| Konu: | MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 27.06.2012 |
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim.
302 sıra sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu görüşmekte olduğumuz kanun teklifi, gerçek anlamda, ileride bizleri mahcup edecek nitelikte bir kanun teklifi, hakikaten öyle, öyle bir usul ve içeriğe sahip. Teklif ilk gelişinde 39 maddeydi -üşenmedim, tek tek saydım- o 39 madde 35 ayrı kanunla ilgiliydi. 39 maddelik bir teklif ve farklı 35 kanunla ilgili, bunun da 20 küsurunda değişiklik getiriyordu. Normalde böyle bir teklifi ne yaparsınız? Alt komisyona sevk edersiniz, alt komisyonda incelenir, ondan sonra Genel Kurula gelir. Hayır, alt komisyona da sevk edilmedi. Israrla Plan Bütçe Komisyonundan hemen o gün geçirildi ve geçirilirken de o 39 maddeye 20 madde daha ilave edildi, çok daha farklı kanunlar ilave edildi. İyice karışık bir hâlde -aşure, diyeceğim ama aşure tatlıdır- tatsız tuzsuz bir şeye benzedi, içinden çıkılmaz bir hâle geldi, önümüze geldi. Biz buna benzer maalesef birçok kanun yaptık. Önümüzdeki günlerde, önümüzdeki yıllarda, buna benzer kanunlar yaptığımız için mahcup olacağız. Birileri "Gözleri kör müydü, nasıl böyle bir kanunu geçirmişler?" diyecek.
Bir kanun maddesi yapılırken ilgili kanun maddeleri, mevzuat taranır; onlarla olan ilgisi bulunur, onlar da düzeltilir, onlar dikkate alınır, öyle teklif yapılır, öyle getirilir, buradan düzenlemeler öyle çıkar. Hiçbir şekilde, ilgili kamu kuruluşlarından dahi hiçbir şekilde görüş alınmamış. İlgili meslek odalarından, sivil toplum kuruluşlarından ya da akademik dünyadan hiçbir şekilde görüş alınmadan getirilmiş.
Gerekçeye bakıyorsunuz, hani, bunlar yok, gerekçelerde bir şeyler var mı? Gerekçelerde de hiçbir şey yok. Hiçbir şekilde, anlamlı, evet, bunun çıkması lazım, diyebileceğimiz, çıkması gerektiğini düşündüğümüz ama- gerekçesi olmayan maddeler... Bu, gerçekten, önümüzdeki günlerde, yıllarda bizi sıkıntıya sokacak. İçerik olarak böyle yani getirilişiyle ilgili sıkıntı var. Peki içeriği nasıl, usul olarak böyle de içerik olarak nasıl? O da benzeri şekilde, sıkıntılı, skandal maddeler var yani iyi de olsa bu şekilde, bu yöntemle çıkmaması lazım ama içerik olarak da kötü maalesef, maalesef kötü.
Bunları maddelere geçince ayrıntılı olarak göreceğiz ama şunu söyleyeyim, zamanlama açısından birçoğu uygun değil, mantıklı değiller ve tutarlı değiller. Hukuk açısından, içerik açısından, usul açısından böyle ama bireysel olarak da vicdanımızı kanatacak niteliktedir. Belki Sayın Demiröz de konuşmasını onun için biraz erken kesmiştir, bu kadar kapsamlı bir kanun değişikliği varken. Kendisine teşekkür ediyorum, vicdanlı bir arkadaşımız çünkü.
Şunu söyleyeyim: Yani öyle bir şey ki, şimdi bir söz aklıma geldi, "Yusuf gibi arkanızı dönün de gömleğiniz arkadan yırtılsın bari." diyor. Böyle bir kanun teklifi bu değerli arkadaşlarım, böyle içeriğe sahip.
Şimdi, "Siyasi kaygılarla hareket ediyorsunuz, konuşuyorsunuz, partinizin görüşlerinizi yansıtıyorsunuz." diyeceksiniz ama değil, gerçekten bu samimi görüşlerim kanunla ilgili, maddelerle ilgili. Eğer detayına girerseniz sizler de aynı şekilde bunların doğru olmadığını göreceksiniz. Mesela, Sayıştayla ilgili bir teklif var, Sayıştaydaki denetim yetkisi kısılıyor. Sayıştay Kanunu bundan bir buçuk sene önce bu Parlamentodan çıktı, çıktığı zaman da zaten "Denetimle ilgili kısıtlama getiriliyor." diye eleştirilmişti. Daha uygulamaya geçilmedi, buraya, Türkiye Büyük Millet Meclisine tek bir rapor gelmedi. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına, millet adına denetim yapan bir yer ve yetkilerini kısıyoruz ve Sayıştay -Sayıştaydaki arkadaşlarla görüştüm- bundan haberdar değil, sonradan çağrılıyor görüşmeler sırasında, gelmiyorlar çünkü bunun değişmesi mümkün değil. Neden değiştiriyoruz? Gerekçede de hiçbir anlamlı mazeret yok. Neden değiştiriyoruz? Yani bunu anlayabilmek, biz de desteklemek isterdik.
