| Konu: | CHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 101 |
| Tarih: | 02.05.2012 |
DEMİR ÇELİK (Muş) - Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin yeni teşvik paketine ilişkin araştırma önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ekonomi, bir toplumun olmazsa olmazı noktasında toplumun kendisini üretebilmesi, sürdürebilmesi için önemli bir kriterdir. Bu yönüyle teşvikler de tarih boyunca sadece Türkiye'de değil, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi coğrafyamızda da Osmanlıdan beri uygulanmıştır, uygulanacaktır da. Cumhuriyet hükûmetleri tarafından onlarca kez teşvik paketleriyle ülkenin kalkınmışlığını hızlandırma yönlü bir kısım girişimler, amacına uygun düzeyde yapılmadığından kaynaklı olarak kaynakların heba edilmesine, öngörülen amaçtan uzaklaşmasına da neden olmuştur.
Bir teşvikte öngörülen, beklenen temel kriterler şunlar olmalıdır diye düşünüyoruz:
1) Yatırımı ve istihdamı öngörmeli, teşvik etmeli.
2) Uluslararası rekabeti geliştirici nitelikte olmalı.
3) Yoksulluğu, işsizliği giderecek nitelikte ve özellikte olmalı.
4) Bölgeler ve iller arası gelişmişlik farkını gideren, onların gayrisafi millî hasılası dâhil olmak üzere insani yaşam endeksini niteliksel olarak değiştiren, dönüştüren boyutta olmalıdır.
Ancak, getirilmek istenen yeni teşvik yasasını bu kriterler nezdinde incelemek istediğimizde bunlardan çok uzak, günümüz demokrasisinin katılımcı özelliğini es geçen, Bakanlığın ilgili bürokratlarının masa üstü çalışmalarına dayalı bir çalışmanın ürünü ve eseri olarak görmek mümkün.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son on yılda AKP Hükûmeti tarafından bu ve benzeri çalışmalar, her seferinde bir oldubittiye getirildiği için uygulanan uygulama yanlışlıkları neticesinde öz eleştiri vererek, toplumun temel eleştirilerini dikkate alarak yeniyi uygulamayı hedefleyeceğine, yazboz tahtasına dönüştürülen bir pratiğe dönüşüyor.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, özellikle birçok alanda olduğu gibi ekonomik teşviklerin uygulandığı "Doğu, Güneydoğu Anadolu" olarak adlandırılan Kürt coğrafyasında geçmiş teşviklerin nelere mal olduğunu, neleri değiştirip dönüştürdüğünü görmek noktasında da gerçekten bir kısım talihsiz örneklere şahit gelmek mümkün. Birçok ilimizde geçmiş hükûmetler tarafından verilen teşvikler amacına uygun kullanılmadığından, binaları iskelet fakat teşvikten yararlanan sermayedarların, ilgili teşviklerini Türkiye'nin metropollerinde, batı yakasında yeni üretim alanlarına dönüştürdüğü gibi bir gerçekle yüzleşmeniz mümkündür.
Siz, birkaç yıl öncesinde "kalkınma ajansları" adı altında birkaç ili yan yana getirip illerin gelişmişlik düzeyinin birbirine yakın olma kriterini esas alarak bir kalkınmayı önünüze koymuştunuz. Bugün, kalkınma ajansları üzerinden beklenmesi gereken verimliliği almamış olacaksınız ki ondan vazgeçmiş, illeri esas alan, illere indirgenen bir teşvik yasasıyla illeri esas almaya çalışıyorsunuz. Burada da yine unuttuğunuz bir gerçeklik, bir realite var: İllerin sadece gayrisafi millî hasıladan aldığı paydan ya da kişi başına düşen millî gelirdeki paydan hareketle gelişmişlik düzeyi ele alınamaz; gelişmişlik düzeyini belirleyen sosyoekonomik, tarihsel, kültürel birikimleriyle beraber ele alındığında ancak anlamlı ve değerli olur. Siz, o ilde, o bölgede yaşayan insanların yaşam endeksini niteliksel olarak değiştiremeyecekseniz, değer katamayacaksanız, yeniden üretebilmek adına onu bir şekliyle