| Konu: | CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 26.04.2012 |
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; evet, uzun süredir aslında Türkiye'nin gündeminde olan ancak bir türlü Meclisin gündemine alamadığımız, alamadığınız daha doğrusu, üç maddelik bu kanunu ancak şu saatte görüşebiliyoruz. Tabii, gönül isterdi ki bu kanun çok daha önce, aylar önce Meclisin gündeminde olsun. Zira, hatırladığım kadarıyla, 13 Ocakta biz bu kanunu Adalet Komisyonunda görüştük ve 13 Ocakta bu 1'inci maddesi? Sanıyorum onunla ilgili biraz sonra farklı bir değerlendirme yapılacak. 1'inci madde niye geldi? Niçin o teklifi Sayın Kubat arkadaşımız verdi? O zaman biz de anlamamıştık. Zira, tutukluların haklarını düzenleyen -olumlu anlamda bir insanlık hakkı- insani haklarını düzenleyen bir değişiklik teklifi söz konusuydu. Birdenbire, onun içerisine, tam tersi, tutukluların haklarını ortadan kaldırmaya çalışan, zedeleyen olumsuz anlamda bir değişikliğin de bu teklifin içerisine sokulduğunu görmüştük. Sanıyorum, onunla ilgili olarak -az önce görüşürken- o teklifin madde metninden çıkarılması yönünde AKP'li arkadaşlarımızın bir önergesi olacağına ilişkin bir duyumum oldu.
Değerli arkadaşlar, ben bu teklifi ne zaman verdim? Kamuoyu bu süreci nasıl yaşadı? Kısaca bir paylaşmak lazım.
Bakın, 15 Eylülde, şu anda Oda TV davasından yargılanan ama tahliye edilmiş olan Doğan Yurdakul'un eşi Sayın Güngör Yurdakul rahmetli olmuştu. O da rahatsızdı, kanser hastasıydı, eşi kendisini sağlığında görüp helalleşmek istemişti. Bununla ilgili, hatırlarsınız, basında da yer alan haberler vardı. İlgili hâkimliğe, savcılığa başvurusu vardı ama yasal düzenleme olmadığı gerekçesiyle kendisine böyle bir izin verilememişti ve eşini gidip görememişti hastanede yani kendisiyle helalleşememişti. Ne oldu? Cenazesine katılmak durumunda kaldı. O düzenlemeyi de aslında çok önce yapmamıştık, geçen yıl mart ayında -yani 2011'in Mart ayının sonunda- tutukluların yakınlarından sayılanların -işte, kardeş, eş, anne, baba, eşinin anne babası- ölümü hâlinde tutuklulara bu hakkı geçen yıl vermiştik. O haktan faydalanarak cenazesine katılmıştı, hatırlarsınız. O görüntüler Türkiye'de medyada, televizyonlarda, yazılı basında ciddi anlamda yer almıştı, insanlar çok rahatsız olmuştu. Hatırlayın, mezarlıkta eşini defin için son görevini yaparken cezaevi aracıyla geldi, yanında jandarmalar, güvenlik kuvvetleri vardı ve kamuoyu bu konuyu konuşmuştu. Genel Başkanımız, kendisine taziye ziyaretine gittiğinde yani kendisi izinli olarak çıktığında Doğan Yurdakul, daha sonra basınla bu konuyu paylaşırken "Biz bir yasa teklifi vereceğiz ve bu konunun mutlaka sağlığında? Yani tutukluların sayılan yakınlarının bu tür ciddi rahatsızlıkları, hastalıkları varken kendilerini görmelerinin, en azından ellerini tutmalarının, onlarla vedalaşmalarının, helalleşmelerinin, o ölümden evvel kendilerini görmelerinin sağlanması yönünde bir teklif vereceğiz." demişti. Ben bunun üzerine, Genel Başkanımızın bu açıklamasından sonra, değerli arkadaşlar, 21 Eylülde bu teklifi Meclis Başkanlığına verdim.
