| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 18.10.2012 |
BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
197 sıra sayılı toplu iş ilişkileri kanununa ilişkin, grubumuz adına üçüncü bölüme ilişkin düşüncelerimi paylaşmak için huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz dünyasının giderek emek eksenli yeni değişimlere fırsat tanıdığı bir süreçten geçmekteyken, dünyanın değişen dinamiklerinin öncülüğü pozisyonunda bulunan emek hareketini ve emeği hesaba katmadan yarını öngörmek, planlamak çok olası değildir. Buna rağmen, yapılmak istenen kanun tasarısı, kamu çalışanları ve işçi sendikaları başta olmak üzere toplumun temel dinamiklerinden bağımsız ve onlara rağmen yapılmak istenen bir oldubittiye getirilerek, topluma âdeta giydirilmek istenen bir deli gömleğine benziyor. Biz ki 30 yılı aşkın bir süredir rahatsızlığını duyduğumuz antidemokratik, faşist diktatörlüğün ürünü ve eseri olan bir anayasayı kaldırıp, ona bağlı antidemokratik yasaları ve kanunları bir bütün olarak lağvedip, yerine daha demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir anayasa ve buna bağlı temel kanunlarda ve yasalarda gerekli değişim ruhunu öngörmemiz gerekirken, mevcut yasalarımızın da gerisinde, hem 12 Eylül Anayasası'nın hem de onun yol açtığı 2821 sayılı Yasa ve 2822 sayılı Yasa'nın da gerisinde, âdeta otoriter zihniyetin her alanda olduğu gibi bu alanda da zorunlu ve ceberut uygulamasına şahit olabileceğimiz çeşitli maddeler getirilmek istenen yasakçı zihniyet var.
Her şeyden önce, parçası olduğumuz dünyanın değişen ruhuna uygun, sürecin demokratik ve değişimci ruhunu esas alan bir yaklaşım olması gerekirken, 12 Eylül Anayasası'nın da gerisinde bir uygulamayla, mevcut kazanılmış hakları gasbeden, öteleyen ve erteleyen bir anlayış bu Meclisin görevi olmasa gerek. ILO başta olmak üzere uluslararası çeşitli kurum ve kuruluşların altında imzası olan, Türkiye Cumhuriyeti'nin de ilgili sözleşmeleri esas alması gerekirken, bu sözleşmeleri hiçleştiren, yokmuş sayan ve bu yönüyle de kendine özgü, kendi hassasiyetlerini esas alan bir yaklaşım, günümüzün yaklaşımı ve zihniyeti olmaktan uzaktır.
Uluslararası özgürlükçü, eşitlikçi anlayışlar ülkemizi de hızla, olabildiğince derin etkilemekte, değişime uğratmaktadır. Buna rağmen, yapılmak istenen, bu yönüyle özgürlükçü ve eşitlikçi bir anlayışı esas alan bir yasal değişiklik olması gerekirken, tamamıyla devlete ve devleti kutsayan, onun hassasiyetlerini esas alan bir yaklaşımla bireyin, bireyin olduğu kadar toplumun da özgürlüklerini hiçleştiren bir durumla karşı karşıyayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, ister kamusal alanda çalışmış olsun ister özel işletmelerde çalışmış olsun, kişiyi ya da işçiyi, emekçiyi devlete karşı olduğu kadar, iş verene karşı da güvence altında tutması gereken üç temel kriter var: Bu kriterlerden önemli olanı örgütlenme özgürlüğüdür, toplu sözleşme hakkıdır, grev hakkıdır. Bunlar olmaksızın, hiyerarşik ilişki üzerine oturan devletin kendisine de egemenlikçi sistemin bir parçası olan patrona ve işverene karşı emekçiyi güvence altında tutabilmek, haklarını güvence altında tutabilmek mümkün değil. Ama getirilmek istenen bu yasal değişiklikler, bunlardan öte, neoliberal politikaların yansıması olarak piyasalaştıran, taşeronlaştıran bir anlayışla emeği de, emek sahibi bireyi de hiçleştiren bir zihniyeti bize getirmektedir. Örgütlenme özgürlüğü üzerinden kişinin düşüncesini geliştirmesi, yayması, örgütlemesi hakkının önündeki engelleri kaldırmak gerekirken kişiyi örgütleme hakkından alıkoyan, toplu sözleşme hakkıyla onu sendikalaştırıp örgütlü gücüne bağlı olarak hakkının tesciline yol açan bir kısım fırsatları sunması gerekirken sendikasızlaştıran, sendikasız ve örgütsüz bir çoğunluğu çaresizliklerle karşı karşıya bıraktırmayı düşünen bir zihniyet var.
