| Konu: | MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞININ TEŞKİLAT VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 27.06.2012 |
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu ülkenin ihtiyacı olan, halkın ihtiyacı olan yasaları yapmak hepimizin boynunun borcu ama bu yasaları irdeleyerek, bu yasaları birlikte tartışarak, bu yasaları enine boyuna tartışarak yapmak bu Meclisin temel görevidir. Ama bir torba getiriliyor, bu torbada olmayan şey yok. Bir kere ben Meclisin diğer komisyonlarının üyelerinden özür diliyorum. Plan Bütçe Komisyonunu ilgilendirmeyen, Plan Bütçe Komisyonundan geçmesi gerekmeyen, Plan Bütçe Komisyonuyla hiç ilgisi, alakası olmayan, Millî Eğitim Komisyonu, Sağlık ve Aile Komisyonu, Bayındırlık Komisyonu, Adalet Komisyonu, aklınıza hangi komisyon gelirse bu komisyonları hiçe sayarak -altını çiziyorum- bir torbayı getirip bizim önümüze dayattılar. Ben özür diliyorum diğer komisyonların üyelerinden.
Biz çalışalım Plan Bütçe Komisyonu olarak, sabahlara kadar çalışalım ama bize başka komisyonların görev ve sorumluluğunda olan bir şey getirilip, bir imzayla, "Kabul edenler? Etmeyenler?" şeklinde, tartışılmadan, nedenleri ve niçin getirildiği söylenmeden bir önergeyle bize dayatma yapıldı. Bunun adı torba değil, çorba oldu.
Değerli milletvekilleri, söyleyeceğim, halkın, toplumun faydasına olan her şeye varız ve nitekim destek verdiğimiz birçok madde de var. Nitekim bu torbada olmayan şey yok, ehliyetten deprem konutlarına kadar. Tabii, önemli maddeler var, mutlak destek verdiğimiz, açıkça önergelerine imza attığımız maddeler var. Biz duyarsız değiliz, yeter ki siz halkın istediği şeyleri getirin ama tartışalım, tartışmadan, tek bir imzayla, bir önergeyle, "yaptık, oldu" şeklindeki olgu hepimizi üzdü arkadaşlar.
Şimdi, burada, örneğin 99 depreminde bazı illerimizde iş yerleri yapılmış hiçbir fiziki ölçüm yapılmadan, hemen yapalım, oldubitti. Bugüne kadar oralara kimse girmemiş, insanlar borçlandırılmış, insanlar mağdur olmuş, iş yeri mağdurları var. Burada aslında bir eksik var "Alıp da içinde oturmayanlar" diyor ama alıp da içinde oturan, mağdur olan insanlar da var. Aslında o eksik bu maddede. Bizim o mağdurların hepsinin yanında yer almak görevimizdir. Bu nedenle bu maddeye tüm arkadaşlarımla olumlu baktık.
Yine, Kredi ve Yurtlar Kurumunun öğrencilerimizin sosyal devletin gereği olarak en iyi koşullarda, yurtlarda kalması için öncelikle beş yıllık kiraladığı yurtları on yıla çıkarma teklifi getirdi -memnuniyetle- çünkü üniversitede okuyan çocuklarımızın gayet çağdaş bir şekilde devletin, sosyal devletin şemsiyesi altında bu Kredi Yurtlar Kurumunun yurtlarında kalması hepimizi sevindirir, memnuniyetle hep beraber buna destek verdik.
Ama değerli arkadaşlarım, Türkiye, TÜBİTAK? TÜBİTAK'la ilgili bir yasa getiriliyor, bilimsel hiçbir şey tartışılmadan. Ben bilemem, ben TÜBİTAK'la ilgili faaliyetleri bilemem. Bunu, TÜBİTAK'ı kim bilir? Bilim insanları bilir, akademik kariyeri olan insanlarımız bilir. TÜBİTAK'a şirket kurdurma görevi -aynen- ve TÜBİTAK'ın istediği şirketlere, istediği oranda ortak olmak görevi veriliyor. Arkadaşlar, TÜBİTAK bilimsel bir akademidir ama Plan ve Bütçe Komisyonunda, ilgili komisyonda tartışılmadan, bilimsel hiçbir özelliği tartışılmadan bir şekilde bir teklif olarak getirilmesini hakikaten çok yadırgadık. Hükûmet teklifi olarak gelir, enine boyuna işlenir, döner, ilgili komisyon eğer gerek varsa buna onay verir. Bu nedenle TÜBİTAK'ın bu torba tasarı içerisinde getirilip Plan ve Bütçe Komisyonunda hiçbir bilimsel tarafı incelenmeden bir şekilde yer almasından üzüntülerimi bildiriyorum.