Bunu niye anlatıyorum? Şunun için anlatıyorum: Geçtiğimiz günlerde -biraz sonra belki konuşulur- AKP sözcülerince bu kanunun buraya gelmesinin gecikmesinin müsebbibi olarak biz görüldük. Sayın Canikli'nin "Ya, Cumhuriyet Halk Partililer bu kanunu görüşmek istemiyorlar." gibi açıklaması oldu. O nedenle bu süreci paylaşmak lazım, bilmeniz gerekir, 21 Eylül. 21 Eylülden ocak ayına kadar bu konuda hiçbir girişim olmadı. Yasa teklifi orada duruyor. Bir insan hakkından bahsediyoruz. Modern toplumların infaz sistemine bunu elli yıl önce koyduklarını biliyoruz.
Tabii ki tutukluların haklarını düzenlerken belki biraz daha dikkatli davranmak gerekebilir ama bu bir insani hak. "Bunu niçin bu kadar bekledik?" derken hatırlayın, bu kanunun diğer? Bu kanunla ilintili olarak ismi geçen Sayın Haberal'ın annesi de ciddi rahatsızdı. Kendisi doksan küsur yaşındaydı o tarihte, doksan üç, doksan dört yaşındaydı ve çok ciddi rahatsızlık yaşıyordu ve hastanedeydi. Bunu her birimiz biliyorduk. Önceki Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal Sayın Başbakanın ameliyatından sonra kendisine geçmiş olsun ziyaretine gittiğinde bu konuyu hatırlatmıştı. "Böyle bir durum var?" Sayın Haberal'la ilgili gerçekten üzücü olan başka, diğer bir durum da şuydu: Kendisi cezaevinde, hapishanede tutuklu iken babasını da kaybetmişti. Ne zaman kaybetmişti? Hatırladığım kadarıyla 2010 yılının Ocak ayında. Babasının cenazesine gidememişti, izin verilememişti. Az önce Sayın Doğan Yurdakul'a verilmiş olan o hak yasada olmadığı için o tarihte -çünkü 2011 Mart ayında bu yasanın buradan çıktığını belirttim- Sayın Haberal babasının cenazesine de katılamamıştı, yani böyle de bir talihsiz süreç yaşamıştı. "Hiç olmazsa hastanedeyken gelsin, annesini ziyaret etsin, annesiyle görüşsün." denmişti. Tabii, bu, kamuoyunda konuşulmuştu. Sayın Doğan Yurdakul'la ilgili olan bu sürece Sayın Haberal'ın durumu da daha sonra dâhil oldu ve ocak ayının başlarında, daha doğrusu aralığın sonundaydı sanıyorum, Mehmet Kubat'ın da bir değişiklik teklifi, bu konudaki yasa teklifi Meclis Başkanlığına verildi ama değerli arkadaşlar yani sanki o teklif verilirken o güne kadar Meclis Başkanlığında hiç böyle bir teklif yok yani biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak herhangi bir düzenlemeyi buraya getirmemişiz, Komisyonda veya Meclis Başkanlığında, daha doğrusu Komisyonda böyle bir teklif sırada beklemiyor, ilk kez AKP böyle bir düzenlemeyi veriyormuş gibi açıklamalar yapıldı, o da yanlıştı. Dediğim gibi, biz eylül ayında vermiştik bu düzenlemeyi. Ne oldu? 13 Ocakta Komisyondan geçti. Bugün, arkadaşlar, nisan ayının sonuna geldik. Az önce konuştuk, 13 Ocaktan bu yana, sanıyorum otuza yakın kanunu, tasarıyı ya da teklifi burada, Mecliste