| Konu: | 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 42 |
| Tarih: | 16.12.2012 |
MHP GRUBU ADINA YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, Sayın Dışişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanlığının değerli bürokratları; Dışişleri Bakanlığının 2013 yılı bütçesi görüşmeleri vesilesiyle Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yüce Meclisin saygın üyeleri, Sayın Başbakanın tabiriyle AKP Hükûmetinin çıraklık ve kalfalık dönemlerini geçtik, yaklaşık bir buçuk yıldır da ustalık dönemindeyiz ama daha sizin ustalık dönemi dış politikanızı göremedik. Bugüne kadar uyguladığınız dış politikanın ülkemizi getirmiş olduğu nokta da hiç iç açıcı görünmüyor. Allah aşkına, nerede sizin ustalık dönemi politikanız? Gösterişli büyükelçilik binaları yapmak, dünyanın ücra yerlerinde yeni büyükelçilikler açmak mı? Gösteri amaçlı, acemice yaklaşımlarla hatalı ve eksik siyasetinizi başarılı gösterme gayretlerinizi yadırgıyoruz, kınıyoruz.
Sayın Başbakan ve Sayın Dışişleri Bakanı, gerçekten, merak ediyorum, sizin bir dış politika stratejiniz, makro düzeyde bir dış politika planlamanız var mı? Bugün Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın ustalık dönemi olduğunu iddia ettiği bu zamanda, Sayın Bakanın takip ettiği bu dış politika yaklaşımının üzerinde konuşmak ve hakkıyla eleştirmek için saatlere ihtiyacımız var. Bunu, bu kürsüde on sekiz dakikaya sığdırmak mümkün değil. Bu nedenle ben eleştirilerimi sadece birkaç nokta ile sınırlandıracağım.
Değerli milletvekilleri, hükûmetlerin dış politika konularında kamuoyunu bilgilendirmesi, aydınlatması artık tüm demokratik ülkelerin dış politika ilkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Soğuk savaş yıllarında birçok gerekçeyle dış politika konuları kamuoyu önünde konuşulmaz, halka bilgi dahi verilmezdi. Bizde yaşanan bugünkü durum, aslında o soğuk savaş yıllarındakini andırmakta. AKP Hükûmeti dış politika konularında maalesef kamuoyunu bilgilendirmemekte, aydınlatmamaktadır. Dışişleri Bakanlığı başta olmak üzere hiçbir ilgili kurum ve kuruluşun web sitelerinde, bırakın hassas dış politika konularını, rutin dış politika ve uluslararası ilişkiler konularıyla ilgili dahi bilgilere rastlayamazsınız. Bilgilendirme adına yapılan açıklamalar ve verilen cevaplar ise genel ve dolambaçlı ifadeler; izah edici değil, zihin karıştırıcı, bazen de gerçeğe aykırı ifadeler olmaktadır. Hâlbuki demokratik ilkelere bağlı olduğunu iddia eden bir Hükûmetin, her türlü dış politik konuda halkı bilgilendirmekten çekinmemesi gerekir?
REŞAT DOĞRU (Tokat) - Başkanım, çok ses var, hiç anlaşılmıyor.
BAŞKAN - Söyleyeceğim Sayın Doğru.
Sayın Türkeş, bir dakika.
Çok ciddi bir uğultu var, arkadaşlarım sükûneti sağlarlarsa sevinirim.
Buyurun Sayın Türkeş.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) - ?yaptığı açıklamaların tatmin edici olmaktan uzak ve muğlak ifadeler ihtiva etmemesi gerekir. Aksi durumda kamuoyundan bilgi saklandığı düşüncesi oluşur ve Hükûmet, sanki bugünlerde yaşadığımız gibi gizli kapaklı dış ilişkiler yürütüyormuş hissi ve inancını doğurur. Bu husus, başta Sayın Başbakan olmak üzere, özelikle Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu'nun ve Dışişleri Bakanlığının hassasiyet göstermesi ve dikkat etmesi gereken önemli bir unsurdur.
Sayın Başbakan ve Sayın Dışişleri Bakanından aşağıdaki sorularımıza bugüne kadar tatmin edici hiçbir cevap alamadık.
1) Malatya Kürecik'e yerleştirilen radar sisteminin mülkiyeti ve nihai kontrol ve yetkisi kime aittir? NATO'ya mı, Amerika Birleşik Devletleri'ne mi, yoksa Türkiye'ye mi? Bu üs Türkiye'yi tehdit ve saldırıya açık hâle getirmemiş midir? Bunu tesis etmekte, Türkiye'ye yani kendi topraklarımıza değil de başka ülkelere yönelik bir muhtemel saldırının engellenmesi amacı yok mudur?
