GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ (S.S.: 80)
Yasama Yılı:2
Birleşim:22
Tarih:23.11.2011

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, evet, çok hızlı bir şekilde gelmiş olan 80 sıra sayılı yasanın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi Meclisteki dört siyasi partinin grup başkan vekillerinin imzasıyla Meclise sunulmuştu, biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde. Az önce BDP'li arkadaşımız Sayın Bozlak'ın belirttiği gibi onlar imzalarını geri çektiler, dün Komisyonda görüşüldü yasa ama uzlaşmayla gelen bir yasa teklifiydi. Tabii, bizim gönlümüzden şu geçiyordu aslında arkadaşlar: Yani Meclis olarak 24'üncü Dönemin başında, daha ilk kanunu çıkarıyoruz yani gerçek anlamda böyle bir kanun çıkarıyoruz, bütün siyasi partilerin uzlaşarak çıkaracağı yasa bu olmamalıydı aslında. Yani bir yasa, bir düzenleme yapılacaksa, buna bir ihtiyaç varsa, gerçekten böyle bir düzenlemeyi çıkaracaksak değerli arkadaşlar, bu Parlamentonun 8 milletvekili şu anda tutuklu, cezaevinde. Onlarla ilgili bir düzenleme yapılması gerekiyorsa bu mutabakatla yapılmalıydı. Yani bu mutabakatı niye orada gösteremedik? Aslında onunla ilgili biraz sonra konuşacağım. Yani bir mutabakat yaptık aslında iktidar partisiyle, niye o sözler tutulmadı? Sadece Cumhuriyet Halk Partisinin değil, bizim 2 milletvekili arkadaşımız tutuklu ama Milliyetçi Hareket Partisinden de 1 milletvekili arkadaş tutuklu ve BDP üyesi olan 5 milletvekili de, halkın oylarıyla seçilmiş olan milletvekili de tutuklu arkadaşlar, cezaevinde.

Şimdi, bu yasa, doğru, toplumda konuşuluyor, Türkiye'nin gündeminde konuşuluyor yani bahsetmiş olduğum şu Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun. Yapılan bir operasyon vardı temmuz ayında. Sporu çok seviyoruz, her birimiz seviyoruz. Az önce arkadaşımız da belirtti, futbol kulüplerinin birlik başkanı, Kulüpler Birliği Başkanı buradaydı, Sayın Yıldırım Demirören, Futbol Federasyonundan yöneticiler buradaydı, Fenerbahçenin başkan vekili buradaydı dünkü Komisyondaki görüşmelerde.

Değerli arkadaşlar, Türkiye bunu konuşuyor ama Türkiye'nin halkımızın duyarlılığını taşıyan çok önemli konular da vardı, çok önemli davalar da var yani konunun dışına çıkmak istemiyorum, hukuksal zeminde yargılamalardan bahsederek biraz düşüncelerimizi sizlerle paylaşalım. Bu kanuna geleceğim, yani bu kanunla ilgili olarak hangi noktaya geldiğini de belirteceğim ama değerli arkadaşlar, kolaycılığa da bizim kaçmamamız gerekir.

Dün ben komisyonda da söyledim, bugün ülke gündeminde vicdanları yaralayan öyle önemli hukuksal -hukuksal da demeyelim de- siyasal davalar var ki. Şimdi, onları görmezden gelirsek tribünlere oynamış oluruz, futbol terimiyle, dün bunu söyledim.

Değerli arkadaşlar, dün değil evvelsi gün yani pazartesi günü Meclisin basın toplantı odasında, salonunda tutuklu milletvekili arkadaşlarımızın yakınları ve yine Sayın Tuncay Özkan, onun da kızı bir basın toplantısı düzenlediler, sizler de izlemişsinizdir basından, televizyonlardan. Sayın Haberal'ın kardeşi Ali Bey, Ali Haberal orada söz aldı, Sayın Balbay'ın kardeşi Suat Bey söz aldı ve düşüncelerini, duygularını, hissettiklerini anlattılar, hangi noktaya geldiklerini anlattılar. Bin gün geçmiş arkadaşlar, bin gün? Yani dile kolay. Tek tek sayarsak dahi çok, gerçekten vahim bir süreç yaşanmış.

