| Konu: | ASKERLİK KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (S.S.:82) |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 29.11.2011 |
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum ve günaydın diyorum.
Değerli milletvekilleri, burada Sayın Bakanın hararetli ve coşkulu bir şekilde bu yasayı savunmasını görünce doğrusu hayret ettim. Neden hayret ettim? Seçimlerden önce, Cumhuriyet Halk Partisinin bir bedel ödeyerek ya da bir bedel ödemeksizin askerlikten muaf tutulmaya ilişkin kanun tasarısının geldiği süreçte Sayın Başbakanın konuştuğu cümleleri dikkate alınca ve o dönemin grup başkan vekillerinin söylediği sözleri şimdi hatırlayınca -hepinize arkadaşlarımız hatırlattı- AKP Grubunun ve Sayın Bakanın doğrusu Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği, o dönem benim hiç içime sinmeyen ve benimsemediğim yasa tasarısını böylesine coşkuyla, hevesle, zevkle destekliyor olmalarına ben doğrusu şaşırdım.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa'nın 72'nci maddesi "Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde -altını çiziyorum, silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde; silahlı kuvvetlerin alternatifi kamu kesimi- ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir." diyor. Burada Anayasa'nın emredici hükmü, çok açıkça anlaşıldığı üzere, bu hizmetin silahlı kuvvetlerde veya kamu kesiminde yapılmasını, yerine getirilmesini emrediyor. İki tane alternatif var. Diğer alternatif ise burada, yani kamu kesiminde ya da silahlı kuvvetlerde bu hizmetin nasıl yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağına ilişkindir.
Yine, Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 2'nci maddesi askerlik tanımını yapıyor, "Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için harb sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyetidir." diyor.
Değerli arkadaşlarım, hem Anayasa'nın 72'nci maddesi hem de bu İç Hizmet Kanunu'nun 2'nci maddesi birlikte tanımlandığında, askerlik görevi aynı zamanda bir hak, aynı zamanda bir ödevdir.
Şimdi, burada şöyle bir olay da vardır: Ülke savunulmasının zorunluluğunda kalınırsa 30 bin lira ödeyenler ömür boyu bu askerlikten muaf tutulacaklardır.
Burada konuşan çok değerli bir AKP milletvekili arkadaşım iki tane örnek verdi: Öğretmenlik ve polislik. Zaten, Anayasa'ya bakarsanız, orada, kamu kesiminde ya da Türk Silahlı Kuvvetleri nezdinde bu hizmetin yapılacağını veya yapılmış sayılacağını öngörüyor. Dolayısıyla, öğretmenlik bir kamu hizmetidir. Belirli bir süre polislik görevi yapan insanlar zaten bu görevlerini kamu hizmetinde yapmış olduklarından dolayı burada bir engel yoktur.
Askerliğin temel eğitim süresinin yirmi gün, otuz gün, elli gün, altmış gün olması konusu tamamen serbest bir düzenlemeye tabidir, buna bir itirazım yoktur ama burada mutlaka bu kanunda bir askerlik süresinin olması gerektiğini ben düşünüyorum.
Değerli arkadaşlarım, öte yandan bu yönüyle bu kanunun Anayasa'ya çok açık bir şekilde aykırı olduğunu düşünüyorum ve tüm af yasaları gibi bedelli askerlik düzenlemesinin de özü itibarıyla adaletsizlik ve haksızlık içerdiğini düşünüyorum. Bunun her şeyden önce yaş haddi itibarıyla bir haksızlık içerdiğini düşünüyorum. Neye göre otuz yaşından gün almış veya bir gün olan adam neye göre faydalanamayacak? Bunu da takdirlerinize sunuyorum.
Yine, bu otuz yaş düzenlemesinin sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Yani askerlikten kurtulmanın bedeli de öbür taraftan 30 bin TL olmamalıdır.
Şimdi siyasetin görevi sorunu çözmektir. Sayın Başbakan bu konudaki düşüncelerini açıklarken o düşüncelerine ben de katıldım o zaman. Yani "Anadolu'nun dört bir tarafında fakir fukara insanların gerçekten ıstırap duyacağı bir kanunun altına ben imza atmam." dedi. Şimdi merak ediyorum, hangi irade sekiz ay içerisinde Sayın Başbakanı o noktadan bu noktaya getirdi? Ben bu yasa görüşülmeden önce söz almayacaktım? Dikkat ederseniz son maddede?Ben Silifke'nin 66 muhtarıyla görüştüm, bunların içinde AKP'lisi de var, MHP'lisi de var, CHP'lisi de var. "Sizin köyünüzde otuz yaşına gelip askerlik yapmamış bir tane adam var mı?" dedim. "Vekilim, hiç yok." dediler. "Yani bu yasa sizin işinize yaramıyor mu?", "Hiç yaramıyor." dediler.
