| Konu: | CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUBU ADINA GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ ANKARA MİLLETVEKİLİ EMİNE ÜLKER TARHAN, YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE VE İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ'NİN, İZLEMEKTE OLDUĞU DIŞ POLİTİKANIN GERÇEKLERDEN UZAK OLDUĞU, ÜLKE GÜVENLİĞİ VE ÇIKARLARINA ZARAR VERDİĞİ İDDİASIYLA DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN ÖN GÖRÜŞMESİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 116 |
| Tarih: | 06.06.2012 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hakkında verdiğimiz gensoru önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Ulusal çıkarlarımızı kişisel çıkarlarının ve ideolojik yaklaşımlarının üzerinde tutan milletvekillerini saygıyla selamlayarak sözlerime başlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bizi gensoru vermeye iten durumlar nelerdir? Niye biz bu gensoruyu hazırladık? Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Dışişleri Bakanı ideolojik yaklaşımlarını ulusal çıkarlarımızın üzerinde tutmuştur, ülkemizi AKP'ye destek sözü veren ülkelerin oyuncağı ve taşeronu hâline getirmiştir, ilkesiz ve tutarsız bir dış politika izleyerek ülkemizi birçok kereler küçük duruma düşürmüştür. İşte, bu yüzden o koltukta oturmamalıdır. Şimdi, biraz detaya gireceğim ve söylediklerimde niçin haklı olduğumu sizlere anlatmaya çalışacağım. Aslında içimden "Keşke haklı olmasaydım." dediğimi de bilmenizi isterim.
Dışişleri Bakanı, "Bölgede Amerika'nın, Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye ile çıkarları örtüşüyor." diyerek dış politikamızın kimin dümenine göre seyredeceğini aslında çok net bir şekilde açıklamıştır. Bu nasıl bir çıkar örtüşmesidir? Irak'ta dökülen kandan elde edilen çıkarlar bizim ulusal çıkarlarımızla örtüşmekte midir? Orta Doğu'nun kan gölü hâline dönmesi pahasına Suriye üzerinde oynanan oyundan bizim nasıl bir ulusal çıkarımız olabilir? Olsa olsa bazılarının ideolojik çıkarı olabilir. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu coğrafyada herhangi bir ideolojik çıkarı olmayacağını çok iyi biliyoruz. Kendi çıkarları ile yani Amerika Birleşik Devletleri'nin çıkarı ile AKP'nin ideolojik çıkarlarını yan yana koymuş olan ABD sizin anlayacağınız dilden konuşmayı başarmıştır, bu dilin adı "kazan kazan" ya da İngilizcesiyle "win win" dilidir. Amerika Birleşik Devletleri ve yandaşları, onu alkışlayan şakşakçıları maddi ve stratejik kazanç sağlayacaklardır bu ülkede, bu coğrafyada; AKP ise ideolojik kazanç sağlayacaktır. İşte, bütün işi özü budur, bizi de bu gensoruyu vermeye iten hadise de budur. Gerçekten ABD'nin çıkarları ile AKP'nin çıkarları örtüşmüştür, her iki taraf da kazanmaktadır, ama kaybeden maalesef ülkemiz olmaktadır. O yüzden Dışişleri Bakanı derhâl o koltuktan kalkmalıdır veya uygun şekilde kaldırılmalıdır.
Şimdi Mustafa Kemal Atatürk'ün Gençliğe Hitabe'deki sözleri biraz daha anlam kazanıyor. Diyor ki: "Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler." İşte, bugün yaşadığımız durum, maalesef budur. Dış politikadaki itibarımız, Dışişleri Bakanının Obama tarafından işaret parmağıyla çağrılacak seviyeye düşürülmüştür.
Değerli arkadaşlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu Dışişleri Bakanı hiç kimse tarafından bir parmak hareketiyle çağrılamaz, çağrılsa da asla gitmez, kazara eğer gitmişse de milletinden özür diler ve istifa eder. Eğer bunları yapmıyorsa, yine Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu Başbakanı bu kişiyi görevden alır. Eğer tüm bunlar da olmuyorsa, Cumhuriyet Halk Partisine gensoru vermek görev hâline gelir.
Şimdi, Dışişleri Bakanının ülkeyi maddi hasarlara, maddi sıkıntılara soktuğunu da birkaç cümleyle anlatmak istiyorum.
