| Konu: | (10/49, 113, 118, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258) NO.LU SAĞLIK ÇALIŞANLARINA YÖNELİK ARTAN ŞİDDET OLAYLARININ ARAŞTIRILARAK ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA BİR MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGELERİN ÖN GÖRÜŞMELERİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 99 |
| Tarih: | 25.04.2012 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle Gaziantep'te yaşanan ve hepimizi kahreden, hepimizi çok üzen o olayda görevi başında kaybettiğimiz Ersin Arslan'a Allah'tan rahmet ve acılı ailesine de sabır diliyorum. Ersin Arslan gibi, geçmişte gerek görevi başında şiddet görerek gerekse yine görevi başında, insanları yaşatmak isterken çeşitli sebeplerle ve kazalarla hayatını kaybetmiş olan tüm sağlık çalışanlarını bir kez daha buradan rahmetle ve minnetle anıyorum.
Van'da, bu Meclis çatısı altında birlikte siyaset yaptığımız, parlamenterlik görevini üstlendiğimiz bir milletvekilimiz tarafından şiddete uğrayan Doktor Oğuz Eroğlu'na yapılmış olan davranışı şiddetle kınıyor, bu şiddetin kimden, ne şekilde gelirse gelsin, özellikle de bu Parlamentodan bir barış çıkarmayı ümit eden bir partinin mensubu milletvekili tarafından yapılmış olmasını da son derece sıkıntılı buluyorum. Hele hele konu hekime karşı şiddetken, bu konuda bütün muhalefet partileri çok önemli eleştirilerde bulunup iktidar partisi buna kulaklarını tıkamış, Bakanlık bu meseleye gerekli önemi vermiyorken, böylesi bir hamle, o politikalarından dolayı sıkıntı içine düşmüş olan Bakanlık ve iktidar partisi için âdeta bir can simidi oldu, âdeta bir hayat öpücüğü oldu. Oysa Gaziantep'te meydana gelen cinayet göstere göstere geldi. Hani, kovboy filmlerinde birden bir rüzgâr eser, ortalık sessizleşir, sonra kapılar kapanır, pencereler kilitlenir, aslında kimse bir şey söylemez ama ne olacağı bellidir, birazdan orada bir cinayet işlenecektir. İşte o cinayeti herkes biliyordu. O cinayeti biliyordur da, kovboy kasabalarında o kadar otoriter bir yönetim vardır ki kimse bunu söylemeye cesaret edemez ama demokrasilerde böyle olmaz. Demokrasilerde birileri çıkar, konuşur. İşte o kovboy kasabasındaki sessizliği, bu konuda Sayın Bakanın zaman zaman çok kızdığı, biraz önce iktidar partisinin sayın milletvekilinin şiddetle eleştirdiği meslek örgütleri, odalar, meslek birlikleri, sendikalar, sivil toplum kuruluşları seslendirir ve onlar derler ki: "Birazdan burada kötü şeyler olacak, buna tedbir alın." Onlar bunları söylediler ama siz maalesef bunları dinlemediniz. Siz dediniz ki: "Öyle olsaydı yüzde 50 oy alır mıydık?" "Eğer öyle olsaydı millî irade bizi seçmezdi." dediniz, "Sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı arttı." dediniz, "Bizden öncekilere bakın." dediniz, devri sabık yaratmayı marifet saydınız. Ve açıkça şunu da söylemek lazım ki: Kızakla doğuma giden bir hastanın veya at arabası üzerinde, eşek sırtında hastaya giden doktorların resimlerini "Eskiden böyleydi, şimdi çok daha güzel." diye göstererek size yapılan bu uyarıların hepsine kulak tıkadınız. Ama sadece meslek odaları, meslek birlikleri, sendikalar değil, muhalefet de görevini yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi, bu Parlamento döneminde -biraz önce Sayın Bakanın sunumunda da gördüğümüz gibi- onun üzerinde konuyla ilgili verilmiş araştırma önergesiyle konuyu gündeme getirmeye çalıştı.