Bakın, ülke gündeminde öyle davalar var ki artık hukuksal zeminini kaybetmiş yani siyasal içerikte olduğu herkes tarafından kabul edilen yani oraya düşen insanı "Allah kurtarsın, yani buraya düştünüz artık, üç yıl mı, beş yıl mı içeride kalırsınız." diyerek insanların düşüncelerinde yer eden davalar var ama insanlar o davalarda şu anda hayat mücadelesi, yaşam mücadelesi veriyorlar. Bugün biz onları erteliyoruz, öteliyoruz, iteliyoruz bir tarafa o davaları; bu davayı, bu olayı, ülkenin gündeminde gerçekten yer tutan bu olayı, hep birlikte, tüm siyasi partiler olarak konuşuyoruz. Konuşmayalım mı diyebilirsiniz, konuşalım ama bilmiyorum, yani bizim de duygularımızı anlıyor musunuz ya da o tutuklu milletvekili arkadaşlarımızın veya diğer tutukluların? Sayın Hurşit Tolon bir şey söyledi arkadaşlar, hep beraber, burada hukukçu arkadaşlarımız da var, "Üç yıl iki ay sonra ifadem alındı." dedi, yani o sürelerde olabilir. "İfadem alındı." dedi. Kendisi tutuklu değildi. Bir de tutuklananlara bakalım. Yani iki yıl, bir buçuk yıl önce, bir yıl evvel ifadesini vermiş. Mahkeme heyeti ifadesini almış, dinlemiş ama hâlâ "Sen burada kalacaksın." diyor değerli arkadaşlar. Böyle bir yargılama var Türkiye'de, böyle vicdanları sızlatan bir süreç var.

Şimdi, umudumuz o ki veya düşüncemiz o ki, isteğimiz o ki, değerli arkadaşlar, siyasal partiler olarak en kısa süre içerisinde bu güzel tabloyu, bu kanunda gösterilen bu tabloyu bu davalar için de gösterelim.

Bu arada, değerli arkadaşlar, başka bir hukuksal, yine gündemi meşgul eden bir dava daha var -, yani "" da diyebiliriz ama devam ediyor şu anda. O da sürekli gündemi meşgul ediyordu, o da konuşuluyordu, basın takip ediyordu, bizler takip ediyorduk. Onu ben söyleyince rahatsız oluyorsunuz, dün komisyonda da arkadaşlar "Ne yeri var, falan?" dediler, Deniz Feneri davası. O da ülke gündeminde olan bir dava, orada da arkadaşlar, insanlar tutuklandı, orada da hâkimler var, orada da savcılar var, insanlar şüpheli olarak işte gözaltına alındı, sorguya davet edildi, savcılar tutuklamaya sevk etti, hâkimler tutukladı. Orada da bir süreç devam ediyor. Yani iki tane yan yana koyun, yani bu olaya gelmeden evvel. Arkadaşlar, üç ay, doksan gün Deniz Feneri'ndeki şüpheli olan kişiler, sanıklar tutuklu kaldılar; doksan gün sonra tahliye edildiler Türkiye'de. Benim önümde -şu anda sizlere okuyacağım, tutanaklara geçmesini istiyorum çünkü- o davada tahliye kararını veren hâkimin gerekçesi var. Artı bir de sizin içinizden, AKP'nin kurmuş olduğu Bakanlar Kurulunun içerisindeki çok önemli bir isim, şahsiyet Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç'ın o karar üzerine yaptığı bir değerlendirme var. Sizler de okumuşsunuzdur o değerlendirmeyi.

Şimdi, orada nelere oluyor? Silivri'de neler oluyor? Balyoz'da neler oluyor? Sporla ilgili olan bu yargılamada neler oluyor? Hep beraber, bunları birlikte değerlendirelim çünkü hepsi bir bütün bence.

