GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YARGI HİZMETLERİNİN ETKİNLEŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI VE BASIN YAYIN YOLUYLA İŞLENEN SUÇLARA İLİŞKİN DAVA VE CEZALARIN ERTELENMESİ HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:128
Tarih:30.06.2012

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava Ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bizim Anadolu'da bir söz vardır "Güzelliğinize güvenmeyin sivilce yeter, zenginliğinize güvenmeyin kıvılcım yeter." diye. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki çoğunluğuna dayanarak, gerçekten, yasa yapma faaliyetini ve yasama sürecini altüst etmektedir; bu doğru değildir. Kanun tasarıları hazırlanıyor -kanun tasarılarını Hükûmet hazırlıyor- ve komisyonlara geliyor. Komisyonlarda aslında muhalefet partisi milletvekillerinin önergelerle düzeltme yapmasını istemek çok doğrudur ama iktidar partisi milletvekillerinin, kendi hükûmetleri tarafından getirilen kanun tasarısı üzerinde önergelerle değişiklik yapma girişim ve çabası aslında çok da şık olmayan bir çaba. Bu da yetmiyor, Genel Kurula geliyor ve Genel Kurulda da, görüldüğü gibi, tasarının aslında içinde olması gereken ana unsurlar konulmuyor, bu ana unsurlar yine önergelerle Meclis Genel Kurulunda oralara sokuşturulmaya çalışılıyor. Bu, yasa yapma tekniğine, adabına, usulüne, gelenek ve göreneklerine, Parlamento hukukuna hiç uygun olmayan bir davranıştır.

Ve bakın, bu "3'üncü yargı paketi" denilen bu paketle ilgili olarak Hükûmet tarafından topluma çok ciddi, büyük umutlar pompalandı ve beklentiler yaratıldı. Ve bu arada da gündemde aniden, son iki üç gündür özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla ilgili çalışmaların Hükûmet tarafından yapıldığı söylenildi ama böylesine ciddi bir konu bu Parlamentoda tartışılmadan, hatta ilgili kurum ve kuruluşlarla tartışılmadan, kendi aralarında -hatta iktidar partisinde bazı bakanların bile tartışmaya katılmadığı- çok dar bir kadroyla tartışıldı; sanıyorum bugün önergeyle ilgili -o konudaki- çalışmaları getirecekler. Ben Adalet Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partisinin grup sözcüsüyüm, özel yetkili mahkemelerle nasıl bir düzenleme yapılacağı konusunu ben bilmiyorum; bunu da Türk halkının takdirine bırakıyorum. Yani burada yapılması gereken şık davranış, eğer böyle bir düzenleme yapılacak ise bu düzenlemeyi o Parlamentoda, en azından, grubu bulunan partilerin hukukçu milletvekilleri ya da Komisyon üyeleriyle hep beraber tartışmaktır. Şimdi, biz, bilmediğimiz bir konu üzerinde görüş belirteceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet, aslında, bugüne kadar "yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi, hızlandırılması" ya da "kamu hizmetlerinin etkinleştirilmesi ve hızlandırılması" adı altında pek çok düzenleme getirdi. Bakın elimde böyle bir kanun var, bu kanun da yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla düzenlenen bir tasarı.

