| Konu: | BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 113 |
| Tarih: | 30.05.2012 |
CHP GRUBU ADINA MUHARREM IŞIK (Erzincan) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 259 sayılı Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Maddede, uçak motorlarının ve bunların aksam ve parçalarının yurt dışından yapılan kiralamalarıyla ilgili kolaylıklar getiriliyor. Tabii ki eğer uçağı dışarıdan alıyorsan, parçaları da yapamıyorsan dışarıdan alman gerekiyor, kendin üretemiyorsan yine dışarıdan alman gerekiyor. Tabii ki bu gayet normal ancak tabii, bilindiği gibi, Türk Hava Yollarının 2006 yılında binde 8'lik kamu hissesi payının satılmasıyla kamu payı yüzde 50'nin altına düşürülmüştü. Bu düşürülmeden sonra kamu statüsünden çıkarılmış oldu ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Başbakanlık denetiminin ve Kamu İhale Kanunu kapsamından dışarı çıkarıldı, yani denetimden uzaklaştırılmış oldu. İşte burada, bu noktada, eğer alımlarda şeffaflık gözetilecekse tabii ki bunda hiçbir sorun olmaz. Dolayısıyla da kendimiz yapamadığımıza göre temin etmek için de uçakların parçalarını dışarıdan alıp kullanmamız gerekiyor. Zaten bundan sonra grev yasağı da geldiğine göre, uçakların uçuşlarının engellenmemesi için parçalarının sağlam bir şekilde alınması, can güvenliğinin de sağlanmış olması gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ben, fırsat bulmuşken, özellikle Erzurum milletvekillerine söylemek istiyorum, bir konuda konuşacağım, TOKİ'yle ilgili. Biliyorsunuz, yıllardır bir sürü haberler yapıldığı hâlde, birçok yolsuzluk yapıldığı söylendiği hâlde, TOKİ'yle ilgili sürekli gündem olduğu hâlde, TOKİ yine binaları yapmaya devam ediyor, binaları kurmaya devam ediyor. TOKİ, Türkiye'nin en büyük inşaat şirketi şu anda. TOKİ'nin kuruluş amacında der ki: "Dar ve orta gelirli vatandaşların nitelikli konut ihtiyacını karşılamak." Ama TOKİ, görev ve yetkilerini, devletten de aldığı güçle resmen tam bir müteahhitliğe soyunmuş durumda yapıyor. Yoksulları konut sahibi yapmak, ülkenin konut sorununu çözmek, çarpık konutlaşmayı gidermek için kurulan TOKİ'nin yaptığı iş aslında tam bir aldatmacadır. Eğer böyle olmasaydı, TOKİ hazineden bedava aldığı arsalarla yoksullara yaptığı evleri ya cüzi bir kârla ya da hiç kâr almadan teslim ederdi ama TOKİ bugün, yaptığı evleri, birinci elden başlamak şartıyla bir müteahhide verdikten sonra dördüncü ele kadar götürüp verebildiğine göre -ki öyle ihaleler var- demek ki birileri para kazanıyor burada. Tabii, TOKİ'nin yaptığı evlerde vergiden muafiyet var, biraz önce söylediğim gibi arsalar da bedava, dolayısıyla bol bol inşaatlar yapılmaktadır.
Burada, Erzurum'la ilgili söylediğim zaman "Erzurum'la ne ilgisi var?" diyeceksiniz. Erzurum'un Şenkaya ilçesi Turnalı köyü, 2006 yılında, 10719 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla afete maruz bölge ilan edilmiş, burada TOKİ'nin ev yapmasına karar verilmiş. 2010 yılı ile 2011 yılı arasında TOKİ'deki evler yapılmış, daha sonra da teslim edilmiş. Tabii, bunlar güzel şeyler, evlerine sahip olmuşlar, evleri yapılmış. Köyde 42 tane ev yapılıyor. Binalar
Tabii, vatandaşlar dolaşmışlar, birçok yere gitmişler. Afet İl Müdürlüğüne gitmişler, daha sonra oradan bayındırlığa gönderilmiş, bayındırlıktan Ankara'ya gelmişler ama bir türlü dertlerini anlatamamışlar. Ben burada yüce Meclise bunu duyurmak istedim çünkü gittikleri yerlerden hep eli boş dönmüşler. Bu insanların bu parayı ödemeleri mümkün değil, zaten evinde bu kadar para tutması mümkün değil, çok rayiç bir bedel çıkarılmış.
Bir diğer konu da zaman bulmuşken, yine, son günlerde, özellikle mesleğimi de ilgilendiren kürtaj ve sezaryenle ilgili konuşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, kürtaj ve sezaryen tıbbi endikasyonlara göre yapılır, öyle kafaya göre yapılmaz, "Kafamda attım, ben bunu yapacağım." denilmez. Hiçbir hekim de kesinlikle keyfî olarak "Bu işlemi yapmak istiyorum." demez. Tabii, ortalıkta öyle laflar dolanıyor ama kesinlikle denilmez. Hele son günlerde hekime şiddeti tartıştığımız ve yine, son günlerde şiddetin arttığı bir dönemde böyle bir şeyi gündeme getirip "Hekimler -sanki- kürtaj yaptırmak için, sezaryen yaptırmak için bunu teşvik ediyorlar." diye anlatmak, hekimleri yine hedef tahtasına oturtmaktan başka bir şey değildir.
