GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:92
Tarih:10.04.2012

REFİK ERYILMAZ (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin, Suriye'den gelen sığınmacılarla ilgili Meclis araştırması açılması yönündeki talebi, teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına lehinde söz almış bulunuyorum.

Daha önce Tunus'ta başlayıp Libya, Mısır, Bahreyn ve Yemen'de yaşanan ayaklanma ve çatışmalar Büyük Orta Doğu Projesi'nin bir sonucudur. Suriye'de yaşanan olayların da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekmektedir.

Suriye'ye karşı yürütülen kampanya, uluslararası emperyalist güçlerin ve savaş tekellerinin bir komplosudur. AKP Hükûmeti, yaptığı açıklamalar ve takındığı tavır ile emperyalist güçlerin Orta Doğu'daki çıkarlarına hizmet etmektedir. Bugüne kadar yaşadıklarımız ve Hükûmetin tavrı maalesef bunu açıkça ortaya koymuştur.

Suriye, ABD ve İsrail'in Orta Doğu'daki çıkarları için bir engel ve tehlike olarak görülmektedir; tıpkı İran gibi, Batının kara listesindedir. Uluslararası camia bir taraftan muhalif grupları koruyup kollama dâhil silahlandırıp eğitim ve lojistik destek sağlarken -ki Türkiye bu işi açıkça yapıyor- Suriye polis ve askerlerinin üzerine salarken, öbür taraftan da uluslararası basını da kullanarak Suriye yönetimini halkına karşı katliam yapmakla, uluslararası hukuku çiğnemekle, halkın üzerine bomba yağdırmakla suçlayıp uluslararası müdahaleye zemin hazırlamaya çalışmaktadır.

Yeni Orta Doğu planı İslam dünyasını yeniden kamplara ayırmaktadır. Geçen yüzyıl başında cetvelle onlarca devlete bölünen Orta Doğu halkları şimdi etnik ve mezhepsel farklılıklar kullanılarak çok daha derin ve tehlikeli bir biçimde karşı karşıya getiriliyor. Orta Doğu'da Şii bloka karşı Sünni blok bu yüzyıla damgasını vuracak tartışmanın içine çekiliyor. 1982 yılında İsrail'in Dışişleri yetkilisi Oded Yinon "Irak üçe bölünmeli, Lübnan beşe bölünmeli, Suriye dörde bölünmeli." şeklinde bir öneriyle ortaya çıkmamış mıydı? Suriye'nin bir din çatışmasının içine çekilmesi gerekiyordu. Sünni ülkeler Suudi Arabistan, Ürdün, Türkiye ve Mısır; Şii İran, Suriye, Irak ve Lübnan Hizbullahıyla karşı karşıya getirilmeye çalışılmaktadır. Din ayrımı körüklenmekte, eş zamanlı olarak rejim muhaliflerine milyarlarca dolar para aktarılmakta ve silahlandırılmaktadır. Suriye uluslararası güce ve Büyük Orta Doğu Projesi'ne boyun eğmediği için cezalandırılmak istenmektedir. Ambargo, yaptırımlar, iç çatışmalar, muhaliflerin desteklenmesi ve silahlandırılması yöntemleri kullanılarak ülke bölünme, kaos ve dış müdahale tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmaktadır.

Önümüzdeki günlerde tüm bölge önce Şii ve Sünni çatışmalarıyla, ardından etnik kimliklerin isyanıyla sarsılacaktır. İşte, Hillary Clinton'ın söz ettiği kusursuz fırtına budur. Suriye, Orta Doğu'da "Arap baharı" adı altında saklanan darbe imalatının son halkası olmayacak, bu azgın dalga daha sonra sınırlarımıza da dayanacaktır. Parçalanırken zalimin yanında yer alanlar bir gün sıranın kendilerine geleceğini de unutmamalıdır. Büyük Orta Doğu Projesi'nin Eş Başkanı olduğunu söyleyen Başbakan Erdoğan'ın "Suriye iç meselemizdir." yaklaşımı, halkların kardeşliğini dinamitlemek ve emperyalistlerin savaş çığırtkanlığına destek vermekten başka bir şey değildir.

Suriye bizim iç meselemiz olamaz; olsa olsa barış içinde yaşayacağımız ve ulusal bütünlüğüne saygı duyacağımız komşumuz olabilir. Türkiye, ABD eksenli savaş ve işgali kutsayan politikalardan derhâl kendini kurtarmalıdır. Haksız olarak uluslararası bir müdahale kararı alınsa bile Suriye ile olan tarihî ve kültürel bağlarımızdan dolayı emperyalistlerle saf tutamayız. Savaştan yana taraf olmamalıyız.

Emperyalizm, dünya halklarına savaş, yıkım, ölüm ve işgalden başka bir şey getirmemiştir. Suriye halkının savaş ile yok edilmesine, topraklarının işgal edilmesine, talan edilmesine ve bölünmesine asla izin verilmemelidir. Suriye'deki bir savaşın bölgeyi etkileyeceği ve Türkiye'yi de Orta Doğu bataklığına sürükleyeceği açıktır.

Başbakanın son günlerde gittikçe sertleşen tehditkâr ve uluslararası diplomatik nezaketten uzak söylemi, savaş çığırtkanlığı, her iki ülke halkları arasında yıllarca sürecek düşmanlık ve nefret tohumlarını ekmektedir. Daha düne kadar Suriye yönetimini dost ve müttefik ülke olarak değerlendiren, henüz bir yıl önce, Suriye ile barış ve dostluk barajının temelini atan ve karşılıklı vize muafiyeti dâhil olmak üzere Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a "kardeşim" diye hitap eden Sayın Başbakan ve Hükûmetinin bu kadar kısa sürede Suriye ile savaşın eşiğine gelmesi düşündürücüdür.

