| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 43 |
| Tarih: | 17.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bütçe kanunu, gelirlerin toplanmasına, giderlerin yapılmasına izin ve yetki veren bir kanundur. Bütçe, bir ülkenin mali, ekonomik, sosyal ve siyasal bir aynasıdır ve bütçe kanunu aynı zamanda hükûmetlerin tercihinin de bir yansımasıdır. Bütçeye bakınca hükûmeti görürüz. Bütçe millet malıdır ve hükûmetlere emanettir. Gelirler milletten toplanmaktadır; harcamalar ülkeye, millete, devlete yapılmaktadır. Daha doğrusu, öyle olması gerekir.
2013 yılı bütçesi aynı zamanda 2012 yılıyla bir hesaplaşma ve yüzleşme bütçesidir. 2013 bütçesi, ekonominin yapısal problemlerinin derinleştiği bir ortamda hazırlanmıştır.
Orta vadeli programın hazırlanmasındaki gecikmeler, öngörü hataları, tutmayan hedefler, bir türlü gerçekleşmeyen gerçekleşme tahminleri, her hedefin her tahminin sürekli revize edilmesi, hatta revizenin de tekrar revize edilmesi? Yani revize ede ede revizyonist oldunuz.
Üçüncü çeyrek büyümenin de 1,6 olarak çıkması hepsinin tuzu biberi oldu. Orta vadeli program ve bütçe öngörüleri şimdiden ve hepten çökmüştür. Artık OVP üzerinden bir yoruma gidemeyiz, OVP'yi konuşmak fuzuli bir gayret olur. Bütçenin hazırlık aşamasında ortaya çıkan bu durum, bütçenin görüşülmesi ve uygulanması süreçlerini de sakatlamıştır.
Değerli milletvekilleri, AKP hükûmetleriyle geçen on yılda Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları çözülmek bir yana, sorunlar giderek artmaktadır. Bu durum bütçeyi derinden ve olumsuz şekilde etkilemektedir. Açıklanan her temel gösterge yapısal bozulmaları göstermektedir.
Büyümedeki düşüş eğilimi süreklilik kazanmıştır. Büyümenin dış tasarruflara bağımlılığı devam etmektedir. Büyüme oranı üçüncü çeyrekte 1,6 çıktı ve bütün tahmin ve hedefler geçersiz hâle geldi, yıl sonu 2,5 çıkarsa hepimiz sevineceğiz.
Bütçe açıkları giderek artmaya başlamıştır. Türkiye ikiz açığı, hatta üçüz açığı tartışmaya başlamıştır.
Dolaylı vergilerde artış vardır. 2012'de 66,9 olan dolaylı vergi, 2013'te 68,7'ye yükselmektedir. Bir yıl içinde halkın üstüne 3 defa yüksek oranlı zamlar âdeta dolu gibi yağmıştır.
Enflasyon artışı hız kazanmıştır, hedefin daima yüzde 50 üzerinde gerçekleşmektedir.
Sanayi üretiminde düşüşler görülmektedir. Kapasite kullanım oranları düşmektedir. İmalat sanayisinde teknoloji yoğunluğu düşüktür. Ara malı ithalatına bağımlılık artmaktadır. Yüksek cari açık devam etmektedir.
1923-2002 arasında, seksen yılda, 42 milyar dolar cari açık veren Türkiye, AKP'nin on yılında 335 milyar dolar cari açık vermiştir. Türkiye tasarruf yapamaz hâldedir. Yurt içi tasarrufun millî gelire oranı, 2002'deki 18,6'dan 14,3'lere kadar düşmüştür, kamu dengeleri iyi değildir.
Merkez Bankası Reel Kesim Güven Endeksi azalıyor. Çekte sorunlar artarak devam ediyor. Çiftçiler neredeyse üretim yapamaz hâle gelmiştir.