Değerli arkadaşlarım, ayrıca yine Diyanet İşleri Başkanlığı, hepimizin Diyanet İşleri Başkanlığıdır ama onun 15 olan müşavir kadrosunu izah etmeden, niçin gerekli olduğunu söylemeksizin gelip bir önergeyle tekrar bu torba yasaya konulmasının hakikaten ben nedenini bilmek istiyorum. 15 müşavir yerine, niçin 40 kişiye çıkarıyorsunuz? Bunu birisi bana izah etsin. Diyanet İşleri Başkanlığından -hiçbir yetkili gelmeksizin?- Bana birisi izah etsin.
Ayrıca, Diyanet İşleri Başkanlığının başka konularda da bu kadar hassas olmasını isterim. 15 kişilik müşavir kadrosunun 40'a çıkarılması yönünde bir önerge getirdiği gibi, Diyanet İşleri Başkanlığı, bu ülkede yaşayan tüm inanç gruplarının? Ben on yıldır söylüyorum; bu ülkede cemevlerinin bir şekilde halkın bir gerçeği olduğunu söylememe rağmen hep kulak ardı edildi. Cemevleri, bu ülkenin, Alevi, Bektaşi kardeşlerimin bir gerçeğidir. Bu gerçeğe artık, yapay olarak bakamazsınız, palyatif bakamazsınız. Cemevleri, bu ülkede yaşayan Alevi, Bektaşi kardeşlerimin inancına bir saygıdır. On yıldır söylüyoruz. Ben şahsen on yıldır bu kürsülerde bu gerçeği söylememe rağmen, maalesef hep kulak ardı ediliyor.
Yine bir sorun vardı; 97 öncesi ilkokulu bitirmiş, ehliyet almamış vatandaşlarımızın sekiz yıllık eğitimden dolayı ehliyet almasının önüne geçilmişti. O zaman yasa öyle çıkmış. Bu yasayla, bir şekilde, 97 öncesi ilkokul mezunlarının ehliyet almasında yine tüm komisyonun ortak değerleriyle birlikte buna karar verdik ve o vatandaşlarımızın mağduriyeti önleniyor.
Değerli arkadaşlarım, bu ülkenin yer altı kaynakları bu ülkenin önemli bir değeridir. Yine, tartışılmadan -altını çiziyorum- hiç tartışılmadan, yer altındaki linyit madenlerinin Özelleştirme İdaresine devredilerek yer altıyla? Eskiden ne oluyordu? Redevans şeklinde özelleştiriliyordu; yer altı satılmıyordu, yerin altı yine devletindi, belli yıl, belli süre işletmesini veriyorlardı ama şimdi, linyit madenlerinin özelleştirilmesi yani kaynağıyla beraber? Arkadaşlar, bu, Anayasa'ya aykırıdır. Yer altı kaynakları bu ülkenin toprağıdır. Bu ülkenin toprağını yer altıyla beraber satmak Anayasa'nın en temeline karşı bir aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenle, ya hiç tartışılmadan, tek bir önergeyle? Bunun tartışılacak yeri Enerji Komisyonudur, saatlerce tartışılmalı, ülke gerçeği neyse doğrusu bulunmalı ama maalesef yine bir önergeyle linyit madenlerini, kaynaklarıyla beraber özelleştirme yolu açılmıştır. Yazıktır.
