GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2013 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:36
Tarih:10.12.2012

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2013 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın görüşmelerinin ülkemize, milletimize, demokrasimize ve ekonomimize hayırlı olmasını Allah'tan temenni ediyorum.

Konuşmamın hemen başında, 2013 bütçe tasarısının hazırlanmasında emeği geçen başta Maliye Bakanım olmak üzere tüm bakanlık mensuplarına, Plan ve Bütçe Komisyonumuza, tüm bakan, milletvekili arkadaşlarımıza, bürokrat ve teknokratlarımıza şahsım, milletim adına teşekkür ediyorum.

Tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul aşamasında yapıcı, yol gösterici, katkı sağlayıcı şekilde, özellikle de karşılıklı saygı ve nezaket dairesinde müzakere edilmesini de gönülden diliyorum.

Şunu özellikle burada ifade etmek istiyorum: Bugün görüşmelerine başladığımız 2013 yılı bütçesi, AK PARTİ hükûmetleri tarafından hazırlanmış 11'inci bütçedir. Şu ana kadar 10 bütçe hazırladık ve tamamını da başarıyla uyguladık. Bugün 2013 yılı bütçesini görüşürken, AK PARTİ hükûmetlerinin 11'inci bütçesini müzakere ederken aslında geride bıraktığımız on yılın da muhasebesini yapıyoruz. Aynı zamanda, önümüzdeki on yılın da planlamasını gerçekleştireceğiz. Sizlere dağıttığımız konuşma kitapçığında geride bıraktığımız on yıla ilişkin oldukça detaylı ama yine de özel niteliğinde bir icraat dökümü bulunuyor. Ben burada ayrıntılara girmeden hem geride kalan on yıla hem de önümüzdeki on yıla ilişkin değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak arzusundayım.

Bir kere en başta şunu ifade etmek durumundayım: Geride bıraktığımız on yıl, her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da seksen dokuz yıllık cumhuriyet tarihimizin en parlak dönemlerinden biri oldu. AK PARTİ'nin on yıllık başarılı icraat dönemini cumhuriyet tarihimizin tamamıyla kıyasladığımızda birileri nedense bundan rahatsız oluyor. Şunu herkes bilsin ki biz asla ve asla bir hesaplaşma içinde değiliz; tam tersine, biz, 29 Ekim 1923'te kurulmuş cumhuriyetimiz için neler yaptığımızı, cumhuriyetimize neler kazandırdığımızı, Türkiye Cumhuriyetini hangi seviyeden alıp hangi seviyelere taşıdığımızı ve taşıyacağımızı konuşuyoruz.

Elbette, Gazi Mustafa Kemal'den bugüne kadar cumhuriyet için, ülke için, millet için taş üstüne taş koymuş, çalışmış, üretmiş herkese şükran borçluyuz, minnet borçluyuz. Ancak şunu da görmek durumundayız: Ne yazık ki Gazi Mustafa Kemal'in vefatının ardından bazı istisnai durumlar haricinde Türkiye'nin potansiyeli yeterince kullanılmamıştır. Türkiye'nin enerjisi, heyecanı, zengin kaynakları, dinamik ve genç nüfusu gereksiz tartışmalarla, gereksiz müdahalelerle âdeta heba edilmiştir. Biz, on yıllık AK PARTİ Hükûmet dönemlerini, cumhuriyet tarihimiz içinde bir kıyaslamaya tabii tutarken bir yandan neleri başardığımızı anlatıyor, bir yandan da bu başarıların geçmişte neden elde edilemediğinin sorgulamasını yapıyoruz.

Şair Orhan Veli'nin deyimiyle bu ülke için kimlerin sadece nutuk attığını, kimlerin de taş üstüne taş koyduğunu hizmet ürettiğini milletimiz görsün istiyoruz. Bizim her zaman ifade ettiğimiz bir gerçek var. Son on yılda elde ettiğimiz başarılar, AK PARTİ hükûmetlerinin başarısından ziyade bizatihi bu aziz milletin başarısıdır yani son on yılda elde edilen başarı, Türkiye'nin başarısıdır, milletin başarısıdır, cumhuriyetin başarısıdır. Biz, eğer, hemen her alanda cumhuriyet döneminin rekorlarını elde ettiğimizi söylüyorsak bunu milletimiz adına, ülkemiz adına, cumhuriyetimiz adına bir kazanım olarak görüyor, bunun heyecanıyla söylüyoruz. Özetle, cumhuriyet döneminin rekor seviyelerine ulaşan yine cumhuriyettir, cumhuriyetin ta kendisidir. Cumhuriyet döneminin rekorlarını elde etmiş olmamızdan hiç kimse rahatsız olmasın, tam tersine, cumhuriyetin fertleri olarak cumhuriyetimizin ulaştığı seviyeyi görerek bundan herkes mutluluk duysun istiyorum.

Bakın, tekrar ediyorum: Biz, AK PARTİ dönemine kadar, 79 yılda yapılanları elbette takdir ediyoruz. Ama, biz, şunun da artık cesaretle, herkes tarafından sorgulanmasını istiyoruz: 79 yıllık süreçte Türkiye'nin erişmiş olması gereken seviye 2002'deki o seviye midir? Türkiye çok daha fazlasını hak etmemiş miydi? 1945'te taş üstünde taş kalmayan Almanya ve Japonya, dünyanın en büyük ekonomileri hâline geldiler. 1960'larda Almanya kalkınmak için bizim iş gücümüze ihtiyaç duydu. 1970'lerde uzaya gidiliyordu, 1980'lerde küreselleşme dünyayı etkisi altına alıyordu, 1990'larda kapalı rejimler yıkılıyordu ama bütün bu süreçte Türkiye kendi iç meseleleriyle uğraşıyor, demokrasiye yönelik müdahalelerle sürekli kan kaybediyordu. Daha 1930'larda, Boğaz'a köprü için proje hazırlayanları, uçak sanayisi için, savunma sanayisi için büyük girişimde bulunanları, Gazi Mustafa Kemal'in talimatlarına rağmen dönemin hükûmetleri, bakanları dışladı, öteledi. Bu Parlamento içinde bunu çok iyi bilenler var şu anda. Yatırım ortamı iyileştirilmedi, eğitimin altyapısı güçlendirilmedi, Türkiye için büyük, geniş, iddialı bir vizyon gözetilmedi. On yıllar boyunca Türkiye, yapay tartışmalarla, sanal korkularla kendi milletini, kendi evladını iç düşman ilan eden, "Cumhuriyet tehlikede.", "Laiklik elden gidiyor", "İrtica geliyor." diyerek paranoya üreten bir zihniyetle enerjisini kaybetti. Siyaset kurumuna yönelik güvensizlik, koalisyon hükümetleri olarak tezahür etti. On yıllar boyunca koalisyon dönemlerinde Türkiye ağır bedeller ödedi. Bütün bunlara ek olarak, Türkiye, demokrasiye geçişin ardından ortalama 10 yılda bir müdahaleye maruz kaldı. Ülkemiz, yine, çok ağır bedeller, çok ağır maliyetler ödedi. Bugün, bizim, ekonomide elde ettiğimiz başarıları cumhuriyetle bir hesaplaşma gibi lanse edenler önce çıksınlar, müdahalelerdeki rollerini, darbeler karşısındaki destekleyici tavırlarını sorgulasınlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar).