Yine, burada, başka bir kanun geldi, bu da bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı. Burada, iktidar partisinden arkadaşımız Sayın Yılmaz Tunç söz almış, "Görüşülmekte olan tasarı ile yargı hizmetlerinin süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesi sağlanacak." demiş. Allah'a çok şükür ki sağlandı, sağlandığı için de şimdi yeni bir paket geldi! Bakın, yine, kamu hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla, yine bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına ilişkin kanun getirilmiş.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadar yargıyla ilgili çok sayıda düzenleme yapılmış, paketler getirilmiş, ama yapılan düzenlemelerin hepsi de yargı hizmetlerinin hızlandırılması ya da etkinleştirilmesi gerekçesiyle getirilmiş ama yargı bir türlü etkinleşememiş, hızlanmamış, yargıyla ilgili açılan her paketten sonra yargıdaki sorunlar darmadağın olmuş, daha da artmış. Açılan her paket bu ülkeye hukuk getirmemiş, adaleti sağlamamış, hukuksuzluklar, keyfîlikler artmıştır. 1'inci yargı paketi açıldığı sırada 30 civarında olan tutuklu gazeteci sayısı 3'üncü yargı paketinin getirildiği bu sıralarda 100'ü bulmuştur. Umuyorum ve diliyorum ki bu paket açıldıktan sonra tutuklu milletvekili sayısı daha da artmaz.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı 104 asıl madde, 2 yürürlük ve yürütme olmak üzere 106 asıl maddeden, 3 de geçici maddeden oluşmaktadır. Bununla, yargı hizmetlerinin etkinleştirilmesi amacıyla bazı kanunlarda gerçekten, düzenleme yapılması, değişiklik yapılması öngörülmektedir. Bu tasarının içerisinde, aslında, gerçekten, yargının etkinleştirilmesi, adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi dışında ne ararsanız var. Olmayan bir tek şey, kanunun amacında yazılan, amaç edinen şey yok.

Bu kanunun içerisinde İcra İflas Kanunu var. Bu İcra İflas Kanunu'nun maddelerinin neresinin yargıyı hızlandırdığını, neresinin toplumdaki bu sorunları ve beklentileri karşılamaya yönelik olduğunu ben anlamadım.

İş Mahkemeleri Kanunu var. O maddeyi de inceledim, yargının hızlandırılmasıyla hiç alakası yok.

Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun, Danıştay Kanunu, İdari Yargılama Usulü Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu, Şeker Kanunu, Doğal Gaz Piyasası Kanunu, Petrol Kanunu, Bankacılık Kanunu, elektrik hesapları kanunu, yani var ola var. Olmayan bir tek şey var, adalet yok. Bu paketin içerisinde adalet yok değerli arkadaşlarım.

Şimdi, arkadaşlarım, bu pakette bazı suçlarda yapılacak düzenlemeler, dolayısıyla lehe kanun uygulaması yapılacak olması nedeniyle yargının iş yükü daha da artacaktır. Aynı durum, basın yayın yoluyla işlenen suçlara ilişkin dava ve cezaların ertelenmesi olayında da kendisini göstermektedir. Dolayısıyla, bu paket ile gerçekten, halkın sorunları çözülmemektedir.

Değerli milletvekilleri, aslında bu paket ile birlikte, sanki, tutukluluk ve koruma önlemleri konusunda yaygın ve sistematik sorunlar çözülecekmiş, tutuklu milletvekillerinin sorunu çözülecekmiş gibi bir beklenti yaratılmıştır, ama sorun çözülmemiştir. Bu sorunun çözümü için Cumhuriyet Halk Partisinin önerdiği ve diğer muhalefet partilerinin de kabul ettiği öneriler Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından reddedilmiştir. 5271 sayılı Yasa yürürlüğe girdiğinden bu yana, yedi yıllık uygulamaları sonucunda göstermiştir ki bu uygulamalarda, Ceza Muhakemesi Kanunu'nda tutuklama ve diğer koruma önlemleri yönünden yaşanan sorunlar ülkemizin gündemini sürekli meşgul etmiştir. AİHM'in çok sayıdaki kararı Türkiye'de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığına, insanların haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarına vurgu yapmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'de yargılama sisteminden ve yasadan kaynaklanan yaygın ve sistematik bir sorun olduğunu belirtmektedir ve bu sorunun, mahkemelerin tutuklama ya da tutukluluğun devamına karar verirken, suçun niteliği, kanıtların durumu, dosyanın içeriği şeklindeki soyut, klişe bir gerekçe kullanmalarından, tutukluluğun hukuka uygunluğunu incelerken çekişmeli bir duruşma yapmamalarından, tutuklama nedenleri ve tutuklama sürelerinden, tutuklama dışındaki adli kontrol sistemlerinin uygulanıp uygulanmamasının araştırılmamasından kaynaklandığını belirtmişlerdir. Türk Hükûmetinden bu durumun düzeltilmesi için gerekli önlemleri almasını istemişlerdir, hem de defalarca istemişlerdir.