Değerli arkadaşlarım, özelleştirme yaptınız. Enerji dağıtım şirketlerini özelleştirdiniz ve bunların denetimini de EPDK'ya verdiniz. Şimdi, aynen ifade şu: "EPDK, denetiminde başarılı olamadı. Bu nedenle EPDK'nın denetim yetkisini tekrar Bakanlığa alıyoruz." Bu, şudur arkadaşlar, bunun özeti şudur: Biz bu özelleştirmede başarısız olduk, halka sahip çıkamadık, halkın menfaatlerini koruyamadık. EPDK -aynen ifade bu- yeterince denetim yapamadığı için -altını çiziyorum, bu bir itiraftır- özelleştirmede halkın menfaatlerini koruyamadınız. Biz günlerce burada bağırdık, "Özelleşen enerji dağıtım şirketleri halka hizmet etmiyor, tek bir amacı var, kâr amacı, bunun için yapıyor." dememize rağmen bize kulak asmadınız ama şimdi itiraf ediyorsunuz: "EPDK yeterli denetimi yapmadı, bize verin, Enerji Bakanlığına." Enerji Bakanlığı kimdir, EPDK kimdir? Ali-Veli, Veli-Ali ama burada bir tek itiraf vardır: "Biz başarılı olamadık denetimde." Özelleştirilen enerji dağıtım şirketlerinin halka yaptığı zulmü aslında hepiniz biliyorsunuz, halka yaptığı zulmü hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Köyde elektrik arızalanıyor, günlerce kimse gitmiyor, bu bir zulümdür. Gelin, sosyal devlet anlayışıyla? Olayın nereye geldiğini dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, yine Başkent Doğalgaz; ayrıcalık sağladınız, günlerce size "Başkent Doğalgazın borçları ne oluyor?" dedik, "Başkent Doğalgazın 2007'de dondurulan borçlarını kim ödeyecek?" dediniz, en son çare özelleştirdiniz, hep bozuldu. En son çare şimdi şuna göz diktiniz: "Yüzde 100 hissesiyle bunu satalım."
Ankara Büyükşehir Belediyesinin borçları ne olacak? Acaba özelleştirmeden gelecek parayla borçlar kapanacak mı? 2007'den beri faizleri ne olacak? Tam bir fiyasko arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım, başka bir şey yaptınız, sanayi ve ticaret odaları üyeleriyle, üyelerinin ortak kararıyla ve belli organları olan ve nasıl seçim yapılacağı, nasıl? Her şey belli. Ha, bunu beğenmiyorsanız, eğer sanayi ve ticaret odasındaki arkadaşlarım bu seçim yönteminin adil olmadığını söylüyorlarsa, otururlar, Odalar ve Borsalar Birliği ortak tüm odalar bir araya gelir, yeni bir model belirlenir, yeni model tartışılır ve uygulanır ama arkadaşlar, maalesef üzüldüğümüz nokta şu: "Meclis iradesini halktan alıyor." diyorsunuz. Hayır, Meclis iradesi halka baskı yapıyor. Bir önergeyle sanayi ve ticaret odalarının seçimine müdahale etmeyi hiçbir vicdan hazmedemez, bir önergeyle.
Ben özür diliyorum Sanayi ve Ticaret Komisyonundan. Bunun tartışılacak yeri orasıdır. Tartışılmadan? Ve Odalar ve Borsalar Birliğinden gelen temsilci, siz katlediyorsunuz. Böyle bir uygulama odaları birbirine düşürür. "Böyle bir uygulama olamaz, uygulanamaz." demesine rağmen getirip buraya koyuyorsunuz.
Türkiye olarak eğer, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin hükmi şahsiyetine saygı duyuyorsak, bir önergeyle, tartışılmadan "Niçin? Neden?" demeden getirip buraya koyuyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, hakikaten bu, halkın iradesine veya sanayi ve ticaret odasının seçmen iradesine pranga takmaktır. Eğer bugünkü yöntem doğru değilse, getirin, ilgili komisyonda tartışın; oturun, buna göre karar verin ama bir önergeyle sadece "Kabul edenler? Etmeyenler?" şeklinde getirilmesi benim vicdanımda yara açmıştır. Ben, tüm sanayi ve ticaret odasındaki üyelerden özür diliyorum.