görüşerek kabul ettik, kabul ettiniz. Bakın, otuza yakın? Şurada kırmızı gündem var, bakarsanız onun sırasına, içine, bu 136 sayılı kanunun hep önlerde olduğunu görürsünüz ama bir şekilde sizin getirdiğiniz grup önerileriyle hep ötelendi, hep ileriye atıldı bu kanun. Niye ötelendi, niye atıldı, onunla ilgili süreci de aslında az önce sözlerimin başında belirttim, o da ortaya çıktı. Yani orada bir duyarsızlığınız var, Sayın Haberal'ın annesi rahmetli Medine Haberal Başkent Üniversitesi Hastanesinde aylardır tedavi görüyordu, doksan küsur yaşındaydı. Bunu bilmemeniz mümkün değil, bunu biliyorsunuz. Yani burada hassasiyet var, bu konu konuşulmuş, kamuoyuyla paylaşılmış, Sayın Bakanın, Sayın Başbakanın da bu konuda açıklamaları var "Evet, bu düzenleme yapılmalı çünkü bu düzenlemede çok geç kalındı." şeklinde ama buna rağmen bir türlü gündeme alınmadı, bir türlü buraya gelip de sizler "Biz bunu görüşelim." demediniz. Buna karşılık, tam tersi, bu talihsiz olay olduktan sonra, Sayın Haberal'ın annesi rahmetli olduktan sonra bunu dahi burada kalkıp, az önce belirttiğim gibi, maalesef olumsuz anlamda kullanmaya çalıştı arkadaşlarımız. Üzücü olan buydu bizler açısından. Tabii, şunu demem mümkün değil, öyle bir üslubu zaten taşımıyorum yani "Orada olan olsun, biz daha sonra bu kanunu Meclis gündemine alalım." şeklinde bir düşünce içerisinde olduğunuzu hiçbir şekilde düşünmüyorum ama değerli arkadaşlar, bu düzenlemeyi bugün görüşüyor olmamız -hele hele bu saatte, işte Meclisin hâli de ortada, arkadaşlarımızın birçoğu bu kanunla ilgili olarak burada konuşmaları, görüşmeleri de izleme şansına sahip değil- bir ayıbımızdır, onu öncelikle belirtmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, ne getirecek bu kanun, onu da kısaca belirteyim: Az önce de bahsettim, tutuklular birtakım insani haklarına burada kavuşacaklar. Hükümlülerle ilgili bir düzenleme de var Sayın Kubat'ın düzenlemesinde, orada da yeni bir değişiklik, daha doğrusu biraz daha genişletildi hükümlülerle ilgili durum. Yani tutuklular ve hükümlüler, yasada sayılan yakınları, ikinci derece yakınları, onların hastalığında, ciddi rahatsızlık yaşadıkları durumlarda bir günlük, ölümlerinde de iki günlük cezaevinden refakat eşliğinde izinli ayrılabilecekler.
Biz teklifimizde o sürelerin biraz daha fazla olmasını istemiştik, hatta önergeler de verdik Komisyonda -ölü biliyorsunuz bizim geleneklerimizde üç günlük bir taziyeyle uğurlanıyor yani aileler genelde üç günlük bir taziyeyi bu ölümden sonra değerlendiriyorlar, öyle bir geleneğimiz var- "Hiç olmazsa üç gün olsun." dedik, "Hastalıklarla ilgili bu süre de iki gün olsun." dedik. Ama Komisyonda bizim önergelerimiz AKP'li arkadaşlarımızın oylarıyla kabul edilmemişti, bu düzenlemeler geliyor.