Suriye'nin demokratikleşmesi hiç kimsenin umurunda değildir. Amaç, uluslararası güçlerin Orta Doğu'daki çıkarlarına hizmet edecek yeni, kukla bir yönetim oluşturmaktır, Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da ve diğer Arap ülkelerinde olduğu gibi.

Irak'ta 2 milyon Müslüman sivilin ölümüne ve yüz binlerce masum Müslüman kadının tecavüze uğramasına bugüne kadar hiç ses çıkarmayan AKP Hükûmeti, nedense Suriye konusunda şahin kesilmiştir. Arap ülkelerine demokrasiyi götüreceği safsatasını ağzından düşürmeyenlere sormak gerekmez mi: "Hangi ülkeye demokrasiyi götürdünüz? Libya'ya mı, Mısır'a mı, Irak'a mı, Bahreyn'e mi yoksa Yemen'e mi?"

AKP Hükûmetinin, komşu, dost ve kardeş bir ülke olan Suriye yönetimini silahlı güç kullanmak suretiyle devirmeye çalışan muhalif gruba destek verdiği yönündeki haberleri dehşetle ve ibretle izliyoruz. Kendini özgür Suriye ordusunun lideri olarak tanıtan bir albay, iç ve dış basına verdiği demeçlerinde Türkiye'de yaşadığını, Türk güvenlik güçleri tarafından özel olarak korunduğunu, eğitim aldıklarını ve Suriye yönetimine karşı silahlı mücadele verdiklerini, Suriye ordu birliklerine ve polis gücüyle istihbarat elemanlarına karşı silahlı eylemler gerçekleştirdiklerini ve bu eylemleri Türkiye'den yönettiğini açıkça itiraf etmiştir.

Sayın Başbakan, her fırsatta "Terörün dini, dili, ırkı, milleti ve vatanı olmaz." diyen siz değil miydiniz? "Terör nereden ve kimden gelirse gelsin lanetlemek gerekir." diyen siz değil miydiniz? Olayların başladığı günden bugüne 2.500 Suriye polis ve askerinin bu muhalif güçler tarafından öldürüldüğü söylenmektedir. Komşu, dost ve kardeş bir ülke olan Suriye'nin asker ve polisine karşı yapılan bu silahlı saldırıları lanetlemek yerine, destekliyor gibi bir izlenim yaratmak ne derece doğrudur? Suriye'deki yönetimi yıkmak için düğmeye basan küresel güçler, sadece muhalif gruplara silah ve eğitim desteği vermekle kalmayıp ayrıca dünya kamuoyuna mevcut yönetimin halka karşı katliam yaptığı izlenimi ve görüntüsü yaratıp yapılmak istenen bir askerî dış müdahaleye zemin hazırlamaya çalışmaktadır. Şu anda yandaş medyada yayınlanan haber ve görüntüler, Türkiye ile Suriye halkları arasında düşmanlığı körüklediği gibi Türkiye'de Sünni-Alevi düşmanlığını da körüklemektedir. Bu, ülkemize yapılabilecek en büyük kötülüktür.

AKP Hükûmetinin Suriye politikasına karşı duran Türkiye'deki laik, Atatürkçü, solcu ve milliyetçi kesimin direncini kırmak için birtakım oyunların devreye sokulduğunu da görüyoruz. Nitekim, daha önce Suriye'deki Türkiye Büyükelçiliğine, Türk Bayrağı'na ve Atatürk posterine yönelik saldırılar ile en son iki gün önce Suriye sınırında yaşanan silahlı saldırı olayları, oynanmak istenen oyunun birer parçalarıdır.

AKP Hükûmeti Suriye politikasını yeniden gözden geçirmek zorundadır. Mevcut politikalar ülkemizin ulusal çıkarlarına zarar vermektedir. Sınır ticareti durma noktasına gelmiş, bölge esnafı, sanayicisi ve ihracatçısı büyük bir ekonomik sıkıntının içine girmiştir. Bölge halkımız yaşanabilecek bir kardeş kavgasından derin bir endişe duymaktadır. Hükûmetin, gerçekten Suriye'de akan kanın durmasını ve barışın kurulmasını istiyorsa Annan Planı'nı desteklemesi gerekmektedir. AKP Hükûmeti uluslararası güçlerin baskı ve dayatmalarından kendini kurtarmak zorundadır. Suriye'deki bir savaşın bütün bölgeyi etkileyeceği ve Türkiye'yi de Orta Doğu bataklığına sürükleyeceği aşikârdır. Türkiye'nin böyle bir bataklığın içine çekilmesine izin verilmemelidir. AKP Hükûmetinin bu politikaları ülkenin ulusal çıkarlarına hizmet etmediği gibi, ulusal güvenliğimizi de tehdit etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

REFİK ERYILMAZ (Devamla) - Mustafa Kemal'in öncülüğünde ve halkın desteğiyle emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesi veren Türkiye, "Yurtta sulh, cihanda sulh." ilkesi gereğince komşularına karşı emperyalist emeller besleyemez. Aksi bir tavır ülkemize ve halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür; sonu belli olmayan bir maceraya, Orta Doğu bataklığına sürüklenmektir. Bu kirli savaşa ve yaratılmak istenen kardeş kavgasına karşı durmak bu Meclis çatısı altında bulunan bütün milletvekillerinin görevidir. Herkesi bu kirli savaşa karşı durmaya davet ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Eryılmaz.