2) Orta Doğu'da, Malatya Kürecik'tekiyle aynı nitelikte olan Güney Kıbrıs Rum bölgesinde Ağrotur İngiliz Üssü'nde ve İsrail Carmel'deki Keren Tepesi'nde üslerde bulunan hava radar sistemlerinin 3'ü de Amerikan mülkiyetindeki radarlar iken, geçtiğimiz yaz aylarında uçağımızın Suriye tarafından düşürülmesi sırasında veya sonrasında Türkiye'ye neden bilgi vermemiş, hatta uyarmamışlardır? Bu radarlar ne zaman ve kimin işine yarayacaktır?
3) Türkiye'ye Patriot füzelerinin yerleştirilmesine karşı değiliz. Ülkemizin savunmasına yönelik Hükûmetin alacağı her türlü tedbiri de destekleriz. Türkiye'nin ve NATO'nun ittifak içerisinde karşılıklı sorumluluk ve yükümlülüklerine de itirazımız olmaz. On yıldır iktidardasınız, keşke bu füzeleri bugün değil de daha evvel yerleştirmiş olsaydınız. O günden bu güne Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçlarında ve risk-tehdit algılamalarında değişen bir husus olmamıştır ancak NATO'nun hamiliği altında bir Türkiye görüntüsü de kabul edilemez. Türkiye, NATO'ya muhtaç olmayıp kendi güvenliğini sağlayabilecek güçtedir. Yoksa, ustalık dönemi AKP Hükûmeti olarak siz buna inanmıyor musunuz?
4) Ege'de bulunan 3 adamız, daha iki yıl öncesine kadar Türk vatandaşlarının piknik yaptığı, günlük Türk teknelerinin turlar düzenleyip sahillerinde vatandaşlarımızın güneşlendiği bu adalarımız bugün artık Yunanistan'ın elinde. İki yıl öncesinden bu güne ne değişti de turistik teknelerimiz ve vatandaşlarımız bu adalara artık gidemiyor? Bu adalar Ege'de aidiyeti belirsiz adalar kategorisine giriyorsa o hâlde neden Yunan bayrakları asılı? Bir yandan Suriye, İran, Irak ve Filistin'le yoğun şekilde meşgulken, diğer yandan yeni bir sorunla gündemimizi daha da ağırlaştırmamak için mi Yunanistan'la bu konuyu konuşmaktan çekindiniz? Yoksa, hâlen durmuş olan AB müzakereleri önünde Yunanistan'a âdeta bir rüşvet mi sunuyorsunuz? Bir yandan "Vatanın bir karış toprağını dahi vermeyiz." ülküsüyle yoğrulmuş Türk milleti ve Türkiye, diğer yandan vatan toprağını âdeta gümüş tepsi içerisinde yabancıya sunan bir AKP Hükûmeti dış politikası. Bu mu Allah aşkına sizin ustalık dönemi dış politikanız?
5) Doğu Akdeniz'de hidrokarbon kaynakları konusunda son dönemde ne gibi gelişmeler yaşanıyor? Proaktif dış politikanızla bu sahalarda ülkemize ne gibi kazanımlar elde edilebildi? Yoksa, buradaki sonuç da fiyasko mu?
6) "Afrika'ya açılıyoruz." dediniz, büyükelçilik sayılarını artırdınız. Siz, egemen güçlerin, dış politika odaklarına Afrika'yı neden aldıklarını biliyor musunuz? Onlar, yerküredeki son fosil yakıt havzalarını pay edip bunları dış dünyaya aktarım yollarını siyaseten düzenlerken, siz, fındık, fıstık satmak, müteahhitlik şirketlerimize iç iş alanı açıp inşaat yapmak için mi çaba içerisindesiniz? Afrika Kıtası'nın zengin hidrokarbon kaynakları nedeniyle buraların parsellenmiş olduğunu bilmiyor musunuz? Sizin büyükelçilik açmak dışında Afrika'da, orta ve uzun vadeli bu tür enerji kazanımlarıyla alakalı bir düşünceniz, hatta hayaliniz var mı?
7) Türkiye'nin başkentinde bir yabancı okulda okutulan tarih dersinde Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı öğretiliyor. Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı; bundan haberiniz var mı? Yurt dışında bu haksız ithamlar artmasın diye gayret sarf edilirken, burada, Türk çocuklarına bu yalanların okutulmasına razı mısınız? Bu mu ustalık dönemi siyasetiniz?
