| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 17.12.2012 |
CHP GRUBU ADINA MEHMET HİLAL KAPLAN (Kocaeli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi ve tutuklu tüm milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Küresel iklim değişikliğinin dünyada getireceği sonuçların tehlikesini ve önemini dünyada birçok ülke fark edip tedbir alırken biz hâlâ bir ciddiyetten uzağız. Bu tehlikenin ekonomik krizden de daha tehlikeli olduğunu bilmenizi isterim.
Değerli milletvekilleri, dünyada ve bizde çevre farklı algılanmaktadır. Dünyada çevre deyince, küresel ısınma sonucu meydana gelen iklim değişikliklerinin sonuçlarını azaltmayı ve ortadan kaldırmayı hedeflerken, bir yandan da su ve orman alanlarının zenginleştirilmesi, biyoçeşitliliğin arttırılması, ekolojik dengenin ve yaşanabilecek dünyanın korunması esas alınmaktadır. Biz de ise çevre, birinci sınıf tarım arazilerini sanayiye açmak, yüksek binalar ve gökdelenler dikmek, suyu ticarileştirmek, orman arazilerini rantiyecilere pazarlamak için yasalar çıkarmak, "kentsel dönüşüm" adı altında alanları imara açarak rant kapısı oluşturmak, ormanları yok ederek maden ocakları açmak gibi algı oluşuyor.
Bildiğiniz gibi Türkiye 2009 yılında Kyoto Protokolü'ne imza attı. Ancak neresinde ne yapacağız, henüz belli değil. Bakanlık diyor ki: "2012 yılının sonuna kadar herhangi bir yükümlülüğümüz yok. 2013 ile 2020 arasında da ben sekretarya çalışması yaparım, ondan sonrası Allah kerim."
Bakın, aynı dönemde, 2010 yılında, Birleşmiş Ülkeler Çevre Platformu şu kararı alıyor, diyor ki: "Küresel ısınmanın 2 derece altta tutulabilmesi için gelişmiş ülkelerin, karbondioksit salımını 2020'de yüzde 40, 2050'de yüzde 80 azaltmaları gerekiyor." Biz ne yapıyoruz? Sayenizde 2020'den sonra düşünmeye başlayacağız.
Sayın Bakanım size söylüyorum: Kyoto'ya imza atmak, taraf olmak, yükümlülüğü yerine getirmek demektir. Sera gazı salımını azaltmayacaksanız bile karbon salımı yüksek teknolojilerin yatırımından vazgeçeceksiniz. Bir taraftan diyorsunuz ki, "Kyoto'ya imza attım.", bir taraftan da hâlâ kömürle çalışan termik santraller kurmaya devam ediyorsunuz.
Değerli milletvekilleri, bilmenizi istediğim bir önemli konu daha var. Türkiye son on yılda Avrupa'da, doğal kaynaklarını en hızlı tüketen ve karbon emisyonu en hızlı artan ülke konumundadır.
Sayın Bakanım, size bir önerim var: Gelin, Bakanlığın adındaki "çevre" sözcüğünü çıkarın. Çünkü siz çevreyi koruma adına hiçbir şey ama hiçbir şey yapmıyorsunuz. Uygulamalarınızda çevreyi korumadan ziyade, şehircilik ve kentleşmeyle ilgili tedbirler alıyorsunuz. Zaten müteahhitlikten geliyorsunuz. İnsanların barınma gereksinmelerini gidermek ve yoksullara sosyal konut üretmek için oluşturulan TOKİ, sizin idareciliğinizde devlet olanaklarıyla müteahhitliğe ve rant projeleri ihalelerini yapan bir kuruluşa dönüştürüldü.
Kanun hükmünde kararnameyle Tapu ve Kadastroyu kendinize bağladınız, orman arazilerini 2/B yasasıyla rantiyecilere pazarladınız. Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'la da âdeta Türkiye'nin tapusunu kendinize aldınız. Tek başınıza dilediğiniz yeri yıkma, dilediğiniz yeri imara açma, dilediğinizi projelendirme, dilediğiniz yere inşaat açmayı sorumluluğunuz hâline getirdiniz, nasıl olsa size soran yok, denetleyeniniz yok, hesap soranınız yok. Üstelik, bunları yaparken de Kamu İhale Kanunu'nu da bir tarafa koymayı bir beceri sandınız. Onun içindir ki anımsatmak istiyorum: Samsun'da dere ağzına yaptığınız konutların bedelini selde yaşamını yitiren 11 yurttaşımız ödedi. Sorumlusu kim? Bence sizsiniz. Siz üstünüze alınır mısınız bilmem ama nedeni sizsiniz.
Yine, anımsatmak istiyorum size: Siz Van depreminde şöyle bir cümle kullandınız: "Ben bir mühendis olarak? Artık bu büyük depremden sonra bir daha deprem olmayacak, evlerinize geçin, oturun." dedikten sonra yaşanan ikinci deprem sonrası 10 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Hiç mi sorumluluk almadınız, hiç mi vicdanınız sızlamadı?
Bakanlığınız ve iktidarınızda -hedefiniz- birinci sınıf tarım arazilerini sanayiye açan, siz değil misiniz? Yine, ormanlarımızı uluslararası maden işletmecilerine pazarlayarak milyonlarca ağacın kesilmesine neden olan, siz değil misiniz? Yeşili yok eden, suyu şirketlere pazarlayan, siz değil misiniz? Hayalinizdeki yüksek binaları gerçekleştirmek uğruna, doğanın yok olmasına neden olan, siz değil misiniz? Üzülerek ifade edeyim: Bu, sizsiniz. Eğer anımsatsam: Bakın, şu resimde gördüğünüz Kocaeli ili Kartepe ilçesi Maşukiye beldesi, yeşilden bir cennet, Sapanca Gölü'nün su havzası. Burayı taş ocaklarına feda ediyorsunuz.
Yine bir resim daha göstereyim: Bu da Dilovası; etrafında sanayi kuruluşlarıyla âdeta insanların yaşam alanlarını daraltan ve nefes almaları yok eden Dilovası'nın durumu.
MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) - Bizim dönemimizde hiçbirisi olmadı. Sayın Kaplan, hiçbir tanesi bizim dönemimizde olmadı.
MEHMET HİLAL KAPLAN (Devamla) - Sayın Bakanım, gelin, çevreyi bakanlığa, bu bakanlığa feda etmeyin. Yaşanacak bir başka dünyamız yok. Çocuklarımızın geleceği için bunu korumak zorundayız. Yarın çok geç kalmış olacağız, geç kalmadan bu çevreyi korumak hepimizin görevi.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.