GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ÜLKEMİZDEN YURT DIŞINA GÖÇ EDEN İŞÇİLERİN VE AİLELERİNİN YAŞADIKLARI SORUNLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLEN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN 3/11/2011 PERŞEMBE GÜNÜ GENEL KURULDA OKUNARAK GÖRÜŞMELERİNİN AYNI BİRLEŞİMDE YAPILMASINA; GÜNDEMDEKİ SIRALAMA İLE GENEL KURULUN ÇALIŞMA SAATLERİNİN YENİDEN DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:16
Tarih:03.11.2011

ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerimin başında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun ikinci önerisi olan ve elimizdeki Meclis gündeminde "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 20'nci sırasında yer alan 15 sıra sayılı Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu'nun öncelikle görüşülmesini talep ediyoruz. Çünkü son dönemde artan terör olaylarıyla ilgili ve buna destek olan finansman kaynaklarının kontrol altına alınarak terörün önlenmesine yönelik ciddi bir kanun tasarısı olduğunu düşünüyoruz. İnşallah, Meclisin siz değerli üyeleri de aynı düşünceyle bunu kabul eder, bunu da ülkemiz adına hayırlı bir hizmet olarak bugün gerçekleştirmiş oluruz.

Şimdi, grubumuzun önerisi olan ve elli yıl önce 30 Ekim 1961 yılında Türkiye ile Federal Almanya hükûmetleri arasında imzalanan, âdeta toplumda "Umuda yolculuk" olarak bilinen yurt dışı göç anlaşmasının yıl dönümü nedeniyle Türkiye'nin gündemine tekrar gelen yurt dışına göç eden işçilerimizin ve ailelerinin yaşadıkların sorunların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırmasının açılmasını talep ettiğimiz önergemizle ilgili konuşmak istiyorum.

Öncelikle, sözlerimin başında, 26 Ekim ve 30 Ekim tarihleri arasında söz konusu anlaşmanın 50'nci yıl dönümü sebebiyle TRT ve Devlet Demiryolları Genel Müdürlüklerinin iş birliğiyle organize edilen ve Türkiye'den medya mensupları başta olmak üzere, elli yıl önce İstanbul Sirkeci Garı'ndan trene binip Almanya-Münih Garı'na tren yolculuğu yaparak göç etmiş işçilerimizin de içinde yer aldığı tren seferinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi adına birlikte olmaktan onur duyduğum başta Sayın Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubundan Konya Milletvekili Sayın Mustafa Kabakçı, Trabzon Milletvekili Sayın Safiye Seymenoğlu, Elazığ Milletvekili Sayın Sermin Balık, Manisa Milletvekili Sayın Selçuk Özdağ, Düzce Milletvekili Sayın Fevai Arslan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görevli Sayın Ömer Süha Aldan ve şahsımla birlikte, sonradan Sayın Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın da katıldığı güzel yolculuk için birlikte olduğumuz arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Gerçekten, hem Meclisimiz adına bir kaynaşma örneğini yaşadık hem de elli yıl öncesi bu yolculuğa çıkmış birçok vatandaşımızla gerek birlikte gerekse ayrı ayrı dertleşme imkânını bularak onların sorunlarını birinci ağızdan dinleme fırsatı bulduk. Bu yolculukta edindiğim birkaç intibanın dışında bu konuyla ilgili olarak, özellikle de 50'nci yıl dönümü nedeniyle medyaya da yansımış, konu üzerinde emek vermiş, akıl yormuş bazı yazarların da görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her şeyden önce, bu yolculuğa elli yıl öncesi "umuda yolculuk" olarak çıkmış insanlarımızın bugün bazılarının gelmiş olduğu iyi noktadan memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum. Sanatçılarımızdan tutun, Fatih Akın, Mesut Özil gibi sporcularımıza kadar ikinci kuşakta, üçüncü kuşakta Türk genci olarak göğsümüzü kabartacak örnekler var, iş adamları örnekleri var. Bunlar birçok basında ve medyada yer aldığı için onlarla çok fazla vakit harcamamaya özen göstereceğim ancak birçok insanın üzerine gitmeye cesaret edemediği ama o yolculukta bunları yaşayan insanların "Fazla duyulmasın, kimseyi de rahatsız etmeyeyim." düşüncesiyle zorlanarak dile getirdikleri birkaç konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her şeyden önce en çok rahatsızlık duydukları konu 80'li yıllardan itibaren birikmiş sermayelerinin hem Almanya tarafı hem de Türkiye tarafından -kendilerinin ifadesiyle, tırnak içinde söylüyorum- vurguna dönüştürüldüğü rahatsızlığıdır. Yani adına kamuoyunda "İslami holding" denen, halka arz yöntemiyle yabancı ülkelerde tasarruf sahibi olmuş vatandaşlarımızın tasarruflarının değerlendirilmesi amacıyla, Türkiye'de bu sermayelerin nerede kullanıldığının sonradan anlaşılamadığı bir gerçekle karşı karşıya olmuş olmaları, bunları en çok yaralayan ve üzen konuların başında gelmektedir.

