| Konu: | KADINA YÖNELİK ŞİDDETİN TESPİTİ AMACIYLA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK, 24/11/2011 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİN AYNI BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 23 |
| Tarih: | 24.11.2011 |
SEDEF KÜÇÜK (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin lehine söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Bugün Öğretmenler Günü. Konuşmama başlamadan önce, tüm öğretmenlerimizin, eğitim emekçilerinin Öğretmenler Günü'nü yürekten kutluyorum. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün de belirttiği gibi, "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden mahrum bir millet, henüz bir millet adını alma yeteneğini kazanamamıştır." Atatürk'ün bu sözlerini daha sık hatırlamalıyız diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, kadınların şiddet sarmalında yaşamak zorunda bırakıldıkları bir ülkenin temel hak ve özgürlükleri sağlayabildiğini söylemek olanaksızdır. Ne yazık ki ülkemizin kadına şiddet konusunda sabıkası bir hayli kabarıktır. Elbette bu durumun siyasi, toplumsal, ekonomik birçok nedeni vardır. Bu sorun, elbette çok boyutlu bir sorundur. Ancak, ne çok sayıda neden olması ne de çok boyutlu olması, bu sorunun can acıtıcılığını kabul edilebilir kılmamaktadır.Eğer bir ülkede kadınların yarıya yakını hayatının bir döneminde fiziksel veya cinsel şiddet görüyorsa, bir ülkede kadın cinayetleri son yedi yıl içinde 14 kat artmışsa ve bu şiddet bir türlü ortadan kaldırılamıyorsa, son yedi yılda 4.200 kadınımızı şiddete kurban vermişsek, resmî rakamlara yansıdığı kadarıyla 2011 yılının ilk altı ayında 27.000 aile içi şiddet olayı meydana gelmişse ve bu kadınların dörtte 1'i hastaneye başvuracak denli yaralanmışsa, eğer bir ülkede her dört evlilikten biri çocuk yaşta yapılıyorsa, kadınlarımız, çocuk yaşta evlilikten başlayan ve töre cinayetlerine kadar uzanan çok boyutlu bir sorunlar yumağının içinde yaşamak zorundaysalar, bunlar o ülkede yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun göstergesidir.
Değerli arkadaşlar, şiddet gören 2 kadından 1'isinin "Dünyaya yeniden gelsem kadın olmam." dediği bir ülkede yaşıyoruz. Şiddet gören 3 kadından 1'isinin intihar etmeyi düşündüğü bir ülkede yaşıyoruz. Kadına yönelik cinsel saldırı suçlarının son beş yılda yüzde 30 arttığı bir ülkede yaşıyoruz. Bunlar en hafif tabiriyle utanç verici bir durumun göstergesidir. Bunları sadece birer rakam olarak değerlendirmek mümkün ancak bu rakamların ardında yatan trajediyi de görmek durumundayız. Bu rakamların her birinin bir insanı ve onun çektiği acıyı ifade ettiğini unutmamalıyız. Her yıl yüzlerce kadınımızı aile içi şiddete, sokaktaki şiddete kurban verdiğimizi unutmamalıyız. Evet, birileri o kadınları öldürüyor. Ancak, şunu da bilmemiz gerekiyor: Bu konuda önlem almayan devlet de suç ortağıdır, bunları görmezden gelen siyasetçi de suç ortağıdır, yaşanan dramlara bir magazin malzemesi olarak yaklaşan medya da suç ortağıdır. Kadına şiddet sorununda hiçbirimiz masum değiliz. Şu anda ülkemizde bir yerlerde bir kadının şiddet gördüğünü aklımızdan çıkarmamalıyız. O kadın orada şiddet gördükçe bizim de insanlığımızdan bir şeyler yitirdiğimizi de aklımızdan çıkarmamalıyız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eşinden, babasından, sevgilisinden şiddet gören kadınların büyük çoğunluğu kendi çocuklarına da şiddet uygulamaktadır. Bu da içinden çıkılmaz bir şiddet sarmalı yaratmaktadır. Şiddet şiddeti doğurmaktadır ve bu şiddet yalnızca aile içinde değildir, sokaklarda da bu şiddet vardır, okulda da şiddet vardır. Eğer böyle bir ülkede yaşıyorsak bunda temel sorumluluk karar alıcıların ve uygulayıcıların üzerindedir. Siyasal kimliklerimizi bir kenara bırakarak bu sorunu ortadan kaldırmak, gördüğü şiddet yüzünden yaşamını yitirmiş, şiddetten zarar görmüş tüm kadınlarımıza ve daha önemlisi gelecek kuşaklara olan borcumuzdur.
Bu konuda hepimiz siyasetçisiyle, sivil toplum örgütüyle, medyasıyla elimizden geleni yapmak zorundayız. Kadınlarımızın talebi ve beklentisi budur.