Şimdi, bir düzenleme daha vardı, 1'inci madde. Sanıyorum onunla ilgili bir geri çekme, daha doğrusu önergeyle kanun metninden çıkarılması talep edilecek dolayısıyla belki konuşulmayacak tümünden sonraki görüşmelerde. Ama o neydi? O da şuydu: Yani aslında kişiye özel düzenlemenin ta kendisi oydu. Biz bunu Komisyonda da söyledik. Yani bu tutukluların haklarıyla ilgili düzenleme genel bir düzenleme değerli arkadaşlar. Şu anda cezaevinde 130 bin insan var, bunların büyük bir kısmı hükümlü, bir kısmı da tutuklu. Yani şu düzenleme yasalaştığında her biri için geçerli ama kamuoyunda bu düzenleme Sayın Doğan Yurdakul ve Sayın Haberal'ın durumu biraz daha dikkat çekilerek paylaşıldığı için onların isimleri ön planda ama bu kanun çıktığında herkese uygulanacak. Fakat 1'inci madde bambaşka bir şey. 1'inci maddeyle ilgili de şunu söylemek isterim: Orada bir cezaevindeki hükümlünün -hükümlülerle ilgili o- kendisini ziyarete gelen yakınları ya da avukatları aracılığıyla terör örgütünü yönlendirdiğine dair, yani ona mesaj gönderdiği, onu yönettiğine dair somut bulgular, belgeler var ise bu görüşmeleri altı ay süreyle yasaklayan bir düzenlemeydi. Aslında bu düzenleme teröristbaşıyla ilgiliydi. Sayın Başbakan -çünkü hatırlıyorum- zaman zaman işte "Avukatlarıyla görüşüyor, mesajlar gönderiyor." açıklamalarını yapmıştı, bununla ilgili düzenleme yapılacağını söylemişti. Esas düzenleme oydu yani kişiye özel düzenleme ama bundan? Sakıncalarını biz şeyde de belirttik yani özellikle savunma hakkını kısıtlayan hükmüyle ilgili olarak. Değerli arkadaşlar, tüm avukatların her biri o düzenlemede neredeyse kurye suçlamasıyla suçlanıyordu. Herhangi bir şekilde avukatlar hükümlünün yanına geldiğinde her avukatı kapsayan bir genel suçlamaydı o. Avukatlar alacaklar, işte terör örgütüne bilgileri, belgeleri götürecekler ya da o talimatları götürecekler ve terör örgütünün faaliyetlerine yön verecekler şeklinde bir suçlamaydı; bu yanlıştı. Hükümlülerin avukatlarıyla savunma hakkını kısıtlayan bu düzenlemeye de itiraz etmiştik. Bu düzenleme bu yasanın bugüne kadar aslında burada konuşulmamasının, zannediyorum gecikmesinin de asıl sebebiydi çünkü bugün bu düzenlemeyi, o 1'inci maddeyi geri çekiyorsanız değerli arkadaşlar, bununla ilgili ciddi sıkıntılar yaşandığı ortaya çıkıyor. O maddeyi o metin içerisine Sayın Kubat niye sokmuştur, kendisi biraz sonra -herhâlde tümü üzerinde o konuşacaktır- gelsin -ya da bilmiyorum nasıl girdi o madde oraya ve niçin bu kanun aylarca, yaklaşık işte başından bu yana düşünürsek yedi ay ve Komisyondan bu yana da düşünürsek üç buçuk ay Meclis gündemine gelmedi- anlatsın, biz de öğrenelim değerli arkadaşlar.
Bakın, bu düzenlemeyi yaparak bugüne kadar çok gecikmiş bir insan hakkını tutuklulara ve hükümlülere vereceğiz; bu, işin bir tarafı ama Türkiye'nin bence esas sorunu, daha doğrusu bizim cezaevlerimizin, hapishanelerimizin, Türkiye'deki adalet sisteminin esas sorunu bu değil. Yani bu mutlaka olumlu bir değişiklik olacak ama değerli arkadaşlar, bizim çok önemli sorunlarımız var. Sayın Bakan burada, zaman zaman Komisyonda da konuşuyoruz ama Türkiye'nin esas meselesi, değerli arkadaşlar, insanlar cezaevindeler, çok uzun süre cezaevindeler. Tutukluluk kurumunu biz bir türlü amacına uygun bir şekilde uygulamada kullanmıyoruz. Niye kullanmıyoruz? Uygulayıcılar bu konuda ne uluslararası anlaşmaları dinliyorlar ne bizim Anayasa'mızın 90'ıncı maddesine bakıyorlar ne Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bakıyorlar, hiçbir şekilde bakmıyorlar hâkim ve savcılar. Bildikleri bir yol var, yöntem şu: "Alalım, hapishaneye atalım, ondan sonra yargılarız." Nasıl yargılayacaksınız? Aylar, yıllar? Bugün sorsam, şu Ergenekon 1, Ergenekon 2, Balyoz davaları, içlerine hangi davalar birleştirildi? Hangi davalar katıldı Balyoz'a, Ergenekon'a? İnanın, daha davaya bakan mahkeme hâkimleri dahi bilmezler belki de, onlar da karıştıracaklar. Yüzlerce dava geldi, birbirlerinin içerisine girildi ama insanlar tutuklu. Şimdi, bu sorunun çözülmesi lazım.
