| Konu: | DEVLET SIRRI KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 123 |
| Tarih: | 21.06.2012 |
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Sırrı Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında millî iradeye saygıdan bahsetmek âdet oldu, demokrasinin olmadığı ülkelerde sık sık demokrasinin konuşulduğu gibi, gerçekten dürüstlüğün olmadığı bir ortamda sık sık dürüstlükten bahsetmek gibi. Şimdi, az önce de AKP Grup Başkan Vekili millî iradeye saygıdan bahsetti.
Şimdi, arkadaşlar, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında millî iradeye saygı duymak, sadece çoğunluk partisinin dediklerine uymak demek değildir; yasa yapma sürecine, tekniğine, yöntemine, ahlakına, adabına, teamülüne saygı göstermek demektir.
Şimdi, üzüntümü belirtmek istiyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında gerçekten yasama faaliyetlerinin sadece çoğunluk partisi milletvekillerinin parmaklarını kaldırma ve indirme etkinliğinden ibaret hâle getirilmesini üzüntüyle karşılıyorum değerli arkadaşlarım.
Şimdi, elimdeki kanun tasarısı, devlet sırrı. Herkes görsün, televizyon kapalı, belki halk göremeyecek. Şimdi, bu kadar kalın olduğuna bakmayın bunun, bunun bu kadar kalın olduğuna bakmayın, bunun içinde Adalet Komisyonunun raporu var, alt komisyonun raporu var, alt komisyona muhalefet şerhleri var ve üst komisyonun raporu var, üst komisyona da muhalefet şerhi var.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun, 2 geçici madde olmak üzere toplam 13 maddeden ibaret ama buraya nasıl getiriliyor? Temel kanun olarak getiriliyor. Şimdi, millî iradeden, saygıdan bahseden Canikli keşke burada olsaydı. Bakın, burada çok açık bir şey söylemek istiyorum: Temel kanun nedir? Hemen İç Tüzük'ün 91'inci maddesi, temel kanunun ne olduğunu tanımlıyor. Temel kanun, tasarı ve tekliflerin madde madde değil, maddeler okunmaksızın bölümler hâlinde görüşüldüğü kanundur. Peki, Hükûmet istedi diye her tasarı ve teklif burada temel kanun olarak görüşülür mü? Temel kanun olarak görüşülmesinin şartları, koşulları, kısıtlamaları yok mu? Var. Meclis İçtüzüğü'nün 91'inci maddesini okuyorum, diyor ki: "Bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde genel ilkeleri içermesi?" Şimdi, bu kanun tasarısı, yani geçici maddelerle birlikte on üç maddelik bu kanun tasarısı, bir hukuk dalını sistematik olarak bütünüyle veya kapsamlı olarak değiştirecek biçimde hangi genel ilkeleri içeriyor? Hangi hukuk dalını sistematik olarak değiştiriyor? Devam ediyoruz: "?kişisel veya toplumsal yaşamın büyük bir bölümünü ilgilendirmesi; kendi alanındaki özel kanunların dayandığı temel kavramları göstermesi, özel kanunlar arasında uygulamada ahenk sağlaması, düzenlediği alan yönünden bütünlüğünün ve maddeler arasındaki bağlantıların korunması zorunluluğunun bulunması; önceki yasalaşma evrelerinde de özel görüşme ve oylama usulüne bağlı tutulması gibi özellikleri taşıyan kanunları?" Allah aşkına, Allah'ınızı severseniz, bu on üç maddelik kanun teklifinde temel kanun olarak görüşülmesini gerektiren hangi koşula uyuyor bu? "Ben yaptım, oldu." mantığı.
Şimdi, peki, demokrasi, millî irade, çoğunluk partisinin azınlığa tahakkümü müdür? Parlamentoda çoğunluk partisinin muhalefet partilerinin üzerinde dikta oluşturması mıdır demokrasi? Millî iradeye saygı bu mudur? Millî iradeye saygı, Meclis İçtüzüğü'ne, Anayasa'ya, yasa yapma tekniğine, ahlaka, adaba saygıdır önce.
Değerli arkadaşlarım, bu görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı Anayasa'mızda ifadesini bulan "Konusu suç olan emir yerine getirilmez." hükmüne açıkça aykırı olmasına rağmen, bugüne kadar devlet sırrı uygulaması devam etmiş ve "devlet sırrı" kavramına sığınılarak pek çok suçun oluşturulmasının önü kapatılmıştır.