Bakın arkadaşlar, üç ay sonra, davaya bakan hâkim, 13. Asliye Ceza Mahkemesi Hâkimi Hasan Akçam uzun süredir devam eden ve daha da sürebilecek bir soruşturma olduğunu belirtiyor ve bu soruşturmada bütün delillerin toplandığını ve şüphelilerin ifadesinin alındığını belirtiyor kararında ve devam ediyor, şüphelilerin kontrollerinin sadece tutuklama yoluyla değil, adli denetimle de yerine getirilebileceğini, üç ay on gündür tutuklu olduklarını ve daha uzun süreli bir tutuklamanın cezaya dönüşebileceğini vurguluyor.

Ne diyor biliyor musunuz? "Ben delilleri topladım." diyor, "Bu insanların ifadelerini aldım." diyor, "Yani bunları daha fazla tutmak artık onlara ceza vermek anlamına gelir." diyor, "Tutuklamanın amacını, mahiyetini, niteliğini aşar." diyor. Aynen katılıyorum ben bu hâkim arkadaşımıza yani bu hâkim arkadaşımız doğruyu yapmıştır bana göre de, eğer öyleyse yani o dosyayı o biliyor, ben dosyayı bilmiyorum ama gerekçesine baktığımızda gerekçesi bana göre doğru hâkimin.

Değerli arkadaşlar, "Tutuklama elzem değil, başka tedbirler var." diyor, "Bu insanlar kaçmaz bir yere." diyor, "Onların hepsi saygın insanlar." diyor, öyle değerlendiriyor kararında ama bir tarafta da Silivri'deki davaya bakan hâkimler var. Halkın oyuyla seçilmiş, yüz binlerce oy almış, milletvekili olmuş, daha önce uygulaması olan? Burada BDP sıralarında hâlâ da ikinci dönem, yine bu dönem milletvekilliği yapan Sebahat Hanım var arkadaşlar. Kendisi cezaevinde tutukluyken seçilmişti geçen dönem. Ona bir uygulama yapıldı. O uygulamanın da dışında "Hayır, biz şimdi salarsak kaçarsınız. Üç buçuk yıl geçti ama delilleri toplamadık." denen bir de bir yargılama var. Yani, lütfen bunları bir tarafa koyun, ondan sonra da bu dosyaya da, daha doğrusu bu davaya da bakalım değerli arkadaşlar.

Tabii, bu yaşanan süreçten sonra, Sayın Arınç'ın da, her hukukçunun olduğu gibi, hepimizin olduğu gibi, vicdanı daha fazla susmaya el vermemiş değerli arkadaşlar. Bakın, Sayın Arınç ne demiş: "Tahliye edilmiş olmaları, kim olursa olsun, bizim için sevinç doğurur. Bir insanın hürriyetinin bağlayıcı hâle gelmesi, tutukluluk ya da hükümlülük hoş değildir." demiş. Ama devamı çok önemli, diyor ki: "Bunları tahliye eden hâkimin verdiği kararın başka davalardaki hâkimlere örnek olmasını diliyorum. Kalben inanıyorum ki yakın zamanda diğer mahkemeler, heyetler veya hâkimler tahliye kararlarını vermeye herhâlde başlayacaklardır." Böyle bir beklentisi var kendisinin. Devam ediyor "Başlamaları gerekir diye söylemek istiyorum. Yoksa bunun izahı olamaz. Buradaki mahkeme hâkimi, oradaki de mahkeme hâkimi. Buradaki de tutuklu, oradaki de tutuklu." diyor. Devam ediyor "Sebahat Tuncel isimli bir bayan parlamentere tanınan bir imkânın, bugün, milletvekili seçilmiş Mustafa Balbay, Haberal ve Engin Alan'a uygulanmamasını benim vicdanım kabul etmiyor. Bunu doğru bulmuyorum." diyor ve son olarak da "Deniz Feneri sanıklarıyla ilgili tahliye kararının bütün davalarda yargılananlar için emsal teşkil ettiğine inanıyorum." diyor.

