| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 03.10.2012 |
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, tam 10 yıl 3 ay sonra Meclis gündemine gelebilen bir Kanun Tasarısı üzerine görüşmeler nihayet başladı. Yani ülkemizin, milletvekillerimizin, AKP'nin çalışma yaşamına, işçiye, emekçiye bakış açısını yansıtması açısından, Meclis tablosu da ortaya koyuyor ki, emekçiler bu ülkede ne yazık ki görülmez oldu, duyulmaz oldu. Çok da haksız değiller, emekçiler uyurken haklarının nasıl gasp edildiğini biraz evvel Sayın Bakanımız zımni olarak aktardı. Gerçekten, ülkemizde eğer 11.5 milyon sigortalı işçi -kayıt dışını dâhil etmiyorum- çalışan işçi varken, sözleşmeden yararlanan işçi sayısı bugün 570 bine kadar gerilemiş, diye düzeltiyorum. Sendikalı işçi sayısı da 938 bine kadar gerilemiş ise "Bu gerilemeye neden olan uygulamaları kim yaptı? Hangi baskı ortamı bu gerilemenin nedeni oldu? Ülkeyi kim yönetiyor?" sorularını sormak gerekir.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten son derece önemli bir yasa. Sayın Bakana ben uzlaşı girişimleri nedeniyle teşekkür ediyorum. Tabii, bu yasanın çıkması için yoğun çaba sarf ettiğini biliyorum ama bazı gerçekleri de ortaya koymaktan çekinmemesini dilerdim. Örneğin yasa geldiği zaman baraj konusu binde 15 olarak gelmişti. Uluslararası norm, kabul edilebilir norm binde 5 iken binde 15 kabul gördü ama 7 tane bakan tasarıyı imzalamadığı için Sayın Bakan geri çekmek zorunda kaldı. Baraj yeniden yükseltildi yüzde 3'e ve arkasından Meclis gündemine getirildi, geçtiğimiz yıl mart ayında komisyonlarda görüşüldü, değerli arkadaşlar, bugün de Meclis gündemine geldi. Esasında 2002 yılının temmuz ayından bu yana bu 4'üncü, belki de daha fazla, Meclis gündemine gelip giden ve görüşülemeyen bir kanun.
Değerli arkadaşlar, burada önemli olan sendika hakkının, sözleşme hakkının ve grev hakkının ve özgürlüklerinin korunması, geliştirilmesi olmalı. Eğer sendikal hak ve özgürlükler, bunların hepsi kolektif haklar olarak bilinen haklardır, sendika hakkı ve özgürlüğü, grev hakkı ve özgürlüğü, toplu iş sözleşmesi hakkından oluşan bu üç hak hem birbirini tamamlayan, birbirini işlevlendiren, biri olmazsa diğerinin bir anlamı kalmayan haklardır. O nedenle bunların güçlendirilmesi gerekir eğer bir yasa yapılıyorsa.
Şimdi, önümüzde bir tasarı var. Tabii, kolektif haklara geçmeden önce esas korunması gereken haklar bireysel haklardır. Sendika özgürlüğü, sendika seçme özgürlüğü, sendika kurma hakkı, sendikaya üye olma hakkı, üyelikten ayrılma hakkı, bu haklar eğer korunmuyorsa, yeteri kadar güvenceleştirilmemiş ise orada özgürlük ortamından söz edemezsiniz, sendikalı işçi sayısı 500 binlere kadar geriledi diye de övünemezsiniz, ağlayamazsınız.
Değerli arkadaşlar, bu haklar korunmalı dedik. Kime karşı korunmalı bu haklar? Bu haklar, ceberut devlete karşı korunmalı, Orta Çağ'ın zalim anlayışındaki işverenlere karşı korunmalı, demokrasiyi içine sindiremeyenlere karşı korunmalı. Onun için bu haklar güvencelendirilmeden sendikal hak ve özgürlükleri güçlendirmek mümkün değildir, ülkede demokrasiyi güçlendirmenin olanağı yoktur.
Sayın Bakan biraz evvel söyledi. Toplam 153, 154 madde. Buna ek maddeler ve geçici maddeler dâhil değil. 2821 sayılı Sendikalar Yasası ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt Yasası yerine bir tek yasa yapılıyor. Adı -biraz evvel yeniden özüne uygun hâle getirildi- "Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Yasası" olarak düzeltilecek önerge kabul edildiğinde. Toplu İş İlişkileri Yasası olarak Meclis gündemine geldi.
Bakan da söyledi, arkadaşlarım da değindi. Gerçekten toplu sözleşme düzeninde tıkanıklık var, sendikal alanda gerileme var. Toplu sözleşme düzenindeki büyük tıkanıklık barajlar nedeniyle oldu. Yüzde 10 barajı, yetki aşılamadı, SSK kayıtlarıyla normal kayıtlar tutmayınca, 2009'dan bu yana iş kolu istatistikleri yayınlanamadı ve 350 bin işçi toplu sözleşme bekliyor. Yılbaşından itibaren de 250 bin kamu işçisini de buna eklerseniz iyi bir kaos ortamına girecek. Şimdi, bunu şunun için söyledim: Anlaşılıyor ki biz bu yasalarla bir kaos ortamı yarattık ve işçileri, sendikaları toplu sözleşmesiz bıraktık. Bir tek toplu iş sözleşmesinden söz ediyoruz. Şimdi, bu yasanın içine baktığınızda çerçeve sözleşmesi var, grup toplu iş sözleşmesi var, işletme toplu iş sözleşmesi var.
