| Konu: | AMME ALACAKLARININ TAHSİL USULÜ HAKKINDA KANUN İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFLERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 114 |
| Tarih: | 31.05.2012 |
CHP GRUBU ADINA RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı'nın görüşülmesi sırasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi belirtmek için söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama başlamadan önce, çok gündemde de olan ve hep de tartıştığımız, benden önce arkadaşlarımın da dile getirdiği memur maaş artış hızlarıyla ilgili ben de görüşlerimi belirtmek istiyorum. Hazır Sayın Bakanımız da burada, o konuda da kendisinden bir cevap vermesini istirham ediyorum.
Şimdi, tabii, Hükûmet biliyorsunuz 3,5+3,5 önerdi, ondan sonra da Hakem Kurulunda 4+4 oldu. Sayın Bakan hem Plan ve Bütçe Komisyon görüşmeleri sırasındaki toplantılarda hem de basında kamuoyuna verdiği demeçlerde dedi ki: "Personel giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı yüzde 18'den yüzde 28'e yükseldi." Değil mi Sayın Bakan? Yani bir 10 puanlık yükselişten bahsediliyor. Yani aslında personel giderlerinin söylendiği gibi enflasyonun gerisinde kalmadığını ve bütçe içinde göreli payının da arttığını söyledi, doğru. Tam rakamı da vereyim ben: 18,4'tü, sonra yüzde 27,2'ye çıktı. Ancak, Sayın Bakan, buna diğer başka göstergeleri de dâhil ederek bakmak gerekiyor. Buradaki sıkıntı şudur: Bütçe giderlerinin millî gelir içindeki payı azalmıştır. Bu da büyük ölçüde faiz giderlerindeki azalıştan ve yatırım harcamalarındaki azalmadan kaynaklanmıştır. Yani matematiksel anlamda bir bölme işlemini düşünün: Pay aynıdır ama payda değişirse, payda küçülürse ne olur? Oradaki oran daha yüksek gözükür. O yüzden doğru olan yaklaşım, aslında, personel giderlerine, faiz dışı bütçe giderleriyle kıyaslayarak öyle bir oran açısından bakmaktır. Öyle baktığımız zaman da şunu görüyoruz: 2002 yılı içindeki pay yüzde 32,3'müş, 2011 yılında da yüzde 32 kalmış yani bir artış yok.
Tabii, aslında personel harcamalarının artması da gerekir. Çünkü normalde personel giderlerini, personel harcamalarını belirleyen iki tane unsur vardır değerli arkadaşlar: Birisi maaş, ücretler, özlük hakları, onlardaki artıştır; diğeri de personel sayısındaki net artıştır. Böyle baktığımız zaman, Türkiye'nin nüfusunun arttığını düşündüğümüz zaman ve kamu hizmetlerinin de belli bir nicelik ve nitelikte verilmesini düşündüğümüz zaman, söz konusu yaptığımız zaman -ki, bu sizin de, sizlerin de sık sık AKP Hükûmeti olarak dile getirdiğiniz bir husustur- aslında normalde personel giderlerinin artması beklenirdi ama ne yazık ki bir artış yoktur.
Bunu isterseniz bir örnekle vereyim ekranları başındaki izleyicilerimize de anlatmak açısından: Şöyle düşünelim, diyelim ki 4 kişilik bir aile, iki ekmek alıyorlar her gün eve, hepsinin de payına yarım ekmek düşüyor. Bölelim, 4 kişilik ailede ne düşüyor paya? Yüzde 25. Sonra 4 kişilik aileden birisi ayrılsın, 3 kişi kalsın, okumaya gitsin örneğin ailenin çocuğu, 3 kişi kalsınlar. Bu sefer artık iki yerine bir buçuk alsınlar, gene hepsinin payı aynı, gene yarım ekmek yiyorlar ama ne oldu? Oran yüzde 33'e yükseldi. Sizin söylediğiniz de işte aynen budur. Yani, paydanın azalmasına dayalı olarak personel giderleri artmış gibi gözükmektedir, aslında artmamaktadır.