destekleyecek bir politikadan yoksunsanız, sadece geçmiş hükûmetlerde olduğuna benzer, hükûmete yakın olan, yerel ve taşradaki ayağı pozisyonunda olan siyasal aktörlerin faydalanmasına dönük bir teşvikle, ancak bireyin, küçük bir odağın ve kesimin zenginleşmesine, buna karşın toplumun yoksullaşmasına, kaybetmesine neden olacaksınız. Hâlbuki, teşvikte esas olan, insanların satın alabilme gücünü yükseltmektir, onları mutlu etmektir, zengin etmektir ama söz konusu olan teşvik bunlardan uzak. Çünkü yapılmak istenen ya da en azından kamuoyuna duyurulmak istenen, bu niteliklerden uzak yeni bir Çin endüstriyel sanayisini bu bölgelerde yaratmaktır. Buradan da örgütsüz, sendikasız, emek yoksunu bölge insanlarını, halklarını düşük ücretlerle kölevari çalıştırmaktır. İnsanları, yatırım adına toplumun ve sistemin olanaklarını onlara sunacaksınız, onların yarattığı fabrikalarda, atölyelerde çalıştırmak durumunda kaldığınız ya da çalışmak zorunda kalan insanları ise asgari ücrete mahkûm kılacaksınız, sendikasız bırakacaksınız, örgütlü toplum olmanın gereği olarak hak ve taleplerinin elde edilmesi mücadelesinden de alıkoyacaksınız. Bu doğru değil. Bu yapılmak istenen, otoriter zihniyetin kendisine yakın olanı desteklediği, güç verdiği, katkı verdiği, kendisi dışındakini de hiçleştirip yok saydığı bir anlayışın, bir zihniyetin ürünüdür ki doksan yıldır duyduğumuz bu rahatsızlığın çözümü, her seferinde, iktidar partisinden muhalefet partisine, herkesin çıkıp "Vesayet rejiminden kurtulalım." dediği, tekçi, katı merkeziyetçi, otoriter devlet zihniyeti yerine demokratik, eşitlikçi, özgürlükçü bir toplumu yaratmaktan geçer. Buna dair bir duyarlılık olması gerekirken, buna dönük bir çalışma esas alınması gerekirken uluslararası neoliberal ekonomik politikaların ülkemizde ulaşamadığı bölgelerde ve yerellerde hidroelektrik santrallerinde yaptığımız gibi, nükleer santrallerde yapmaya çalıştığımız gibi ya da birçok bölgede temelini atıp bir şekliyle üretim ve istihdamdan yararlanacağı vaadinde bulunduğumuz ama bölgeyi de, ili de, o bölge ve ilde yaşayan insanları da kalkındıramadığımız geçmiş örnek pratiklerimizin benzeri bir yaklaşımla bu sorunun üstesinden gelemeyiz.
Bu açıdan, evet, Türkiye, dünyanın 16'ncı ekonomik gelişmişlik durumu ve olanağını yakalamışken ama insani yaşam endeksi itibarıyla 92'nci sıradayken bu paradoksu, bu makas aralığını gideren, daraltan, toplum lehine, toplumu zenginleştiren enine boyuna bir ekonomik politika olmazsa olmazdı. Yapılması gereken, yüzde 15'ler civarındaki işsizlik rakamını geriye çeken, insanların açlık sınırı olan 970 rakamlarının çok altındaki asgari ücreti yükseltip onları iş ve olanak sahibi yapmaya dönük bir yatırım ve istihdam çalışması öngörülmesi gerekirken, yoksulluk sınırı olan 3.500 civarındaki rakamdan yoksun olan 25 milyon insanımızın açlık, yoksulluk sorununu gidermeye dönük bir teşvik yasası anlamlıydı, değerliydi. Ancak Hükûmet, her şeyde olduğu gibi bu temel talepleri es geçen, dikkate almayan, kendine özgü, kendisiyle ilgili olan kısmını esasına almıştır. Bu açıdan da buradan dönülmesi gerektiğini düşünüyor, Cumhuriyet Halk Partisinin buna dönük verdiği araştırma önergesi nezdinde, cumhuriyet tarihi boyunca verilen tüm teşvik yasalarının ya da teşvik kanunlarının neleri getirip götürdüğünün araştırılması önergesini desteklediğimizi belirtiyor, bu konuda desteklerinize muhtaç olduğumuzu ifade ediyor, teşekkürlerimi sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Çelik.