GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:50
Tarih:09.01.2013

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, tasarının son iki maddesine geldik, yani "yürürlük" ve "yürütme". Aslında, tasarıyla ilgili olarak kürsüye çıkan çok sayıda arkadaşımız, tasarının hangi amaçla getirildiğini burada anlattılar çünkü bunun bir de önceki, yıl öncesi kısmı da var. 7'nci maddeye kadar olan kısmını biliyorsunuz aralık ayı içerisinde görüşmüştük, tasarı bölünmüştü.

Ben, bu maddede bir özet yapmak istiyorum. Aslında teknik bir kanun. Belki anlaşılması zor oluyor biraz ama ana hatlarıyla, biraz sonra kabul edilecek olan bu kanun neyi getirecek Türkiye'ye veya bu kanunla aslında Türkiye'de biz neyin var olduğunu, Türkiye'nin koşullarının, özellikle adalet ve yargının Türkiye'de hangi noktada olduğunu da bir anlamda görmüş oluyoruz bu kanunun gelmesiyle.

Bakın, ben daha önce burada kürsüde konuşurken de rakamları vermiştim. Sayın Bakan da Komisyonda bu rakamları vermek zorunda, yapacağı bir şey de yok, ne yapsın? Yani geçtiğimiz konuşmamda da belirttim "Rakamlarda, değişik konularda, özellikle ekonomik konularda, işte Türkiye'deki cari açıkta, işte ticaret hacminde, efendim ihracat rakamlarında, büyüme rakamlarında, istediğiniz gibi onlar üzerinde oynayabiliyorsunuz, oynanıyor, onlara takla attırılabiliyor." demiştim. Fakat burada kral çıplak yani burada yapacak bir şey yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi rakamları koymuş önümüze. 47 tane ülke var bu sözleşmeye taraf olan. 1'inci Rusya. 30 bin dosyası var şu an Rusya'nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, ihlal nedeniyle. Vatandaşların, oradaki Rus vatandaşların başvurusu olan 30 bin dosya var; arkadan biz geliyoruz, 17 bin dosya var.

Şimdi, öyle ama -bizim 17 bin dosyamız var Rusya'ya karşı- biz ihlal kararlarında 1'inciyiz. Yani, aradaki orana baktığımızda, 30 bine 17 bin oranına rağmen Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden çıkan ihlal kararlarında, arkadaşlar, 1'inci sırada. Böyle bir sabıkamız var.

Şimdi, rakamlar bu. Niye bu yasa tasarısı geldi? Bu tasarıyla neyi çözeceğiz? Aslında çözülecek olanlar belki sivrisinekler diyebiliriz çünkü sistem, bataklık -öyle diyebiliriz- Türkiye'de sivrisinek üretiyor. İnsanlar adalete, yargıya gittiklerinde haklarını elde edemiyorlar, uzun yıllar mahkemelerde sürünüyorlar. Bunlar filmlere dahi konu oluyor. Zaman zaman tekrar edilen filmler var, izliyorsunuz, Kemal Sunal'ın, rahmetlinin oynadığı, diğer sanatçıların oynadığı çok güzel filmler var; orada çocuktan başlayan veya babadan başlayan, dedeye kadar giden ve uzun yıllar devam eden davalar var. Vatandaşlar haklarını alamayınca yargıdan ne yapıyorlar? En son yol, ister istemez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyorlar çünkü tarafız, uluslararası bir anlaşma gereği taraf olmuşuz ve yetkileri de kabul etmişiz orada.

