GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:41
Tarih:15.12.2012

CHP GRUBU ADINA HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerjisi açısından önemli yerli kaynaklara sahiptir. Temiz, çevre dostu, yenilenebilir bir enerji kaynağı olması nedeniyle ülkemiz jeotermal enerji açısından şanslı ülkelerden birisi olup, jeotermal enerji potansiyeli bakımından dünyanın ilk 10 ülkesi arasındadır. Ancak, ülkemiz birincil enerji kaynakları açısından yeterli bir ülke olamamakla birlikte, ilginç bir şekilde tüm yapılanmasını bu kaynaklar üzerine kurmaktadır. Petrol ve doğal gaza dayalı sanayi, ısınma, enerji üretimi Türkiye açısından çıkmaz sokaklara dönük durmaktır.

Dışa bağımlılık yüzdesel olarak petrolde yüzde 92, doğal gazda yüzde 98 iken, bizim enerji tüketimimiz bu iki unsura dayanmakta, hatta elektrik üretimimizde doğal gazın payı yüzde 45'lerde seyretmektedir. Bu iki unsura dayalı yapıyı değiştirmek, enerji verimliliğini hayata geçirmek ülkemiz için son derece önemlidir. Ancak, ülkemizin enerji durumu incelendiğinde, kullandığımız enerjinin sadece yüzde 27,6'sını yerli kaynaklardan sağlayabiliyoruz. Yaklaşık yüzde 72 oranında enerjide dışa bağımlı durumdayız; gerekli çalışmalar yapılmaz ise yakın bir zamanda yüzde 80'leri bulacağı öngörülmektedir. Enerji sektöründe artan talep, yüksek dışa bağımlılık fiyat artışlarını da beraberinde getirmiş, zira Türkiye de bu tüketim artışına üretim artışıyla karşılık verememektedir. 2000 ve 2011 döneminde birincil enerji üretimimiz yüzde 15 artarken aynı dönemde birincil enerji tüketimimiz yüzde 34 artmıştır. Böylece, enerjide dışa bağımlılık yükselmiştir. Nitekim 2000 yılında yüzde 33 olan tüketimi yerli üretim ile karşılama oranı 2010 yılında yüzde 27,6'lara düşmüştür. Enerji alanında maalesef ülkemizin bu ölçüde dışa bağımlılığı, birincil enerji talebimizin büyük bir kısmının ithal kaynaklarla karşılanması, mali, ekonomik ve siyasal açıdan büyük riskler ve maliyetler içeren kaygı verici bir durumdur. Bunun vatandaşa yansıması da sadece son bir yıl içerisinde üçüncü zam sonucunda vatandaşın doğal gaz maliyeti yüzde 45, elektrik maliyeti de yüzde 35 artmıştır.

AKP iktidarı bu zamları yaparken sıra memura vereceği zamlara gelince 4+4, emekliye 3+3'lük zammı bile çok buluyor. Üstelik, doğal gaz ve elektrik gibi temel girdilere yapılan bu ağır zamlar üretimi etkilemekte, hâliyle tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarını yukarı çekmektedir.

Ekonomimizin en önemli sorununun dış ticaret açığı olduğu, Hükûmetinizin ve ilgili bakanların tamamı tarafından dile getirilmektedir. Bu sorunun çözümü için madencilikte, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması gerektiği ifade edilmektedir ancak bunun için gerekli adımlar atılmamaktadır. İktidar bu konuda vaatlerden öteye gidememekte, çalışmaları için "düşünülmekte", "yürütülmekte", "sürdürülmekte" denilmektedir.

Tabii ki Türkiye'nin enerji probleminin çözümünün kolay olmadığını biliyoruz. Enerji, iyi niyetli ve yolsuzluk sarmalından kurtulmuş bir Hükûmetin planlı, programlı çalışmalarıyla çözülebilir.