Bakın, 27 Nisan bildirisi, AK PARTİ Hükûmetinin dik duruşu sayesinde sadece beyhude bir girişim olarak kalmış, akamete uğratılmıştır. Buna rağmen, bu e-bildirinin Türkiye'ye sadece faiz yoluyla maliyeti yıllık 2 milyar dolar olmuştur. 28 Şubatın bu ülkeye maliyetinin ne olduğunu varın siz kıyaslayın. 12 Eylülün, 12 Martın, 27 Mayısın bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına, vatandaşlarına nasıl bir ekonomik külfet yüklediğini varın siz hesap edin. Türkiye eğer bu kesintileri yaşamasaydı, Türkiye içerideki yapay meselelerle enerjisini harcamasaydı belki de bundan on yıllar önce dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri hâline gelirdi. Geç de olsa bunu biz başaracağız. On yıl önce başlattığımız süreci kararlılıkla devam ettirecek, inşallah Türkiye'yi dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri konumuna getireceğiz.

Türkiye'de demokratikleşme ile ekonomi arasındaki doğru orantılı yaşadığımız tecrübelerin ışığında, şüpheye mahal bırakmayacak derecede artık her şey netleşmiştir. Demokratikleşme adımlarının atıldığı, reformların yapıldığı, özgürlüklerin genişlediği süreçlerde Türkiye ekonomisi her zaman büyümüş, ileri gitmiştir. Demokrasinin kesintiye uğradığı, özgürlüklerin daraltıldığı, devlet ile vatandaş arasında güven bunalımının oluştuğu her dönemde de ekonomi daralmış, telafisi on yıllar alacak maliyetler ortaya çıkmış, bu maliyetler de vatandaşın, dar gelirlinin, yoksulun omuzlarına bindirilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin terörle mücadelesinde de bu tablo net olarak ortaya çıkıyor. Terör örgütü, bölgede, bir yandan demokratikleşme adımlarını etkisizleştirmeye çalışırken aynı zamanda, ekonomik yatırımları da engellemek için her yola başvuruyor. Ekonominin demokrasiyi, demokrasinin de ekonomiyi güçlendireceğini bilen terör örgütü, bölge halkının yoksul kalması, yoksun kalması için kalkınma yönünde atılan her türlü adımın karşısında duruyor. Bölgede baraj yapılmasını engellemeye çalışıyorlar, bölgede havaalanı inşaatlarının yapılmasını engellemeye çalışıyorlar, yol, enerji, konut projelerini sabote etmek için uğraşıyorlar. Hatta daha da ileriye gidiyor, hem demokrasinin hem de ekonominin can damarı olan eğitimi kesintiye uğratmak, bölge halkını cahil bırakmak için okulları yakıyor, yıkıyor, öğretmenlere saldırıyorlar.

Terör örgütü çok iyi biliyor ki eğer o çocuklar okurlarsa, okula giderlerse dağa çıkmayacaklar; o çocuklar okula giderlerse o çocukların eline taş verip, molotof verip attıramayacaklar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Eğer o çocuklar okurlarsa -terör örgütü de biliyor ki- o çocukları dağlarda ölmeye ve öldürmeye gönderemeyecekler. Bunu bildikleri için de hem demokratikleşmenin hem ekonomik kalkınmanın önünde set olmaya çalışıyorlar.

Demokrasiden de, ekonomik kalkınmadan da, terörle mücadeleden de vazgeçmeden, asla geri adım atmadan bu kutlu yolda yürümeye, kardeşlik içinde Türkiye'yi büyütmeye devam edeceğiz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Az önce, BDP Eş Başkanı, bu kürsüden, doğu, güneydoğudaki çocuklardan bahsetti. Allah aşkına, soruyorum sizlere: O çocukların eline taşı, molotofu veren -özellikle bunu söylüyorum- buna sessiz kalan siz değil misiniz? Bütün bunların yanında, siz değil misiniz o çocukları yokluğa, yoksulluğa mahkûm eden?

Değerli arkadaşlarım, bizim şu anda güneydoğu, doğu, bu bölgedeki yatırımlarımızın on yılda toplam bedeli -eski rakamla- 37 katrilyona ulaşmıştır. Bütün bu yatırımlar bu bölgede yapılıyor. Bunlar, cumhuriyet tarihinde görülmemiş adımlardır. Altyapısıyla, üstyapısıyla eğitimden sağlığa, adaletten emniyette, ulaşıma, enerjiye, tarıma, aklınıza ne gelirse, her alanda bu adımları attık ve biz bugüne kadar bu attığımız adımları da kesintiye uğratmadık ve uğratmayacağız, yine buna devam edeceğiz çünkü biz "Bölgesel milliyetçilik yapmayacağız." dedik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz "Etnik milliyetçilik yapmayacağız." dedik? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ?ve biz "Dinsel milliyetçilik yapmayacağız." dedik.  Bu kürsüye çıkıp da bizi özellikle mezhepçilikle sınayanlar önce aynaya baksınlar ve orada kendilerini görsünler... (AK PARTİ sıralarından alkışlar) ?ve biz, attığımız adımlarla, yaptığımız yatırımlarla, böyle bir anlayışın içerisinde olmadığımızı her yerde ispatladık.

Bakın değerli milletvekilleri, bundan on yıl önce, Türkiye, sanayide düşük yoğunluklu teknolojiye, demokraside de oldukça düşük standartlara sahipti. Bugün artık Türkiye, sanayide ileri teknolojiye sahip olduğu gibi, buna paralel olarak demokraside de ileri standartlara sahip. Şu anda bizim artık 2023 hedeflerimize on yıl var. Bu on yıl içinde 2023 hedeflerine ulaşmak için bizim iki alanda seviyeyi daha da yukarıya çekmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, biz, ne yapacağımızı, ne yaptığımızı konuşuyoruz. Dikkat edin, bu kürsüye çıkanlar, ne yapacaklarını konuşmadılar, yalan yanlış akıllarına ne geliyorsa onları anlattılar ki az önce arkadaşlarım da zaten gereken cevabı verdi çünkü ben onlara cevap vermeye kalkarsam asıl konuşmamı yapamayacağım. Onun için, ben asıl konuşmama vakit ayırmak? Zaman zaman da şöyle biraz, belki dokunduracağım.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız, birincisi yüksek yoğunluklu teknolojiye, ikincisi de demokraside çok daha yüksek standartlara alışmamız gerekiyor, bunu başarmamız gerekiyor. Eğer bunlardan herhangi birinde aksama olursa hedeflerin tutması zorlaşır, hatta imkânsızlaşır. 2023'te bizim 500 milyar dolar ihracat hedefimiz var, 2023'te 2 trilyon dolar millî gelirle, 25 bin dolar kişi başı millî gelirle dünyanın en büyük 10 ülkesinden biri olma hedefimiz var. Şimdi, ya şunu niye kıskanıyorsunuz? Ya, on yıl önce kişi başı millî gelir 3.600 dolarken bugün 10.700 dolara yaklaştığımıza göre bundan niye rahatsız oluyorsunuz, neden?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Para kimde?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ben aynı şekilde diğer muhalefet genel başkanına da soruyorum: Ya, siz, millî geliri aldığınızdaki rakama bakın, bize devrettiğinizdeki rakama bakın? Bize düşerek teslim ettiniz, biz tekrar ayağa kaldırdık. Bu farkları niye görmüyorsunuz? Bunları lütfen görelim.(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bakınız, eğitimi daha da yaygınlaştırarak, eğitimin kalitesini daha da yükselterek, özgür, girişimci, cesur ve öz güveni yüksek gençler yetiştirerek Türkiye'nin geleceğini daha da aydınlatacağız. Biz on yıl boyunca bu ülkenin çocuklarına en başta öz güven aşıladık, bu ülkenin çocuklarının hiçbir sorunun kalıcı, hiçbir sorunun çözümsüz olmadığını görmelerini sağladık. Bizim çocuklarımız kendi öz değerlerinden, kendi tarihlerinden ve kendi medeniyetlerinden aldıkları ilhamla, evrensel değerleri özümseyerek inşallah bu coğrafyada tarihimizi yeniden yazacaklar, ben buna inanıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu ülke geçmişte nasıl tarihe, bilime ve sanata yön veren insanlar çıkardıysa, inşallah bugün ve yarın da bu topraklardan, bu genç nesillerden geleceğe yön verecek isimler yetişecek.

