| Konu: | İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ MUHARREM AYINA VE MİLLETVEKİLLİĞİN SORUMLULUKLARINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 29.11.2011 |
ORHAN ATALAY (Ardahan) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; içinde bulunduğumuz ay bütün ilahî orijinli dinlerde kutsi olduğuna inanılan muharrem ayıdır ve özellikle bu ayın ilk on gecesi bütün dinlerde gerçekten kutsiyete sahiptir. "Muharrem" ismi, kendisinde -bugünkü ifadeyle- insanın tüm temel kıymet hükümleriyle dokunulmazlığına vurgu yapan ve bu nedenle derin tarihsel arka plana sahip odak bir terimdir. Bu ismin çağrıştırdığı en önemli anlam, adalet ve özgürlük önderleri olarak beşeriyetin hafızasına derin izler kazımış bulunan büyük peygamberlerin ve onların izini süren Hazreti Hüseyin gibi tüm aile fertlerinin hayatı pahasına da olsa adalet ve hürriyet uğruna destansı kavgalar vermiş büyük şahsiyetlerdir. Onların bize miras bıraktığı en önemli şey ise içinde yaşadıkları dünyanın sorunlarına ilişkin kendilerine düşen sorumluluktan asla geri kalmamış olmalarıdır. Bugün özellikle bu tür kutsal öğretilere sahip büyük dinlerin teşekkül ettiği jeokültürel coğrafyaya baktığımızda, muharremi daha derinliğine anlamanın bir zaruret olduğuna inanıyorum. Zira, bu öğretilerin selamet yurdunu evirmek istediği bu coğrafyaya bakanlar, ne yazık ki buranın sanki de tüm insani kıymetlerin ayaklar altına alınması helal kılınmış gibi bir realiteyle yüz yüze gelirler. Bu toprakların dününü incelediğimizde bugüne ne kadar da benzediğini görüyoruz. Anlaşılan odur ki durağan hiçbir anı bulunmayan bu fiziki evrende yaşayan beşeriyetin de hiçbir sabit zaman dalgası mevcut değildir. Öyleyse bu dinamik tarihsel ve toplumsal değişim ve yenilik taleplerini ciddiye almak, siyaset için de en önemli öncelikli ödev olsa gerektir. Bilelim ki yer de uyanık, gök de uyanıktır.
Değerli arkadaşlar, bu kadar tarihsel bir evrede dağların bile yüklenmekten korktuğu bu denli ağır bir toplumsal yükümlülük altına girmiş bulunan parlamenterler olarak bizler için muharremin anlamı özellikle sorumluluk bilincinde odaklaşır. Tarihin bu evresinin tanıkları olarak biz parlamenterler, bir yolun başındayız. Her yolun olduğu gibi bu yolun da bir sonu vardır, ama bu yolun sonunda bizi bekleyen seçenek sayısı ikiden fazla değildir. Kabul etmeliyiz ki, bu sürecin sonunda bizi bekleyen ya vazifesini yapmış olmanın vicdani huzuru ya da taahhüt ettiğimiz şeyi yapmamış olmanın tarihsel ve toplumsal vebali. Âkif'in ifadesiyle, çalmadan nakusu izmihlalimiz işe koşulmak zorundayız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplum olarak acil çözüm bekleyen kritik sorunlarımız olduğunu hiçbirimiz inkâr edemez. Zira, inkâr, insan aklını kilitleyen, basiretini körelten ve vicdanını öldüren en büyük hatadır. Öyleyse sorunlarımıza kör, sağır ve dilsiz kesilmek, kendi nefsimize ve neslimize yapabileceğimiz en büyük kötülük olacaktır. Bilelim ki, çözümü yarına bırakılmış her bir sorunun intaç ettiği her suç ve günahtan en büyük pay bizlere düşecektir. Kabul etmeliyiz ki, kardeş kavgasını sonlandırmayan, toplumun adalet ve eşitlik duygusunu tatmin etmeyen, insan hak, onur ve hürriyetlerini teminat altına almayan her yasal ve anayasal eksiklik bizim kusurumuz olacaktır. Umarım ki, kendi kusurumuzu vekâletini üstlendiğimiz milletimize fatura etme sefaletine de düşmemiş oluruz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşurken adil olmak, kendi aleyhimize de olsa adaletten ayrılmamak gibi temel kutsi öğretileri bir yaşam biçimine çevirme iradesini ortaya koymak, herkesten önce bizden beklenmektedir. Kanaatime göre, her birimizi ötekinin elinden ve dilinden emin kılacak bir iklimi var etmenin ilk adımı, adil ve emin bir fikriyata ve onu dillendirecek Hüseyinler gibi özgür ve cesur yüreklere ihtiyaç vardır. Bu yürekler, en kutsal savaşın zalim otoriteye karşı hakikati haykırmak olduğunu bildikleri gibi, haksızlık karşısında susmanın da dilsiz şeytanlık olduğuna inanırlar. Yarın çok geç kalmış olmamak için bu demde o yürekler mutlaka konuşmalıdırlar. Bilelim ki konuşmayanımızda da, dinlemeyenimizde de hayır yoktur.
Arkadaşlarım, milletin Meclisine gönderilmiş olmanın bize oldukça ağır bir mesuliyet yüklemiş olduğunu, daha da önemlisi seçilmiş olmanın her şeyden önce bize söz, düşünce ve davranışlarımızın da seçkin olma zorunluluğunu yüklediğini hatırlatmak istiyorum. Unutmayalım ki yüklenmiş olduğumuz emanet milletin namusudur. O namus bizim sözümüzde, bizim duruşumuz ve davranışımızda tecelli edecektir. Öyleyse mükâfatımızı sadece ve sadece kendi vicdanımızdan beklemeliyiz. Meclisin birtakım kişisel, siyasal veya partisel çıkarlar uğruna uydulaşmasına asla izin vermemeliyiz. Zira, tarihi boyunca yaşadığı muhtıra ve darbelerle onuru yaralı bu Parlamentoya hak ettiği itibar elbisesini bir daha çıkarılmamak üzere giydirmek hepimizin en asil, vicdani mecburiyetidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN ATALAY (Devamla) - Muharreminiz anlamlı olsun.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)