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kadına şiddeti engelleyecek her girişime destek verme taahhüdünde bulunuyoruz. Bu, bizim için siyasetler üstü bir meseledir. Sizler için de siyasetler üstü bir mesele olduğuna yürekten inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, KONDA araştırma şirketinin 2009 yılında yaptığı, Türkiye'de kadınların insan hakları farkındalığı ve davranışları araştırması, kadınların, devletin toplumsal düzende değişiklik yapma ihtimalini, kendi babalarının, kocalarının ya da komşularının zihniyetindeki değişme ihtimalinden fazla gördüklerini ortaya koymuştur. Bu da kadınlarımızın Meclisten, bu şiddetin önlenmesi konusunda çözüm üreten, sağlıklı ve sürdürülebilir bir düzenleme beklediğini göstermektedir.
Bu can yakıcı sorunun ortadan kaldırılması için tüm gözler artık Türkiye Büyük Millet Meclisine çevrilmiş durumdadır. Bu noktada yeterli kamuouyu desteğinin var olduğunu da hepimiz biliyoruz.
Bildiğiniz gibi, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, bir tasarı taslağını tartışmaya açtı. Bakan Sayın Fatma Şahin, geçmiş yıllarda tanık olmadığımız bir gayretle uzlaşma zemini yaratmaya çalışıyor. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere bütün siyasi partiler, buna katkı vermek için çaba gösteriyor. Aynı çabayı sivil toplum kuruluşlarında da görüyoruz, medyada da görüyoruz.
Ben, son yıllarda, çözülmesi konusunda hemen her kesimin hemfikir olduğu, üzerinde bu denli uzlaşma sağlandığı başka hiçbir konu hatırlamıyorum.
Elbette farklı bakış açılarına sahip olacağız, başka çözüm yöntemleri önereceğiz, başka yaklaşımlar getireceğiz ama umuyorum ki bu konuda toplumun beklentileri doğrultusunda ortak bir noktada buluşarak kısa zamanda çözüm üreteceğiz.
Değerli arkadaşlar, şu gerçeğin altını da çizmek gerekmektedir: Yalnızca yasal çerçevenin düzenlenmesi, bu sorunun tam anlamıyla ortadan kaldırılması için yeterli değildir. Yasalarla ve imzaladığımız uluslararası sözleşmelerle kazanılmış haklar mevcuttur ancak bu haklara ve sözleşmelere rağmen kadınlarımızın, yaşamın her alanında ve her ayrıntısında dışlandığı, ayrımcılığa uğradığı da ortadadır.
Sorun, yalnızca yasal düzenlemelerle aşılabilecek bir sorun olmanın ötesindedir. Toplumsal bir zihniyet değişikliği gerekmektedir.
Bunu gerçekleştirebilmek için, her şeyden önce, kadın özgürleşmeden toplumun özgürleşmiş sayılmayacağını ve kadınsız bir demokrasi ve uygarlık arayışının mümkün olmadığını vurgulamamız zorunludur.
Uygulanan veya görmezden gelinen her şiddet olayının toplumumuzu çağdaşlıktan biraz daha uzaklaştırdığını her fırsatta ortaya koymamız gerekmektedir. Bizim açımızdan, bu şiddete karşı çıkmak insan onuruna sahip herkesin temel sorumluluğudur.
Bu nedenle, kadını hiçe sayan her anlayışın, her dünya görüşünün kabul edilemezliğini ortaya koymak zorundayız. Kadınların ve erkeklerin eşit olmadığı bir dünyanın eksik bir dünya olduğunu, kadınlarımızın gördüğü şiddetin hiçbir koşulda, hiçbir siyasi veya dinsel anlayışın arkasına saklanarak hoş görülemeyeceğini, meşru kılınamayacağını ısrarla vurgulamamız gerekmektedir. Hedefimiz ve taahhüdümüz, kadınların önündeki bütün engelleri kaldırmak, kadınlarımızı çağdaş ülkelerdeki hemcinsleri gibi yaşamın her alanında erkeklerle eşit hâle getirmek olmalıdır. Toplumsal ve ekonomik yaşamın her alanında kadınlara erkekler ile eşit haklar ve eşit fırsatlar sağlanmadan tam bir demokrasiden ve insan haklarından söz edilemeyeceği her platformda dile getirilmelidir. Şiddetin gizli ya da açık hiçbir türünün kabul edilemez olduğu, bunu meşru kılmaya çalışmanın dahi ağır bir insan hakları ihlali olduğu bilinmelidir.
Değerli arkadaşlar, yarın Dünya Kadına Şiddetle Mücadele Günü'dür. Saydığım bütün olumsuzluklara karşı, kadının şiddet görmediği, eşit bir dünyaya dair umudumuzu hiç yitirmememiz gerektiğini belirtiyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (CHP, MHP ve BDP sıralarından alkışlar)