Hepinizin bildiği gibi, daha önce CHP adına Enerji Bakanlığındaki uygulamalar ile ilgili gensoru vermiş ve bu gensoru görüşmeleri sırasında bir kısım iddialarımız arkadaşlarımız tarafından dile getirilmişti. Neydi bu iddialar? Enerji Bakanlığının 2 şirket tarafından ele geçirildiğiydi. Bugün de bu iddiamızın arkasında duruyoruz ve sadece birkaç örnekten yola çıkarak enerji maliyetlerinin yolsuzluk ve kötü yönetim ile nasıl arttığını ve Türkiye'deki enerji sektörünün nasıl dışa bağımlı hâle getirildiğini anlatmak istiyorum.

 Bildiğiniz üzere, enerji üretiminde tek yerli kaynağımız kömürdür. Stratejik öneme sahip kömür madenlerimiz şaibeli ihalelerle Enerji Bakanlığını ele geçiren firmalara verilirken termik santrallerimiz yine şaibeli ihalelerle el değiştirmektedir. Kömür madenleriyle ilgili redevans sözleşmeleri bir yolsuzluk markası hâline gelmiştir. Dünyanın en geri ülkelerinde dahi görülmeyen en ilkel yolsuzluklar Enerji Bakanlığında gerçekleşmektedir.

Sayın Bakan, dünyanın hangi ülkesinde bir devlet ihalesiz madenini devreder? Sayın Bakan, dünyanın hangi ülkesinde bir devlet ihalesiz milyarlarca dolarlık satın alma yapar? Dünyanın en yolsuz ülkelerinde bile, düzmece bile olsa ihale yapılır, sonra bu ihaleye fesat karıştırılır. Siz ihale bile yapmaya gerek duymadan, doğrudan sözleşme yaparak fahiş fiyatlarla milyarlarca liralık kömür alma cesaretini nereden buluyorsunuz? Burası bir kabile devleti değil, siz de kabile şefi değilsiniz Sayın Bakan.

Şimdi, size soruyorum: Türkiye Kömür İşletmelerinde ihale yapılmaksızın fahiş fiyatlarla kömür alımlarına nasıl göz yumarsınız? Bu durum sadece kömür madenleri için mi geçerli?

Sayın Bakan, örnek, 18 Mart Çan Termik Santrali, 2x160 megavatlık elektrik üretimi kapasitesine sahip Türkiye'nin en yeni, en çevreci ve diğer termik santrallerine nazaran akışkan yataklı olduğu için yüzde 30 daha fazla verime sahip olan bu santral, biliyor musunuz, kireç taşı olmadığı için duruyor. Kireç taşının alınmasını kimler engelliyor? İşte, tam burada, Enerji Bakanlığını teslim alan şirketlerden biri ortaya çıkıyor. Birçok konuda acil adı altında 4734 sayılı İhale Kanunu'nun 21/b maddesine göre alım yapan kurum, burada bu madde aklına gelip kireç taşını satın alıp santrali çalıştırmak aklına gelmiyor. Peki, diyebilirsiniz ki:"Ne önemi var? 320 megavatlık bir üretim Türkiye için önemli midir?" Türkiye için önemi; Bu kadar elektrik enerjisi üretebilmek için en az 15 ila 20 arasında HES yapmamız gerekmektedir.

Sayın Bakan, bu termik santral ile ilgili yaklaşık yirmi gün önce size bir soru yöneltmiştim. Bu kürsüden siz bana cevap vereceğinizi ve araştıracağınızı söylemiştiniz, hâlen bekliyorum. Aslında yarım saatlik, bir saatlik bir iş olduğunu düşünüyorum sizin için ama yirmi gündür bekliyorum.

Termik santrallerle devam ediyorum: Sivas Kangal toplam 457 megavatlık üretim yapma kapasitesine sahip, termik santral çalıştırılmıyor; bu da Türkiye'deki elektrik problemini çözmeye çalıştığınız 20 ila 30 adet HES'e bedeldir arkadaşlar. Bu santraller aylardır çalıştırılmıyor ve özelleştirme kapsamına alınarak satılması bekleniyor. 3'üncü grupta olan bu tesis 1'inci gruba alınarak 2013 Ocak ayı içinde ihalesi yapılacak. Son yıllarda göç veren bir kent olan Sivas'a, Kangal'a bir darbe daha vuracaksınız. Burada yaptığınız incelemede özelleştirmeye zemin hazırlayabilmek için santrali çalıştırmayarak maliyetlerin artmasına neden olunmuştur. Türkiye'de ortalama 11 kuruş olan termik santral üretim maliyeti, bu santralde 16 kuruşa çıkarılarak santrallerin zarar etmesine neden olunmuştur.