Sayın Bakanımız Fatma Şahin hekimlerin hastalarına "Sezaryen mi istersin, normal mi istersin? Sezaryenle doğum ağrısız olduğu için sizi rahatlatacaktır." diye yönlendirme yaptığını söylüyor. Sanki hekimler mağazada elbise satıyorlar veya bir daire satıyorlar, beğenmesi için teklifte bulunuyorlar. Hiçbir hekim hiçbir zaman için hastasına böyle bir şey söylemez.
Burada hekimlerin paragöz olduğunu ima etmek istiyorlarsa yanılıyorlar. Hele hele şu anki devlet hastanelerinde çalışan hekimlerimiz, orada zaten aldıkları üç kuruş döner sermaye için bir hastayı sezaryene alıp onun risklerini göze almak için sezaryeni önermez.
Sezaryenin -hekim arkadaşlarımız çok iyi bilirler- bir sürü endikasyonları vardır ve sezaryen de bu endikasyonlara göre yapılır. Bazı hastalar vardır, kulaktan duyma şeylerle gelip illa sezaryen olmak isterler. Hekim burada kesinlikle sezaryenden vazgeçirmek için uğraşır. Hiçbir zaman için "Seni sezaryen yapayım." diye uğraşmaz ama bazen hastanın sosyal endikasyonları, psikolojik durumundan dolayı da sezaryen yapıldığı olabilir ama dediğim gibi hekim hiçbir zaman için bunu zorlamaz. Sayın Bakanın elinde belge varsa bu belgeyi de görmek isteriz.
Tabii, sezaryenden sonra kürtaj konusu da son zamanlarda yine gündeme geldi. Kürtaj öyle her gün önüne gelenin konuşabileceği bir gündem maddesi değildir. Kürtaj hem tıbbi endikasyonları olan bir olaydır hem de sosyal endikasyonları olan bir olaydır. Burada hekimler bunu çok iyi bilirler ve nasıl yapılması gerektiğini de kendileri hastaya anlatırlar. Hâlbuki kürtaja giden sebepleri de bilmek lazım -bunun sosyal endikasyonları olduğunu söyledim- hasta zorla gelip olmak için uğraşırsa bunu da araştırmak lazım.
Tabii özellikle sizin Sağlıkta Dönüşüm Projenizle birlikte birinci basamak sağlık hizmetlerinin bittiğini, koruyucu hekim kimliğinin de bittiğini çok iyi biliyoruz. Ben de hekimlik yaptığım dönemlerde -ben hep sağlık ocaklarında çalıştım, kısa bir dönem hastanede çalıştım- biz orada özellikle 15-49 yaş grubu dediğimiz kadınlarımıza bu konuda eğitim verirdik. Özellikle ebelerimiz gezerdi; hastaya, daha doğrusu 15-49 yaşındaki kadınlarımıza hangi yöntemin uygun olduğunu anlatırlardı ve ona göre de kullandırılırdı. Buradaki amaç hiçbir zaman için nüfusumuzu planlamak, nüfusumuz artmasın diye uğraşmak değildir; buradaki amaç bir gebelikten sonraki gebeliğin arasında belli bir süre geçmesi, kadının sağlıklı bir şekilde hamile kalmasını sağlamak, bebeğine daha iyi bakmasını sağlamak, artı, eğer bir endikasyon varsa, hamile kalmaması gerekiyorsa bunun önlemini almaktır. Bunu da işte yaparken biz o birinci basamakta uyguladığımız aile planlamasıyla yapmaktaydık ama tabii şu anda aile planlaması olsun, korucuyu hekimlik olsun unutulduğu için, maalesef bu konuda başarısızlıklar oldu. Bunu da kapatmak için kürtaj arttı belki. Bunu da kapatmak için bu şekilde bir yola sapıldı, hekimler yine günah keçisi yapıldı.
Tabii, Dünya Sağlık Örgütü, güvensiz kürtajı yani güvenli olmayan kürtaj koşullarını şöyle tanımlar: "Vasıfsız kişiler tarafından tehlikeli aletler veya sağlıksız mekânlarda yapılan operasyonlar." olarak tarif eder. Buna ek olarak, kısıtlayıcı yani kürtajı zorlaştıran veya yasaklayan yasalar kürtaj oranını düşürmez, aynı kalır çünkü insan kafasına koymuşsa bunu yapar. Yasal olmayan kürtaj sonucu ölümler artmıştır. Bunu biz eğer yasaklarsak göreceğiz. Güvensiz ortamda yapılan kürtajları önlemek için aile planlaması hizmetleri ve güvenli kürtaj merkezlerinin sağlanması gerekir diyor.
Bizim de burada yapacağımız şey, kesinlikle hekimleri suçlamak değil. Kürtajın da ne zaman yapılacağına hekim karar verir, sezaryenin de nasıl yapılacağına yine hekim karar verir. Bunu bilerek biz eğer hekimlerimize, bugünlerdeki şiddeti de düşünerek, daha saygılı konuşursak çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Işık.