GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TAPU KANUNU VE KADASTRO KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:101
Tarih:02.05.2012

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

228 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Bugün, çocuklarımız adına önemli bir gelişme yaşandı. Biliyorsunuz, Millî Eğitim Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ortak yürüttüğü bir proje vardı, Okul Sütü Projesi. "Okul Sütü Akıl Küpü" bu sloganla yola çıkılarak çocuklarımıza bu proje kapsamında günlük belirli bir miktarda süt dağıtılacak, onların dengeli beslenmesine katkı sunulacak. Ama bugün dakika bir gol bir, bismillah, bu uygulama başlıyor ve yurdun muhtelif yerlerinde sadece bir ilde ya da birkaç ilde değil Samsun'da, Konya'da, Adana'da, Kırıkkale'de, Edirne'de, Antalya'da, Sivas'ta, vesaire birçok yerde çocuklarda bir zehirlenme belirtisi ortaya çıkıyor. Bunlar olabilecek şeylerdir. Muhtelif yerlerde, bir yerde, iki yerde olsa, belki o bölgede bu dağıtımı yapan, süt dağıtımını yapan gıda şirketinde bir sıkıntı olabilir diyebilirim ama şimdi bakıyorsunuz birçok yerde var ve Hükûmetin açıklamasına bakın: "Bu alerjik bir mesele." diyor.

Şimdi, az önce arkadaşım söyledi, yani bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur. Bakın, yani burada Hükûmetin suçu yok, yetkili kurumların, Bakanlığın suçu yok da çocukların mı suçu var?

Efendim, çocuklar hazımsızlık yaşıyormuş, çocukların alerjisi varmış. Ee, tabii, çocuklarımız fakir, yoksul insanların çocukları, demek ki gerçekten sizin sayenizde -ki son on yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz- süt tüketmekten mahrum kalmış. Tabii, mideler alışık olmayan bir gıdayla karşı karşıya kalınca, işte böyle alerjik vakalar ortaya çıkıyor. Sizin bu savunmanızdan bu sonuç ortaya çıkıyor.

HÜSEYİN FİLİZ (Çankırı) - Ne alakası var!

OSMAN ÇAKIR (Düzce) - Bu da konuşma mı ya!

VAHAP SEÇER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, çok önemli bir kanun tasarısını görüşüyoruz.

Şimdi, buraya bazı arkadaşlarım oturuyor, dikkate almıyorum, söyleyecek sözümüz çok ama bir söze bakmak lazım söz mü diye; devamını getirmek istemiyorum. Buraya oturuyor arkadaşlarımız, bu arkadaşlarımızı kürsüde de görmek mümkün değil, burada konuşan hatiplere sürekli laf atıyorlar, sürekli laf atıyorlar, dinlemesini de bilmiyorlar, ama insicamımızı bozamazsınız, biz yine de fikirlerimizi söylemeye devam edeceğiz.

Önemli bir tasarı görüşüyoruz. Bu düzenlemeyle ilgili kanunun daha önceki ilgili maddesi ile bu yeni düzenleme arasında önemli bir değişiklik söz konusu. Temel değişikliklerden biri mütekabiliyet, karşılıklılık esasının yabancıların mülk edinmesi konusunda ortadan kaldırılması. En önemli konulardan bir tanesi yabancıların edineceği mülkte ölçeğin, kotanın ya da sınırın yükseltilmesi; 2,5 dekar alanın 30 dekara ve Bakanlar Kurulu kararıyla da bunun 60 dekara kadar çıkması demek.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Hektar.

VAHAP SEÇER (Devamla) - Hektar, düzeltiyorum hektar.

Şimdi, tarımsal üretimle uğraşan arkadaşlarımız bilir, 2,5 hektar 25 dönüme tekabül eder, 30 hektar 300 dönüme, 60 hektar 600 dönüme yani ortalama verimli bir üretim alanında, toprakta bunun karşılığı, 600 dekarın karşılığı en az, minimum 300 ton buğday üretimi demektir, verimli bir toprakta minimum 300 ton buğday üretimi demektir, minimum 600 ton, 700 ton mısır üretimi demektir. Bunlar önemli üretim kalemleri, temel hububat üretimleri, Türkiye'nin önemli ithalat kalemleri olduğu için bu örnekleri veriyorum.

Dolayısıyla, böyle bir ihtiyaç neden hasıl oldu yani niçin? Sayın Bakan savunmasını yaparken "Yabancı yatırımcı gelsin." Başımız üzerine, elbette ki küresel dünyada, küresel ekonomik düzende artık sermayenin transferi, sermayenin sınırları aşması bir gereklilik değil bir zorunluluk hâline gelmiş. Buna katılıyoruz, bu anlayışa katılıyoruz ama şimdi, dikkat edin Türkiye, hinterland olarak baktığınız zaman, jeopolitik olarak baktığınız zaman, coğrafi konum olarak baktığınız zaman, ekolojik yapı olarak baktığınız zaman, tarım toprakları olarak baktığınız zaman çok önemli bir coğrafyada yer alıyor.

