| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 16.01.2013 |
OSMAN OKTAY EKŞİ (İstanbul) - Saygıdeğer arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun bazı kanun teklifleri ve tasarılarını öne alıp, gündemimizi onlarla doldurmamız gerektiğine ilişkin önerisini bendeniz de sizler gibi dinledim.
Elbet bu önerilerden Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili olan, biyolojik çeşitlilikle ilgili olan, elektrik piyasasıyla ilgili olan vesaire, bütün bu önerilerin önemi olduğunu ve bir aşamada Meclisimiz tarafından ele alınıp sonuçlandırılması gerektiğini ben de sizler gibi kabul edenlerden biriyim, ama acaba onlar mı bizim bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türkiye'nin bugünkü konjonktürü içinde ele alınması ve değerlendirilip bir noktaya varması, benim kanaatime göre de genellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin görüşlerinin öbür ucundaki noktaya varması daha doğrudur.
Sevgili arkadaşlarım, bugün Sayın Başbakanın mutat üzere sayın Adalet ve Kalkınma Partisi il başkanlarının genişletilmiş toplantısında yaptığı konuşmaya ilişkin sizin de bilginiz olduğundan eminim.
Sayın Başbakan mutadı üzere yine medyaya dönük ağır eleştirilerini ifade etti ve yine medyaya dönük olarak nihai kanaatini -ki sık sık ifade ettiği kanaati olarak biliyoruz- Türkiye'de her şeyin güzel, medyanın özgür olduğuna ilişkin düşüncelerini açık-kapalı ama hepimizin anlayacağı şekilde dile getirdi.
Sevgili arkadaşlarım, Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği tarihten bu yana? Bir noktayı altını çizerek ifade ettikten sonra devam edeyim. 2004 yılında Basın Kanunu'nu değiştirdiniz ve iyi bir Basın Kanunu getirdiniz. Bununla, daha önceki kanunlarımızı kıyasladığımız zaman, daha önceki kanunlardan daha özgürlükçü bir anlayışla 2004 yılında getirdiğiniz kanunun, o nitelikte bir kanun olduğunu bir gazeteci olarak çok ifade ettim, bu vesileyle de ifade etmek isterim ama şu anda Türkiye'nin sizin iktidarınız döneminde, basın özgürlüğü açısından içinde bulunduğu durum "vahim" kelimesiyle dahi ifade edilemeyecek kadar kötüdür. Sayın Başbakanın -Gazetecileri Koruma Komitesinin verdiği rakam daha önce 8, sonra, bugün kendisinin ifadesine göre 76 ki öyle değil, "61" dediler- buna ilişkin düşünceleri maalesef çok vahim bir gerçeği değiştirmiyor. Bir tek gazetecinin; yazdıklarından, düşündüklerinden ve kendisini ifade etme görevinden dolayı içeride bulunması Adalet ve Kalkınma Partisinin bütün demokratiklik iddialarıyla çelişecek ve tamamını yerin dibine sokacak kadar ağır bir durumdur. Durumunuz maalesef bütün uluslararası arenalarda, bütün bu konuya ilgi duyan entelektüeller dünyasında, tek kelimeyle ifade ediyorum, "vahim" kelimesiyle bile ifade edilemeyecek kadar kötüdür.
Bakın, bugün "World Freedom House" diye yine bu meseleleri takip eden kuruluşun -"Özgürlük Evi" diye çevirelim Türkçeye- raporu var. O raporda da yine Adalet ve Kalkınma Partisinin basınla ilgili politikalarının Türkiye'yi ne kadar kötü bir noktaya ittiği ifade edilmektedir.
Daha önce de huzurunuza çıktığım zaman söyledim sevgili arkadaşlarım, Türkiye bugün "Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi" diye anılan tek ülke. Bundan dolayı saygıdeğer çoğunluğunuzun üzülmediğini düşünmek bile bana ters geliyor. Ben bundan utanç duyuyorum. Sadece ben değil, Türkiye'de demokrasinin olduğunu, Türkiye'nin çağdaş dünyayla bütünleşme çabası içinde olan bir ülke olduğunu iddia eden herkes, bu rakamlar, bu gerçekler karşısına çıktığı zaman sesini çıkartamaz hâle geliyor. Bütün bu gerçekler ortadayken ve Sayın Başbakan da bu gerçekleri göre göre "Türkiye'de basın özgür, iyi. Sadece içeride birkaç teröristtin hapiste bulunmasını başkaları suistimal ederek sanki gazeteciler hapisteymiş gibi gösteriyor." demesini anlamak mümkün değil. Gerçekleri bu kadar çarpıtabilmek ayrı, özel, büyük bir yetenek gerektirmiyor mu? Bu yeteneği nedeniyle Sayın Başbakanı takdir edenler arasına ben de girerim ama gerçek vahim. Gazeteciler içeride. Tekrar ediyorum: Herhangi bir medeni ortamda ülkenizin gazetecilerinden veya düşünenlerinden, düşünen adamlarından, siyasetçilerinden herhangi birisinin düşüncelerini ifade ettiği için hapiste olduğunu, o gerçeği karşınıza çıkardıkları zaman siz benim gibi sıkıntı duymuyor musunuz? Ben yabancı dostlarımla konuşurken bundan dolayı hicap duyuyorum. İstirham ediyorum, size samimiyetle soruyorum: Siz kendiniz bu vahim gerçekleri nasıl savunabiliyorsunuz? Sayın Başbakan, Amerika Birleşik Devletleri'nde, John Hopkins Ünivesitesinde "Sizin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki basından daha özgür bir basın var Türkiye'de." dedi. Az önce sözünü ettiğim iyi yasayı -yani 5281 olacak numarası- çıkartan Sayın Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da tuttu, bir başka vesileyle -ki içeride gazeteciler varken söyledi bunu, nasıl yaptı hâlâ anlayamıyorum- "Türkiye'de basın, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki basından daha özgürdür." dedi. Bunu nasıl ifade edebiliyor bu saygıdeğer zevat ve nasıl savunabiliyorlar, anlamak mümkün değil.
Fazla uzatmayayım, daha fazla uzatmayayım daha doğrusu. Bakınız, sizden bir şey istirham ettim. Gazetecilerden şikâyetçisiniz. Yer yer haklı da olabilirsiniz. Bunun çaresi 212 sayılı Yasa'yı hayata geçirmektir. Bu sizin elinizin altında. Beş dakikada yapabilecek imkâna sahip bir siyasi güce hitap ediyorum ben. Bunu hayata geçirmek için Komisyon raflarındaki öneriyi alıp tartışmanız lazım ve kendi şikâyetlerinizden kendinizin ancak böyle kurtulması mümkün olur.
Ben size bu düşüncelerle, kolay çözümün, sizi ve bizi, hepimizi başkalarının huzurunda mahcup hâlde bulunmaktan kurtaracak çözümün ne olduğunu net olarak söylüyorum. Bakınız, gazetecilerde insan kalitesinin yükselmesi herkesin, Türkiye'nin, sizin, benim, her okuyucunun beklentisidir. Bunun da tek çözümü -arz ediyorum size- 212 sayılı Yasa orada duruyor, işlemiyor, o yasayı işletecek ufak değişikliklerin yapılmasıdır. Raftan indirin, çözümü bizzat siz getirin.
Benim sizlere bu duyguyu, bu gerçekleri huzurunuza getirip saygı sunmaktan başka söyleyeceğim bir şey yok.
Hepinize saygılar sunuyorum. Sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Ekşi.