8) Yaşanan üzücü Mavi Marmara olayı sonrasında AKP Hükûmetinin İsrail'in önüne koymuş olduğu şartlar, bugün hâlen İsrail tarafından dikkate alınmamaktadır. Ancak, AKP Hükûmetinin yine Dışişleri Müsteşarı üzerinden İsrail'le ilişkilerin düzeltilmesi amacıyla gizli görüşmelerde bulunduğuna dair haberler bugüne kadar yalanlanmamıştır. Bir yandan, "Mavi Marmara olayıyla 9 vatandaşımı katletti, büyükelçimi alçak koltuğa oturttu." diye esip gürleyecek, şartlar koyacak, büyükelçinizi geriye çekeceksiniz; diğer yandan, bu ülkeyle ilişkilerinizi düzeltmek için başka ülkelerin telkin ve tavsiyeleriyle gizli görüşmeler yapacaksınız. Nerede kaldı sizin dış politikanızın onuru, Türkiye devletinin gururu? Bu ustalık mı Allah aşkına?
Söz Dışişleri Müsteşarına gelmişken bu noktada birkaç noktayı da vurgulamak istiyorum. Başbakanların ve dışişleri bakanlarının her zaman dış politikayı, diplomasiyi bilmeleri beklenmez ve gerekmez de. Tarihimizde örnekleri de vardır. Uzmanlık alanı dış politika ve diplomasi olmayan dışişleri bakanlarımız çok olmuştur. Bakanı, başbakanı yönlendirecek olan asli unsur teknokrat diplomat ekibidir. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Sayın Davutoğlu aleyhine verilen son gensoru önergesine karşı oy kullanırken aslında gerekçelerimizden biri de bu idi. Zira, Türk dış politikasını sırf Sayın Davutoğlu'nun adıyla özdeşleştirmeyi doğru bulmadık. Diğer taraftan, akademik kişiliğine saygı duyduğumuz Sayın Davutoğlu'nun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gensoruyla düşürülen ikinci bakan olmasını da içimize sindiremeyecektik ama yaptığı yanlışlıkları gördükten sonra belki kendisi bırakır diye düşündük.
Bu noktada, geçen aylarda gazetelerde yayınlanan "Dışişlerinde İsyan", "Kardeşim Davutoğlu", "Diplomatlarımız İsyanda" gibi başlıklar taşıyan haberlere dikkatinizi çekmek istiyorum. Bazı büyükelçi ve başkonsoloslarımız müteaddit mektuplar göndererek Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu'nun ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarının uygulamalarını ağır ifadelerle eleştirmişler, tepkilerini dile getirmişlerdir. Büyükelçilerimizin böyle bir dönemde yapmış oldukları bu tür çıkışları oldukça anlamlıdır. Dış politikamızın ve Dışişleri Bakanlığımızın içine düştüğü durumun bizzat diplomatlarımızca itirafı, acı ifadesidir.
Yüce Meclisin değerli üyeleri, ikinci bir noktayı arz ediyorum: Bulgaristan'da soydaşlarımızın siyasi hayatına AKP Hükûmetince müdahalelerde bulunulduğu ve bu çerçevede Hak ve Özgürlükler Hareketinden ayrılan bir grubun siyasi iktidar tarafından desteklendiği yönünde propaganda yapıldığı iddiaları bizlere ulaşmaktadır. Bu iddialar doğru ve AKP Hükûmeti Bulgaristan'da diğer bir siyasi partiyi el altından da olsa destekliyorsa bunu kınıyor ve Hükûmeti uyarıyoruz. Soydaşlarımızın arasında birlik ve dayanışmayı bozucu her türlü hareketten kaçınmalısınız. Aksi takdirde, Bulgaristan'da Türk partilerin birbirlerini yıpratarak oyların bölünmesi ve sonuçta parlamentoda temsil edilmemesi kaçınılmaz olacaktır. Yok, şayet bu iddialar yanlış ise o takdirde de bir açıklama yapılarak soydaşlarımızın rahatlatılması yararlı olacaktır. Keza, benzer bir durum ve iddia Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde dile getirilmekte ve UBP içerisindeki siyasi mücadelede taraf tuttuğunuz ileri sürülmektedir. Soydaşlarımızın içişlerine karışılması gibi bir uygulamanız olduğuna ihtimal vermek istemiyorum. Böyleyse bu tür politikalardan derhâl vazgeçmenizi, böyle değilse Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki soydaşlarımıza tekzip edici açık mesajlar göndererek birlik ve dayanışma içerisinde kalmalarını sağlamanızı istiyoruz.