Sayın Dışişleri Bakanı, hangi konutta oturuyorsunuz? Bu konuta ne kadar para ödüyorsunuz? Dışişleri Bakanlığının resmî konutunda kim oturuyor? Sayın Cumhurbaşkanı oturuyor. Cumhurbaşkanının bir konutu yok mu? Neden kendi konutunda oturmuyor? Ve siz bir başka konut kiralayarak, ayda tam 47 bin lira, bakın yılda demiyorum, ayda 47 bin Türk lirasını yetimlerin boğazından çıkarıp bu konutta harcıyorsunuz, kendi resmî konutunuz olduğu hâlde.
Değerli milletvekilleri, şimdi biraz da komşularımızla olan ilişkilerimize bakalım. Bana bir ülke, bir komşu ülke söyleyin ki dış ilişkilerimiz istikrarlı bir şekilde iyi gitsin. İstikrar var mı? Var. Nasıl? Sürekli kötüye gidiyoruz. Sürekli kötüye giden bir dış politika izliyoruz. "Sıfır sorun izleyeceğiz." dediniz, şu anda maalesef sıfır komşumuz kaldı, bizi seven sıfır komşu kaldı. Suriye'yi mi ele alayım? Irak'ı mı ele alayım? İran'ı mı ele alayım? Hangisini ele alayım? Elimi nereye atsam maalesef büyük sıkıntı çıkıyor. Suriye'de Esat sizin kardeşinizdi "kardeşim Esat" dediniz, sonra "cani Esed" oldu birdenbire. Orada ortak Bakanlar Kurulu yaptınız, sonra gittiniz Şam Büyükelçiliğini kapattınız, arkasından Türkiye'deki Suriye Büyükelçisini de sınır dışı ettiniz. Gerekçe neymiş efendim? Gerekçe, orada dikta rejimi olmasıymış.
Değerli arkadaşlar, bu söylemlerinize çocuklar bile güler. Suriye'deki rejim hiçbir zaman değişmedi ki, baba Esat zamanında neyse şimdi de o rejimdir. Suriye'de dökülen kan hiç kimse tarafından onanmaz. Suriye'deki şiddet, kim uyguluyorsa, kime uyguluyorsa hiçbir şekilde asla kabul edilemez. Kabul edilemeyecek olan bir şey daha vardır: Sizin daha dün "kardeş" dediğiniz bir insanla, bugün "cani" diyerek yollarınızı ayırmış olmanızdır.
"Ticaret" dediniz, "Ticaret iyi olacak." dediniz; şimdi sıfır. Bu kürsüden "Irak'ta masada değildik, Irak'ta hata yaptık; şimdi Suriye masasındayız, bu hatamızı telafi edeceğiz." diyen sizdiniz. Ne demek istediniz acaba? 1 Mart Tezkeresinin intikamını mı aldık diyorsunuz? Evet, eğer öyleyse başardınız, sizi buradan tebrik ediyorum.
Hani İsrail ile Suriye arasında ara bulucu olacaktınız? İki tane iyi geçindiğimiz ülke vardı, sayenizde her ikisiyle de düşman olduk. Sizin istikrar dediğiniz buysa, evet, istikrar ama kötüye giden bir istikrar. Bunları mutlaka gözden geçirmeniz ve mutlaka ve mutlaka düzeltmeniz gerekiyor idi ama o şansınızı kaçırdınız. Hani hep diyordunuz ya: "Esat otobandan geçişi kaçırdı, artık geri dönüşü olmayan bir yolda." Siz de aynen bu yoldasınız. Artık ne yapsanız siz bu dış politikayı hiçbir şekilde yoluna koyamazsınız. Neden mi? Yine bu kürsüden çıktınız, dediniz ki: "Orta Doğu'da yeni bir düzen kuruluyor. Orta Doğu'da kurulan bu düzenin sahibi biz olacağız." Meclis tutanakları işte burada; açın bakın, dediniz mi demediniz mi? İşte, sizin hırsınız aklınızın önüne geçmiş. Sizin hırsınız gözlerinizi kör etmiş. Türkiye'yi nasıl bir uçuruma sürüklediğinizin siz farkında değilsiniz ama biz, bunları söyleyip ve Başbakanı uyarmak mecburiyetindeyiz. Çünkü biz ülkemizi çok seviyoruz. Herkes artık, tehlikenin daha çok farkına vardı. Suriye ile savaşmak için can attığınızı artık herkes gördü. İşte bu yüzden, ülkemizi savaşa sokmamak adına, daha çok zarar vermemek adına o koltuğu derhâl terk etmelisiniz.