Değerli milletvekilleri, ekonomiyle demokrasi arasındaki paralellik kadar ekonomiyle aktif dış politika arasında da paralellik bulunuyor. Tabii burada ana muhalefet olsun, diğerleri olsun bunlarla bizim anlaşmamız mümkün değil. Bunların, sıfır toleransın ne olduğunun tanımını bir defa anlamaları için daha çok zaman ister. Bu, kolay iş değil. Hayatında en ufak bir dış ilişki, bir dış politika, böyle bir şeyin içerisinde olmayanın kalkıp da bunu anlaması mümkün değil.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Doktora gitmen lazım!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ve anlayacaklar, anlayacaklar da neticelerini gördükten sonra. Ama sabretmeye de tahammülleri yok. Bak, biz dinledik, konuşmadık ama onlar, işte böyle, bu tür, böyle laf atmak suretiyle yerinde boğmanın gayreti içine giriyorlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Nezaket kurallarını da bilmiyorlar.

Türkiye, son on yılda, aktif barışçı dış politikaları sayesinde, bölgenin ve dünyanın saygın, etkili, sözü dinlenen ve sözünün ağırlığı olan bir ülke konumuna yükselmiştir. Dış politikamızda, uluslararası ilişkilerde her zaman küresel vicdanı öne çıkardık, adaleti yücelttik, kardeşliğe, dostluğa, dayanışmaya vurgu yaptık. Sorun çıkaran değil sorunların üzerine giden, ateşi söndürmek, acıları dindirmek, akan kanları durdurmak için mücadele eden bir ülke olduk. Biz her ülkeyle ama her ülkeyle iyi ilişkiler tesis etmeye, varsa aradaki sorunları samimi şekilde çözmeye gayret ettik.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, Azerbaycan'ın, Türk cumhuriyetlerinin, bölgemizdeki, dünyadaki tüm dost ve kardeş halkların hukukunu en güçlü şekilde savunduk ve savunmaya devam ediyoruz.

Arap halklarının özgürlük, hak, adalet, insanca yaşam taleplerini en güçlü şekilde destekledik.

Medeniyetler ittifakı projemizle küresel barış mücadelesi vermeye devam ediyoruz.

Bütün olumsuzluklara, bütün engellemelere? Avrupa Birliği umudumuzu muhafaza ediyor, gerekli reformları yapıyoruz.

Uluslararası kuruluşlarda aktif görevler üstleniyoruz. Sadece, 2012 yılında 11 ülkeyle Türkiye arasındaki vizeleri kaldırdık. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vizesiz gidebildiği ülke sayısı 64'e, sınırda vize alabildiği ülke sayısı 11'e yükseldi.

Küresel finans krizinde gelişmiş ülkeler dış temsilciliklerini kapatırken biz burada da farklı bir performans sergiledik, dış temsilcilik sayılarımızı artırdık. 2002 yılında Türkiye'nin dünya genelinde 93 büyükelçiliği vardı. On yılda 27 büyükelçilik açtık ve toplam sayıyı 120'ye çıkardık. Afrika kıtasında sadece 12 büyükelçiliğimiz vardı, yıl sonunda bu sayı 34'e ulaşıyor. 2002'de 163 olan dış temsilcilik sayımız şu anda 204'e ulaştı. Bunu en kısa zamanda 231'e çıkaracak ve dünyanın en yaygın örgütlenmiş 5 ülkesinden biri olacağız.

Sadece 2012 yılında 23 yeni merkezde ticaret müşavirlikleri tesis ettik. Ticaret müşavirlerimizin görev yaptığı merkez sayısı 2002'de -lütfen dikkat- 62 adetken şu anda 160'a ulaştı. 2002'de 84 müşavir görev yaparken şu anda 233 müşavir bu merkezlerde görev yapıyor. 36 milyar dolardan devraldığımız ihracatı da, işte az önce de ifade ettim, on yılın sonunda 150 milyar dolara yükselttik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) - İthalat ne oldu?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, az önce burada bir rakamdan bahsetti ana muhalefetin Genel Başkanı, Hollanda'nın ihracatından bahsetti. Genel Başkanınıza sorun da o ihracatın ne kadarı ithalattır onun cevabını bir arayıp bul, ondan sonra gel, bana bu soruyu sor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İZZET ÇETİN (Ankara) - İthalatı sen de söyle canım, ne fark eder.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Her ihracatın içerisinde?

İZZET ÇETİN (Ankara) - İthalat ne oldu, onu da sen söyle biz öğrenelim.

BAŞKAN - Değerli milletvekilleri?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ?"yan ürünler" denilen bu tür ürünler de alınır ve oradan siz ihracatınızı da yaparsınız. Bu konularda bilginiz, tecrübeniz yok, öğreneceksiniz, sabırla, öğreneceksiniz.

36 milyar dolardan devraldığımız ihracat buraya çıkarken, sadece belli ülkelere değil, dünyanın en ücra, en uzak ülkelerine kadar ulaştık.

Müteahhitlik hizmetlerinde Çin'den sonra dünyanın 2'nci ülkesiyiz, buraya çıktık.

Turizm gelirlerimiz aynı dönemde 3 kat arttı. Turist sayısında dünyada 6'ncı, turizm gelirinde dünyada 9'uncu ülke konumuna yükseldik.

Bölgenin istikrarını, bölgenin barış ve huzurunu, Türkiye'nin refahıyla, büyümesiyle bağlantılı gördük, her zaman barışın, her zaman diyaloğun, her zaman uzlaşmanın tarafında durduk.

Türkiye olarak güçlünün yanında değil, haklının yanında; zalimin yanında değil, mazlumun, mağdurun yanında yer aldık. Biz, Filistinlilere yaptığı zulme, Gazze'de uyguladığı insanlık dışı saldırılara, uluslararası sularda yardım gemisine yönelik korsan saldırıya rağmen, birileri gibi? Evet, kimi kastettiğimi anlıyorsunuz: CHP. Az önce, bizi, "İsrail'le kapalı kapılar ardında ne konuştunuz, diye suçluyor. Bana İsrail'le kapalı kapılar arkasında ne konuştuğumu- kimlerden bunu aldığınızı ispat edemezseniz müfterisiniz, müfterisiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP sıralarından gürültüler)

İZZET ÇETİN (Ankara) - İsrail'le o tarihte?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) -  Biz, bugüne kadar hiçbir iktidarın yapamadığını yapmak suretiyle, uluslararası sularda? (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ?bizim gemilerimize saldıranlara karşı hangi cevap gerekiyorsa o cevabı verdik. (AK PARTİ ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hiçbir zaman, kapalı kapılar arkasında bu tür pazarlıkları yapacak tıynette bir siyaset biz gütmedik, o size ait bir şeydir, siz onu görüyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) - "Tayyip ile İsrail arasında diyalog var." diyor, Obama söylüyor. Duymuyor musun Obama'nın söylediklerini?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Hiçbir ülkenin iç işlerine karışmadık, hiçbir ülkenin topraklarına göz dikmedik. Suriye halkı bizim kardeşimizdir?

İZZET ÇETİN (Ankara) - ABD öğretti.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - ?canımız ciğerimizdir. Bizim sorunumuz Esed yönetimiyledir ve asla Suriye'nin toprak bütünlüğü noktasında en ufak bir tereddüdümüz yoktur, onun bütünlüğünden yanayız. Aynı düşünce bizim, Irak için de geçerlidir. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın Başbakan, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

Değerli milletvekilleri, bakınız, sayın başkanlar konuşurken en ufak bir müdahale olmadı. Bu kürsüde herkes kendi düşüncesini dile getiriyor dolayısıyla bu türlü bir müzakere usulü doğru değil.

