GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ELEKTRİK PİYASASI KANUNU İLE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:53
Tarih:16.01.2013

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sayılı Kanun Teklifi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Partim ve şahsım adına, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleri elektrik enerjisinde arz açığını gidermeye ve arz güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli tedbirleri almamıştır. AKP hükûmetleri döneminde, toplam kamu yatırımları içinde enerji yatırımlarının oranı sürekli azalmıştır. 2002 yılında toplam kamu yatırımları içindeki enerji yatırımlarının oranı yüzde 20,8 olarak gerçekleşirken bu oran 2012 yılında yüzde 5,8'e kadar düşmüştür. Yüzde 20,8 neresi, yüzde 5,8 neresi! Hani diyorsunuz ya: "Nereden nereye!"

Elektrik enerjisinde arz açığının ortadan kaldırılması ve arz güvenliğinin sağlanması yapılan teşviklerle özel sektörden beklenmektedir. Ülkemizde enerji talebinin yerli üretimle karşılanma oranı gittikçe azalmaktadır. 1990'da yüzde 48 olan talebin yerli üretimle karşılanma oranı 2009 yılında yüzde 29,5'a, 2010 yılında yüzde 28,5'a, 2011 yılında ise yüzde 27,6'ya düşmüştür. Yerli kaynak kullanımında sürekli bir düşüş vardır. Mevcut politikaların sürdürülmesi hâlinde enerjide dışa bağımlılığın daha da artması kaçınılmazdır. Türkiye'nin birincil enerji tüketiminin yüzde 87'sini karşılayan doğal gazın yüzde 98'i, petrolün yüzde 91'i, taş kömürünün yüzde 90'ı ithal edilmektedir. 2012 yılı Ocak-Kasım dönemindeki 216 milyar dolarlık ithalatımızın yüzde 25'i yani 55 milyar doları enerji ithalatına aittir. 2012 yılında üretilen 239 milyar kilovatsaat elektriğin yüzde 44'ü doğal gazdan, yüzde 27'si ithal kömüründen, yüzde 24'ü baraj ve akarsulardan, yüzde 2,4'ü rüzgârdan, binde 4'ü jeotermalden, yüzde 2,6'sı diğer termik santrallerden üretilmiştir.

2004-2011 yılları arasındaki elektrik üretimimiz yüzde 62 artarken aynı dönemde elektrik ithalatımız 10 kattan fazla artmıştır. Üretim yüzde 62 artıyor, ithalat 10 kattan fazla artıyor. 2011 yılında 4.550 gigavatsaat elektrik ithal edilerek 86,5 milyon dolar ödenmiştir. 2012 Ocak-Kasım döneminde yani on bir aylık dönemde elektrik ithalatı için 217 milyon dolar ödenmiştir. 2011 yılında 86,5 milyon dolar, 2012'nin on bir aylık döneminde 217 milyon dolar? Dolayısıyla ya 2012 yılı Kasım ayında çok yüksek miktarlarda elektrik ithal edilmiştir -ki öyle görünmüyor; 2011'de 4.555 gigavat, 2012'nin ilk dokuz ayında sadece 4.486 gigavat- ya da ithal elektriğin birim maliyetinde aşırı bir yükselme olmuştur. Sayın Bakanın bu konuyu açıklığa kavuşturmasında fayda görüyorum.

2012 yılının ilk ayında Yunanistan'a 23 milyon dolarlık elektrik satılırken 50 milyon dolarlık da elektrik ithal edilmiştir. Şimdi sormak istiyorum: Yunanistan ile yapılan elektrik enerjisi ticaretinde birim fiyatlar nedir? Biz Yunanistan'a elektriği kaça satıyoruz, Yunanistan'dan kaça satın alıyoruz? Elbette bu ticari anlaşmalar nedeniyle bu fiyatlar anlaşılır sebeple gizli tutuluyor; ancak, biz buradan kârımız mı var, zararımız mı var, bunu da bilmek istiyoruz.

Sayın Bakan Komisyon görüşmeleri sırasında "Şu an vatandaşa 35 kuruştan elektrik satıyoruz." demiştir. 2010 yılında 181 milyon dolarlık elektrik ihracatı, 20 milyon dolarlık elektrik ithalatı yapılmıştır. 2012 yılının ilk on ayında ise 190 milyon dolarlık ihracat, 217 milyon dolarlık da ithalat yapılmıştır. 2013 yılı için, kurulu güç hedefinde yüzde 2,75'lik bir artış öngörülürken, talep artış tahmini de ortalama yüzde 6,5 olarak öngörülmektedir, minimum 5,5, maksimum 7,4. Dolayısıyla, 2013 yılında elektrikte dışarı bağımlılığın daha da artması kaçınılmaz görünüyor. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmak için enerji tasarrufunun yanında, yerli ve yenilenebilir enerji potansiyellerinin de harekete geçirilmesi, bir an evvel uygulamaların başlaması gerekir.

Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi'nin raporlarına göre, Türkiye öz kaynaklarını harekete geçirdiğinde 150 milyar kilovat saat elektrik üretebileceği ifade edilebiliyor. 2012 yılı tüketiminin 239 milyar kilovatsaat olduğunu düşündüğümüzde, 500 milyar kilovatsaatten daha fazla ihracat yapabilme kapasitesine sahip olduğumuz anlaşılıyor. Ancak Hükûmet tarafından, Türkiye'nin bu potansiyeli maalesef kullanılamamaktadır, enerji açığını kapatmak için ithal kaynaklara başvurulmaktadır. Mevcut kurulu gücün yüzde 18'i düzeyinde taş kömürü santrallerine lisans verilmiştir. Lisans aşamasındakilerle beraber, kurulu gücün yüzde 41'i oranında yeni ithal kömür santrali kurulacaktır ki bu da kömür ithalatını da artıracaktır. 2009 yılındaki Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi'nde, elektrik üretiminde doğal gazın payının yüzde 30'un altına çekileceği ifade edilmiştir. Ancak 2012 yılında üretilen elektriğin yüzde 44'ü doğal gazdan üretilirken mevcut kurulu gücün yüzde 28'i oranında yeni doğal gaz santral lisansı verilmiştir. Başvuru inceleme değerlendirme aşamasındaki santrallerle birlikte, mevcut kurulu gücün yüzde 88'i oranında ilave doğal gaz santrali kurulabilecektir. Bunun sonucunda, Türkiye'nin doğal gazda dışa bağımlılığı da daha da artacaktır. Yani Hükûmetin hedefinin tam aksi neticelere gidildiği ortaya çıkıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vatandaşlarımız tükettikleri enerjinin karşılığında, zulüm derecesine varan, haksız tarife bedelleri ödemektedir. 2010 yılında, elektrikte kayıp kaçak oranı yüzde 14,7 iken 2011'de yüzde 16'ya çıkmıştır ve yüzde 16 oranındaki kayıp kaçak ve yüzde 2 oranındaki iletim kaybının bedeli vatandaşa yüklenmektedir. Kaldı ki iletim kaybı yüzde 2 mi, yüzde 7'ye varan oranlarda mı o da belli değil. Soru önergesi veriyoruz, yüzde 1,99 iletim kaybı bilgisi veriliyor; ancak, Sayın Bakanın komisyondaki konuşmalarına bakıyoruz "İletim kayıpları yüzde 7'lere kadar çıkan yerler vardır." diyor. Yani bazı bölgelerde, yerlerde, iletim kayıpları yüzde 7'ye varıyor. Yüzde 4'lerden başlayıp yüzde 7'lere kadar kaçak oranlarını yani yüzde 2,5'lara kadar indirmiş bölgeler vardır; bu demektir ki, iletim kaybı yüzde 2'nin çok üstündedir. Türkiye ortalamasında -eğer Sayın Bakanın verdiği her iki cevabın ortalamasını alacak olursak- en az yüzde 4 civarında iletim kaybı çıkmaktadır. Yani yüzde 16 kayıp, kaçak artı yüzde 3-4 civarında da iletim kaybı.