Cezaevindeki tutukluların dışarıda hasta olan yakınlarının, hayatlarını kaybetmiş olan yakınlarının durumlarını konuşurken, aslında cezaevinde insanlarımızı hastalığa, ölüme mahkûm eder hâle geldik. Üç yıl, dört yıl, beş yıl bu insanlar cezaevinde tutuklu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye'yle ilgili olarak artık yaka silker hâle gelmiş. Yani 47 ülke bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini tanıyor, sicili en bozuk ülke biziz. Sayın Bakan çıksın, söylesin, biraz sonra konuşur. Sürekli aleyhimize kararlar? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlara bakın arkadaşlar. Sözleşme'nin 5'inci maddesi, 6'ncı maddesi. Yani Sözleşme'nin 5'inci maddesindeki güvenlik ve özgürlüğün ihlali, 6'ncı maddedeki adil yargılamanın ihlali. Tutukluluk süreleriyle ilgili çok ağır koşullar koymuşlar. İki yıldan sonra insanların hâlâ hapishanede kalmasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok ağır şartlara bağlamış. Türkiye'de leblebi gibi tutuklama kararları veriliyor ve bunlar yıllar geçmesine rağmen mahkemeler tarafından hiç dikkate alınmıyor değerli arkadaşlar. Esas mesele bu. Bu sorunu bizim mutlaka ve mutlaka çözmemiz lazım.
Değerli arkadaşlar, şimdi, cezaevinde yaklaşık olarak 130 bin insanın tutuklu olduğunu, hükümlü olduğunu her birimiz biliyoruz çünkü burada değişik tarihlerde değişik kanunları görüşürken bu rakamlar söylendi. En son bu denetimli serbestlikle ilgili değişiklikten sonra sanıyorum 10 bin civarı ya da 15 bin civarı hükümlü tahliye oldu, kısmen de olsa biraz rahatlama olmuştur diye düşünüyorum.
Diğer mesele, bugün de gündem de olan? Çünkü süreme baktım, sürem de kısalıyor, onu da belirtmek istiyorum. Yani şurada üç gün önce, dört gün önce biz 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı'mızı kutladık. Ulusal egemenliğin 92'nci yılını burada kutladık değerli arkadaşlar ama bizim bu Parlamentoda olması gereken 8 milletvekili arkadaşımız hâlâ hapishanede, yani orada tutsaklar. Şimdi, "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir." sözünün "kayıtsız, şartsız" kısmını bir türlü idrak edemiyoruz. Yani nasıl halkın seçtiği, milletimizin oylarıyla buraya göndermiş olduğu milletvekili arkadaşlarımız hâlâ hapishanedeler? Bununla ilgili düzenlemenin bugüne kadar yapılmamış olması da bu Meclisin ayıbıydı. Yani biz Meclis açılırken yemin töreni öncesi AKP'li arkadaşlarımızla birlikte bir metin hazırlamıştık. O metni hazırlayan Cumhuriyet Halk Partisinin heyeti içerisinde ben de vardım, Sayın Hamzaçebi de vardı. AKP'den de arkadaşlarımız gerçi burada, Ahmet Aydın burada.
