GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ORMAN KÖYLÜLERİNİN KALKINMALARININ DESTEKLENMESİ VE HAZİNE ADINA ORMAN SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILAN YERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ İLE HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:18.04.2012

BDP GRUBU ADINA DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi şahsım ve partim adına saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan 198 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın ikinci bölümüne ilişkin düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun ve yasa değişen toplumsal dinamiklerin açığa çıkardığı bir kısım meşru, demokratik talepleri karşılamak için, onların ihtiyacı olan bir  kısım hakların siyaseten ve hukuken güvence altına alınması için çıkarılır. Bu anlamıyla, bir: Toplumsal ihtiyaç eksenli olmalıdır, toplumsal ihtiyaç odaklı olmalıdır. İki: Evrensel hukukla örtüşen, onunla bizatihi paralellik arz eden, çelişmeyen bir nitelikte ve özellikte olmalıdır. Bu iki parametreyle yaklaşacak olursak ya da bu iki parametreyi dikkate alarak mevcut, var olan, çıkarılmak istenen yasa teklifine ya da kanun teklifine yaklaştığımızda paradoksu, çelişkiyi, açmazları görmek mümkündür. Bu anlamıyla da yapılmak istenenin çok da meşruiyet arz eden bir nitelikte ve özellikte olmadığı açıktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Orman Vasfını Yitiren Alanların Dönüştürülmesi Kanun Tasarısı aslında, risk altındaki alanların kentsel dönüşüm projesine ya da kanun tasarısı ve teklifine ön hazırlık mahiyeti ve içeriğini taşımaktadır. Yani, hepimizin ortak değeri ve malı olan yani toplumun ve kamunun bizatihi çıkarına dayalı olan bir alanı bir kısım ilişkilerin odağına oturtmak, ona hizmet edecek bir anlayışa peşkeş çekmek anlamına gelebilecek bir yaklaşım görülmektedir.

Bu anlamıyla, yapılmak istenen ya da getirilmek istenen kanun tasarısına ilişkin dört ana eksende ya da parametrede, neden karşı çıktığımızı da ifade etmek istiyorum.Bizim dışımızdaki  üç siyasal partinin ya da Meclisimizin üç siyasi partisinin üzerinde uzlaşmaya karar verdiği bir kanunda bizim neden geri kaldığımızı ifade etmeye çalışacağım.

Birincisi, orman dediğiniz şey, insanlık tarihinden çok daha eski, ekosistemin en temel parametresidir, en temel olgusudur. Orman, bizatihi hayatın yeniden şekillendirilmesi ve sürdürülmesi için bir yanıyla oksijen-karbondioksit dengesinin, öbür yanıyla su-hava sirkülasyonu ve dengesinin ama aynı zamanda barındırdığı canlı organizmayla bizatihi yeniden yaşamın şekillendirilmesinin ana kaynağıdır. Hele hele Türkiye olarak  üzerinde bulunduğumuz enlem ve boylamlar itibarıyla yüzde 80 ormanlık alan potansiyeline sahipken bugün geldiğimiz yüzde 27'ler oranındaki ormanlık alanlarımızın nitelikleri de göz önünde bulundurulduğunda, var olanı korumak, yitirdiğimizi kazanmak ve topluma mal edip yeniden geliştirmek gibi bir sorunla karşı karşıyayız ama burada yaptığımız, bunu geliştireceğimize, dönüştüreceğimize, var olanı da yeni kentsel alanlara dönüştürülecek bir kısım rantiyer mekânlara dönüştürmek istiyoruz. Bu doğru değildir, bu ahlaki ve insani değildir.

İkincisi: Bu kanun teklifi hazırlanmadan önce, gerekse de hazırlandıktan sonra ve Meclise taşınmadan önce, günümüz demokrasisinin temel parametresi olan diyalog ve müzakere es geçilmiştir. Bilim insanı, meslek odaları, sendikalar, bu yasadan etkilenecek olan toplum dinamiklerinin düşünceleri, önermeleri, açmazları, sıkıntıları göz ardı edilerek, onlara rağmen, otoriter ve merkeziyetçi devlet anlayışının geçmişte yaptığına benzer bir algı ve anlayışla, bu toplumu hiçleştiren bir anlayışla bu soruna yaklaşıldığından dolayı sıkıntılıdır, o anlamıyla da toplum ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak bir niteliktedir. Yarın öbür gün çok daha ciddi düzeyde bir dirençle, bir siyasal sorunla kendimizi karşı karşıya bulur hâlde olabiliriz ya da yasama organı faaliyetinin asli işlerinden böylesi palyatif bir kısım çözümlerle sorunu gündemleştiriyor olmaktan dolayı da tarih karşısında bizatihi sıkıntılı bir pozisyon ve durumla karşı karşıya kalabiliriz.