Hükûmetin bu son dönemlerindeki bazı çelişkilere de dikkatleri çekmekte fayda görüyorum. Büyümedeki hızlı düşüş cari açığı aynı oranla azaltmamaktadır. Büyümenin bir sonucu olan cari açığın aynı zamanda üretim yapısındaki bozulmanın da bir sonucu olduğu yeni yeni anlaşılmaktadır. Birkaç yıl öncesine kadar, ancak yüksek cari açıkla büyürken şimdi yüksek cari açığa rağmen büyüyememe gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yüksek cari açığa yüksek bütçe açıkları da eklenmeye başladı. Cari açık biraz düşüyor, bütçe açığı daha fazla yükseliyor. Büyümedeki büyük düşüşe rağmen işsizlik oranının azaldığını söyleyen resmî açıklamalar bizi gerçekten şaşırtmaktadır. 2011 yılında Türkiye yüzde 8,5 büyüdü, işsizlik de yüzde 9,8; 2012'de büyüme 3'üncü çeyrekte 1,6 ya düştü, işsizlik de 8,8'e düştü; bugün itibarıyla da 9,1 olarak, eylül ayı itibarıyla, işsizlik açıklandı. Sizce bu işte bir çelişki veya bir sihirbazlık yok mu? Hem büyüme düşüyor hem işsizlik düşüyor. Bu nasıl oluyor? Bu konuda Hükûmetin mutlaka bir açıklama yapması gerekmektedir.
Ekonomide büyüme ve durgunluk gibi birbirine aykırı iki anlayışın aynı Hükûmet üyeleri tarafından gaz-fren tartışmalarıyla tavsiye edilmesi ekonomi yönetimindeki uyumsuzluğu göstermektedir. AKP'nin on yılının yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 5, on yılda toplam yüzde 50 yapar, bunu kümülatif alırsak biraz daha yükselir. İktidar diyor ki: "2002 yılında millî gelir 3.492 dolardı, biz bunu 10.873 dolara çıkardık yani 3 kat artırdık." On yılda yüzde 50 civarında büyüme var ancak "3 katı katlanan bir millî gelir var." diyorsunuz. Bu nasıl oluyor? 2013 Programı'na baktığımızda görüyoruz, sayfa 16. 1998 sabit ve gerçek fiyatlara göre 2002 yılında kişi başına gelir 4.225 dolar, 2012 yıl sonu için bu 6.089 dolar yani aslında sadece yüzde 43 artmış. Millî gelirde, gayrisafi yurt içi hasılada yabancıların parası da var yani bir nevi, el parasıyla düğün yapılmaktadır.
Sayın Hükûmet, isterseniz "Millî geliri 5'e katladık." deyiniz. Bizce pek bir mahzuru da yok, anlamı da yok çünkü. Yalnız, bu millî gelir artışını vatandaşımız kendi cebinde, yaşam kalitesinde ve refah düzeyinde görememektedir. Gerek Sayın Başbakan gerekse Sayın Maliye Bakanı bütçe sunumlarında, konuşmalarında satın alma gücüne ilişkin bazı mukayeselerde bulundu ve tablolar hâlinde, bazı ücretlerle, örneğin asgari ücretle bazı ürünlerin satın alma miktarları 2002-2012 yılı itibarıyla mukayese edildi ve bu sunumda denildi ki: "Asgari ücret 2002 Aralıkta 184 Türk lirası idi, 2012 Aralıkta 740 Türk lirasına çıktı ve asgari ücreti yüzde 301 oranında artırdık." diyorsunuz. Evet, 2002 Aralıkta asgari ücret 184 liraydı ama 2003 Ocakta asgari ücret 226 Türk lirasıydı, bunu dikkate almıyorsunuz. Bunu da anlayışla karşılayalım ancak bu hesapla kendinize hemen yüzde 22 avantaj sağlıyorsunuz, bunu da not edelim.