Sayın Tanal, bakın, en çok laf atanlardan biri sizsiniz. Bundan sonra daha müzakereler yapacağız. Bugün böyle bir müzakere yaparsak bir başka günkü toplantıda da burada müzakere yapılma imkânı kalmaz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ama hiçbir partinin başkanı tahrik edici konuşmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN - Efendim, kendi takdiridir, öyle konuşur. Eğer cevap gerekiyorsa grup başkan vekilleriniz var, sayın genel başkanlar var. Yani yapmayın böyle birşey.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Obama öyle söylüyor, Obama!

BAŞKAN - Yapmayın, herkes kendisi nasıl takdir ediyorsa öyle konuşuyor.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "Kapalı kapılar ardında İsrail ile ne konuştunuz?" demek tahrik edici değil mi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İsrail ile sözleşmeleri yapan siz değil misiniz?

BAŞKAN - Sayın Tanal, lütfen? (AK PARTİ sıralarından "Sus be!", sesleri)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - İsrail ile sözleşmeleri yapan siz değil misiniz?

BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Arkadaşlar, lütfen sakin olun. Herkes tıynetinin gereğini yapar, sakin olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, aktif ve barışçı dış politikamızın bir başka neticesi de dünya üzerinde ihtiyaç sahibi her ülkeye, dost ve kardeşlerimize elimizi uzatmak oldu. Bir yandan dünya geneline yayılmış akrabalarımıza, kardeşlerimize, dostlarımıza ulaşırken, aynı zamanda ata yadigarlarımıza da çok güçlü şekilde sahip çıktık. TİKA'yla dünyanın her köşesine yardım elimizi uzatıyor, ata yadigarı eserleri gün yüzüne çıkarıyoruz. Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızda Türkiye'nin sıcaklığını ve gücünü hissettiriyoruz.

Yunus Emre enstitülerini kurarak dünyaya Türkçe öğretiyoruz. 

TRT Avaz'la, TRT Türk'le, TRT Arapça'yla, TRT Şeş'le, Türkiye'nin mesajlarını dünyaya duyuruyoruz.

Bakın, 1992 ile 2002 yılları arasında, on yılda, faaliyet gösterdiği ülkelerde TİKA'nın toplam proje sayısı 2.241 idi. 2002 yılından 2011 yılına kadar TİKA aracılığıyla biz, 10.086 proje sayısına ulaştık; farkımız bu. Yani TİKA'nın proje sayısını önceki on yıla göre 4,5 kat artırdık.

Ülkemizin resmî kalkınma yardımları, 2011 yılında rekor bir seviyeye ulaştı; 1 milyar doları aştı ve 1 milyar 273 milyon dolar oldu. 2002 yılında 86 milyon dolar olan yurt dışı kalkınma yardımlarımız, 27 kat artarak, 2011 yılında 2 milyar 363 milyon dolara ulaştı.

Kazakistan'da Kazak-Türk Lisesini, Karadağ'da Şükriye Mecedoviç İlkokulunu, Afganistan'da Kabil'deki Mahmud Tarzi Lisesini, Makedonya'da Üsküp Tefeyyüz İlköğretim Okulunu, Kosova'daki Prizren Üniversitesini ve bunun gibi birçok ülkedeki üniversiteyi, liseyi, ilkokulu biz inşa ettik. Sadece 2007'den günümüze kadar geçen sürede inşa edilen okul sayısı 214'e ulaştı.

Orta Asya'nın ilk kemik iliği nakil merkezîni Kırgızistan'da açtık. Filistin'in kuzeyinde Tubas Türk Hastanesinin yapım işini sürdürüyoruz. Hastane tamamlandığında Tubas şehrinin ilk hastanesi olacak.

Son dört yıl içinde Pakistan, Somali, Moldova, Filistin Batı Şeria'ya 58 ambulans hibe ettik.

Lübnan'daki 100 yataklı Sayda Türk Hastanesinin inşaatını iki yıl önce tamamladık. Sadece Nijerya'da 19.410 kişiye sağlık taraması yaptık.

Yıllar içinde yıpranan, Kudüs Harem-i Şerif'te bulunan Kubbet-üs Sahra hilalinin üç parçadan oluşan altın renkli bakır hilalini 5'inci defa biz yeniledik.

Bosna'da tarihî Konjic Köprüsü'nü yeniden inşa ettik. Drina Köprüsü'nün korunması için çalışmalar yürütüyoruz.

Türkmenistan'da Sultan Sancar Türbesi'nin restorasyonunu, Kazakistan'da Ahmet Yesevi Türbesi'nin restorasyonunu biz yapıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Senin yaptığın belli!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Moğolistan'daki bin üç yüz yıllık Türk anıtlarının gelecek nesillere aktarılması için Bilge Kağan ve Kül Tigin anıtlarının kopyalarını çıkardık ve Göktürk anıtlarının bulunduğu bölgede bir müze inşa ederek bu anıtları sergiye açtık.

Giray Han tarafından 1500 yılında Bahçesaray'da yaptırılan ve Doğu Avrupa'nın en eski eğitim kurumlarından biri olan Zincirli Medresesi ile Giray Han Türbesi ve Külliyesi'nin restorasyon çalışmalarını tamamladık ve hazır hâle getirdik.

Kırım Tatar kardeşlerimize, uygulamaya başladığımız toplu konut projeleri ve inşa ettiğimiz okullarla, Türkiye'nin sıcaklığını, yakınlığını hissettirdik.

Bulgaristan'ın başkenti Sofya'da tek cami olarak hizmet veren Kadı Seyfullah Efendi Camisi'ni biz restore ediyoruz.

Makedonya'da Kocacık köyünde bulunan Gazi Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi'nin yaşadığı ev tarafımızdan aslına uygun olarak yeniden inşa edildi. Bunlar, dünya üzerinde uyguladığımız projelerden sadece bir kısmı. Elinizdeki kitapçıkta çok daha ayrıntılı bilgi yer alıyor.

Dünya geneline yayılmış ata yadigârı eserlere sahip çıkarken, kardeş ve akraba topluluklara el uzatırken, Türkiye içinde de vakıf eserlerine güçlü şekilde sahip çıkıyor, onları yeniden gün yüzüne çıkarıyoruz. Burada da şimdi sizlere bir kıyas veriyorum, bu da çok önemli. 1996-2002 yılları arasında sadece 46 vakıf eseri onarılmışken, biz, on yıl içinde 3.750 tarihî eserin onarımını gerçekleştirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ayrıca,  Kültür ve Turizm Bakanlığımız eliyle de 90 eseri restore ettik, 15 eserin restorasyonu devam ediyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Kiliselere ne harcadınız?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Tarihî ve kültürel mirasımızı korumaya, gün yüzüne çıkarmaya yönelik çok büyük, özel projeler sürdürüyoruz; aynı zamanda yurt dışına çıkarılmış hazinelerimizi de tek tek Türkiye'ye kazandırıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, çok önemli bir bölüme geliyorum. Az önce Ana Muhalefet Genel Başkanı yine bir şeyler söyledi, zannediyorum cevabı burada bulacak. Bize bazı konularda konuşurken çok iyi düşünmeniz lazım, ondan sonra konuşmanız lazım.

İZZET ÇETİN (Ankara) - Tekelinde mi o da?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Türkiye'de son on yıldaki değişimi en iyi ifade eden sektörlerden biri savunma sanayisidir.