Yetinmiyor, grev hakkını da elinden alarak "devletin hassasiyeti", "millî servetin zararı" ya da "genel sağlık ve ulusal güvenlik bozucu nitelikte" kavramları gibi belirsiz, amaçtan yoksun ama hakkı engelleyen ve gasbeden bir anlayıştan hareketle de grev hakkını da çalışanın temel hakkı olmasına rağmen elinden alan ve onu mevcut var olan hiyerarşik ilişkiye karşı çaresiz, savunmasız, mevcudu dayatmaktan öte bir durumla karşı karşıya bıraktırmayacak bir kısım maddeleri içermektedir söz konusu olan kanun teklifi.
Bugünün Türkiye'sinde 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı olan 3.500 liradan bile çok geride maaş ve özlük haklarına sahip kamu alanı çalışanıyla emekçilerin söz konusu olduğu günümüz Türkiye'sinde, asgari ücrete mahkûm kılınan binlerce, milyonlarca insanın varlığını iyileştirip onları daha özgür, daha demokratik bir ortamla, bir iş ve yasama ortamıyla karşı karşıya bıraktırmak gerekirken onları da çok gören devleti esas alan bir yaklaşım, günümüz dünyasının bu demokratik hukuk devleti normlarıyla bağdaşmıyor.
Keza, aynı şekilde, bu anlayıştan hareketle 50 civarındaki sendikanın 29'unun, mevcut, var olan yasa çerçevesinde içinin boşaltılacağı, yaklaşık 6 milyon 500 insanın sendikasızlaştırılarak sokakta, mevcut, var olan işverene ve devlete karşı kendi haklarını savunabilme olanakları elinden alınan bir duruma da yol açan bir kanunla karşı karşıyayız. Hâlbuki devlet, her şeyden önce bireyi, onun haklarıyla birlikte güvence altına almak durumundadır. Bunu yapması gerekirken, üreten emekçiler, toplumsal aydınlanma, toplumsal değişim, dönüşümü sağlayan emekçiler, çalışanlar, bu yönüyle de hem kol emeği hem kafa emeğiyle artı değer üreterek devleti, devleti olduğu kadar toplumu da zenginleştiren onlarken, bu zenginlikten mahrum kılınan, yoksun bıraktırılan, hak gasbına da maruz bıraktırılan bir konumla çalışanlarımız, emekçilerimiz karşı karşıyadır.
Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, her şeyden önce emeğin kutsallığından hareketle, emeğin bu kutsal değerinin bilinciyle onların hem örgütlenme hakkını hem sendika ve toplu sözleşme hakkını hem grev hakkını kendimizin mücadele ekseni olarak görüyoruz. Bu anlayışla onların var olan hakları mücadelesinin savunucusu olmaya devam edeceğiz. Bununla yetinmeyip Halkların Demokratik Kongresinin partileşme sürecini de bir kez daha fırsat bilerek Türkiye halklarının, emekçilerinin, ezilenlerinin ve yoksullarının mevcut, var olan insani, vicdani konumdaki bütün haklarının elde edilme mücadelesini de bütün emek bileşenlerimizle, onların toplu sözleşme grev hakkını esas alacak bir mücadeleyi birlikte örgütlemek kararındayız.
Yapılmak istenen, gerek kentsel dönüşüm projesinde, yasasında gerek 2/B Yasası ve orman vasfını yitiren kanunlarda olduğuna benzer gerekse toplu iş ilişkilerinde de görüleceği gibi devleti ve devletin başını her şeyin muktediri konumuna getirmek isteyen bir zihniyettir. Bu zihniyet, demokratik değildir, özgürlükçü değildir, adalet, eşitliği dağıtmaktan uzaktır; aksine totaliterdir. Otoriterizmi yeniden Türkiye halklarının gündemine getireceğinden dolayı da biz bu yasal değişikliğin, bu kanun teklifinin daha bir ciddiyetle üzerine eğilinerek toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir içerikte ve kapsamda?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
DEMİR ÇELİK (Devamla) - ?yeniden Meclisin gündemine getirilmesi ve düşünülen demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü anayasa çerçevesinde soruna yaklaşarak kişinin hak ve özgürlüklerini esas alan, devlete ve işverene rağmen onu güvence altına alan bir çerçevede, bir kapsamda olmasını diliyoruz. Bu yönlü bir çalışmanın içerisinde olacağımızı belirterek hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Çelik.