Şimdi, tabii bu torba yasa birçok hüküm içeriyor burada; gelirler vergisi, kurumlar vergisi, KDV, ÖTV, onlarla ilgili değişikler var. Yani, ne getiriyor ekonomik maliyet açısından? Buna ilişkin bize Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında bir ekonomik maliyetlendirme, bir tahminî maliyet bedeline ilişkin belli rakamlar sunuldu ama sizlerin de çok iyi bildiği gibi alınan önlemlerin çoğunun ne getirip ne götüreceği konusunda net bir hesaplama yapılmamış tabii. Oysa, bunu daha önce de değişik zamanlarda söyledik, önümüze gelen, yüce Meclisin önüne gelen tasarıların ne getirip ne götürdüğünün, özellikle bütçe açısından -ki, hepimiz bütçenin göstergelerini, performansını çok yakından takip ediyoruz- ne getirip ne götürdüğünün çok ayrıntılı bilinmesine ihtiyaç var. Bunun için de -5018 sayılı Yasa da söylemiş zaten- düzenleyici yetki analizi, bunlar yapılırsa, önümüze ayrıntılı getirilirse biz de bu konuda görüşlerimizi daha net biçimde açıklarız.
Buradan, izin verirseniz, bu teşvik sistemine bir geçeyim çünkü aslında zaten önümüze gelmiş olan, bu vergi kanunlarında değişiklik yapan kanun tasarısında da zaten büyük ölçüde bu teşvik sisteminin bir parçası olarak ortaya konma ve sunulma var. Bu açıdan da bu teşvik sistemi nasıl, gerçekten başarılı bir teşvik sistemi mi, ona ilişkin düşüncelerimi belirteyim.
Değerli arkadaşlar, bu, AKP'nin iktidar döneminde çıkardığı 4'üncü teşvik paketi. İlk 2 pakette Türkiye'nin bütününü kapsayan bir teşvik sistemi yoktu, belli sayıda il vardı ama 3'üncü ve 4'üncü yani 2009 ve şimdi, işte, 2012'de gündeme girecek olan teşvik yasasında ise bütün Türkiye kapsandı yani 81 ilin hepsi alındı, bu kapsam içinde söz konusu edildi.
Tabii, neydi amaç? Yatırımların artmasıydı. Yatırımların artması açısından bakalım olaya. Performans yüksek mi? Ne yazık ki AKP döneminde çok yüksek bir yatırım performansı göremiyoruz. Burada hem kamu sabit sermaye yatırımlarının millî gelir içindeki payında ciddi bir azalma var. Yani 2002 yılında kamu -yalnız merkezî yönetim bütçesi değil tüm kamuyu kapsıyoruz doğal olarak- sabit sermaye yatırımlarının millî gelir içindeki payı yüzde 4,9'muş; 2011 yılı gerçekleşme tahmini yüzde 4,5. Özel sektörde de doğal olarak 2001 krizi sonrası olduğu için belli bir yükselme var ama öyle söylendiği kadar yüksek bir performans gözükmüyor.
Diğer arkadaşlarımız da belirttiler. Bu teşvik sistemi neye dayanıyor, neye göre illeri gruplandırdınız? İşte, burada da söylenen şu, deniyor ki: "İllerin millî gelirden aldıkları pay ülke içindeki ve Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi." Değerli arkadaşlar, Türkiye İstatistik Kurumu en son 2001 yılında iller itibarıyla millî geliri hesapladı, ondan sonra hesaplamadı. Bir kere, çok önemli bir göstergedir bu. Nerede? Buna ilişkin bir şey yok. Olmadığı zaman bunu nasıl hesapladığınızı gerçekten merak ediyorum.