Yüce Meclisin değerli üyeleri, üçüncü bir noktayı arz ediyorum: Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde Genel Başkanımız Sayın Devlet Bahçeli'yi Türk dünyasına yönelik olarak eleştirmeye kalkarak komik bir duruma düşmüştür. Ne çıraklıkta ne kalfalıkta ne de ustalık dönemi AKP dış politikasında Orta Asya, Kafkasya, Türk devletleri, soydaş ve akraba topluluklarla ilişkilere maalesef yeterince ve gereğince yer verilmemektedir. Hâlbuki oralarda yönünü Türkiye'ye dönmüş milyonlarca soydaşımız, Türkiye'yi yeni keşfetmiş devlet adamları bulunmaktadır. Sadece Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan'ın üye olduğu bir Türk İşbirliği Konseyi yeterli değildir. Türkmenistan ve Özbekistan'ın konseye dâhil olmaları Sayın Davutoğlu öncülüğündeki dış politikamızın on yılında da sağlanamamıştır. Türk cumhuriyetleriyle parlamentolararası birlik girişimi de sonuçsuz kaldı.
Kardeş Azerbaycan'ın Ermenistan'la olan sorununun çözümünde ona gereken destek Türkiye olarak hâlen verilememiştir. Karabağ'daki Ermeni işgal ve mezalimi hâlen sürmekte ve AKP Hükûmeti dış politika yapımcıları bu konuda Azeri kardeşlerimize tam destek verememektedir.
Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı; Türk dünyasıyla ilişkilerde çok zayıfsınız, çok. On yıldaki icraatınız gerçekten içler acısı. Yıkılan tarihî Osmanlı kalelerini, İslami kutsal mekânları, Kâbe'deki revakları koruyamadınız. Gazze'deki Filistin'in acısına ortak olarak onunla ağlarken bu hasletinizi Irak ve Suriye'deki Türkmen kardeşlerimizden esirgediniz.
Şayet Filistin'e gösterdiğiniz kadar gayreti Kıbrıs için gösterebilseydiniz, belki de izolasyonlar konusunda bir mesafe alabilirdik.
Şayet Afrika için sarf ettiğiniz çabanın yarısını Türk dünyasına harcasaydınız, oralarla ekonomik, sosyal ve kültürel bağlarımızı daha da güçlendirebilirdik.
Dış politikanın kişilerle kaim, bol seyahatli ve yeni elçilik binalarıyla bezeli bir şey olmadığını ah bir görebilseniz, Türkiye, gerçekten 21'inci yüzyılın ilk çeyreğinde bölgesel güç olmak noktasında önemli adımlar atabilir. İşte gerçek ustalık da ancak ve ancak bu noktada başlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan, Filistin'in bağımsız devlet olabilmesi için Birleşmiş Milletlerde gözlemci ülke statüsü almasını önemsediğini söylüyor. Bu, gerçekten önemli, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak Filistin'in bu adımını kutluyoruz, ama aynı tarihlerde Rusya Devlet Başkanı Putin'e teşekkür ederek ve âdeta kendisi Filistin adına konuşarak yeni bağımsız ülke statüsündeki Filistin'e bir nevi gölge düşürüyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'a "Haydi Abbas, gel Gazze'ye birlikte gidelim." Diyor ve dünyada bir devlet başkanını kendi ülkesine davet eden ilk Başbakan olmak gibi komik bir duruma düşüyor ve tabii ki haklı olarak da Sayın Abbas'ın tepkisini çekiyor. Sorarım size, bu gaflar ustalık dönemine yakışıyor mu Allah aşkına?
Bir de şu sizin iktidarın meşhur ağlamaları var ya, lütfen, artık ne olur bunlara bir son verin.
Gaziantep'te terörist bombasında şehit olan küçücük Melisa Aker'e, Sevgi Gülperi İnanç'a, Süleyman Alkan'a ve onlarla birlikte yitirdiğimiz terör saldırısı ve bomba kurbanı küçücük çocuklarımıza ağlamıyorsanız; şehitlerimize, gazilerimize, terörden mağdur Türk ailelerine ağlamıyorsanız; Irak'taki, Suriye'deki Türkmen'in yaşadıklarına ağlayamıyorsanız Filistin'de ağlamışsınız ne yazar, bu işten sorumlu bakanınız var ya, o ağlasa ne yazar; yine de dünya tarafından ciddiye alınmazsınız.
Evet, bu duygu ve düşüncelerle, 2013 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Türkeş.