Türkiye'nin yaklaşık olarak 28 milyon hektar tarım alanı var. Bunun 24-24,5-25 milyon hektarı tarımsal üretimde kullanılabiliyor yıllara göre değişmek kaydıyla ve sadece 8,5 milyon hektarda sulu tarım yapabiliyoruz ve bunun da sadece yaklaşık olarak 5 milyon hektarı şu anda suya kavuşmuş ve yüksek verim aldığımız topraklar. Daha bir 4 milyon hektara, yaklaşık olarak 3,5-4 milyon hektara sulama yatırımları yapmalıyız ki bu arazilerde yüksek verimi sağlayabilelim.

Bunları niçin anlatıyorum? Türkiye, nüfus açısından da ekonomik açıdan da hızla gelişen bir ülke. Nüfusunuz artıyor, tabii ki gıdaya gereksinim artıyor. Refah düzeyiniz artıyor, bunu siz de iddia ediyorsunuz, Türkiye'nin geçen yılki gayrisafi millî hasılası 750 milyar dolarları aşmış; yani 1 trilyon TL'nin üzerinde, 1,2 trilyon TL gibi bir gayrisafi millî hasılaya ulaşmışız. Bunu, sizin uyguladığınız ekonomik modelin, ekonomik sisteminin mükemmelliği adına, övgü adına söylemiyorum.

Şimdi, görünürde dal budak yerinde ama meyve yok, ağacın üzerinde meyve yok. Yani kapasite olarak ekonominiz mükemmel seviyelerde ama gelir dağılımında adalete bakıyorsunuz, orada AKP İktidarı sınıfta kalıyor.

Şimdi, 10 bin dolar, 12 bin dolar kişi başına düşen gayrisafi millî hasıla; siz inanıyor musunuz? Her Türk bireyi, her Türk ferdi yılda cebine bırakın 10 bin doları, 12 bin doları, 1.000 dolar, 1.000 doları gören vatandaşımın sayısı kaç? Türkiye'de 1 milyondan fazla vatandaşım gece yatağına aç giriyor. Türkiye'deki toplam ganimetin, toplam kaynaklardan elde edilen ganimetin yüzde 80'ini yüzde 20 nüfus paylaşıyor, yüzde 20 ganimeti de yüzde 80 nüfus paylaşıyor. Böyle bir yaman çelişki var.

Dolayısıyla bu hinterlant üzerinde tarım toprakları önemlidir, dünyanın her tarafında artık tarım toprakları önemlidir. Bakın, özellikle Körfez ülkeleri, petrol satıp dolar kazanan, parayı da nereye harcayacağını bilemeyen Körfez ülkeleri; Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan üçüncü dünya ülkelerinden, Kamboçya'dan toprak alıyor, Sudan'dan, Endonezya'dan gidiyor toprak satın alıyor. Çünkü tükettiği temel gıdanın yüzde 90'nı, yüzde 95'i ithal, buna döviz ödüyor. Öyle bir an gelebilir ki? 2008 gıda krizini hatırlatmak istiyorum, bazı ürünleri Türkiye, ithal etmek istedi, dünya piyasalarına çıktı, dünya pazarlarına çıktı, dünya pazarlarında satın alacak ürün bulamadı. Çünkü herkes önünü görmüştü, dünyanın büyük tahıl üreticileri bile, büyük ihracatçı tahıl ülkeleri bile ihracatlarını durdurmuşlardı. Biz satışlarımızı durduruyoruz; nihayetinde dünyayı bir sıkıntı bekliyor, açlık tehlikesi bekliyor. Dolayısıyla kendi vatandaşlarının bu sıkıntıdan minimum etkilenmesi için ihracatlarını durdurdular. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Öyle bir an gelir ki cebinizde para olabilir, milyon dolarlar olabilir, hazineniz dolu olabilir ama yurttaşınızın, vatandaşınızın karnını doyurmak için dünyadan temel gıda maddelerini bulma şansına sahip olmayabilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, bu düzenlemede anlayamadığım bir konu var. Şimdi, yetki Bakanlar Kuruluna veriliyor. "İkili ilişkiler", "ülke menfaatleri", bunlar subjektif kavramlar yani bir hükûmete göre Suriye'yle ikili ilişkiler önemli olabilir, ülke menfaatleri olabilir, o ülke dost olabilir ama bir başka hükûmet için, bir başka Bakanlar Kurulunu temsil eden şahsiyetler için aynı anlayış olmayabilir. Dolayısıyla bu düzenleme baştan sona yanlıştır. Tekrar söylüyorum, burada bir paranoya içerisinde "Aman, yabancı sermaye ülkeme gelmesin. Aman, Türkiye'den hiçbir şey yabancı uluslararası sermaye gruplarına satılmasın, onlarla iş yapmayalım. Ülke elden gitti, ülke bölündü." Böyle bir anlayış içerisinde kesinlikle değilim ama Türkiye'de bu anlamda politikaları uygularken rasyonel olmak zorundasınız, akılcı olmak zorundasınız.

Bu yanlış bir düzenleme, bu düzenlemeye Cumhuriyet Halk Partisi olarak ret oyu vereceğimizi bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Seçer.