Bakın, bugün, toplam 14 kişi konuşacak bu konuda. Bu 14 kişiden -Sayın Bakanı saymazsak ve iktidar partisi adına konuşma mecburiyetinden dolayı konuşan Sayın Ünüvar'ı saymazsak- iktidar partisinden, AKP'den kimse konuşmayacak. Bu, İç Tüzük gereği böyle. Çünkü aslında bugün konuşmak istiyorsunuz, dün "Konuşmayalım, tartışmayalım." deyip oylarınızla reddettiğiniz benzer önergelere bugün destek veriyorsunuz ama harmanda izi olmayanın hasatta yüzü olmaz. Bir kez "Bu konu araştırılsın." dememişsiniz. (CHP sıralarından alkışlar) Bırakın "Bu konu araştırılsın." demeyi, bizim verdiğimiz önergeleri burada reddettiniz.
Son örnek: 14 Mart tarihinde, bizim verdiğimiz önerge üzerinde, Sayın Aytuğ Atıcı burada konuştu. Ondan sonra, Milletvekili İsmail Güneş çıktı -kendisi de bir hekim- ve İsmail Güneş konuyla ilgili yapmış olduğu konuşmada -toplam bir buçuk dakikasında konuyla ilgili konuştu- şunu söyledi: "2002 yılında yüzde 2,8 olan sağlığa ulaşım bugün 7,5'a ulaştığı için, dolayısıyla eskiye göre çok fazla bir yoğunluk olduğu için, tabii bu hasta hakları uygulaması ilk defa başladığı için, başlangıçta birtakım hastalar bu hakları kötü yönde kullandıklarından, ne yaptıklarını bilmediklerinden, birtakım sağlık çalışanlarının aleyhine birtakım hakları kullanmış olabilirler. Ama şimdi, bilinç arttığı için artık sağlık çalışanlarına şiddet daha da azalmıştır, hekimle vatandaş bütünleşmiş, ayrı kalmamıştır." demiş. Sonra devam etmiş "Benden önce konuşan Aytuğ Atıcı, üniversitede hoca olduğu için herhâlde, eskiden üniversitelere gitmek için hocalara para öderdiniz, herhâlde, o, bu yüzden bu sistemi eleştiriyor." demiş. Muhalefet sıralarından Sayın Haydar Akar "Niye böyle konuşuyorsun kardeşim?" diye uyarmış. O, bu uyarıyı dinlemeyip bu konu hakkındaki bütün söylediklerini sonlandırmış ve demiş ki: "Dolayısıyla, bu şiddet daha da azalacaktır. Sayın Sağlık Bakanımızın bu konudaki çalışmaları devam etmektedir. Şiddete sıfır tolerans uygulaması nisan ayında devreye girecek, dolayısıyla sağlık çalışanlarına şiddet tamamen sıfırlanacaktır. Dolayısıyla, ben bu önergenin aleyhinde olduğumu söylüyor, saygılar sunuyorum." demiş, inmiş. Toplam bir buçuk dakikalık konuşmalarınız var ya, o konuşmalardan bir benzerini yapmış, "Muhalefet gündemi meşgul etmek istemektedir." demiş. Geri kalan sekiz buçuk dakika boyunca sağlıkta dönüşümün ne kadar iyi bir şey olduğunu anlatmış. Doktora şiddetten, bu, doktora yapılan şiddete karşı alınması gereken tedbirlerden bahsetmediği gibi "Meclis bu konuyu sakın araştırmasın." demiş ve sizlerin oylarıyla da bu konu araştırılmamış.
Ne gerekiyordu? Maalesef, üzülerek söylemek istiyorum ki Sayın Ersin Arslan'ın hayatını kaybetmesi gerekiyordu, şimdi aynı içerikteki bütün önergeleri bir araya alıp, sizin de buraya çıkıp "Bizce de araştırma komisyonu kurulmalıdır." demeniz için.