İkinci olarak, şimdiki asgari ücrete, yani 740 liraya 66 lira tutarında asgari geçim indirimini de dâhil ederek "740 lira" diyorsunuz. Buradan da kendinize yüzde 9 avantaj sağlıyorsunuz, buna da tamam ama 2002'nin 184 Türk lirası tutarındaki asgari ücretinde de yaklaşık yüzde 5 tutarında vergi iadesi vardı, bunu hiç dikkate almıyorsunuz. Bu, biraz fazla insafsızlık oluyor.
Neyse, bu konunun üzerinde fazla durmayalım. Gelin, bir de şöyle bir hesap yapalım; bence asıl yapılması gereken hesap o. "2012 Kasımında 740 TL asgari ücretle
Değerli milletvekilleri, biz kendi mukayesemize devam edelim. 2002'de 184 Türk lirası asgari ücretle 6,5 adet çeyrek altın alınabiliyordu, şimdi ise 4,3 adet çeyrek altın alınabiliyor; neredeyse yarı yarıya bu çeyrek altın alımında azalma var.
Diğer bir husus, 2002'de
Değerli arkadaşlar, Hükûmetin yaptığı bu propaganda bir zamanlar televizyonlardaki gazoz reklamı gibi, reklamda diyor ki: "İmaj hiçbir şeydir, susuzluk her şeydir." Bu imajı ilanihaye sürdürmek mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, konuşmamın geri kalan bu bölümünde de Maliye Bakanlığı çalışanlarının bazı sorunlarına kısaca temas etmek istiyorum.
Maliye Bakanlığında çalışma barışı ve huzur bozulmuştur değerli arkadaşlar. Çeşitli birimlerde 27 bin civarında şef, memur, veri hazırlama kontrol işletmeni, yoklama memuru, tahsildar, icra memuru çalışmaktadır. Bunların bir kısmı iki yıllık yüksekokul, bir kısmı maliye meslek lisesi ve maliye kursu mezunudur. Bu personelin büyük çoğunluğunun hizmet süreleri on beş yılın üzerindedir ancak bu personelin hizmetleri, verimlilikleri ve yeterlilikleri hiç dikkate alınmamaktadır. Aynı birimde, aynı serviste, yan yana masalarda, aynı işi aynı sorumlulukla yaptıkları hâlde, çalışanlar arasında büyük ücret farklılıkları bulunmaktadır. Bu ücret farklılıkları 1.000-1.200 lira arasında olabilmektedir. Bu, eşit işe eşit ücret ilkesine aykırıdır ve haksızlıktır. Bu, eşit işe eşit ücret değil, eşit unvana eşit ücret uygulamasına dönmüştür. Bu bahsettiğim personel yaptıkları işin uzmanıdır ancak öğrenim durumları dört yıllık olmadığı için uzmanlık sınavlarına girememişlerdir. Bu çalışanların hakları hakkaniyete uygun bir formülle mutlaka verilmelidir ve özlük hakları düzeltilmelidir. Maliye Bakanlığında Gelir İdaresinde çalışan müdür, vergi dairesi müdürü ve müdür yardımcısı, gelir uzmanı, şef ve memurların özlük hakları bir karmaşaya dönmüştür. Vergi incelemelerinin yaklaşık yüzde 40'ı vergi dairesi müdürleri tarafından yapılmaktadır. Vergi davalarında savunma yaparak dava dosyasını takip eden vergi dairesi müdürleridir. Bunlar, uzlaşma komisyonu başkanıdırlar, "muhasebe yetkilisi" ve "sayman" sıfatıyla Sayıştaya hesap vermektedirler. Çalışanların ve idarecilerin bu sorunları çözülmezse etkin ve verimli bir vergi dairesi sağlanamayacağı gibi, şevk ve heyecanı kırılmış çalışanlardan oluşan bir kadro ile 5345 sayılı Kanun'la hedeflenen görevlerin gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır.
Bu düşüncelerle, muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Akçay.