Arkadaşlar, bence çok önemli bir açıklama bu. Yani baktığımızda, bir hukukçunun yapması gereken açıklama, sonuna kadar ben de bu açıklamaya katılıyorum ama değerli arkadaşlar, şu ana kadar bir şey değişmedi. Yani yargıçlar tabii ki görevlerini yapıyor. İşte onlarla ilgili bir şey konuşmaya kalktığımızda burada hemen şu söyleniyor sizler tarafından da: "Anayasa'mızın 138'inci maddesi var, ikinci fıkrası var. Yargılamaya kimse müdahale edemez, hâkimlere talimat verilemez, hâkimlere telkin ve tavsiyede bulunamaz. Hâkimler bağımsızdır." Acaba öyle mi? Dün de söyledim, bunu söylemek zorundayım, öyle olmadığını bizzat gördük. Yani bu davayla ilgili konuşmuyorum.

Bakın değerli arkadaşlar, PKK'yla yapılan görüşmede, devletin yetkililerinin yaptığı görüşmede çok açık bir itiraf vardı Habur'daki yaşanan olayla ilgili olarak. Ne dedi biliyor musunuz Afet Güneş basına da sızan ve hiçbir şekilde de yalanlanmayan bu açıklamalarda: "Habur'da hukuk yerle bir edildi, hiçe sayıldı." dedi. "Hukuku yok ettik. Bir söz vermiştik, tutuklamayacağız." dedi yani onu derken bu ülkede Başbakana "Parasız eğitim istiyoruz." diye pankart açan öğrenciler  -10'larca- içerdeydiler, onları tutuklayan hâkimler de vardı.

Şimdi ben şunu sormak istiyorum: O hâkim ve savcılar Habur'a giden? Biri Diyarbakır'dan sanıyorum, Silopi'den gittiler, öyle alındılar, helikopterle götürüldüler, yani teröristler Habur'da bekledi, biz hâkim ve savcıyı aldık, helikoptere koyduk Habur'a götürdük. Onlara kim ne dedi? 138/2 var, unutmayın yani "138/2'ye göre kimse müdahale edemez." diyoruz ama o hâkim ve savcılar çıksın konuşsun istiyorum ben. Birileri onlara dedi ki: "Arkadaşlar, bir söz verdik, bir anlaşma yaptık, bunları tutuklamayacaksınız, salacaksınız, bunlar ne derse desin `Pişman değiliz.' de deseler `Pişmanız.' yazacaksınız, bunlara gereğini yapacaksınız." Demek ki bu yapılıyormuş, yapılmış zamanında. Şimdi ben şu açıklamaları, bu olayları gördükten sonra üzülerek belirtmek istiyorum yani Deniz Fenerinde yaşanan gerçek, doğru bir süreç varsa eğer -öyledir, deliller toplanmışsa tutuklamanın, tutuklu kalmalarının bir mantığı yok ama- diğer tarafta, değerli arkadaşlar, bin günleri aşan ve milletvekili sıfatını taşıyan insanlar tutukluysa ben açıkça tüm içtenliğimle söylüyorum -belki birileri telefon açmamıştır, söylememiştir çünkü "Telefon açmadık." da diyemezsiniz. Adalet bakanları, zamanında, burada milletvekilimiz şu anda, telefon açtığını da biliyoruz ama- o hâkim ve savcılar durumdan vazife çıkararak gereğini yapıyorlar şu anda. Bunu da, değerli arkadaşlar, burada belirtmeyi bir görev biliyorum.