Sayın Bakan "Şiddeti mazur göstermeyin." diyor -birtakım eleştiri- son derece haklı. Ama şiddeti mazur göstermenin bir yöntemi de tam tersinden baktığınızda şudur: "İngiltere'de de bu var." demek aslında aynı şekilde şiddeti mazur göstermektir ve o kadar yanlış bir meseledir ki. Oradaki hak arama bilincinden, hak aramanın önündeki engellerden, suçun gizlenmemesi konusundaki toplumsal duyarlılıktan, geri bildirim mekanizmasının etkinliğinden falan elbette bahsedeceğiz ama bir de suçun tanımından bahsetmek lazım. Evrensel anlamda şiddet, dünyanın anladığı, İngiltere'nin anladığı anlamda "duygu ve davranıştaki aşırılık" demek.
İngiltere'de bir sağlık çalışanı, bir kişi kendisine sesini yükselttiğinde oradan bir form çıkarıyor, "F7" denen formu ve orayı dolduruyor, hastanın ismini, kendi ismini ve onu gönderiyor. Bu bir şiddet vakası olarak kayıtlara geçiyor. Oysa bizde doktor kaçıyor, elinde sopayla kovalıyor, jandarma gidiyor, polis gidiyor, zor alıyor elinden ama tutanaklara, kayıtlara geçmiyor. Sayın Bakanın bugünkü konuşmasında bu gizleme vakalarının üzerine gidileceğini söylemesi belki de en önemli ve destek olmamız gereken en önemli kısım. Bizde, karnına bıçağı yemeden, kafada bir şey kırılmadan doktor şiddet görmüş sayılmıyor. Sadece doktorlar değil sağlık alanındaki tüm çalışanlar, ambulansın şoförüne kadar, Türkiye'de küfür yiyor, şiddet görüyor, bütün sağlık çalışanları.
Özellikle meslektaşım eczacılar, iktidar partisi gelmeden önce bir çeşit katılım payı alırken, bugün toplam on çeşit -geçen sefer saydım, Sayın Bakan da itiraz etti, teker teker sayıp paralarını da koyduk ve sonunda haklı olduğumuz çıktı. O kadar olmasına kendisi de şaşırdı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı- on çeşit para alınıyor, eczanede, hastanede, maaştan. Bazen maaşındaki kesintiyi eczacıya bilen, bazen "Sen beni muayene mi ettin, nasıl muayene ücreti istersin?" diyen hastaların eczacılar her gün sözlü şiddetlerine ve saldırılarına maruz kalıyorlar. Salonda eczacı milletvekilleri var, "Kalmıyoruz." derlerse, "Bu sistemden vatandaş memnun." derlerse, "Her gün eczanede bir kavga olmuyor, bu iş aslında itişmeye, kakışmaya kadar varmıyor ama biz polisin olduğu bir acil serviste değil de eczanemizde bire bir bununla muhatabız, bu yüzden kayıtlara geçmiyor." derlerse ben çıkarım, buradan bir daha sözlerimi geri alırım. Eczanede yapılan bu zulmün karşılığında hekime karşı şiddet konusunda duyarlılık artınca, benim meslektaşlarım beni hem sosyal medyadan hem de telefondan yağmura tuttular, "İlla bir eczacının da ölmesi mi gerekiyor? Her gün eczanede, bu sağlık sisteminin bize yüklediği, bizimle hiç ilgisi olmayan sıkıntılar yüzünden hastalardan mağduriyet görüyoruz." dediler ama bir tane somut örnek verdiler. En son, Çanakkale Eczacı Odası Başkanı Jale Hanımın eczanesinde, bir şizofreni hastası bir ay önce aldığı ilacı -şizofreni hastasının ilacıyla arasındaki psikolojik bağı ben burada anlatmayayım, siz çok daha iyi biliyorsunuz- almaya gittiğinde, "Senin ilacını devlet ödemiyor, kutu başına şu kadar fark ödeyeceksin, yerine bu ilacı alacaksın." dediğinde, hasta çıkıyor, birkaç dakika sonra içeriye elinde bir kürekle giriyor ve eczaneyi darmadağın ediyor, eczane çalışanları canını zor kurtarıyorlar.
Bu konuda komisyon kurulması doğrudur. Olduğumuz yerdeyiz, sizinle aynı yerde buluştuğumuzda doğruyuz. Başka canlar ortadan kalkmadan, başka sağlık şehitleri ortaya çıkmadan bu meseleye hep beraber çözüm aramayı diliyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özel.