Savunma sistemleri ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranı, 2 kat artışla, Sayın Kılıçdaroğlu, bizim dönemde yüzde 54'e çıkmıştır. ASELSAN ve TUSAŞ'ın geçmişte esamesi dahi okunmuyordu; şu anda, bu 2 şirketimiz, savunma sanayisindeki yatırımlarıyla, dünyanın en büyük 100 firması arasında yer alıyorlar. Bakınız, nereden nereye geldik!

Millî sermayemizin ürettiği mini insansız hava aracı sistemlerinin seri üretimleri süratle devam ediyor. Bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin hizmetine 164 adet insansız uçak ve 4 adet insansız helikopter sunuldu.

"Altay" millî tankımızın ön tasarımı tamamlandı. İlk defa ülkemizde modern bir tankın üretimini gerçekleştiriyoruz.

İZZET ÇETİN (Ankara) - 1942'de yapılmıştı ilk tank.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - "ANKA" insansız hava aracımızın tasarım ve prototip imalatını tamamladık.

Uzun menzilli roketler artık ülkemizde üretiliyor. İleri teknolojiyle donatılan 50 kilometre ve daha uzun menzilli obüs ve roket sistemlerinin seri üretimlerine başladık.

Türkiye'nin ilk millî savaş gemisi olan ve tamamen ülkemizde tasarlanarak inşa edilen MİLGEM Savaş Gemisi'ni 2008 yılında denize indirdik. VEZİRE

ATAK Helikopteri de Türkiye'de üretiliyor. Helikopterlerin uçuş testlerine 2011 yılı içerisinde başladık ve 2013 yılı içinde bu helikopterlerin Türk Silahlı Kuvvetlerine teslimatına başlamayı planlamış bulunuyoruz.

Göktürk-2 uydumuzun üretimini tamamladık. Bu uydumuzu 19 Aralıkta, saat 18.52'de uzaya gönderiyoruz. Hayırlı olsun inşallah. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Muhalefeti de bekleriz.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Ama bundan da rahatsız olanlar çıkabilir. Gönlüm arzu eder muhalefet de gelsin, beraber bunu izleyelim, bundan rahatsız olmasınlar. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Artık, tank modernizasyonlarını millî firmalarımız yapıyor. Şimdiden, Orta Doğu'da, Asya'da, Uzak Doğu'da ve hatta Latin Amerika'da birçok ülkeye savunma sanayisi ürünlerimizi ihraç ediyoruz.

Evet, biz, nutuk milliyetçiliği değil, millete ve ülkeye hizmet üreten fiilî milliyetçilik yapıyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) 

Değerli milletvekilleri, on yıldır başarıyla uyguladığımız ekonomi politikaları, on yıl içinde çok farklı şekillerde test edildi. Ekonomimiz, yurt içinde oluşturulmaya çalışılan siyasi krizlerde çok sağlam bir duruş sergiledi. Demokrasiye yönelik müdahale girişimlerinin olduğu dönemlerde dahi Türkiye ekonomisi hiçbir sarsıntıya uğramadı.

Aynı şekilde, ekonomimiz, on yıl içinde gerçekleşen iki mahallî seçim, üç genel seçim, iki referandum? Yine dirençli bir yapı sergiledi.

Oluşan güven, istikrar ve disiplin sayesinde, geçmişte her seçim döneminde dalgalanan ve dengeleri bozulan ekonomi, geride bıraktığımız yedi seçimde en küçük bir sapma göstermedi.

Yine, ekonomimiz, küresel dalgalanmalar karşısında, küresel krizler karşısında da dünyaya örnek olacak bir sağlamlık sergiledi. Bütün bunların ötesinde, ekonomimiz, geride bıraktığımız on yıl içinde, yedi farklı seçimde milletimizin huzuruna çıktı ve milletimizden tam not aldı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)  

Sayın Kılıçdaroğlu, karneyi millet verir, millet, millet verir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Siz, milletin verdiği karneye bakın, ona bakın.

Elbette ki, biz, insanı ekonomik nesne olarak görmüyoruz, böyle de görmeyiz, bizim için insan ekonomiden ibaret değildir. Bizim için insan, sadece bir üretici, sadece bir tüketici, pazarın ve piyasanın öylesine bir aktörü olmaktan ibaret de değildir. İnsanı eşrefi mahlukat olarak görüyoruz, maddi ihtiyaçlarından çok daha ötede, insanı, ruhuyla, kimliğiyle, değerleriyle, insanı diğer canlılardan ayıran ulvi özellikleriyle değerlendiriyoruz. Bizim bakış açımız bu.

Demokratikleşme alanında attığımız adımlara paralel olarak, sosyal politikalarımıza paralel olarak ekonomi politikalarımız da on yıl boyunca milletin takdirine sunuldu ve milletten büyük teveccüh aldı.

Burada, refah seviyesine ilişkin sadece birkaç göstergeyi sizlerle ve aziz milletimle paylaşmak istiyorum.

Bakınız, hanelerdeki bilişim teknolojileri bulunma ölçümleri, özellikle 2004 yılından itibaren yapılmaya başlandı böyle bir ölçüm.

2004 yılında Türkiye'de her 100 evden 11'inde bilgisayar vardı; şu anda her 100 evden 59'unda bilgisayar var.

2004 yılında her 100 evden 54'ünde cep telefonu vardı, şu anda her 100 evden 93'ünde cep telefonu var.

Cep telefonu abone sayısı, 2002 yılında 23 milyon kişiydi; şu anda, 65 milyon kişiye ulaştı. Bir cep telefonu abonesi, 2009 yılında ayda ortalama 184 dakika konuşuyordu; şu anda, ortalama konuşma süresi ayda 300 dakikaya ulaştı.

İnternet abone sayısı 2002 yılında 1 milyon 310 bin kişiydi, 2011 sonunda 14 milyon aboneye ulaştı yani İnternet abonesi sayısı 11 kat arttı.

2002'de Türkiye'de kayıtlı 4 milyon 600 bin otomobil vardı, şu anda 8,5 milyon kayıtlı otomobil var.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Herhâlde bunlar refah seviyesini anlatıyor. Bunlar yoksulluğu anlatmıyor, refah seviyesini anlatıyor.

Geliyorum ücretlere: Aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 392 lira iken 2012 Aralık ayında 1.758 liraya çıktı, artış yüzde 348.

Aile yardımı ödeneği dâhil ortalama memur maaşı 2002 Aralık ayında 578 lira iken 2012 Aralık ayında 2.04242 liraya çıktı, artış yüzde 253.

Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 lira iken 2012 Aralık ayında 740 liraya çıktı, artış yüzde 301.

En düşük memur emekli aylığı 2002 Aralık ayında 377 lira iken 2012 Aralık ayında 1.084 liraya çıktı, artış yüzde 188.

En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık ayında 257 lira iken 2012 Aralık ayında 886 liraya çıktı, artış yüzde 245.

En düşük BAĞ-KUR esnaf emekli aylığı 2002 Aralık ayında 149 lira iken 2012 Aralık ayında 718 liraya çıktı, artış yüzde 383.

En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı 2002 Aralık ayında 66 lira iken 2012 Aralık ayında 536 liraya çıktı, artış yüzde 714. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, 65 yaş aylığı -bu da çok önemli- 2002 Aralık ayında 24 lira -hâle bakın- 2012 Aralık ayında 122 liraya çıktı, artış yüzde 397.

Muhtar aylığı neydi biliyor musunuz? 2002 Aralık ayında 97 lira -biz göreve geldiğimizde- 2012 Aralık ayında 427 liraya çıktı, artış yüzde 338.

Emekli maaşları arasındaki farkı gidermek için 2012 yılında çıkardığımız İntibak Yasası, 1 Ocak 2013 tarihi itibarıyle artık yürürlüğe giriyor.

Şimdi, burada, Sayın Kılıçdaroğlu, emeklilik gelişme payının kaldırıldığını söylüyor. Herhâlde yanlış anlamadım. Bunu söyleyen SSK'da genel müdürlük yapmış biri, malum.