Şu anda bir elektrik faturasında yüzde 2 TRT payı, yüzde 1 enerji fonu payı, yüzde 5 belediye tüketim vergisi, yüzde 15 kayıp kaçak bedeli, sayaç okuma bedeli ve perakende satış hizmet bedeli alınmaktadır. Bir de bunların üzerinden katma değer vergisi alınmaktadır. Bu yükler vatandaşı ezdiği gibi üretim maliyetlerini de gereksiz bir şekilde artırmaktadır. Ayrıca -biraz önce de söyledik- enerji tüketimimizin zaten çok önemli bir kısmı ithalata dayanıyor ve bu nedenle ülkemizdeki enerji fiyatlarının da dünya piyasalarındaki enerji fiyatlarına göre ayarlanıp belirlenmesi gerekmektedir. Ancak dünya enerji piyasalarında doğal gaz, elektrik, petrol fiyatları düşerken 2011 yılı Ekim ayından günümüze kadar elektriğe yüzde 34, doğal gaza yüzde 40'ları aşan nispette zam yapılmıştır. Özelleştirme stratejisinin uygulanmaya başlandığı Aralık 2007'den Aralık 2011'e kadar olan dönemde, dağıtım hizmet bedelinde yüzde 142, perakende hizmet bedelinde yüzde 155, kamunun elindeki iletim hizmet bedelinde yüzde 124 oranında zam yapılmıştır. Yine aynı dönemde, tek zamanlı mesken abonelerinde yüzde 91, tarımsal sulama ve alçak gerilim sanayi abonelerinde yaklaşık yüzde 85 artış yapılmıştır. 2010 yılında enflasyon yüzde 6,4 iken 2011 yılında elektrik bağlantı bedeli yüzde 68 oranında artırılmıştır. Elektrik kesme bağlama bedeli enflasyonun yaklaşık 10 katı artırılarak tüketicilerin üzerinden dağıtım şirketlerinin kasasına fazladan yaklaşık 55 milyon Türk lirası aktarılmıştır. Sayın Bakan bu artışı güncelleme olarak değerlendirmektedir; 2011 yılında, enflasyonun yaklaşık 10 katı üzerindeki artış nedeniyle tüketicilerden yapılan fazladan tahsilatla ilgili bilgilerin ellerinde olmadığını ifade etmektedir. Siz piyasayı nasıl takip ediyorsunuz, nasıl denetliyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, bunlar güncelleme değil, düpedüz, âdeta vatandaşın soyulmasıdır. 2011 yılında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından sayaç sökme takma bedeli 2011 yılına göre 3 kat artırılarak tahsil edilmiştir. Dağıtım şirketleri sayaç sökme ve takma bedellerini âdeta bir yaptırım vasıtası gibi kullanmış, aboneler sayacının değişimine rıza göstermek zorunda bırakılmışlardır. Elektrik dağıtım şirketlerince 2011 yılı ve 2012 yılı Mayıs ayı itibarıyla sökülen toplam sayaç sayısı 2 milyon 317 bin adettir. Gerçekten, bu kadar, 2 milyon 317 bin sayaç sökümüne gerek var mıdır, tartışılır. Bu sayaçların yerine yeni sayaçların takılma bedeli olarak elektrik abonelerinden 102 milyon lira tahsil edilmiştir.

Elektrik Piyasası Kanunu'nda yer alan teşviklerle ilgili geçerlilik süresi bu teklifle tekrar uzatılmaktadır. Teşviklerin süresini uzatma yetkisinin Bakanlar Kuruluna verilmesi, teşviklerle ilgili uzatma tarihlerinin hükûmet tarafından gerçekçi verilere dayanarak belirlenmediğini göstermektedir.

Bu teklif, bütün teşviklere rağmen özel sektör tarafından elektrik enerjisi arz açığının giderilemediğini ve arz güvenliğinin sağlanamadığını göstermektedir. Bundan sonra da sağlanamayacağı kuşkusunun Hükûmette devam ettiğini anlıyoruz. Bu yüzden, Hükûmet, nereden, maliyeti ne olursa olsun elektrik enerjisini temin etmeye yönelik bir yaklaşım içerisindedir. Gerekli yatırımların zamanında yapılmaması ve özel sektör yatırımlarının da yetersiz kalması sonucunda kamu elektrik enerjisi arz sıkıntısında piyasa koşullarına teslim olmak zorunda kalmıştır. Uygulamaya konulan maliyete dayalı fiyat eşitleme mekanizması ve ulusal tarife uygulamasıyla vatandaşlar piyasa mekanizmasının işleyişine, kâr güdüsüne ve haksız bedeller ödemeye mahkûm edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5784 sayılı Kanun'un 3'üncü maddesiyle, elektrik dağıtım şirketlerinin 1 Ocak 2013 tarihinden itibaren üretim ve perakende satış faaliyetlerini ayrı tüzel kişilikler hâlinde yürütmeleri zorunlu hâle getirilmiştir. Teklifin 1'inci maddesiyle, dağıtım şirketlerince başlanan ayrıştırma işlemlerinden vergi alınmaması amaçlanmaktadır. Bu konuda kurumlar vergisinin 19 ve 20'nci maddeleri, damga vergisinin 2 sayılı tablosunun 4 no.lu başlığındaki ifadeler ve Harçlar Kanunu'nun 123'üncü maddesinde bölünme ve ayrıştırma işlemlerinin vergi ve harçlardan müstesna tutulduğunu belirtmektedir. Ancak bu düzenlemede anlaşılır sebeplerle "Bu Elektrik Piyasası Kanunu'na dayanarak yapılacak ayrıştırma işlemlerinin kayıtlı bedeller üzerinden yapılması hâlinde..." diyerek istisnayı daha belirgin hâle getirmektedir.