Bakın, elimde benim de imzamın olduğu şu mutabakat metni var. 11 Temmuz'da biz AKP Grubundaki grup başkan vekilleri ile -Sayın Aydın burada, onun da imzası var; Sayın Canikli de var, onun da imzası var ve Genel Başkan Yardımcıları Sayın Haluk İpek var; bizden de Sayın Akif Hamzaçebi, ben ve Aydın Ayaydın vardı- şu protokolü yaptık... Bu protokol hangi amaçla yapılmıştı? Tutuklu milletvekillerimizin Mecliste, Parlamentoda bulunmaları gerekir, bunun için düşüncelerimizi açıkladık, aynı noktada olduğumuzu kamuoyuyla paylaştık ve bir şey daha söyledik, Türkiye'de yargılamayı yapan hâkim ve savcılara da aslında buradan Parlamentonun iki grubu olarak bir şey söyledik: Bu ülkede bir Anayasa var, Anayasa'nın 90'ıncı maddesi var, uluslararası unlaşmalar var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı var, bizim bu mahkeme kararlarına uymamızı gerektiren imzamız var, o kararları açıp baktığınızda değerli arkadaşlar, hiç kimse milletvekillerinin tutuklu kalmasını öngörmüyor. Şimdi, bir de bizim mevzuatımız var: Türk Ceza Kanunu var, Ceza Muhakemeleri Kanunu var ama şunu diyoruz orada da: Bütün milletvekilleri, seçilmiş milletvekilleri burada bulunsun ama mevcut devam eden yargılamalar ki önemlidir, beşinci paragrafta? Hukukun üstünlüğü çerçevesinde bütün bu mevzuatı dikkate alın arkadaşlar ve en önemlisi de şunu belirttik: Özgürlükleri genişletici bir şekilde yorumlayın. Bakın Anayasa'ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına, sözleşmelere bakın, sonra deyin ki: "Bu kadar süre tutuklu kalmaları doğru mudur? Dünya ne yapıyor, Avrupa ne yapıyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tutukluluk süreleriyle ilgili ne demiş?" E bağlayıcı, bunlar bizi de bağlıyor, "Bunları da dikkate alın." dedik. Burada da diyoruz. Şu ana kadar dikkate alan yok. Bir de imza atmıştık "Bunlar alınsın." diye. Alınmıyorsa o zaman değerli arkadaşlar, burası, yasa koyucu, Parlamento bakın şu an kanunu burada getirdik, çıkaracağız biraz sonra, belki yarın, öbür gün, bilemiyorum Cumhurbaşkanımız hangi gün imzalayacak, Resmî Gazete'de yayımlanacak ve belki de duruşma gününü beklemeden ilgili hâkimler, sanıkların, bu davada şu anki bu şike soruşturmasında yargılanması beklenen sanıkların tutuklu kaldıkları süreleri dikkate alarak tahliye edecekler, yani Şubat, Mart ayındaki duruşmayı beklemeden bunu yapacaklar ama arkadaşlar bu protokolün gereği şu ana kadar yapılmamıştır. Bazen söylediğiniz çok güzel söz var, sıkıştıkça söylüyorsunuz: Gözler kör oluyor, işte ağızlar kilitleniyor, kulaklar duymuyor diye. Değerli arkadaşlar, burada imzanız var, bak burada arkadaşlar bakmıyorlar da, yani buna imza atan arkadaşlarımız. Ben tüm siyasi partilere bu ayıbı temizlememiz gerektiğini, değerli arkadaşlar, buradan bir kez daha dile getirmek istiyorum. Bu ayıp, Türkiye'nin tarihsel bir ayıbı olarak sayfalarına geçer. Bu kadar daha sessiz kalmamız mümkün değildir. Gelin, hep beraber, bak burada yapıyoruz, bu işe mutlaka çözüm getirelim diye düşünüyorum.