Emeklilere gelişme hızından yüzde 30 oranında biz pay verdik, hatta 2000 öncesi bu verilmiyordu -o dönemin içinde Sayın Kılıçdaroğlu da var- İntibak Yasası'yla biz şimdi 2000 öncesine yüzde 75 ilaveyle bunu veriyoruz.

Şimdi, kendileri SSK'yı böyle yönettikleri için, şimdi de gelip bunun faturasını bize kesmeye gayret ediyorlar. Biraz sonra çok daha enteresanlarına geleceğiz.

Değerli arkadaşlarım, dikkat ederseniz ücretlerin hiçbiri enflasyon karşısında erimedi. Onu özellikle koruduk.

Bakın, ben şimdi size bir de alım gücünü vereceğim. Enflasyonla mücadelede sağladığımız başarının bir eseri olarak, ücretlerin alım güçleri ciddi oranda arttı. Buna hiç dokunmuyorlar.

2002 yılında asgari ücretin tamamıyla 143 litre süt alınabiliyordu -ki buna "mal-para" diyoruz biz ekonomide- bugün 316 litre süt alınabiliyor. Bakın parayı konuşmuyorum artık, süt.

2002 yılında asgari ücretle 82 kilo kuru fasulye alınıyordu, şu anda 142 kilo alınıyor.

2002 yılında asgari ücretle 181 kilo ekmek alınabiliyordu, şu anda 289 kilo ekmek alınıyor.

2002 yılında asgari ücret 1.146 kilovatsaat elektriğe tekabül ediyordu, şu anda 2.072 kilovatsaat elektriğe karşılık geliyor.

Asgari ücret 2002'de 492 metreküp doğal gaz alabilirken, bugün 701 metreküp doğal gaz alabiliyor. Aynı şekilde, asgari ücret, 8,7 adet tüp alabilirken bugün 11 adet tüp alabiliyor.

Değerli arkadaşlarım, geliyorum yoksulluğa; sıkça istismar edilen, çarpıtılan, olduğundan farklı şekilde gösterilen yoksulluk konusuna. Dünyaya referans olabilecek yöntemle yoksulluğu hesapladık. 2002 yılında, kişi başı günlük 1 doların altında harcama yapanlar toplam nüfusun binde 2'sini oluşturuyordu -bakın bu çok önemli- 2006 yılından itibaren Türkiye'de günlük harcaması 1 doların altında nüfus kalmadı.

Günlük harcaması 2,15 doların altında nüfus, 2002'de yüzde 3 küsur oranındaydı, geçen hafta açıklanan yeni verilerle, bunun da artık yüzde 0,14'e kadar düştüğünü görüyoruz.

2002 yılında 66 milyon olan nüfusumuz içinde günlük harcaması 2,15 doların altında olan 2 milyon 82 kişi vardı, 2011 sonunda 73,4 milyon nüfus içinde bu sayı sadece 105 bin kişi. Bakınız, nereden nereye!

Günlük harcaması 4,3 doların altındaki nüfus 2002'de yüzde 30 seviyesindeydi, 2001'de bu 2,79 seviyesine düştü.

2002 yılında 66 milyon nüfus içinde günlük harcaması 4,3 doların altında olan 20 milyon 721 bin kişi vardı, 2011 sonunda 73,4 milyon nüfus içinde bu sayı 2 milyon 111 bin kişiye düştü. Yani, hem nüfus artıyor hem de bu noktada bunların ifade ettiği yoksulluk filan, bunların hepsini yavaş yavaş eritiyoruz.

Şimdi, borçlar konusuna geliyorum. Değerli milletvekilleri, hemen her yıl bütçe görüşmelerinde Türkiye'nin borcu bu kürsüden dile getiriliyor. Borç konusu muhalefet tarafından maalesef doğru olmayan, doğru yansıtılmayan rakamlar marifetiyle bir istismar aracı olarak ortaya konuluyor.

En başta şunu söylemek isterim: 2002 yılından bu yana uygulanan disiplinli, tutarlı ekonomi politikalarımız sayesinde borçlanma maliyetlerimiz tarihin en düşük seviyelerine inmiştir. TL cinsinden iç borçlanmanın ağırlıklı ortalama faizi -bakın, bu çok önemli- 2002 yılında -küsurat söylemiyorum- yüzde 63 iken, yapılan en son ihalede yüzde 6 ile tarihin en düşük seviyesine düştü.

Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli, soruyorum: Yüzde 63 mü büyük, yüzde 6 mı büyük? (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Yüzde 63 faiz ödediğimiz  zaman mı millet bunun bedelini daha ağır ödüyor, yoksa yüzde 6 faiz ödediğimiz zaman mı bunun bedelini daha ağır ödüyor? Artık lütfen bunu görelim.

Reel iç borçlanma faizi 2002 yılında yüzde 30 olarak gerçekleşirken, bugün itibarıyla sıfır civarına gerilemiştir. Borçlanma faizleri hızla düşerken borçlanma vadelerimiz de tarihinin en yüksek seviyelerine çıktı. Hükûmeti devraldığımızda hazine iç piyasalardan ancak ortalama 9,5 ay vadeyle borçlanabiliyordu, bugün hazine iç piyasalardan 10 yıl vadeyle yani 120 ay vadeyle borçlanma yapabiliyor. Bu bir kredibilitedir, bu bir güvendir. 2002 yılında dış piyasalarda dolar cinsinden tahvil borçlanmamızın vadesi ortalama 7 yıl iken, bugün ortalama 14,5 yıla çıkmıştır. Bu gerçekleri lütfen görelim.

Buna ek olarak, hazine, 2012 yılında hem iç piyasada hem de uluslararası sermaye piyasalarında ilk defa kira sertifikası ihracı gerçekleştirdi. İç piyasada gerçekleştirilen ihraca 2 katından fazla, uluslararası piyasada gerçekleştirilen ihraca ise 5 kat talep var. Böylece, ülkemiz faizsiz finansman piyasalarına erişim sağlamış ve İstanbul'un finans merkezî olmasına yönelik projemizde önemli bir adım atılmıştır.

Faiz giderlerinin toplam bütçe harcamaları içindeki payı 2002 yılında yüzde 43 -sorunuza cevap- bu oran 2012 yılında yüzde 13'e düşmüştür. Herhâlde "13" 43'ten küçüktür değil mi? 2002 yılında merkezî yönetim vergi gelirlerinin -bakın, bu da çok önemli- toplam vergi gelirlerinin yüzde 86'sı faiz harcamalarına giderken, bu oranın 2012 yılında yüzde 17,6'ya gerilediğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bakın, vergide de, işte buyurun, faiz giderlerinde de nereye düşüyoruz. Hükûmetlerimiz döneminde gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak faiz harcamalarında 11,4 puanlık bir tasarruf ayrıca sağlandı. 2012 yılı gayrisafi yurt içi hasılası baz alındığında yaklaşık olarak 164 milyar liralık bir tutara karşılık geliyor.

Şimdi, geliyorum borç yüküne: Uyguladığımız mali disiplin ve etkin borçlanma stratejileri sonucunda, on yıllık dönemde Türkiye'nin kamu borç yükü yaklaşık 40 puan düşmüştür. 2002 sonunda yüzde 74 düzeyinde olan Avrupa Birliği tanımlı genel yönetim borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bu yıl sonu itibarıyla yüzde 36'ya düşüyor.