Şimdi, sadece Sayıştay değil aslında değerli arkadaşlarım, bu geçen yıl çıkan kanun hükmünde kararnameler var ya otuz beş kanun hükmünde kararname, ondan sonra zaten devlette bir mantık değişikliği oldu. İleriki yıllarda bu fark edilecek, şimdi fark edilmiyor ama devletin gövdesi değişti, anlayışı değişti, ruhu değişti. Önümüzdeki yıllarda sıkıntıya gireceğiz onlarla ilgili olarak, devlet yapısıyla ilgili olarak. Zaten sıkıntılıydı, düzeltilmedi, tam tersine reorganize edilmesi gerekirken daha fazla sıkıntıya soktuk devleti. Bundan sonra da sıkıntıları göreceğiz.
Sayıştay denetiminde nasıl kısıtlama getirildi, devlette de aynı şekilde denetimle ilgili olarak kısıtlama getirilmedi bakın, devlette denetimle ilgili olarak tamamen denetim, teftiş ortadan kaldırıldı. Bütün bakanlıklarda teftiş heyetleri, denetim kurulları kaldırıldı, yerine de hiçbir şey ihdas edilmedi, hiçbir şey konmadı. Devlette denetim olmazsa nasıl yürür bu işler? 2,5 milyon memur var, çalışan var kamuda; bunların denetimi yapılmazsa bu işler nasıl yürüyecek? Yolsuzluklarla nasıl uğraşılacak? "Bunun için mi kaldırıldı?" diye insanın aklına geliyor. Bunu söylemek istemiyorum ama başka gerekçe de göremiyorum. Devlette teftişin kaldırılması, denetimin kaldırılmasının başka nasıl gerekçesi olur? Sayıştayın bir buçuk yıl önce çıkan kanununun henüz uygulamaya geçmeden buraya tekrar değişiklik getirilmesi, hiçbir rapor verilmeden getirilmesinin nasıl başka türlü izahı olur?
Bir diğer konu var: Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığına ve TÜBİTAK'a şirketler kurduruyoruz. Peki, şimdiye kadar özelleştirme yaptık, "Biz bunları dışarıdan alalım." dedik, "Rekabet ortamı içerisinde hizmetleri dışarıdan alalım." dedik. Peki, devletin mantığı mı değişti? Burada farkında olan var mıdır acaba? Devlet mantığı mı değişti de biz bundan sonra yeni KİT'ler yaratıyoruz, yeni KİT'ler kuruyoruz? Rekabet ortamı içerisinde satın almıyoruz mal ve hizmetleri, diyoruz ki: "Biz kendimiz şirket kuracağız, bu şirketlere de buranın yöneticileri üye olacaklar, yönetim kurulu üyesi olacaklar, oradan da ayrıca para alacaklar; bunlar ayrıca İhale Kanunu'ndan da muaf olacak, denetimden de muaf olacak." "Ee?" Böyle devlet anlayışı olur mu? Şimdi ben bunu eleştirirken haksız bir şey mi söylüyorum Allah aşkına? Haksız bir şey mi söylüyorum, yanlış bir şey mi söylüyorum? Olur mu böyle bir anlayış, böyle bir devlet anlayışı? Devletin bu şekilde yönetilmesi mümkün müdür? Hepimizin yüzünü kızartacak, gelecekte bizleri mahcup edecek bir tekliftir bu değerli arkadaşlarım.
Mesela organize sanayi bölgelerinde meslek okulları kurulması; en iyi tekliflerden biri bu, en iyi maddelerden biri bu ama muğlak. Başlı başına düzenlenmesi, bir kanun olarak düzenlenmesi gerekiyor, gerçekten öyle ama bir kanun maddesi içerisine sıkıştırıyoruz. Uygulamada bir yığın sıkıntı olacak. Hiç gereği yok ki. Böyle güzel bir teşviki madem güzel bir şekilde düzenleyelim, başlı başına bir kanun olsun. Niçin bir maddeye sıkıştırıyoruz? Vaktimiz var, zamanımız var, şimdiye kadar yapılırdı.
Oda seçimleri? Mesela gerekçe olarak dendi ki: "100 bin üyesi var Ankara Odasının ya da İstanbul'un 300 bin üyesi var ancak 5-6 bin kişi katılıyor." Yani 100 bin kişi mi katılacak seçimlere bunu böyle düzenlersek? 300 bin kişi mi katılacak? Yok öyle bir gerekçe ama bu gerekçe olarak getirildi. Uygulamada böyle bir şey yok hâlbuki.
Her konu var bu torba kanunda, bir tek tutuklu milletvekilleriyle ilgili bir madde yok. 8 arkadaşımız, seçilmiş insan, maalesef şu anda tutuklu ve onlarla ilgili, bir yılı geçtiği hâlde hiçbir şey yapmadık. O da bizim utancımızdır.
Ben tekrar, Yusuf gibi arkanıza dönün ki gömleğiniz arkadan yırtılsın diyorum, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kuşoğlu.