Şimdi, yasayla ilgili de şunu söyleyeyim değerli arkadaşlar: Yasa, Meclise geldiğinde uzlaşılmış hâlde gelmişti ama gördüğümüz şuydu: Kulüpler Birliği böyle bir yasa hazırlığı yapmış yani böyle bir taslak hazırlamış. Biliyorsunuz, bununla ilgili Levent Bıçakçı da bir çalışma yapmış. Buraya getirmişler, getirdikten sonra tüm grup başkan vekilleri de "Madem siz uzlaşmışsınız, uzlaştıysanız biz de bu yasa üzerinde?" Mutabakata da varılmış, doğrudur. Türkiye'de konuşulan bir konu, şu anda gerçekten sorun hâline gelmiştir ve açıkça şunu da söyleyeyim: Ben geçen dönem de Parlamentoda milletvekiliydim. 23'üncü Dönemde biz Adalet Komisyonundan bu yasa geçerken? Mart ayında geçti değerli arkadaşlar, martın sonunda geçti yani nisan ayının başlarında geçti. Birçoğumuz seçim çalışmalarına başlamıştık; bizim ön seçimlerimiz vardı, burada yoktuk. Bu, Komisyondan geçerken inanın çok incelenmedi, 6222 sayılı Kanun için bahsediyorum. Ben bir hukukçu olarak cezaların çok ağır olduğunu görüyorum yani böyle bir şey olmaz. Biz geçen yılın sonunda, yani 2010'un Aralık ayında, yine AKP'nin getirdiği görevi kötüye kullanma suçunun cezasını indirdik, Komisyonda da indirdik. Sipariş bir kanundu. Bir yıldan üç yıla kadardı biliyorsunuz. Görevi kötüye kim kullanıyor? Memurlar kullanıyor, kamu görevlileri kullanıyor, yolsuzluk yaparken, yani elindeki yetkiyi kullanıyorlar. Onu altı aydan iki yıla kadar indirdik, tecil sınırının içerisine çektik onu. Onu Komisyonda da görüştük, burada da geldi, getirdik ama karşılaştırmanız için söylüyorum: Burada beş yıldan on iki yıla kadar olan çok yüksek bir ceza, nasıl gözden kaçmış? Kaçmış. Ben öyle görüyorum, vur deyince öldürmüş yasa koyucu bana göre ama uygulamaya geldiğinde bunun yanlış olduğu ortaya çıktı. Bu yanlışı düzeltmek adına da bu teklif veriliyor.

Tabii, ilk geldiği şeklinde bizim sakıncalı gördüğümüz, diğer siyasi partilerin de, AKP'nin de, MHP'nin de sakıncalı gördüğü, BDP'nin de aslında sakıncalı gördüğü bir iki nokta vardı, onları Komisyonda düzelttik arkadaşlar. En önemlisi şuydu: Bir maddesi var zaten bunun; 11'inci madde. Yani 1'inci madde olarak gelen, mevcut kanundaki 11'inci maddede yapılan değişiklik, kamuoyunda da tartışılan. Yöneticiler, Federasyon yöneticileri, kulüp başkanları, kulüp yöneticileri, teknik heyettekiler, futbolcular, oradaki bu kişiler, bu suçla ilgili herhangi bir soruşturma kapsamında soruşturuluyorsa veya yargılanıyorsa savcıya, hâkimden bu kişilerin yaptığı görevlerle ilgili olarak yasaklama kararı? Yani bunlar görevlerini yapamaz, başkanlık ellerinden alınsın, yönetim kurulu üyeliği ellerinden alınsın, yönetim kurulu üyeliği ellerinden alınsın, teknik direktörlük ellerinden alınsın. Hangi aşamada? Daha savcılık artı yargılama aşamasında bunların ellerinden alınsın, buna mahkeme karar versin şeklinde bir düzenleme vardı, çok yanlış bir şeydi. Bunlar dernek arkadaşlar. İdari bir olay. Bunlar kamu yararına dernekler. Mahkemenin gelip de? Daha masumiyet karinesi dediğimiz, insanlar ancak mahkûmiyet kararıyla mahkûm olurlar, ondan evvel herkes masumdur biliyorsunuz. "Böyle bir şey nasıl olur?" dedik. Arkadaşlar, her birimiz, AKP de, MHP de "Evet böyle bir şey olmaz." dedi, önergeyle onu kaldırdık ancak mahkûm olduktan sonra, kişiyle ilgili, zaten Türk Ceza Kanunu'nun 53'üncü maddesi var, o madde uygulanacak ve gereği yapılacak.

Bir diğer önergeyle düzelttiğimiz konu şuydu: Bu verilen cezalar herhâlde biraz yüksekti, aşağıya indirildi gibi düşünülüyor. Bunlar zincirleme, birden çok işlenirse nasıl bir artırım uygulanacak hükmü vardı. O da?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Bir dakika Sayın Başkan?

BAŞKAN - Lütfen?

TURGUT DİBEK (Devamla) - Daha önceki uygulamalarda veriliyordu Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır. Başka uygulamamız yok efendim.

TURGUT DİBEK (Devamla) - Teşekkür ediyorum arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)