Gladyo tipi örgütlenmeler ülkemizde de "kontrgerilla", "derin devlet" adı altında uzun yıllar hüküm sürmüş, koruma ve kollama altında suç işlemeye devam etmişlerdir. Suç örgütleri, özellikle 1970'li yıllardan bu yana toplu kıyımlar, faili meçhuller, işkenceyle öldürmeler çerçevesinde devleti koruma, devletin güvenliğini sağlama bahanesiyle bizzat devlet güvencesinde terör estirmişler, devlet sırrı kavramından da yararlanarak koruma altına alınmışlardır. Şimdi bu yasa tasarısıyla durum yasal hâle getirilmektedir.
Bu yasa tasarısı, devletin demokratikleştirilmesi, bireyin özgürleştirilmesi mücadelesinin önünde en büyük settir.
Başbakan, bugüne kadar elinde topladığı pek çok yetkiye ilave olarak bu tasarıyla yeni yetkiler almaktadır. Neyin devlet sırrı olduğunu, neyin devlet sırrı olmadığını, yasaya göre devlet sırlarını açıklamak suç olduğuna göre neleri açıklamanın suç olup olmadığını, nelerin devlet sırrı olmaktan çıkarılacağını fiilen Başbakan belirleyecektir ve bu karara göre mahkemeler bile belge teslim etmeme hakkına sahip olacaktır. Çünkü, tasarının 5'inci maddesi hükmüne göre; bir bilgi, belge ve kaydın, devlet sırrı niteliğinde olması sebebiyle, koruma altına alınmasına Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu karar verecektir.
Yine tasarının "Devlet sırrı olmaktan çıkarma" başlıklı 7'nci maddesine göre; devlet sırrı olarak koruma altına alınan bir bilginin devlet sırrı olma özelliğini kaybettiği nedeniyle devlet sırrı olmaktan çıkarılmasına yine Kurul karar verecektir.
Tasarının 8'inci maddesi hükmüne göre; mahkemeler tarafından talep edilen devlet sırrı niteliği taşıyan bilgi, belge ve kayıtlar Kurulca mahkemelere verilmeyebilecek, yani Kurul isterse verecek istemezse vermeyecek.
Peki, şimdi, tasarıda adı geçen bu Kurul kim? Bu da tasarının 4'üncü maddesinde söylenmiş. Tasarının "Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu" başlıklı 4'üncü maddesi ne diyor? Diyor ki: "Devlet Sırrı Değerlendirme Kurulu, Başbakanın başkanlığında; Adalet, Dışişleri, İçişleri ve Milli Savunma bakanlarından oluşur." Yani Başbakan ve 4 bakan. Peki bu Kurulda kimin dediği olacak? Tabii ki Başbakanın dediği olacak. Başbakan kim? Hükûmetin başı. Bakanlar kim? Hükûmetin üyeleri yani devleti yöneten siyasiler. Bakanların Başbakanın lafının üstüne laf söyleyecek hâlleri yok, Başbakan ne derse o olacak. Aynı şekilde, yasalarımıza göre devlet sırlarını açıklamak suç olduğuna göre neyin devlet sırrı olup olmadığına fiilen Başbakanın karar vereceği dikkate alındığında, neleri açıklamanın suç olup olmadığı da fiilen Başbakan tarafından belirlenmiş olacaktır. Hâlbuki Anayasa'mıza ve Ceza Kanunu'muza göre neyin suç olup olmadığı kanunla belirlenecektir. Dolayısıyla, neyin suç olduğunu belirlemek kanun yapma yetkisine sahip Türkiye Büyük Millet Meclisinindir.
Anayasa'mızın 38'inci maddesine göre idare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran hiçbir müeyyide uygulayamaz. İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz. Oysa tasarıyla neleri açıklamanın suç olduğunu Kurul, dolayısıyla Başbakan belirleyecektir.
Daha önceki MİT Yasası ve benzeri yasalarla, az önce yasalaşan İnsan Hakları Kurumu Yasası'yla, bugün de devlet sırrı yasasıyla Başbakanın sahip olduğu yetki, İtalya'nın Mussolini'sinde, Almanya'nın Hitler'inde, İspanya'nın Franco'sunda, Şili'nin Pinochet'sinde, dünyanın diğer faşist liderlerinin hiçbirisinde bile olmayan yetkidir.