Değerli arkadaşlar, orada çok açık bir şekilde ikinci paragrafta bu konuyu dile getirmiştik bundan on ay önce ve demiştik ki: "Halkın vekâletini alan ve seçilmiş milletvekillerinin mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunmaları gerekir, burada görevlerini yapmaları gerekir, bunu istiyoruz." Tam aradan on ay geçti. On aydan bu yana hiçbir düzenleme, hiçbir adım atılmadı. Ta ki Meclis Başkanı geçtiğimiz günlerde bu konuda bir adım attı. Ben onun samimi olduğunu kendi adıma söyleyeyim, samimi buluyorum. O konu mutlaka bir sonuca ulaşacaktır, ulaşmalıdır diye düşünüyorum çünkü bu, Türkiye'nin ayıbıdır. Sayın Başbakanın yaptığı açıklamaları da o süreçte yadırgadığımı belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar. Yani Sayın Başbakan bu konu gündeme geldiğinde parti grup başkan vekilleri, Sayın Meclis Başkanıyla bir araya geldiğinde "Bu bizim meselemiz değil." demişti, "Bizi ilgilendirmez." anlamında bir açıklama yapmıştı. Tabii, çok üzücü bir açıklamaydı. Sayın Başbakan, geçmişte kendilerinin ne söylediğini, ne yaptığını zaman zaman unutuyor ve değerli arkadaşlar, bakın burada "Nasıl ilgilendirmez kendisini?" diye AKP sözcülerinin birtakım açıklamaları var, onları sizlerle paylaşacağım. Çok değil, şurada MİT Kanunu'nu görüşürken, hatırlayın, çünkü aradan iki ay geçti, Sayın Başbakan bir şey söylemişti, demişti ki: "Seçilmişleri atanmışlara yedirmeyiz, harcatmayız." Bu mealde bir açıklaması vardı, hatırlayın. Bunu söyleyen bir insan, çıkıyor diyor ki: "Bu konu bizi ilgilendirmez."
Şimdi, sen "Seçilmişleri atanmışlara biz harcatmayız." diyebiliyorsan, seçilmişlerle ilgili bu şekilde konuşamazsın yani en azından daha farklı bir üslup kullanması lazım. Onu geçtim, hatırlayın, BDP'li arkadaşlarımız burada, seçimler öncesi, tabii, baraj nedeniyle kendileri aday olamamıştı partilerinden ve bağımsız aday olmuşlardı. Sanıyorum 10'un üzerinde bağımsız adaya YSK, değerli arkadaşlar, aday olamayacakları yönünde karar vermişti, veto etmişti, hatırlayın, 12 Haziran seçimleri öncesi. Kıyameti koparmıştı AKP'li arkadaşlar. Sürem bitiyor. Yani YSK diyor ki "Bu kişiler aday olamaz." Sayın Başbakan diyor ya "Milletvekili olamayacak olan kişileri siz niye aday gösterdiniz kardeşim?" diye bize akıl veriyor ya, o şekilde açıklamalar yapıyor yani "Bu bizim meselemiz değil, aday göstermeseydiniz." Ama bakın, YSK'nın veto kararından sonra Egemen Bağış demiş ki: "YSK demokrasiye zulüm yapıyor." Bu, Egemen Bağış'ın açıklaması. Ömer Çelik ne demiş biliyor musunuz? Siyasi katılımları engelleyen bütün tasarrufların karşısında olduklarını söylemiş, siyasi katılımları engelleyen bütün tasarrufların. Mehmet Ali Şahin ne demiş? "Ülkenin demokratik vicdanının kabul edebileceği bir karar değildir." demiş. Bunu siz söylüyorsunuz. Şimdi ben de bunu soruyorum -süre de geçiyor ama- neresindesiniz bu işin, burada mısınız, Sayın Başbakanın söylediği yerde misiniz? Yani bu çelişkiler?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TURGUT DİBEK (Devamla) - Sayın Başkan, bu kadar mı? İlave yapmayacak mısınız?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
TURGUT DİBEK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, tasarının 1'inci maddesi dışındaki 2 ve 3'üncü maddesi zaten bizim de teklifimizin kapsamında. Dolayısıyla, bu maddeleri destekliyoruz. Bu maddelerle ilgili, gecikmiş olmakla beraber, bu akşam burada teklifin geçmiş olmasını olumlu buluyoruz.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)