Değerli arkadaşlarım, Sayıştay? Sayıştay Yasası bir buçuk yıl önce -bu Mecliste eski olan arkadaşlarımız bilir- günlerce çalışıldı, günlerce tartışıldı, ilgili komisyonda aylarca tartışıldı, ilgili komisyonu Plan ve Bütçe Komisyonunda alt komisyonlar kuruldu, aylarca tartışıldı ve bu Meclisten, Meclis iradesinin bütünü her maddeye "Tamam." demedi belki ama Sayıştayla ilgili bir yasa çıktı.
Daha aradan bir buçuk yıl geçmeden Sayıştayın denetim yetkilerinin bir kısmını elinden almak, en azından, geçen dönem aylarca emek veren insanlara bir saygısızlıktır. Daha bir buçuk yıl oldu! Bu nedenle, hakikaten, bir kara lekesidir bu teklifin. Getirilir, varsa bir eksik, tartışılır, konuşulur.
Sayıştay Başkanlığının hiçbir görüşü yok. Sayıştay Başkanlığı lütfedip Meclise gelmiyor. Meclisteki bu yasanın görüşmelerine çağrılmasına rağmen, davet edilmesine rağmen Meclise gelmiyorsa, bunun neden gelmediğini, niçin gelmediğini kimse sorgulamıyor.
Sayıştaya, kendi hakkında verilen bir karara savunma hakkı verilmiyorsa ve davet edildiği hâlde yine gelmiyorsa ben bunun ismini ne koymak istiyorum biliyor musunuz? Sayıştaya yapılan bir darbedir. Siz hani darbelere karşıydınız? Biz karşıyız. Evet, Sayıştay bas bas bağırıyor, "Ben buna karşıyım." diyor ama varıp getiriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bunun adı Sayıştaya yapılan bir darbedir.
Değerli arkadaşlarım, Sayın Mehmet Akif Hamzaçebi ve arkadaşları, Meclis açılır açılmaz, Türkiye'deki öğretmen ihtiyacıyla ilgili bir yasa teklifi verdi. Maalesef burada öğretmenlerle ilgili yani öğretmen atamalarıyla ilgili bir madde var ama Sayın Hamzaçebi ve arkadaşlarının verdiği, Türkiye'nin gerçeği hiçbir rakam dikkate alınmadı. Türkiye'de öğretmen açığı vardır. Türkiye'deki çocuklar hepimizin çocuklarıdır. Bunu palyatif tedbirlerle, 30 bin öğretmen atayarak sorunu çözemeyiz. Bu işin temel çözümü, Türkiye'de ne kadar öğretmen açığı varsa bunu temelden çözmektir. Her yıl palyatif çözülüyor ve öğretmen olmuş gençlerimiz de hep umutsuzluğa kapılıyor. Gençleri umutsuzluğa kaptırmak bizim hakkımız değil. Bu ülkede gerçek öğretmen ihtiyacı neyse saptanıp ve o miktar kadar, atamanın yapılması kadar doğal bir şey yoktur.
Yine, polislerle ilgili bir kadro, emniyet görevlileriyle ilgili? Arkadaşlar, sadece kadro ihdasıyla olmaz. Vatandaşın güvenliği polisin de huzurlu olmasına bağlıdır. Polislere sadece makam tazminatı vererek, maaşlarını çok düşük tutarak, emeklilikte aç bırakmaya hiçbirimizin hakkı yoktur. Gelin, emniyet hizmetleri sınıfının ne sorunu varsa tartışarak getirelim, tartışmadan getiriyoruz, sadece "Şu kadar polis ihtiyacı var." deniliyor. Vatandaşın can güvenliği için, polisin huzuru için hiçbir şey tartışılmadan sadece bir rakam getiriliyor. Ben bunu kabullenemiyorum. Emniyet teşkilatını da vatandaşın can güvenliğini de polisin huzur ve mutluluğu, vatandaşın huzur ve mutluluğunu da birlikte tartışmamız lazım. Bu iş biber gazı sıkmakla olmaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.