Bu tasarı kanunlaştığı takdirde Başbakan gizli kapaklı işlerin tek bir bileni olacaktır, tüm sırların efendisi, patronu olacaktır. Başbakan, gizli kapaklı işlerin sır küpü olacaktır. "Sır küpüm." dediği MİT Müsteşarından sır küpünün zilyedini teslim alacaktır. Bu yasa tasarısı, Başbakanın kurmak istediği tek adam modeline, despotik yönetimine yeni bir yasal kılıftır. Bu yasa tasarısıyla otoriter yönetimden totaliter yönetime geçiş sağlanacaktır. Demokrasi ve özgürlüklerin tabutuna bir çivi daha çakılmış olacaktır. Devlet sırrı adı altında suç işlemenin önü açılacaktır. Birçok bilgi, devlet sırrı olarak yargılama süreçlerinden kaçırılacaktır. Devlet sırrı kavramına saklanarak gizlenmiş siyasi cinayetlerin üstü örtülecektir. Bu yasa, siyasi iktidarın gizli kapaklı iş yapmasını, kötü yönetimini kurumsallaştıracaktır. Hükûmetin sorumsuz ve denetimsiz bir ortamda faaliyet göstermesini sağlayacaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ve yol arkadaşlarının kapalı kapılar ardında yaptıkları gizli kapaklı işler devlet sırrı olacak ve bu gizli kapaklı işleri açıklayanlar devlet sırrını açıkladıkları gerekçesiyle hapishanelerde sürüm sürüm süründürülecektir. Yozlaşma ve yolsuzluklar daha da artacaktır. Başbakan ve yol arkadaşları kötü yönetimlerinin ve yaptıkları gizli kapaklı işlerin hesabını vermekten kurtulacaklardır. Birçok bilgi devlet sırrı olarak yargılama süreçlerinden kurtulacaktır. Devlet sırrı kavramının arkasına saklanılarak siyasi cinayetlerin üstü örtülecektir. Hukuk devletinin "Kanunun suç saydığı bir fiilin işlenmesi emrini kimse veremez, kimse de yerine getiremez." kuralı işlemez hâle getirilecektir. Eleştirip sorgulanmayan, haber vermeyen bir medya, devlet sırrı arkasında saklanan, ekonomik, ticari, siyasi iktidarın gizli kapaklı işleri topluma manipüle etmekte kullanılan sansasyonel soruşturmalar, iş bilmezliklerin toplumda saklanması hatta giderek emperyalizmin işbirlikçiliğini, taşeronluğunu yapmanın sorgulanamaması?
Hiçbir ülkede siyasi iktidara bu boyutta verilmiş açık bir çek yoktur arkadaşlar çünkü zaten hak ihlalleri tüm dünyada olduğu gibi zaten iktidarlar tarafından yapılır. Halkın ve yönetilenlerin, bankaları hortumlayıp yolsuzluk yapacak, Akbil yolsuzluğuna bulaşacak, yoksul Müslümanlardan toplanan paralarla parti kuracak, televizyon, gemi satın alacak, İsviçre bankalarında hesap açtıracak, Dolmabahçe'de mezara kadar gidecek sözleşme yapacak, füze kalkanıyla gizli sözleşme imzalayacak, faili meçhul cinayetlerin soruşturmasını engelleyecek hâli yoktur değerli arkadaşlarım.
Bu tasarı 1982 Anayasası'nın geçici 15'inci maddesinin tekrarından ibarettir. 1980 darbesini yapan faşist yöneticiler kendi yaptıkları eylem ve işlemin sorumluluğundan kurtulmak için geçici 15'inci maddeyi getirdiler. Şimdi de seçimle işbaşına gelmiş ve ikide bir millî iradenin kendisinden ibaret olduğunu sanan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı kendini halktan gizleyecek bir mekanizma istiyor. Şimdi soruyorum: Seçimle gelmiş bir parti kendini halktan neden gizlemek istiyor? Elli yıl süreyle istediği bilgileri neden saklama gereği duyuyor? Halktan neleri gizlemeye, saklamaya çalışıyor? Ne yapmış ki onların öğrenilmesi sır perdesiyle elli yıl örtmeye çalışılıyor? Bu hangi demokraside görülüyor arkadaşlar? AKP kendini böyle bir yasayla neden garanti altına almaya çalışıyor? Çünkü siyasi iktidarlar gizli kapaklı iş yaparken, kendilerini, devleti yöneten iktidar olarak, sürekli gizleme ihtiyacını doğasında hissederler. İktidarlar, çoğu kez yasa dışı, keyfî yönetim uygulamalarını gizlemek ve denetimden kaçma gibi olumsuz gerekçelerle sır perdesinin arkasına saklanırlar.