Aslında Sivas Kangal'daki en önemli olay santralin kömür ihtiyacını karşılayan Kangal kömür sahasının işletilmesi. 4734 sayılı Kanun'dan önce, yani sizin Hükûmetinizden önce bir firmaya verilmiş ve sözleşme yapılmış. Sözleşmeye konulan bir madde ile kuruma aynı şart ve fiyatlarla sözleşme uzatma yetkisi verilmiş. 2003 yılında 4734 sayılı Kanun'la bu kanun çıkmadan önce yapılan tüm sözleşmelerin feshini ve yeni İhale Kanunu'na göre ihale yapılmasını emretmesine ve Sayıştayın "Her yıl mutlaka ihale yapılmalı." diye rapor vermesine rağmen  Bakanın da birkaç kez oluruyla bu sözleşmenin devam etmesi sağlanmıştır.

Sayın Bakan, "Kamu İhale Kanunu'nun amir hükümlerine rağmen hangi hak ve yetkiyle ihalesiz sözleşmeyi uzatabiliyorsunuz?" diye sormak istiyorum. Bu hukuksuz durum 1/1/2003 tarihinden 22/6/2010 tarihine kadar devam etmiş, bu tarihte yapılan ihalede 60 milyon ton kömürün dokuz yıl süreyle 8,65 TL'den alınmasına karar verilmiştir. Peki, merak ediyor musunuz: Yirmi iki yıldır -sizden önce yapılmış bu sözleşme- bu kömürü satan ve sizin de sürekli, sözleşmenin bozulmaması yönünde görüş verdiğiniz firmada tonu kaç liradan satılıyordu bu kömür? Tonu, 27 TL'den satılıyordu. Yani rakamlar ne kadar ufak değil mi? Yeni ihale rakamıyla eski ihale rakamının farkını alıp bir hesap yaptığınızda yirmi iki yılda devletten yeni parayla 2 milyar, eski parayla 2 katrilyon paranın başkalarının cebine aktarıldığını göreceksiniz. Evet, tüm hesaplamalar yapıldıktan sonra bu 2 katrilyon kaynak ile on yılda, 10 milyon emekliye artı yüzde 4 ek zam verme şansına sahip olabilirdiniz. (CHP sıralarından alkışlar)  Sadece bir ihalede buharlaşan kaynağı söylüyorum, bir ihalede. Bu örnekleri Zonguldak -taş kömürlerinde- Bartın Amasra, Afşin Elbistan, Çayırhan gibi örneklerle çoklandırabiliriz.

Konuşmamın başında belirttiğim gibi, Türkiye'nin ihtiyacı olan elektrik gibi ikincil enerji kaynakları Türkiye'nin kömür gibi birincil enerji kaynaklarıyla önemli bir kısmı karşılanabilir. Afşin Elbistan bölgesindeki kömür rezervimizi 4 milyar ton olup mevcut üretim kapasitesi ki -bu kapasite kullanılmıyor- 6.000 megavatlık kapasite çok rahat eklenebilir. Türkiye'nin toplam kömür rezervi, 12 milyar ton ama Afşin Elbistan'da üçte 1'i olan 4 milyar ton kömür var ve bugün 2 tane santral orada çalıştırılmıyor, bırakın 6.000 megavatlık bir ilave, ek yapmayı. Bu kaç tane HES'e bedel Sayın Bakan söyler misiniz? Bu kürsüye geldiğinizde, o dereleri kuruttuğunuz, 200-300 tane HES'e bedel bu.