Değerli arkadaşlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yi bu davalar nedeniyle mahkûm ediyor. Şu anda bizim yaklaşık 17 bin dosyamız var, bunun 3.500'ü bir paket olarak bu yasa tasarısının konusunu kapsıyor, uzun yargılamaları kapsıyor. Yaklaşık 3.500 dosya birikmiş orada. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de diyor ki Türkiye'ye: "Bakın, ben bunlarla uğraşmayayım. Sizin iç hukukunuzda bu sorunu çözecek bir mekanizma yok. Sözleşmenin de bir 13'üncü maddesi var -Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin- bu maddeye göre ben size bir süre veriyorum -bir süre vermiş bize- bu 3.500 dosyayı -yani bu paket dosyayı- benim önümden alın. Ben bir tanesine baktım." İşte, adı sık geçen bir dosya var, Ümmühan Kaplan dosyası, biliyorsunuz. "Onu emsal olarak bitirdim, buna göre, bu 3.500 dosyayla ilgili olarak kendi iç mekanizmanızda bir çözüm üretin." Bir de süre vermiş. Tasarı da bu niyetle geliyor değerli arkadaşlar. Geliyor da? Şimdi, gerçi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "Bu 3.500 dosyayı çözün." demiyor yani "Bu paketi çözün, ondan sonra, efendim, bu konuyu gündeminizden kaldırın; benzer, uzun yargılamalarla ilgili, insanların haklarını elde edemediği bu yargılamalarla ilgili yine bana başvursunlar." demiyor fakat her nedense, Bakanlık veya Hükûmet böyle bir tasarı hazırlamış. Yani onlar öyle algılamışlar. Çünkü, biliyorsunuz, geçtiğimiz referandum döneminde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkıyla ilgili bir süreç başladı, işte, 23 Eylül 2012'den itibaren vatandaşlarımız başvurabiliyor. Onu baz almışlar, diyorlar ki: "Türkiye'de artık bu sorunlar olursa Anayasa Mahkemesine gidecek, biz 23 Eylüle kadar olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu dosyaları çözelim, eritelim." Yani işin özü bu. Bir komisyon kuruluyor. Arkadaşlarımız belirtti, ben daha önce de söyledim, bu komisyon çözüm değil. Bu komisyon yeni ihlaller yaratacak diyelim. Yani şimdi, siz düşünebiliyor musunuz değerli arkadaşlar, Türkiye'de davalar otuz yıl, kırk yıl uzuyor. Vatandaş, neyse hakkı elde edememiş, karar verilmiş, infaz edilememiş yani kararın gereği yerine getirilememiş, bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidiyor "Ben mağdur oldum, hakkımı elde edemedim, adalet tecelli etmedi." diyor, bir dava açıyor. Başvurusunda, davasında; Sayın Bakana da sormuştum yani "Davalı kim?" demiştim, bizim Türkiye Cumhuriyeti devletini, bakanlığımızı, işte  Adalet Bakanlığını davalı olarak gösteriyor. O davada davalı olan kurum, şimdi geliyor, bakanlık "Ben bir komisyon kuracağım, ben kuracağım." diyor o davanın davalısı, yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen davanın davalısı! "Komisyonun 4 üyesini ben belirliyorum merkez ve taşra teşkilatından, 1 tane de Maliye Bakanlığından gelecek -o da işte işin mali kısmını, parasal kısmını çözecek.- 5 kişilik bir komisyon kurduk." diyor ve "Bu komisyon idari bir komisyondur." diyor Sayın Bakan. Yani ben onu da anlamadım Nasıl idari komisyon?

Değerli arkadaşlar, bu komisyon dosya alacak, bir mahkeme dosyası var yani hukukçu arkadaşlarımız var burada? Hele hele öyle otuz kırk yıllık dosyalar şöyle incecik dosyalar değildir yani şu kadar dosyalardır, birikmiştir, taşıması zordur o dosyaları. O dosyayı alacak bu komisyon, niçin uzamış, kusur kimde, bu dava niye bu kadar gecikmiş, bunlara bakacak, yani nihayetinde birçok görevi var.

Şimdi, bu komisyonun yaptığı görev? Yani bir haklı, haksız, burada davanın uzamasının gerekçelerini bulurken bir idari işlem mi yapacak yani bu komisyon baktığımızda? Bu komisyonun idari komisyon olduğunu düşünmek mümkün değil ama böyle de bir durum var değerli arkadaşlar.