Demokrasi ve özgürlük ile devlet sırrı arasında ters orantılı bir bağlantı vardır. Toplumlarda demokrasinin gelişmesi ve özgürlüklerin artması ölçüsünde devlet sırrı alanının daraldığı, şeffaflık ve saydamlığın arttığı görülür. Özellikle iç politika ve güvenlik konularındaki sır alanları, işkencelerin, yargısız infazların, faili meçhul cinayetlerin, insan hakları ihlallerinin, keyfîliklerin, hukuksuzlukların, yolsuzlukların ve yoksulluğun kaynağıdır. Sır alanlarının genişletilmek istenmesi, halktan saklanmak istenen ihlallerin, yolsuzlukların çoğaldığının somut göstergesidir.
Bugün halkımızın temel ihtiyacı, neyi devlet sırrı yapacağı konusunda Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetine açık çek vermek değildir, tam aksine sır alanını olabildiğince daraltmaktır.
Egemenliğin kaynağı insandır. Kaynağı insan olan egemenlik ve dolayısıyla bunun cisimleştiği devlet otoritesi sorgulanabilmelidir, denetlenebilmelidir. Aynı şekilde denetimsiz devlet ile devlet sırrı da karşı cephede birbirini destekleyen, birbirini besleyen iki temel olgudur.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı her zaman denetlenmekten muaf, bilinmeyen bir alanın varlığını istemiştir. Bu alanı da devlet sırrıyla kabul ettirmeye çalışmaktadır. Bilinmeyen, sır olan alanlar ne kadar geniş olursa denetim olanağı da demokrasi de özgürlükler de o kadar az olacaktır. Terazinin bir kefesine bilgi edinme hakkı, idarenin denetimi, saydamlık, katılımcılık, özgürlük ve demokrasi kavramlarını, diğer kefesine devlet sırrı, denetimsiz idare, yasaklar, hukuksuzluklar, keyfîlikler, otoriter devleti koymak mümkündür.
Değerli milletvekilleri, faşizmin ve Nazizm'in güçlenmesine bağlı olarak devleti yeniden güçlendirme, siyasi iktidarı koruma düşüncesi hâkim olunca "devlet sırrı" kavramı daha fazla önem kazanmış, daha geniş ve etkili olarak düzenlenmeye başlamıştır. Tasarı aslında yasaklama alanını genişletmektedir. Bu düzenleme siyasi iktidara istediği bilgiyi gizleyebilme imkânını vermektedir, iktidarın denetimini engelleyen, bilgi edinme hakkını ortadan kaldıran, şeffaf, demokratik, özgürlükçü bir rejimin yerine gizliliği tercih eden otoriter ve totaliter bir anlayışla yapılan düzenlemedir.
İktidara aşırı yetki veren, kişinin bilgi edinme hakkını ihlal eden, geniş bir gizlilik alanı yaratan, güvensizlik, gizlilik, özgürlük, şeffaflık dengesini kuramayan bu düzenleme Anayasa'nın 13'üncü maddesine aykırı olup, demokratik hukuk devletinin temel ilkesine de aykırıdır. Dolayısıyla, bugün siyasi iktidarın aslında bu düzenlemeye ihtiyacı yoktur. Siyasal iktidarın, yetki alanını ve kendini koruma, devlet sırrı kavramını dilediği gibi belirleyerek muhtemel fiilleri nedeniyle sorumsuzluk zırhı yaratma niyetiyle bunu yaptığı anlaşılmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarım, aslında üslup olarak bu dönem çok çatışmama, birbirimizi kırmama niyetiyle ben işe başlamıştım ama öyle anlaşılıyor ki, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı, grup başkan vekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî iradeyi sadece Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin temsil ettiği anlayışıyla, sürekli tahakkümcü bir anlayışla işbaşı yapıyorlar ve sürekli kendilerine yönelik eleştirileri karşılamak yerine, bu eleştirileri yapanları millî iradeye saygısızlıkla suçluyorlar. Bir kere hemen şunu söyleyeyim: Adalet ve Kalkınma Partisini eleştirmek millî iradeye saygısızlık değildir. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri ne kadar millî iradenin sonucu olarak buradalar ise muhalefet partisi milletvekilleri de aynı millî iradenin sonucu olarak buradadırlar. Aslında millî iradede siz çoğunluğun içerisinden azınlığı çıkartırsanız o millî iradenin tezahürü olan, demokratik hukuk devleti ilkesiyle yönetilen bir yönetim olmaz, o olsa olsa faşist dikta bir yönetim olur. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik bir hukuk devleti olduğuna göre iktidar partisinin her şeyden önce muhalefetin haklarını garantiye alacak, onlara güvence oluşturacak mekanizmaları kendisinin savunması gerekir.