Değerli arkadaşlarım, biz de sabahın dört yirmisi olmuş bu saate kadar burada bununla uğraşıyoruz. Yani zaten Hükûmet, Sayın Başbakan kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle Parlamentonun yasama yetkisini eline almıştı, bari bunu da alsaydı eline, bundan sonraki bu yasaları da bu şekilde çıkarsaydı. Yani burada hiç olmazsa yasa görüşülüyormuş gibi görüşülmemiş olsaydı diye düşünüyorum. Parlamenterleri de gönderseydi memleketine.
Değerli arkadaşlarım, şimdi Sayın Bakan dedi ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanımıyor muyuz?" Tanıyoruz Sayın Bakan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini tanıyoruz. Acaba sizin aklınıza ya da Başbakanın aklına ya da AKP'li arkadaşlarımızın aklına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatları vicdani ret konusunda mı geliyor? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye'de Ceza Muhakemesi Kanunu'nda gösterilen tutuklama nedenlerinin ve tutuklama sürelerinin hukuka uygun olmadığına ilişkin ve bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirterek yüzlerce ihlal kararı var. Bunun Adalet Bakanlığının benim soru önergeme verdiği yanıtları da var.
En son Cahit Demirel kararında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: Türkiye'deki tutuklamanın hukuka uygunluğunun denetlenemeyişi, orada gösterilen tutuklama nedenlerinin aslında tutuklama nedeni sayılamayacağı ve tutuklama sürelerinin de hukuka uygun olmadığı nedenle Türkiye'yi tazminata mahkûm ediyor ve şöyle bir karar veriyor. Ben, bu kürsüde bunu okudum, geçen dönem okudum, 23'üncü Dönemin sonunda okudum. Diyor ki: "Türkiye'de bu haksız tutuklama ve aşırı tutukluluk süreleri ihlalleri artık sistematik bir hâl almıştır. Türkiye'nin uyarılması gerekmektedir." diyor ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine bunu öneriyor.
Bugüne kadar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bir konuda ihlali tespit ediyor ve tazminata hükmediyordu. Hiçbir kararında böylesine bir uyarı görevi yoktu. İlk defa Türkiye'de, Türkiye'yle ilgili, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'nin uyarılması gerektiğini Avrupa Bakanlar Komitesine öneriyor.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Hangi gerekçeyle?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Söyledim gerekçesini, söyledim.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Hangi gerekçeyle, bir de onu söyler misiniz?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Dostum, söyledim?
Bir: "Siz, suçun niteliğine bakarak adam tutuklayamazsınız." diyor. İki: "Siz, kaçma şüphesine?"
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Tutuklamada gerekçeyi yazmadığınız için bunu söylüyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Arkadaşım, oku.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - "Tutuklamada gerekçeyi yazın." diyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Arkadaşım, laf atma?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Yanlış yönlendirmeyin, tamam mı?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Arkadaşım, laf atma, oku?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Ben, gayet iyi okuyorum.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Oku arkadaşım, oku, laf atma, oku öyle gel.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Ben, gayet iyi okudum o kararı.
BAŞKAN - Sayın Milletvekili, lütfen?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Sadece gerekçeyi yazmadığınız için?
BAŞKAN - Lütfen Sayın Milletvekili?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Arkadaşım, oku gel. Ben, bu kürsüden okudum o kararları, çok okudum ve ben dersime iyi çalışarak gelirim, AKP'li arkadaşlarım bilir.
Şimdi, Sayın Bakan, en son sizin döneminizde atadığınız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıcı bu konuda, insan hakları ihlali konusunda, adil yargılanmayla ilgili Türkiye'nin 9 bin civarında dosyasının olduğunu söylüyor. Şimdi, kaldı ki vicdani ret konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu bir din ve vicdan özgürlüğü kapsamında kabul etmiyor. Orada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin söylediği konu, aynı olay nedeniyle birden fazla kişinin yargılanmasıyla ceza verilmiş olmasına itirazı var. Kaldı ki bu konu tartışılır. Elbette ki biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının yargı yetkisi Türkiye tarafından kabul edildiği için Türkiye'nin bu kararlara uyması gerektiğini bu kürsüden ben defalarca söyledim; Ergenekon, KCK davalarından önce söyledim, 2007'de söyledim. Türkiye'nin dört bir yanında hâkim ve savcıların matbu gerekçelerle, soyut gerekçelerle insanları özgürlükten alıkoyduğunu söyledim ama bunu işinize geldiği zaman kullanıp, işinize gelmediği zaman o kararları görmezden gelmenize, ben, doğrusu Sayın Bakan şahsen üzülüyorum. Bunu, bu konuda da lütfen, bence, düşünürseniz daha iyi olur diye düşünüyorum.
Bu görüşülmekte olan kanun tasarısına Sayın Başbakanı çok sevdiğim için ret oyu vereceğim arkadaşlar. Sayın Başbakanın dokuz ay önce söylediği sözler aklımdan çıkmadığı için ben Ali Rıza Öztürk olarak bu kanun tasarısına ret oyu vereceğim.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)