Diğer taraftan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi Kalkınma Bakanlığı tarafından hazırlandı. Ne yazık ki defalarca talep etmemize rağmen, Komisyon toplantılarında ve daha öncesinde gelen kanunlarda da istememize rağmen henüz önümüze getirilmiş değil. Bu yüzden de bu illerde neye göre böyle bir gruplandırma yapıldı, bunu bilme imkânından yoksunuz çünkü bu önemli. Hepimiz de, milletvekilleri de kendi illerinin neden belli bir bölgeye alındığını doğrusu anlayabilmiş değiller, sık sık da kendi aramızda bu konuyu konuşuyoruz.
Diğer taraftan, başka bir konu da, bir teşvik sisteminde, değerli arkadaşlar, ulaşmak istediğiniz bir amaç olmalı ve ona ilişkin olarak teşvik sistemi onun bir alt amacı aynı zamanda bir araçlar demeti olarak çalışmalı ve dünyanın hemen hemen her tarafında baktığınızda temel olarak sektörel perspektif esas olmalı. Oysa ne yazık ki bizim teşvik sisteminde sektörel değil, bölgesel perspektif ön planda. Bu bölgesel boyutlar, bölgesel ayrım olmasın anlamında söylemiyoruz, elbette olacak, ama temel anlamda sektörel perspektifi olan ama bölgesel boyutları olan bir yaklaşım olmak zorundadır.
Geçmişte de böyleydi değerli arkadaşlar, kalkınmada öncelikli yöreler vardı biliyorsunuz, Türkiye'nin belli birtakım yöreleri bu kalkınmada öncelikli yörelerdi, orada da belli açılardan destekleniyordu. Elbette, bölgesel gelişmişlik farklarının giderilmesini sağlamaya çalışmak bizim için önemli olacak, elbette az gelişmiş bölgelerin daha çok gelişmesini sağlayacağız ama bütün Türkiye'yi, 81 ili 6 tane bölgeye bölerek bunu yapmak mümkün değil.
Diğer taraftan, bölgesel boyutları olacak, ama il bazında değil, ilçe bazında olması gerekiyor. Yani Düzey 2, NUTS 2 önemli bir kriterdir çünkü biz biliyoruz ki illerin ilçeleri arasında -en gelişmiş illerimizde bile bu geçerlidir- çok büyük bir gelişmişlik farkı vardır.
Tabii, az gelişmiş bölgelere yatırım götürmek için yalnızca yatırımları teşvik etmek yetmez değerli arkadaşlar, devlet bizzat oralara gitmeli, oralarda yatırım ve üretim yapmalıdır. O bölgelerde hangi alanlar bölgenin temel iktisadi faaliyet alanını oluşturuyorsa, ona ilişkin olarak oralara gitmek ve orada bizzat devletin yatırım yapmasını sağlamak gerekiyor. Teşvik önemli tabii, elbette, teşviki verelim, özel sektör de gitsin. Ama ya gitmezse ne olacak?
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin elli, altmış yıllık bir teşvik macerası var. Gitmiyor işte, bölgesel gelişmişlik farkları devam ediyor. Ee, o zaman yapmanız gereken devleti bizzat bir ekonomik aktör olarak işin içine sokmaktır.
Son olarak -çok az zamanım kaldı- tabii, değişik hedefleri var teşvik sisteminin, bir tanesi cari açığın azaltılması. Ne yazık ki cari açığın azaltılmasına bu teşvik sistemi yaramaz, hatta kısa vadede yatırımları artırarak Türkiye'de tasarruf açığını artırır. Bildiğiniz gibi bir yatırımlar var, bir de yurt içi tasarruflar. Yani sizin yatırımları artırdığınız bir yapının içinde nasıl bir sonuç ortaya çıkar? Yatırımlar artar, böylece Türkiye'nin tasarrufları azalır.
Bir de tabii, cari açığı azaltmak yalnızca dışarıdan ithal ettiğimiz ara malları Türkiye'de üretmek üzerine olmamalı. Bu nasıl olacak, bunu belli koruma tedbirleriyle destekleyecek misiniz, bütün onlar üzerine de sağlıklı bir perspektif oluşturmak gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Türeli.