Gelelim İran'a; Kürecik'te ABD'ye ait, İran'a karşı İsrail'i koruyan radar üssü kurulmasına izin verdiniz. Çok tartıştık; uzatmayacağım burada. "NATO üssü" dediniz, halkımızı kandırdınız. Obama çıktı "O üs bizimdir, NATO'ya devredeceğiz." dedi. Ya, bir çıkıp özür dilemez mi insan? "Ya, biz yanlış söylemişiz, pardon; o üs Amerika'nındı, şimdi NATO'ya devrediliyor." demez mi insan? Bunu da demediniz. Orada yabancı ülkelerin askerlerini konuşlandırdınız bu Meclisten, yüce Meclisten izin almadan. Anayasa suçu işlediniz Sayın Bakan.
İran'da nükleer programla ilgili uluslararası görüşmelerde hani İran'a destek oluyordunuz? Hani İran'ın yanındaydınız? Şimdi, birdenbire Batı'nın ekonomik yaptırımlarını İran'a uygulamaya başladınız.
Hangi ülkeleri örnek vereyim; Ermenistan mı? Buyurun; işgal altındaki Azerbaycan toprakları ve Karabağ sorunu dururken, gittiniz Ermenistan ile protokoller yaptınız. Yapmadıysanız; çıkarsınız, burada yirmi dakika zamanınız var, "yapmadım" dersiniz. Azerbaycan ile ilişkilerimizi bozdunuz.
Irak'ta, Irak içinde aranan bir mezhep temsilcisine geldiniz burada kucak açtınız. GATA'ya yatırdınız; tabiri caizse "GATA kulli" yaptınız.
Ondan sonra, sınır güvenliğimizi de Amerika'ya emanet ettiniz. Onların işaret ettiği 34 yurttaşımızı katlettiniz.
Kıbrıs'ı mı anlatayım? Buyurun. "Türkiye'den beslenenler Türkiye'yi eleştiremez." diyen bir hastalıklı zihniyetin temsilcisisiniz. Sayenizde Kıbrıs politikası artık tamamen çözümsüz hâle geldi.
Libya mı? Barış Ödülü aldırdınız Başbakana, sonra "cani" dediniz. Bu nasıl bir ruh hâli bunu hiçbir şekilde anlayamıyorum.
Bu da yetmezmiş gibi daha on beş yirmi gün önce Dışişleri Komisyonunda, milis yetiştirmek üzere, bakın polis değil, milis yetiştirmek üzere anlaşma imzaladınız.
İsrail'i mi anlatayım? 9 vatandaşımızı katleden, Gazze'de insanlık dışı uygulamalar yapan İsrail, acaba özür diledi mi, ben mi bilmiyorum? Eğer özür dilediyse ben bilmediğim için sizlerden özür diliyorum. O yüzden mutlaka oradan kalkmalısınız Sayın Bakan.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
AYTUĞ ATICI (Devamla) - Burada Avrupa Birliğine girdik diye fişekler atan kimdi Allah aşkına, kimdi? Havai fişekler atıp Avrupa Birliğine girdik diye milleti nasıl kandırdınız? Niye çıkıp buradan "pardon" demiyorsunuz? Artık Avrupa Birliğinde tam üyelik hedef olmaktan çıktı, katılım müzakereleri durdu, hâlâ hayal âleminde yaşıyorsunuz.
Mısır'a mı bakayım biraz da? Sadece ideolojik yaklaşıyorsunuz. Tahrir Meydanı'nda meydana gelen olaylara "demokrasi" dediniz, aynı Tahrir Meydanı'nda bu sefer insanlara yeni rejimleri, askerler ateş açtılar, sesinizi çıkarmadınız. Niye? Çünkü ideolojik yaklaştınız.
Sudan'ı mı örnek vereyim? El Beşir'i Türkiye'de ağırladınız. Bu adam "katil" diye tüm dünyada ilan edildi. Niye? Yine ideolojik davrandınız. İşte bu sebeplerden dolayı o koltuktan kalkmalısınız, kaldırılmalısınız çünkü ülkemize zarar veriyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Atıcı.