Üçüncüsü: Meclis açıldığından beri, demokratik ve sivil bir anayasayı inşa etmek, oluşturmak noktasında Uzlaşma Komisyonuyla yol almışken ve önümüzdeki birkaç ay içerisinde bunun yazılımı başlayacakken, 75 milyonu yani bir bütün olarak toplumun tümünü ilgilendiren bu ve benzeri yasa teklifleri ya da kanunlar, yapmak istediğimiz anayasanın ruhuna, özüne uyumlu, eş güdümlü, paralel, onu besleyen, ondan beslenen olmalıdır. Ama biz hem "Demokratik, sivil bir anayasa yapacağız." diyoruz hem toplumun dinamiklerini hiçleştiren, ötekileştiren, onu sürece katmadan merkezî otorite olarak önce Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, daha sonra TOKİ, Bakanlar Kurulu ve Başbakana bağlı ve bağımlı bir alan, bir mekân oluşturuyoruz. Hani demokratik anayasa, nerede olacak? Bu demokratik Anayasa'yla yaptığımız bu kanun teklifinin uyumu nasıl sağlanacak? Keza, ortadan kaldırmak istediğimiz, antidemokratik olduğu noktasında hemfikir olduğumuz darbe Anayasasının bile 69'uncu ve 70'inci maddeleri, mevcut yapmak istediğimizle çelişen, dolayısıyla Anayasa Mahkemesinden geçmişte olduğu gibi geriye dönmesi mümkün olan bir duruma neden imza atalım?

Bununla birlikte, bizim, aslında ve üzerinde en çokça durduğumuz, yıllardır mağdur olan orman içi köylüsü olarak ifade edilen bir kısım toplum dinamiğinin beklentilerini ve umudunu sömürmeye dönük, onların beklentilerini yapacakmışız imajını ve umudunu taşıyarak aslında yapmak istediğimiz, daha çok kıymet arz eden kıyı şeritlerimiz, sahil kentlerimiz ve bizatihi uluslararası turizme de açık alanların bir şekliyle uluslararası finans kurumlarına ve onların yapmak istediği bir kısım projelerine ön ayak olmaktır.

Bu anlamıyla, 9 milyonluk orman içi köylüsünün çıkarının olmadığı, onların bizatihi işlettiği, geliştirdiği ve mekân olarak yaşamsal alana dönüştürdüğü bu alanları yeniden rayiç bedelinin yüzde 70'i üzerinden onlara satmakla mağduru ikinci kez mağdur etmiş olacağız. Bununla da yetinmeyeceğiz, bağ, bahçe, fıstıklık, fındıklık, zeytinlik olarak tahsis edilen ya da belirtilen 2/B alanları, keza, mera, otlak, yaylak olarak yine bizatihi hayvancılığın ve tarımın yürütülmesi için önem arz eden bu alanların korunup geliştirilmesi, bizim olduğu kadar insanlığın da temel ihtiyaçları olan bir kısım girdilerin hayata geçirilmesi açısından da önem arz eden alanlardır.

Biz, vasfını yitiren ormanlık alanların satışına imza atmış olmakla kalmıyoruz, bu alanların da yani bağın, bahçenin, fındıklığın, zeytinliğin, meranın, otlaklığın ve yaylanın da hazineye devrini ve hazine üzerinden satışını da sağlayarak hepimizin olan, hepimizin geleceğini ilgilendiren bu alanları yine sermayenin, yine finansın hizmetine sunmuş, onlara satmış olmakla geleceğimizi de, geleceğimizin ortak mirası olan alanları da yitirmiş, kaybetmiş olacağız.

Bu denli önemli bir olgu, bu denli önemli bir sorun birkaç saate sığdırılamayacak kadar değerli ve kıymetlidir. Yeniden üzerinde yoğunlaşıp tartışılmaya muhtaç bir konudur.

Bu duygularla hepinizi bir kez daha saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Çelik.