Anayasa Mahkemesinin kararlarında da vurgulandığı üzere, hukuk devleti üç temel ilke üzerinde varlığını sürdürebilir. Bunlar; insan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin sağlanması ve güvenliğin temin edilmesidir.

Değerli arkadaşlarım, çağdaş hukuk toplumunda, demokratik hukuk devleti ilkesinin egemen olduğu ülkelerde hızlı yargı lazım değildir. Adaleti gerçekleştiren, toplumun mutluluğunu sağlayan bir yargı lazımdır. Türkiye'de hızlı yargı yapacağım diyerek gerçekten, adaleti sağlamaktan yoksun, toplumu mutsuz yapan bir yargı sisteminin hedef alınması da çok doğru değildir.

Gerçekten, hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkeleri olan, amaçları olan insan haklarının gerçekleştirilmesi, adaletin sağlanması ve güvenliğin temin edilmesi ilkelerinin mevzuatta ya da Anayasa'da yer alıyor olması yeterli değildir. Bu nedenle, Anayasa çalışmalarının yapıldığı şu günlerde Anayasa'ya böyle süslü kelimeler yazma çabalarının bir faydasının olamayacağını da Uzlaşma Komisyonu üyelerimiz herhâlde biliyorlardır. Bu kavramlara işlerlik kazandırılması, uygulanabilirliğinin sağlanması, tüm topluma egemen kılınması, toplumda böyle bir inancın yerleşmesi, hukuk devletinin ancak fiilen var olduğunun kanıtı olabilir.

Son dönemlerde insan hak ve hürriyetleri ile adil yargılanma hakkının ihlali yönünde ciddi endişe taşımasını gerektiren çok sayıda somut örneklerle karşılaşılmıştır. Adil yargılanma, insan hak ve hürriyetleri ve adalet kavramları asıl değil ikinci konuma düşürülmüştür. Temel insan hak ve hürriyetleri ihlal edildikten sonra, telafi mekanizmaları işletilmeden önce bu kavramların üstünlüğünün asıl olduğu kabul edilmeli ve bunun için gerekli önlem ve denetim mekanizmaları etkin bir şekilde işletilmelidir ancak bu tasarıda öyle bir amaç yok.

Ceza muhakemesi "Ne olursa olsun maddi gerçeği bulacağım." diyemez. Gerçeğin araştırılması ve suçlunun cezalandırılması yanında, sanığın korunması da esas alınmıştır. Bu ilkelerden birinin eksik kalması yargılamanın eksik yapıldığı sonucunu verir. Ceza muhakemesinin amacının sanığı cezalandırmak olduğu eski dönemlerdeki alışkanlığı sürdüren toplumlarda tutuklama, peşin bir ceza olarak değerlendirilmekte, tutukluluğun keyfî olması veya somut olayın koşullarında orantısız olması ya da makul süreyi aşması ilkel düşüncelerin etkisiyle doğal karşılanmaktadır. Oysa çağdaş hukuk sistemlerinde tutuklama, peşin bir ceza değil, ceza muhakemesinin amacına ulaşmasını sağlamak için başvurulan geçici bir önlem olarak kabul edilmektedir. Tek başına tutuklama bile henüz kesin hükümle suçluluğu sabit olmadan kişiyi özgürlüğünden alıkoyduğundan gerek Anayasa ve yasalarda gerekse insan haklarına ilişkin uluslararası metinlerde sıkı koşullara bağlanmıştır. Çağdaş hukuk sistemlerinin ceza muhakemesinde, tutuklamaya, ancak yasada aranan tüm koşullar gerçekleştiği ve başkaca önlemlerle tutuklamadan beklenen sonuca ulaşılması mümkün olmadığı hâllerde başvurulmaktadır.