Sevgili arkadaşlarım, bir toplu iş sözleşmesinin hakkından gelemeyen, düzenlemesini yapamayan bir iktidardan çerçeve sözleşmeyi düzenlemek, grup toplu iş sözleşmesinin yaratacağı kaosu gidermek ya da işletme toplu iş sözleşmesine ilişkin yetki sorunlarını nasıl çözeceğini beklemek hayalciliktir. Bir kere, toplu sözleşme alanı müdahale alanı değildir; çerçeve sözleşme müdahaledir, grup toplu iş sözleşmesi müdahaledir. Daha ileriye gideyim, yani buradaki kaos ortamı toplu sözleşme düzenini iyice yok edecek noktaya taşıyacaktır.
Bir başka önemli nokta? Sayın Bakan, bir cümle okuyacağım. Bakınız, yasanın 3'üncü maddesi, sadece okuyorum ilk cümleyi: "Kuruluşlar, bu kanundaki kuruluş, usul ve esaslarına uyarak önceden izin almaksızın kurulur." Ne kurulur, arkadaşlar? Kuruluş. Kuruluş nedir arkadaşlar? Kanunun içinde sendika demeye, konfederasyon demeye korkan bir mantık var. "Sendika" kavramını sindiremeyen bir anlayıştan demokrasiyi güçlendirmesini, geliştirmesini beklemek hayalcilik olur. Lütfen, bu kanunda daha anlaşılır olması açısından "kuruluş" yerine "sendika" ya da "konfederasyon" demekten korkmayınız.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, pek çok konuda söylenecek sözler var, eleştirilecek noktaları var yasanın. On dakikalık bir konuşma süresine sığmasının olanağı yok. İyi yönleri yok mu? Elbette var ama eğer bir yasa yapıyorsak burada, geçmiş dönemlerden edinilen tecrübelerle görülen aksaklıklar, eksiklikler giderilmeli ve çağın, yaşadığımız günün koşullarına uygun bir düzenleme yapılabilmeli.
Bu düzenlemeleri, bu Toplu İş Sözleşmesi, Grev, Lokavt Kanunu ve Sendikalar Kanunu'nu? Bu kanunla yeniden çalışma yaşamında barış sağlayabilmenin olanağı yok. Açıkça ifade edeyim, burada buram buram işverenlerin dayatması var, ona karşı AKP'nin teslim oluşu var.
Tabii, işçi sendikalarına da bir çift sözüm var: Onlar uyku uyumaya devam etsinler, uyumaya çalışanlara söylüyorum. Ve işçilere sözüm var: Oylarını vermeye devam etsinler, yakında kıdem tazminatları da, diğer hakları da gittiğinde çocukları da onlara beddua edecektir.
Sevgili arkadaşlarım, gerçekten çalışma yaşamı zor bir alan. Ben onu biliyorum. Biraz evvel AKP Grubu adına konuşan arkadaşım -Wikipedia'dan mı aldı, Google'a mı sordu- sendikal hareketin tarihçesini okudu. Yani ben beklerdim ki, şurada on yıl geçti, bunun geçmesinin nedeni bakın bu hâle getirebilmek için, bu zamanı kötü kullandığımızı zannedersiniz, bunları bunları getirdik denilse çok daha iyi olurdu, güzel olurdu.
Değerli arkadaşlar, tabii, çok şey beklemek hayalcilik. Bir hafta olmadı daha, üç gün önce Sayın Başbakan iki buçuk saatlik bir konuşma yaptı genel kurullarında, kurultaylarında. Kurultaylarında dinlemeye çalıştım, kaçırmış olabilirim diye konuşma metnini aldım. 63 tane şey hazırladılar, onu çıkarttım. AKP'nin emeğe, emekçiye, emekliye, köylüye, işçiye bakış açısını gözlemlemek açısından "işçi" kelimesi, "memur" kelimesi, "köylü" kelimesi, "emekli", "emekçi" ve "sendika" kelimelerini aradım. "İşçi" kelimesi bir yerde geçiyor, o da tam bir popülizm, "Ey Bitlis'teki işçi kardeşim." diyor. "Memur" iki yerde geçiyor, o da benzer bir şekilde, memura nasıl bir yaklaşım içinde olacağını söylemiyor. Köylü yok, emekli yok, emekçi yok, sendika yok. AKP'nin gündeminde bunlar yok.
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Barzani var, Barzani?
İZZET ÇETİN (Devamla) - Dilinde, lügatinde, defterinde yok. Ne var? Uyutma politikaları var. Ne var? Zamlar var. Ne var? Memura, işçiye, emekliye yüzde 3-5 zam yaparken, bir gecede yüzde 28-30 zam yapmak var.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çetin.