günler diliyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)