Sayın Başkan, bir taraftan linyit, güneş, rüzgar gibi yerli kaynakları kullanıyor, diğer taraftan çantacılara kaptırdığınız HES'ler ile Türkiye'nin doğal güzelliklerini katlediyorsunuz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de üretilen elektriğin devlete maliyeti ortalama 7 kuruştur. Yanlış duymadınız, hesap yapabiliriz. Bakan, yanlış söylüyorsam burada gelsin, düzeltsin. Türkiye'deki ortalama elektriğin devlete maliyeti 7 kuruştur. Aslında bu pahalı bir rakamdır. Elektrik, bugün vatandaşa 35 kuruş, sanayiye 27 kuruştan satılmaktadır. Vatandaşa bu kadar pahalı satılmasının nedenlerinden biri de az önce belirtmiş olduğum ve tamamen bize ait olan madenlerimizin ve termik santrallerimizin işletme zafiyetlerinden ve yolsuzluklardan kaynaklanmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi, doğal kaynaklarımızı önemsizleştirerek tamamen dışa bağımlı hâle getirdiniz ve 2000 yılında üretimimizin yüzde 37'si doğal gazdan, yüzde 27,5'uğunu linyitten gerçekleştirirken bugün gelinen noktada, yüzde 45'i doğal gaz ile yüzde 17'si linyitten üretilmektedir. Bu dış kanyaklı doğal gaz ile üretim yapan firmalar ile yapmış olduğumuz uzun süreli ve kilovatını fahiş fiyatlardan alma taahhütlerimiz nedeniyle vatandaş iliğine kadar sömürülmektedir.

Sayın Bakan, kamuya ait yerli yakıt ile çalışan termik santralleri çalıştırmıyor, ithal yakıt ile çalışan özel sektöre ait santrallerden fahiş fiyatlarla elektrik alıyorsunuz. Hatta, bunu garanti altına almak için beş yıllığına kurulan Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt AŞ hâlen faaliyetlerine devam etmektedir ve süresi 31/12/2012'de dolacak. Sayın Bakan, merak ediyorum, bu süreyi uzatacak mısınız? "Serbest ekonomi" diyorsunuz, bu süreyi uzatacak mısınız hep beraber göreceğiz.

Problem sadece elektrik üretiminde, madenlerin işletilmesinde ve termik santrallerde değil, Enerji Bakanlığının neresine bakarsanız dökülüyor.

Ham petrole bakıldığında Hükûmet sınıfta kalmış ve elle tutulur bir başarısı yok iken yanlış dış politikalar sonucunda yurt dışında sahip olduğu kuyuların bir kısmını kaybetmiş, Irak'ta günlük 500.000-1 milyon varil üretim yapan kuyuların ihalelerine TPAO sokulmamıştır. Bugün aynı durum devam etmekte olup Akdeniz'deki durum bundan farklı değil.

Peki, Akdeniz'de ne oldu? Özel bir şirket sismik araştırmalar yapıyor ve tüm Akdeniz'in enerji konusundaki haritasını çıkartıyor. Firma bölge ülkelerine "Ücretini öderseniz sizinle bu verileri paylaşırım." diyor. Bu araştırmalar Türkiye dışındaki Akdeniz ülkeleri tarafından satın alınarak 12 mil olarak belirlenen kara suları dışında komşularıyla kendi ekonomik zonlarını oluşturuyorlar. İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi arama işlemini başlatırken Sayın Bakan ve Başbakan bu durumu bir sabah gazeteleri karıştırırken fark ediyorlar. Bakın, bu durum karşısında 20 temmuz 2011 tarihinde Başbakan nasıl bir tepki veriyor: "Bu hesaplar Türkiye'ye rağmen, Doğu Akdeniz'de yapılamaz. Bize bazı şeyler gelmişti, aslında `Bu işlere girmeyin, müdahalemiz farklı olur.' demiştik. Kuzey Kıbrıs ve Türkiye'nin içinde olmadığı bir adımı kimse burada atamaz." diyor bizim Başbakanımız, her zaman esip gürlediği gibi.

Peki, şimdi Başbakana sormak istiyorum: Tarihte ilk defa Türk askerinin başına çuval geçirenlere ne cezası verdin? Tarihte ilk defa uçağını düşürenlere ne ceza verildi? Ulusal sularda İsrail tarafından 9 Türk vatandaşımızın öldürülmesi karşısında Başbakan ne ceza verdi? Güney Kıbrıs'a ne yaptırım uyguladı diyor, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Akar.