Küresel kriz döneminde birçok ülkede borç yükü ciddi oranlarda arttı. Az önce, Kılıçdaroğlu, konuşurken bazı rakamlar verdi, ben de vereyim. Kamu borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı Japonya'da yüzde 236 -küsuratını söylemiyorum- Yunanistan'da yüzde 71, İtalya'da yüzde 126, Portekiz'de yüzde 119, İrlanda'da yüzde 118, Amerika Birleşik Devletleri'nde yüzde 107. Eğer daha isterseniz verebilirim. Dünyada, gelişmiş ülkelerde bu yaşanırken biz Türkiye'de son üç yılda borç yükünü 10 puan azalttık. 2002 yılı sonunda yüzde 61,5 düzeyinde gerçekleşen kamu net borcunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 45 puana yakın bir düşüşle 2012 yılında yüzde 18 civarına geriledi.

Bakın, kamunun dış borcu ile döviz cinsi varlıkları netleştirildiğinde yani kamunun dış pozisyonuna bakıldığında 2012 yılında 54 milyar dolar net dış borç varken, 2002 yılının ikinci çeyreği itibarıyla kamunun 1,9 milyar dolar net dış varlığı bulunuyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Tabii, buralara kolay gelmedik. Mücadelemiz "3Y" ile idi: Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar. Bu mücadeleyi vererek buralara geldik.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; tam bu noktada çok çok önemli bir hususa da değinmek durumundayım. Bakın, bugün Kayseri'de Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanımız tarafından son derece anlamlı, son derece önemli bir etkinlik gerçekleştirildi. Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanımız bugün Kayseri'de 3.500 aileye 1'er kilogram sucuğu ücretsiz olarak dağıttı yani yoksul ailelere toplamda 3,5 ton sucuk dağıtılmış oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, "Bu sucuk meselesi de nereden çıktı?" diyeceksiniz.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Siz sucuk fabrikasında çalışıyordunuz, oradan mı getirttiniz sucukları?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Bunu bugün gündeme getirdim. Zira, Kayseri'de dağıtılan 3,5 ton sucuk için Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanım adına Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanına şükranlarımı ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Siz hangi sucuk fabrikasında çalışıyordunuz?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Sadece Sayın Genel Başkanına değil, 2011 yılı bütçe açılış görüşmeleri esnasında Sayın Genel Başkanın eline Kayseri'yle ilgili yalan yanlış bilgileri tutuşturan arkadaşlara da çok teşekkür ediyorum. Gerek CHP Genel Başkanı gerek ona not ileten arkadaşlar sayesinde, hamdolsun, bugün 3.500 aile sucuğa doydu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bugün dağıtılan 3,5 ton sucuk Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından ya da devlet tarafından değil,        -bakın, altını çizerek ifade ediyorum- Sayın Kılıçdaroğlu'nun iftira ve ithamları sayesinde bizzat Sayın Kılıçdaroğlu tarafından finanse edilmiş oldu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tam iki yıl önce yine bu kürsüde, CHP Genel Başkanı, eline tutuşturulan notlardan yola çıkarak Kayseri Büyükşehir Belediyemize yolsuzluk ithamında bulundu. Hemen ardından kürsüye gelerek on beş dakika sonra bu iddiaların iftira olduğunu kendisine ifade ettik ama anlamadı. Sayın Kılıçdaroğlu, hem bizden hem Kayseri Belediye Başkanımızdan özür dilemek yerine bu iddia ve iftiralarını sonraki günlerde, hatta sonraki haftalarda, aylarda, yıllarda da sürdürdü. Belediye Başkanımız tarafından açılan tazminat davalarından 3'ü sonuçlandı, CHP Genel Başkanı 75 bin lira tazminatı Büyükşehir Belediye Başkanımıza ödedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Hem de kuzu kuzu ödedi. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Savcıya sunulan?

UMUT ORAN (İstanbul) - Biraz ciddiyet olsun, biraz ciddiyet!

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Önce sen Genel Başkanını o ciddiyete davet et, ondan sonra gereğini yaparız biz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakın, değerli milletvekilleri, yolsuzluk, çirkindir; yolsuzluk, kul hakkı yemektir ve haramdır; yolsuzluk, yetimin hakkını yemektir ve aynı zamanda insanlık dışıdır. Ancak, yolsuzluk ne kadar çirkin, haram ve insanlık dışıysa, belgesiz, mesnetsiz, delilsiz şekilde yolsuzluk ithamında bulunmak da o kadar  çirkin, o kadar haksız, o kadar insanlık dışıdır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Bu Hükûmet, on yılda Türkiye'nin millî gelirini 3 kat artırmış, 230 milyar dolardan 774 milyar dolara çıkarmış bir hükûmettir. Bu Hükûmet, kişi başına millî geliri 3,500 dolardan, 10.700 dolara çıkarmış bir hükûmettir ve rahatsız oluyorlar IMF borcunu azaltığımızdan. "Yolsuzluk" diyorlar. Biz görevi devir aldığımızda IMF'e borç 23,5 milyar dolardı, şu anda bu borç 860 milyon dolara indi Sayın Bahçeli, sizden bunu böyle devraldık. Yolsuzluğun olduğu yerde, 22 milyar dolardan fazla IMF borcu ödenebilir miydi? Yolsuzluğun olduğu yerde, Türkiye, IMF'den borç isteyen ülke konumundan, IMF'e borç verebilecek bir ülke konumuna gelebilir miydi? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Az önce şaşırdım. Aman ya Rabbim, bu nasıl siyasetçilik! Güya bürokrasiden, teknokrasiden gelmiş. Merkez Bankasındaki altın rezervini bir kenara koyuyor. Bu nasıl bir anlayıştır ya? Önce bunu bir öğren, bunu da kılavuzlarına bir sor. Merkez Bankası döviz rezervini de 27,5 milyar dolardan aldık. Değerli arkadaşlarım, Merkez Bankasının şu anda döviz rezervi -altın dâhil- 118 milyar 366 milyon dolara çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Bu bir tarihî rekordur. Yolsuzluğun olduğu yerde bu döviz rezervi 91 milyar dolar artar mı?

Bankalara bakalım: Biz görevi devraldığımızda bankacılık krizi nedeniyle TMSF'ye, kamu bankalarına ve Merkez Bankasına ihraç edilen devlet iç borçlanma senetlerine ilişkin yükü de biz devraldık. Yani bizden önceki dönemler, on yıllar, oralardan biz devraldık. Hükûmetlerimiz döneminde, 2001 krizinin bankacılık maliyeti nedeniyle -değerli arkadaşlarım dolara çevirerek söylüyorum- 111 milyar lirayı ki bunun kademeli olarak bugüne gelişini hesapladığınızda faiziyle 112,5 milyar dolar, bunu biz ödedik, bunu ödedik. Hazinenin yıllık bileşik faiziyle hesapladığınızda, on yıl içinde, bankacılık krizinin 231 milyar lirasını, ki eski rakamla 231 katrilyon lira ödeyen Hükûmete yolsuzluk ithamında bulunulabilinir mi?

Zorunlu tasarruf, değerli arkadaşlarım, 13,5 milyar lira, yani 15,3 milyar dolar eğer ödenmeseydi, bugüne gelseydi faiziyle buna ulaşacaktı. Kim var burada? Memur var. Kim var burada? İşçi kardeşim var. Memurumuzun, işçimizin bu parası ödenmedi, bunu biz ödedik, biz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü devlet işçisine, memuruna nasıl borçlu olabilirdi? Ve bunu ödedik.

Bitmedi. "KEY" diye anılan Konut Edindirme Yardımı gene işçimizden, memurumuzdan; maalesef, borçlanıyorlar, ödeyemiyorlar, onların maaşlarından kestiler ve biz şu anda uyardık ve şu anda bize makbuzlar geldikçe ödüyoruz. Şu ana kadar ödediğimiz değerli kardeşlerim, 3,5 milyar lira, o da 3,1 milyar dolar. Bunu da biz ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Biz hem ödemeleri yaptık hem de borcu düşürdük.