Bakın, bu yasayla ilgili, bu tasarıyla ilgili söylediğimiz hiçbir öneri, gerekçe maalesef dikkate alınmadı. İşte, Sayın Bakan bir varsayıma dayalı olarak, bizim Anayasa Mahkememizin Anayasa'nın 148'inci maddesindeki "İç hukukun tüketilmesi gerekir." maddesini belki gündeme alınmayacağını, daha doğrusu değerlendirilmeyeceğini? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, biliyorsunuz, uzun tutukluluk süresinde bunları yapıyor. Yani iç hukukta o konuda bir yol yoksa "Ben, uzun tutukluluklarla ilgili olan başvurulara bakarım." diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Anayasa Mahkemesinin de emsal bir düşünceyle, bu bireysel başvurularda, iç hukukla ilgili, daha dava bitmeden yani düşünün, bir dava otuz sene sürmüş, daha iç hukuk bitmemiş, Yargıtaya gitmemiş, kesinleşmemiş veya idari yargıda kesinleşmemiş;  Danıştay bakacak mı, bakmayacak mı; Anayasa Mahkemesi bakacak mı, bakmayacak mı tartışması var. Sayın Bakan diyor ki: "İşte, Anayasa Mahkemesiyle biz şifahi olarak istişarede bulunduk. Onlar da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin düşüncesi gibi bu konuda bu başvuruları değerlendirebilir." Böyle de bir varsayım var. Biz diyoruz ki: Bu komisyon kalıcı olmalı, bataklığı kurutmalı, yani 23/9/2012 baz alınmamalı, kalıcı bir görev yapmalı. Bundan sonraki ihlallerin de değerli arkadaşlar, bu komisyonun gündeminde olması gerekir diyoruz ama Hükûmet, Sayın Bakan maalesef bu düşüncemizi dikkate almadılar.

Bazı arkadaşlarımız, az önce Sayın Tezcan da belirtti. Bakın, Türkiye'nin başka bir sorunu var değerli arkadaşlar. Bir taraftan davalar otuz yıl, kırk yıl sürüyor, insanlar haklarını elde edemiyor ama Türkiye'nin gündeminde 2 tane dava var, çok ilginçtir, bir tanesi -geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz kararı çıkmıştı- Balyoz davası, çok sanıklı bir dava. Öyle bir dava tabii ki ne kadar süre içerisinde sonuçlandırılır, o da tartışılır ama onunla ilgili mahkeme karar verdi; sanıkların hemen hemen tümünü mahkûm etti, biliyorsunuz, gerekçeli kararını da geçtiğimiz hafta yayımladı ve tartışılıyor. Öyle bir dava! Şimdi, bir taraftan işte davalar uzun sürüyor, bir taraftan da yüzlerce sanığın, 300-400 sanığın yargılandığı bir davada insanlar "Adil yargılanmıyoruz, bizim taleplerimiz dikkate alınmıyor. Birçok uzmanın düşüncesi var, dijital veriler sahte, dijital verilere girilmiş" diye mahkemeden yalvarırcasına bilirkişi incelemesi istiyor. Mahkeme diyor ki: "Yok, ben bilirkişi incelemesi yapmam." ve gerekçeli kararında da belirtmiş niye yapmadığını çünkü son kararı, bir daha o mahkeme yok, o mahkeme bir görev yaptı. İşte "Dijital verilerin, içindekilerin Genelkurmay Başkanlığında asılları vardır." diyor, Genelkurmay Başkanlığı "Bende yok." diyor. Ya, böyle bir karar, böyle bir mahkeme olur mu arkadaşlar? Yani Yargıtay ne yapacak merak ediyorum, nasıl bir karar verecek?

Sayın Bakan, dijital verilerin 2003-2007 yılıyla ilgili farklı bir düşünce belirtiyor Savunma Bakanı. Mahkeme diyor ki: "Yok, öyle olmaz." Bakın, bu Türkiye'nin yüz karası bir karar da olabilir, şu an çok erken ama Yargıtaya gittiğinde, geldiğinde, ben çok merak ediyorum. Aynı olay Ergenekon davasında var; aralık ayında o dava bitecek diye mahkeme kendini hazırlamıştı. Bakın, dava yeniden başlamış gibi devam ediyor. Yani böyle bir yargılama olabilir mi değerli arkadaşlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) - Bitti mi?

Peki, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Dibek.