Bu konuyla ilgili Meclisin 22'nci Döneminde bir Meclis araştırması raporu hazırlanmış ve Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmüştür. Cumhuriyet Halk Partisinin önerisiyle bu konuda komisyon kurulmuş, çalışmış, rapor açıklanmış ama maalesef, 22'nci Dönem, geçen 23'üncü Dönem ve bu dönemin bugününe kadar burada geliştirilen öneriler, alınması gereken tedbirlerle ilgili Hükûmetin, üzülerek ifade ediyorum, kılını dahi kıpırdatmamış olması bu insanları yaralayan en önemli konuların başında gelmektedir.

Geçen dönem şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna mensup bazı arkadaşlarımla birlikte hiç veremediysek bu konuyla ilgili en az yirmi tane soru önergesi verdik. Üzülerek ifade ediyorum ki hiçbir ilgili bakandan doğru dürüst bir cevap alamadık.

Şimdi, bu sorunun çözülmesi lazım. Yani o raporda bu Meclisin, yüce Meclisin siz değerli üyelerinin de içinde bulunduğu bir grup arkadaşımızın hazırlayarak geliştirdiği önerileri yeniden gündeme taşıyıp mutlaka uygulamaya koymamız lazım. SPK'nın bu konuda yasal düzenlemesinin acilen gerçekleştirilmesi lazım.

"Peki, başka ne var?" derseniz, bu konuyla ilgili sadece bir iki cümleyi aynen aktarma olarak euraktiv.com.tr Yayın Yönetmeni Sayın Kerem Çalışkan'ın ifadesiyle, 21/9/2011 tarihli medyada da "Başarısız Göç Öyküsü" başlığıyla çıkmış yazıdan birkaç cümleyi paylaşmak istiyorum: "Bu paraların çok ciddi bir kısmı da daha sonra, 80'li yıllardan başlayan İslami holdingler vurgununda heba olup gitti. Camilerde toplanan paralar sefil ve sahtekâr insanların elinde buhar olup uçtu. Kurulan onlarca holding birer sahtekârlık makinesi gibi Almanyalı Türklerin parasını eritti."

Devamı var, fazla üzerine gitmeyeceğim.

Bu furyada Türk işçilerinin kaybolan parasının miktarı kimilerine göre 40 milyar euro civarındadır. Geçen dönemki raporlarda zikredilen rakam 30 milyar euro civarındaydı. 30 ya da 40, 3 bile olsa çok önemli ama bu insanlar yılların -otuz yıllık, kırk yıllık- birikimini, inanmışlar, "Müslüman" demişler, insanlara teslim etmişler, aldatılmışlar ve vurguna çevrilmişler. Bu en büyük rahatsızlık konularından birisiydi.

"Başka ne var rahatsızlık duydukları konular arasında?" derseniz, özellikle Almanya'da 2007 yılında çıkartılan ırkçı, yabancılara karşı ırkçı yasaların getirdiği uygulama sıkıntıları var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir kızımızla evlenen Almanya'daki bir Türk genci eşini Almanya'ya götüremiyor, değerli milletvekilleri, çocuğunu Almanya'ya götüremiyor. Şimdi, iyi taraflarından bahsedelim, güzel ama bu insanların bu gerçek problemlerini de unutmayalım. Özellikle bugün Almanya'da yaşayan 3 milyona yakın vatandaşımızın 1 milyona yakını Alman nüfusuna kayıtlı. Özellikle Türklerin yüzde 40'ı fakirlik sınırının altında bir gelir düzeyine sahip ve Alman sosyal yardım kasalarından ayda 600-700 eurocivarında verilen yardımlarla geçiniyor. 1 milyona yakın yirmi beş yaşın altındaki gencin yüzde 60'ı iyi bir eğitimden ve meslekten yoksun durumdadır.

Dolayısıyla bu sorunlara çözüm bulacak bir araştırmanın yapılmasında çok ciddi yarar olduğuna inanıyoruz ve bu konuyla ilgili desteklerinizi bekliyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)