| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 19.06.2012 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum.
Türkiye işçi sınıfının başına gelen son on yıldaki en büyük talihsizlik, şüphesiz Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarda olmasıdır. Bu iktidar sırasında iş dünyasında, emek dünyasında, çalışma hayatında gözlenebilen en bariz iki değişim sendikalaşmanın, sendikal hareketin geriliyor olması ve taşeronlaşmanın artıyor olmasıdır. Sayın Bakanın en büyük şansı ise Ömer Dinçer gibi bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanıyla hem halef selef hem selef halef olmuş olma durumudur. Sayın Bakan uzlaşmaya açık kişiliğiyle burada dişe dokunacak konularda elbette bizim önerilerimizi dinlemiyor ama bazen bir virgülün, bir noktanın yerinin değiştirilmesi noktasında bizim katkılarımıza açık olmasıyla bile buradaki tansiyonu ayarlamayı başarabiliyor. Oysaki Sayın Ömer Dinçer öyle bir bakanlık yaptı ki bütün sosyal taraflarla kavga etti; eczacıların, doktorların, diş hekimlerinin, hemşirelerin, emeklilerin, BAĞ-KUR'luların, işçilerin, hepsinin ahını almakla öylesine meşguldü ki yapması gereken işleri yapmadı. Bu yapmadığı işler bugün Sayın Bakanın karşısına çıkıyor ve "Bu yasayı sekiz yıldır niye yapmadınız, dokuz yıldır niye yapmadınız?" dendiğinde söyleyecek bir şey bulamıyor, sadece "Geçen dönem biz bu konuda yoğun çalışmalar yaptık, sosyal taraflarla da bu konuları görüştük, işte bugüne nasipmiş." diyor. İşte o arada Sayın Ömer Dinçer'in bütün sosyal taraflarla köprüleri attığı ve herkesi canından bezdirdiği Bakanlık dönemi var. Bunu açıkça ortaya koymak lazım.
Muhalefet bazen de hatırlatmaktır, bazen de unutturmamaktır. 2010 yılında Zonguldak'ta yaşanan grizu patlamasından sonra Sayın Ömer Dinçer şu ifadeleri kullanmıştı: "İlk 19 madencimizin bedeninde herhangi bir yanık yoktu, güzel öldüler. 8 madencimizde ise hafif yanıklar vardı, onların kimlik tespitlerinde sorunlar yaşandı. Maden işçileri ailelerine teslim edildi, aileler huzur içindeler."
Sayın Ömer Dinçer taşeronlaşmanın tam bir savunucusu ve kusursuz bir sendika düşmanıydı. Sayın Ömer Dinçer'in altı ayda bir yapılan denetimleri yeterli görmesi ve göçüklerin denetimsizlikten olmadığını ifade etmesi, kamuya ait işletmelerde meydana gelen kazalarda özeldekilere göre daha fazla madencinin öldüğünü iddia etmesi, herhâlde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının tarihinde kara bir leke olarak yerini aldı ve kendisi taşeron sistemini savunurken şu ifadeleri kullanmıştı: "Kazanın taşeronla ilgisi yok. Bunu sendikacıların özel sektöre ait madenlerde örgütlenememelerinden duydukları rahatsızlıktan dolayı tetiklediklerini düşünüyorum."
Ve Sayın Ömer Dinçer'e taşeron konusundaki rakamlar sorulduğunda "175 bin taşeron işçisi var." ifadesini kullanmıştı. Oysaki hemen birkaç ay sonra aynı bürokratlar Sayın Faruk Çelik'e 450 bin taşeron işçisinin olduğu bilgisini verdiler. Ama biz hepimiz biliyoruz ki Türkiye'deki gerçek veriler 6 milyon kişinin iş güvencesinden yoksun bir şekilde taşeronların elinde ekmekleri için kendi hayatlarını ve hizmet verdikleri, bazen görev yaptıkları yerdeki kişilerin hayatlarını da tehlikeye atıyor olmalarından.
"AKP geldi geleli iki şey oluyor." dedik. Bir tanesi, sendikalaşma düşüyor, bir tanesi de taşeronlaşma artıyor. Bu taşeronlaşmanın en çok arttığı iki tane bakanlık var. Bunlardan bir tanesi Sağlık Bakanlığı. Şu anda Komisyon sıralarında olan Sayın Komisyon Başkanımızla katıldığımız her yerde sağlıkta taşeronlaşmanın ben ne kadar berbat bir şey olduğunu anlatırken, zaman zaman Sayın Erdöl de bunun faziletlerinden bahsediyor. 2003 yılında Sağlık Bakanlığı bünyesinde sadece 11 bin tane taşeron işçi çalışırken 2010 yılı rakamlarına göre bu tam 150 bine çıkmış durumda. Millî Eğitim Bakanlığı ise 2003 yılıyla 2009 yılları arasında aldığı 478 bin işçiden 240 bin tanesini taşeron işçi olarak almış durumda. Sağlıkta taşeron meselesini tartışırken -bizim aramızda bir anekdottur- ben hep sağlıkta taşeronlaşmanın hangi alanda olursa olsun çok tehlikeli olduğunu söylerim. Sayın Erdöl de "Ya, temizlik işlerinde taşeron olmasının toplam sağlık hizmetiyle ne ilgisi var?" der. Bu konuda cevabı? Manisa Akıl Hastanesinde bir taşeron sağlık işçisinin göreve başladığı gün akıl hastası küçücük bir kıza tecavüz etmesiyle biz o tartışmayı bitirdik. İnşallah Türkiye de bu taşeron tartışmasından en kısa sürede sıyrılır. Ve Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında taşeron işçiliğe son vermiş olacağız.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.