Yasada öngörülen tutukluluk süreleri azami sürelerdir. Tutuklamanın koşulları ortadan kalkmış veya tutuklamayla ulaşılması hedeflenen amaca ulaşılmış ise yasadaki azami süreler dolmamış olsa bile tutukluluğun derhâl sona erdirilmesi gerekir. Anayasa'nın 19'uncu maddesi hükmüne göre, tutuklanan kişilerin makul süre içerisinde yargılanmayı ve soruşturma ve kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Anayasa'nın 141'inci maddesinin son fıkrası hükmünde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması öngörülmüştür.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre, bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu, inancı doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla yakalanan ya da tutuklu durumda bulunan herkesin makul bir süre içinde yargılanmayı veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakkı vardır. Ülkemizdeki uygulama, yasal düzenlemelerin aksine, olağandışı hukuk rejimlerinde, faşist diktatör rejimlerinde dahi çiğnenemez olan "suçsuzluk" karinesini ortadan kaldırmaktadır. Bu da Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin karnesine düşülmesi gereken bir nottur. Bu konuda bizde tutuklama süresi İHAS uygulaması ışığında çok uzundur. Türkiye'de yargı mekanizması adaleti gerçekleştirmeye elverişli bir işleve sahip değildir, çıkarılan torbalara rağmen sahip değildir, çuvalla düzenleme yapsanız yine sahip olamayacaktır.

Ülkemizde adaletin tecellisi hem nicelik hem de nitelik olarak sorunludur. Adaletli yargısal karar sürecinin hızlandırılması için somut ve ciddi adımlar atılmamıştır. Sadece sorunların etrafında dolaşılmış ve sorunlar çözülüyormuş gibi bir görünüm sergilenmiştir. Ülkemiz uygulamasında tutukluluk geçici bir önlemden çıkmış, fiilî mahkûmiyete dönüşmüştür. Bu sözler, bu kürsüde Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından da dile getirilmiş ve Parlamentodan bu sorunların giderilmesi için önlemler alınması istenilmiş ancak bugüne kadar çoğunluk partisi bu konuda önlem almaktan özenle kaçınmıştır. Tutuklama, amacı dışında ve kötüye kullanılan bir kurum hâline gelmiştir. Tutuklama, siyasi iktidarın muhaliflerini sindirmesinin, onları susturmasının bir aracı hâline gelmiştir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100'üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Katalog suçların işlendiği hususunda kuvvetli suç şüphesinin varlığı hâlinde tutuklama nedeni varsayılabilir." düzenlemesi âdeta otomatik bir tutuklama hükmü gibi anlaşılmaya ve uygulanmaya başlanmıştır. Fıkraya giren bir suç söz konusu olsa dahi tutuklama zorunluluğu bulunmadığı hâlde, herhangi bir suç fıkradaki katalog suçlar arasında kalmasa bile, 2'den fazla kişinin mevcudiyeti örgüt olarak nitelendirilerek durum fıkraya sokulmakta ve tutuklamaya gidilmektedir.

Anayasa ve uluslararası sözleşmeler uyarınca asıl olan kişi özgürlüğüdür, sınırlama istisnadır. Bu düzenleme, maddede sayılan suç isnatlarıyla hâkim önüne çıkartılan her kişi açısından tutuklama nedeni varsayılarak zorunlu tutuklama uygulamasına dönüşmüştür. Soruşturmalarda peşin olarak tutukluluğa karar verilerek deliller sonradan toplanmakta, bilahare yargılamalar yapılmaktadır ancak bu esnada, kişilerin en temel hak ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi "suçun ağırlığı, niteliği" gibi gerekçelerle kişilerin tutuklanamayacağını ya da tutukluluk hâlinin devamına karar verilemeyeceğini belirtmektedir. Suçları sayma suretiyle katalog suç modeli anlayışı getiren 5271 sayılı Kanun'un amacının uygulamaya yansımadığı uygulamadaki deneylerle görüldüğü hâlde CMK 100/3 fıkrası hâlen kaldırılmamaktadır, bu pakette de buna ilişkin bir düzenleme yoktur.

