| Konu: | İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KANUNU TASARISI VE TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 19.06.2012 |
OĞUZ OYAN (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuştuğumuz konu, 2003 yılında burada İş Kanunu olarak gündemimize geldi, onun beşinci bölümünü teşkil ediyordu. 2003 yılından itibaren bu düzenleme yürürlükte ama Türkiye'de bütün bir 2000'li yıllar boyunca, bütün bir AKP dönemince iş kazalarının arttığı, meslek hastalıklarının arttığı dönemden geçtik, ne yazık ki başarılı olamadı. O zamanki bütün eleştirilerimiz böylece haklılık kazandı bir kez daha.
Şimdi, aslında meselenin temelinde birkaç yapısal neden var. Bir tanesi, bütün dünya ülkelerinde, kapitalist ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de sermayenin kârını azamileştirme, maksimum kılma hırsı ile iş güvenliği ve meslek hastalıklarını önleme maliyetleri arasındaki çelişkidir. Bu çelişki, bu çatışma, eğer iş gücünün örgütlenmesi söz konusu değilse sermaye lehine çözülür. Dolayısıyla da burada da Türkiye'deki uygulama, özellikle de ucuz iş gücü yaratma felsefesi üzerinden giden uygulama tam da bu noktayı daha da körüklemiş, daha da perçinlemiştir. Dolayısıyla, burada öncelikli mesele ya sistemi bir şekilde ehlîleştirmek ya da işvereni eğitmektir. Öncelikle mesele buradan geçmektedir, yani yaptırımlara bağlamaktır işvereni, işverenin eğitilmesini sağlamaktır, tabii, işçinin eğitilmesini buna bağlı olarak düşünmektir.
İkinci mesele, kurumsal yapıyı yeterli düzeye getirmektir. Yani yasal güvencelerin yetersizliğini tamamlamak, örgütlenme haklarını, sendikalaşma haklarını engellememek, tam tersine, desteklemek; dolayısıyla, iş güvenliği ve iş hastalıklarının temel bir sorun alanını çözmektir.
Üçüncü sorun alanı, taşeronlaştırmadır, kayıt dışı istihdamdır ve Türkiye'de bu oranlar çok yüksektir. Bunu önlemeden, kayıt dışılığı önlemeden Türkiye'de yasal düzenlemelerle iş kazalarının azaltılması olanağı çok kısıtlıdır. Bu konuda tasarının bize getirdiği bir şey yoktur.
Dördüncüsü, koruyucu ve önleyici hizmetlerin ve donanımın yetersizliğidir. Türkiye'de çalışma saatleri çok uzundur, iş kazalarının çok önemli bir nedenidir. Türkiye'de işçiye eğitim mesai saatleri içinde verilmemektedir çünkü işveren orada sadece iş gücü verimliliğini düşünmektedir, hâlbuki uzun vadeli düşünse belki bu yanlıştır. Yeterli bir denetim, yeterli bir işçi konusunda tedbir alma yoktur ve işçinin de işi kaybetme korkusu çok egemendir.
Bakın, Türk Hava Yolları grevi? Ki bu grev aslında burada doğrudan doğruya iş ilişkilerine bir müdahale sonucunda ortaya çıkmıştır. Eğer bu olmasaydı olmayacaktı ama görünüz, bakınız ki Türkiye'de iş güvenliği sadece çalışma koşullarının içinde değil, çalışma koşullarını düzenleyen, buradan, yasama organı üzerinden gelen koşullarla da oluşmakta ve bugün 305 arkadaşımız işini kaybetmiştir. İşini kaybetme korkusu, işçiyi tedbir almaktan uzaklaştıran ana etkenlerden bir tanesidir ve bunun sorumlusu da yasa koyucudur, burada AKP İktidarıdır.
Beşinci olarak, denetimin ve caydırıcılığın yetersizliğidir. Ciddi bir denetim sorunu var. 28 bin iş yeri, şu an 50'nin üzerinde iş yeri denetim kapsamında ve doğru düzgün denetlenemiyor. Şimdi burada, bu düzenlemeyle 1 milyon 426 bine çıkıyor. Bunu nasıl yapacaksınız? Hangi mekanizmalarla yapacaksınız ve nasıl bir caydırıcılık oluşturacaksınız? Bizim buradaki önergemiz bu caydırıcılığın artması için idari para cezalarının 4 kat artırılmasını öngörmektedir, belki bir işe yarar diye onayınıza sunuyoruz.
Tabii şunu da söyleyelim: Bu denetimin giderek piyasalaştırılması, yeni bir rant kapısı olması, yeni bir güvencesizlik unsurudur. Bu piyasalaştırma anlayışından kesinlikle vazgeçmek gerekir. Ne AB uyumu ne ILO sözleşmesi açısından böyle bir talep yoktur. Dolayısıyla sendikaların, sendikal örgütlenmenin görev almadığı, içinde yer almadığı bir iş kazaları iş güvencesi yasasının hiçbir anlamı yoktur, hiçbir uygulanma imkânı yoktur. Bu nedenle de bu tasarının eksik olduğunu düşünüyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.