Geçmişte biliyorsunuz ne diyorlardı: Görev zararı. Ziraat Bankasından, 2002 yılından bu yana 16 milyar liranın üzerinde brüt temettü geliri elde ettik. Bakın, şimdi, o görev zararı denilip de konuşulan bankalar, şimdi devlete, hazineye para ödüyor. Geçmişte hep zarar eden bu bankalar, ayrıca 10 milyar lira tutarında kurumlar vergisi ödemesi yaptı.

Değerli arkadaşlarım, takipteki kredilerden bahsediyorlar, hep tüketici kredilerinden bahsediyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Efendim, size tekrar ek süre veriyorum Sayın Başbakan.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Herhâlde bizimki biraz torpilli olması lazım yani cevap vereceğim.

BAŞKAN - Ek süre veriyoruz ama lütfen siz de toparlayın.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Çünkü on gün süreyle bütçeyi burada konuşacağız, son gün yine sizler konuşacaksınız. Dolayısıyla ,tamamlarsanız?

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum, sağ olun.

Takipteki kredilerin oranı, Ziraat Bankası için yüzde 34,5 seviyesinden yüzde 2,7 seviyesine -bakın, takipteki krediye bakınız, yüzde 34,5'ten yüzde 2,7 seviyesine- Halk Bankası için ise yüzde 45,27 seviyesinden yüzde 2,89 seviyesine düştü. Hisseleri borsada işlem gören Halk Bankasının borsa değeri 5 Aralık itibarıyla 21,6 milyar liraya ulaştı. Bu da bir rekordur.  (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, bütün bunların yanında, şimdi burada çiftçi, esnaf söyleniyor. Ya biraz dürüst olalım. Bakınız, Ziraat Bankasınca çiftçilerimize kullandırılan tarımsal kredilerin faiz oranı biz geldiğimizde yüzde 59'du, bugün yüzde 0 ile yüzde 7,5 arasında.

SADİR DURMAZ (Yozgat) - Hapishanedeki çiftçiler endişeyle izliyor sizi.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde, bakınız, Ziraat Bankasınca çiftçimize kullandırılan toplam kredi miktarı 228 milyon lira iken Ekim 2012 sonu itibarıyla bu, 72 kat artışla 16,5 milyar liraya yükseldi, 72 kat. Türkiye'yi değerli arkadaşlarım, Halk Bankasıyla da farklı bir şekilde tanıştırdık. Yine, yüzde 47 faizle Halk Bankası esnaf ve sanatkârımıza kredi verirken o da şimdi 5 ila 7,8 arasında faizle kredi veriyor. Orada da yine yüzde 43 arttı.

Değerli arkadaşlarım, ulaştırmaya bakıyoruz. Geldiğimizde Türkiye'de toplam bölünmüş yol ağı 6.100 kilometreydi, yetmiş dokuz yılda buraya varıldı, biz on yılda 16.103 kilometre bölünmüş yol yaptık. Şu an Türkiye'nin 22 bin kilometre bölünmüş yol ağı var. Kara yolları için yaklaşık 90 katrilyon, 90 milyar harcama yaptık ve Türkiye'de hava yolu taşımacılığı 26 ilde yapılıyordu. Şimdi 48 hava limanından artık, uçaklarla hava taşımacılığı yapıyoruz. Yolcu trafiğini 34,5 milyondan aldık, 3,5 kat artışla şu anda 118 milyon kişiye ulaştırdık. 1951'den 2003'e kadar elli iki yılda 945 kilometrelik demir yolu ana hat çalışması yapılmıştı, on yılda biz 1.076 kilometre ana hat çalışması yaptık. Elli iki yıl boyunca bizim dönemimizdeki hızla, bizim dönemimizdeki performansla demir yolu eğer inşa edilseydi 5.595 kilometre demir yolu yapılırdı ve bu arada Türkiye'yi hızlı trenle tanıştırdık. Biliyorsunuz, Ankara-Eskişehir -şimdi Eskişehir-İstanbul etabı yapılıyor- Ankara-Konya, Ankara-Sivas, buralar yapılıyor ve demir yollarımız için on yılda 24,6 milyar liralık, yaklaşık 25 katrilyon liralık yatırım gerçekleştirdik ve burada da yoğun çalışmalarımız yine devam ediyor.

Toplu konutta 559.840 konut, bunun 440 binini sahiplerine teslim ettik.

Değerli arkadaşlarım, şurada önemli olan bir konuya geliyorum: Eğitim konusu. Eğitim üzerinde, millî bütçede 1'inci sırada yer alan eğitimde on yılda 181.419 yeni derslik açtık, 92 yeni üniversite kurduk, 76 üniversitemiz vardı, şu anda 168 üniversitemiz var, üniversitesi olmayan ilimiz kalmadı ve öğretmen sayısını da? Yine burada şu söyleniyor: "Öğretmenlerimiz bekliyor." Değerli arkadaşlar, bunların hepsi bütçe meselesidir. Biz geldiğimizde sınıfların hâlini biliyorsunuz ne idi ama şimdi ortalamayı aldığımızda 20 öğrenciye 1 öğretmen düşüyor ve şu anda öğretmen sayımız 773.954'tür. Bizim dönemimizde atanan öğretmen miktarı 357.324. Hassasiyetimiz bu kadar önemle devam ediyor.

Sağlıkta 1.078 adet sağlık tesisi yapılmıştı -bizden önce on senede-iktidarımız döneminde 8,5 milyar lira harcayarak 2.114 adet sağlık tesisi inşa ettik. Kamu-özel ortaklığı finans modeliyle şimdi 30 noktada şehir hastaneleri kuruyoruz ve 44.835 nitelikli yatağımızda vatandaşlarımızın sağlık hizmetini en güzel şekilde almasını sağlayacağız.

Burada bir şeyi daha söyleyeyim: Göreve geldiğimizde 178 bin insan gücü varken bu rakam bugün 462 bine çıkmıştır; sağlıkta attığımız bu adım.

Ayrıca, değerli arkadaşlarım, şurası çok önemli: 4'ü uçak, 19'u helikopter olmak üzere 23 hava ambulansıyla sağlık hizmetlerini sürdürüyoruz.

Diğer teferruatlara girmeyeceğim, vakit iyice daraldı. Adalet saraylarına girmeyeceğim, bu konuda da yine ciddi manada daraldık, bunun farkındayım. Sizleri de, daha fazla, huzurlarınızı meşgul etmek istemiyorum. Ancak işsizlik konusuna biraz haksız yaklaşım yapıldı ve göreve geldiğimizden bu yana bu küresel krizlere rağmen 2009 yılının 2'inci çeyreğinden bugüne kadar yaklaşık 4 milyon kişiye biz istihdam sağladık.

BAŞKAN - Sayın Başbakan, lütfen, tamamlarsanız... Sayın misafir geldi. O da hitap edecek.

BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN (İstanbul) - Bitiriyorum.

İşsizlik oranı ağustos ayı itibarıyla yüzde 8,8 ile son on yılın en düşük seviyesine geriledi. Bakın, kadınlarda, 2004 yılında kadınların iş gücüne katılımı yüzde 23 iken şu anda yüzde 30'a ulaşmıştır ve son üç yılda sağlanan istihdamın yani 4 milyonun 1,5 milyonunu kadınlar oluşturmaktadır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Evet, Orta Vadeli Program'la ilgili vesaire bunlar söylendi. Artık diğerlerini inşallah, finale bırakalım, diğer kalanları finalde konuşuruz diye düşünüyorum.

Hepinizi en kalbî duygularla selamlarken bütçemizin ülkemiz, milletimiz için hayırlara vesile olmasını Allah'tan temenni ediyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından ayakta alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Başbakan.