Ülkemiz uygulamasında karşılaşılan tutuklama nedenleri ve uzun tutuklama süreleri gerek Anayasa'mızın 19'uncu maddesinin ruhuna gerek Anayasa'mızın 90'ıncı maddesinin son fıkrası uyarınca iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne açıkça aykırıdır. Bu durum, ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde birçok defa mahkûm olması sonucunu doğurmuştur, bundan sonra da doğurmaya devam edecektir. Bu nedenle, keyfî ve sınırsız süreli tutukluluk hâline son vermek esas amaç olmalıdır ama bu pakette maalesef bu yoktur değerli arkadaşlarım. CMK 251/C bendinde yazılı suçlar ile ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından tutukluluk süreleri gerçekten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin öngördüğü sürelerin çok üstündedir ve adaleti sarsmaktadır, toplum vicdanını zedelemektedir. Bu konuda, daha önce 2005 yılında yapılan düzenleme amacını gerçekleştirememiştir ve uygulamadaki kimi yorum ve değerlendirmelerle toplam uzatma süresi üç yıl olarak anlaşılmış ve ağır ceza mahkemesine giren suçlarda beş yıllık ve özel yetkili mahkemelerdeki bazı suçlarda on yıllık tutuklama süresi kabul edilerek özgürlükçü olmayan bir yorumla durum buralara gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, insan hakları yerine ideolojik yaklaşım tarzı baskındır. Burada, yargısal süreçte yurttaşı esas alan hukuk devleti yerine, Türkiye'de devlet geleneğinin devamı olarak kutsal devleti esas alan, devletin hukukunu esas alan bir egemen anlayış olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz pakette, gerçekten, bugün toplumun beklediği sorunların çözümüne yönelik hiçbir çaba ve girişim yoktur. Bugün aslında tutuklama sistemi tüm Türkiye'yi kavurmuştur. Bugün, bu Parlamento, 24'üncü Dönem'inin birinci yasama yılını tamamlayacak, önümüzdeki günlerde tatile girecektir. Ama bu Parlamentonun 8 tane üyesi, 8 tane milletvekili hâlen tutukludur. İsnat edilen suçu işlediği konusunda, haklarında özgürlüklerinden mahrum bırakmaya yönelik herhangi bir mahkeme kararı olmadığı hâlde ve tutuklama nedenleri bulunmadığı hâlde, bu milletvekilleri haksız bir şekilde tutuklu bulunmaktadırlar.

Anayasa'nın 83'üncü maddesinin birinci fıkrası, milletvekili dokunulmazlığını öngörmüştür. Anayasa'nın 83'üncü maddesinin ikinci fıkrası ise milletvekili dokunulmazlığının istisnalarını öngörmüştür. Milletvekili dokunulmazlığı, bir milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturmanın yapılamayacağına ilişkindir. Dolayısıyla, milletvekili dokunulmazlığının istisnası da, Anayasa'nın 14'üncü maddesinde, işlediği suçlar nedeniyle bir milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılabileceği yönündedir. Dolayısıyla, tutuklama, adli yargı sürecinde gerçekten esas yargılama sürecinden tamamıyla bağımsız bir süreçtir. Tutuklama kararları, tutuklamanın devamına ilişkin kararlar ve bunlara ilişkin itirazlar ve bu itiraza ilişkin verilen kararların hepsi gerçekten ana süreçten bağımsız kararlardır. Burada, bir milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturmanın devam etmesi farklı bir şeydir, bir milletvekili hakkında tutuklama nedenlerinin var olduğu gerekçesiyle tutuklama kararının verilmesi başka bir şeydir. Uluslararası hukukta ve yasada, tutuklama, kaçma ve delilleri karartma şüphesine göre verilebileceğine göre, bu milletvekilleri, hangi delilleri karartma olanağına sahiptir ya da nasıl kaçacaklardır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu aslında millî iradeye saygısızlıktır. Buna ilişkin bir düzenlemenin yapılmamış olması da, gerçekten, bu konuda temel eksikliklerden birisidir. Yasanın görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi olarak önergelerimiz olacak. Tümüyle, önergelerimiz gerçekten, AİHM'in işareti doğrultusunda bu sorunları çözmeye yönelik olacaktır.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Başkanım, bir dakika versenize, bir dakika.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Süreniz tamam. Lütfen?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu nedenle, kanun tasarısındaki eksikliklerin giderilmesi ve toplumdaki beklentilerin gerçekleştirilmesi şeklinde yasalaştırılması temel amacımızdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Öztürk.