Teklifin 2'nci maddesiyle, süresi 2012 yılında sona eren elektrik fiyatlarındaki çapraz sübvansiyonlu ulusal tarifenin 2015 yılına kadar uygulanmaya devam edilmesi düzenlenmektedir, yani süre üç yıl daha uzatılmaktadır. Yalnız süre uzatılmasıyla yetinilmemekte, bir de bu kanundaki sürenin beş yıl daha uzatılabilmesi için Bakanlar Kuruluna yetki verilmektedir.

Değerli milletvekilleri, aslında bu durum bir itiraftır. Bu, neyin itirafıdır? Bu düzenleme öngörüsüzlüğün itirafıdır, hedeflere ulaşamamanın ve enerji politikasını iyi yönetememenin bir sonucu ve itirafıdır. Siz, 2008'de bir düzenleme yapıyorsunuz "Ulusal tarife modelini 2012'ye kadar uygulayacağım." diyorsunuz, aradan dört yıl geçiyor, dediklerinizi yapamıyorsunuz. Sonra süreyi üç yıl daha uzatıyorsunuz, bir de bunun üstüne Bakanlar Kuruluna beş yıl daha uzatma yetkisi veriyorsunuz ve bu sürenin toplamı on iki yıl ediyor arkadaşlar ve bu on iki yıldan sonra da tamamlanıp tamamlanmayacağı hâlâ belli değil. Siz bir işi on iki yılda beceremiyorsanız Hükûmette ne işiniz var diye sormaktan kendimi alıkoyamıyorum.

Ulusal tarife modeline göre EPDK, Türkiye genelinde uygulanmak üzere her bir abone grubu için tek bir tarife belirlemektedir. Fiyat eşitleme sistemine göre kâr eden elektrik dağıtım şirketleri zarar eden dağıtım şirketlerine nakit para desteği vermektedir ve bu sübvansiyon, kayıp kaçak oranı ve işletme masrafları düşük bölgelerden yüksek olanlara doğru yapılmaktadır. Yani vatandaşlarımızın anlamasında çok güçlük çekeceği bu fiyat eşitleme ve ulusal tarife mekanizmasını burada, kürsüden anlatmayı yararsız görüyorum. İşin özü, kayıp kaçak elektrik kullanmadığı hâlde vatandaşlarımızın bir kısmı bu kayıp kaçak bedellerini üstlenmektedir. Bu haksızlıktır, buna da vatandaşlarımız itiraz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, 2010 yılı dağıtım kayıp kaçak miktarı yaklaşık 25 milyon megavat iken 2011 yılında 28 milyon megavatsaattir. Enerji Bakanlığı tarafından 2011 yılında kayıp kaçak miktarı 23 milyon megavatsaat olarak tahmin edilmiş ve bu, elektrik faturalarına yansıtılarak 2011 yılında kayıp kaçak bedeli olarak elektrik abonelerinden fazladan 3,3 milyar lira tahsil edilmiştir. 2011 yılında kayıp kaçak miktarı 28 milyon megavatsaat olarak gerçekleşince bu aradaki 5 milyon megavatsaat farkını acaba ne yaptınız? 2012 yılında bunlar tahsil edildi mi? Bunları da merak ediyoruz.

Ayrıca, Sakarya 1. Asliye Hukuk Mahkemesi bir tüketicinin kayıp kaçak ve sayaç okuma bedeline itiraz etmesi üzerine "Enerjiyi abone olmadan ve dolayısıyla hiçbir ücret ödemeden kullanan kişilerin bulunup enerji bedelinin o kişilerden tahsil edilmesi esas olmalıdır." yönünde karar vermiştir. Yine aynı kararda, kaçak elektrik kullanım bedelinin tüketicilerden tahsil edilemeyeceğine ve daha önce alınan kayıp kaçak ve sayaç okuma bedellerinin mahkemeye başvurarak aboneye geri dönük olarak hesaplanarak yasal faiziyle birlikte tüketiciye iade edilmesine karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, süremin sona ermesi nedeniyle sözlerime burada son veriyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Akçay.