Öte yandan, Sayın Grup Başkan Vekiline hiç yakıştıramadım, durup dururken Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişine sataşmak âdet oldu. Arkadaşlar, ben Cumhuriyet Halk Partisinin bir milletvekili olarak?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sen kendi konuşmacının ne konuştuğunu biliyor musun? Önce kendi konuşmacına bak.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - ?ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bir vatandaşı olarak geçmişimizdeki kahramanlarla gurur duyuyorum. Ben bu Atatürk'le, Cumhuriyet Halk Partisinin 1'inci Genel Başkanı Atatürk'le, İsmet İnönü'yle, Bülent Ecevit'le, Deniz Baykal'ıyla, Hikmet Çetin'iyle, Altan Öymen'iyle gurur duyuyorum.
Sayın Canikli, bu lafları söylemeden önce, önce bu fotoğrafa bakacaksın.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bayatladı bunlar, bayatladı, bırak onları.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bakın, bu fotoğrafta buradaki kişinin kim olduğuna bakacaksın. Bu fotoğrafta da bu kişinin kim olduğuna bakacaksın. Biz, bizim Genel Başkanımız, bizim genel başkanlarımız hiçbir zaman bu ülkede Hikmetyar'ın dizinin dibine oturmadı.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bırak onları, onları bırak!
BÜLENT TURAN (İstanbul) - O zaman "kahraman" diyordunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bizim içimizde Sivas Madımak'ta canlı canlı yakılan insanları yakan insanların avukatlığını yapan adam yok. Bir yandan insan haklarından bahsediyorsunuz, bir yandan Sivas'ta diri diri insanları yakan kişileri milletvekili olarak bu sıralarda? Ve Anayasa Mahkemesine üye olarak atıyorsunuz ve bizim içimizde bu ülkede darbeyi gerçekleştirenlerin avukatlığını yapan tek bir arkadaşımız yok. Ben?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sen darbeye karşı mısın, darbeye?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sen benim kadar karşı ol. Sen o tarihte devlet memurluğu yaparken ben devlet memurluğu bile yapmadım. Sen kendine bak Canikli, sen aynaya bak, aynaya. Sen geçmişine bak, geçmişine, sen geçmişine bak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Önce bir insanın geçmişine, cibiliyetine bakmak lazım. Sen ona bak.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sen Cumhuriyet Halk Partisinin geçmişini bir kenara bırak, sen kendi atalarına, dedelerine bak.
BAŞKAN - Lütfen Sayın Öztürk?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sen millî çıkarları?
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen? Bu tarz doğru bir tarz değil Sayın Öztürk.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Birazcık onuru varsa çıksın söylesin. Ne varsa söylesin Sayın Başkan, çıksın söylesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sen burada tarikatları, cemaatleri savunamazsın.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, ne varsa çıksın söylesin. Ne varsa çıksın söylesin. Birazcık onuru varsa çıksın söylesin. Böyle rezalet olmaz Sayın Başkan.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) -Senin millî iradeye hakaret etmeye hakkın yok.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Terbiyesizlik yapmasın, çıksın söylesin. Ne varsa, bildiği bir şey varsa çıksın söylesin Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen?
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Aksi hâlde müfteridir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Haddini bileceksin! Haddini bileceksin!
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Bir şey bilip de söyleyemiyorsa, söylemiyorsa, müfteridir Sayın Başkan; çıksın söylesin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Müfteri sensin!
BAŞKAN - Sayın Öztürk, lütfen kürsüyü terk edin! Lütfen?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Sözümün ne olduğunu biliyorum ben.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Çık söyle, ne biliyorsan söyle.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Saygısız adam! Sen milletvekiliysen ben de milletvekiliyim.