GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ İÇTÜZÜĞÜNDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR İÇTÜZÜK TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:61
Tarih:03.02.2012

FARUK BAL (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında, ben, bugün sabahleyin Sayın Başkanın başkanlığında toplanmış olan grup başkan vekillerinin uzlaşma noktasında buluşmalarını sağlayan Sayın Başkana teşekkür ederek ve bunu da teşvik edecek bir konuşma yapma niyetindeydim. Yine bu niyetimin gereğini yerine getireceğim ama Sayın Kuzu'nun, Komisyon Başkanı olarak burada yaratılmış olan gerilimi hem usul açısından hem esas açısından Adalet ve Kalkınma Partisinin teklifleri doğrultusunda savunmasını şaşkınlıkla karşıladım. Bu ne turşu, bu ne lahana mı derler, ne derlerse işte, uymadı; uymadı bu uzlaşma iklimine. Dolayısıyla, öncelikle, yeniden uzlaşma nedir, bu uzlaşmaya nasıl gidilebilir ve milletin iradesinin tecelligâhı olan bu Mecliste hepimizin ortak bir şekilde verimli, kaliteli yasama faaliyeti yapmamıza imkân sağlayacak bir tüzüğe nasıl ulaşabiliriz; onun şartlarını araştırmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki, iki gündür, iki buçuk gündür bir gerilim içerisindeyiz. Bu gerilimi birlikte değerlendirmemiz lazım ki sonuca rahat gidelim. Gerilimin sebebi İç Tüzük değişikliğidir. İç Tüzük değişikliği daha önce 3 defa değerlendirilmiştir. 23'üncü Dönemde bir uzlaşma komisyonu kurulmuş, bir çalışma yapmış arkadaşlarımız. Bu çalışma 24'üncü Dönemde beğenilir beğenilmez ama bu bir veridir. Bu verinin üzerinde bir emek sarf edilmiştir, bu emeği değerlendirmek lazım.

İkinci olarak, 24'üncü Dönemde grup başkan vekilleri İç Tüzük'ü değerlendirmek üzere bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışmanın da bir ürün olduğunu değerlendirerek bundan yararlanmamız lazım.

Üçüncü olarak, Sayın Çiçek, Meclis Başkanı olarak bu işe bir hız kazandırabilme çerçevesi içerisinde bir çalışma yapmıştır. Bu üç çalışmaya rağmen Adalet ve Kalkınma Partisi, grup başkan vekillerinin imzasıyla bir İç Tüzük teklifini dayatmıştır. Bu bir dayatmadır. Milletin iradesine dayatmayla tahakküm etmek mümkün değildir.

Dördüncü olarak, bunu bir kenara bırakacak olursak, değişiklik yapacağımız metin nedir? Değişiklik yapacağımız metnin hukuki kutsiyeti vardır. Bu hukuki kutsiyetin başlıklarını ben sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci olarak, İç Tüzük dediğimiz metin, kanunların yapılmasının şeklini ve esasını düzenleyen ana bir hukuk kuralıdır. Bu niteliği itibarıyla millî iradenin sessiz anayasasıdır ve millî iradenin sessiz anayasası olması hasebiyle, millî iradeyi teşkil eden iktidar ve muhalefetin hak ve yetkilerini, çalışma usullerini de birlikte düzenler. O zaman bunun uzlaşma içerisinde yapılması gerekmektedir.

Bir başka açıdan ise iç tüzük, bir ülkede demokrasinin varlığı, yokluğu ya da demokratik değerlerinin ne kadar demokrasi ile bağdaşıp bağdaşmadığını da ortaya koyan bir metindir. Yani iç tüzük, yasama organını denetleyen, muhalefete hak ve yetkiler tanıyan, iktidarın parmak çoğunluğunu değil, iç tüzükten kaynaklanan hak ve yetkilerini tanıyan bir temel metindir. İktidar partisinin parmak çoğunluğuna rağmen muhalefetin söz söyleyebilme imkânına, iktidarın birtakım yasama teşebbüslerini engelleme, onu durdurabilme imkânına hukuki metin olarak hak veren, yetki veren metindir. İşte bu niteliği itibarıyla iç tüzük, eğer muhalefete yetki verebiliyorsa, hak verebiliyorsa, söz hakkı verebiliyorsa, konuşma hakkı verebiliyorsa, engelleme hakkı verebiliyorsa o takdirde o demokrasinin adı gerçek demokrasi olabilir. İşte bu özelliğine rağmen getirilmiş olan dayatma ciddi bir gerilim yaratmıştır.

Getirilen teklifin özü nedir ve meselenin esası nedir? Değerli arkadaşlarım, zaman kısıtlı olduğu için kısa kısa ifade etmek istiyorum. Getirilen teklifin özü, muhalefet partisinin denetim yetkisini, yani biraz önce anlattığım, İç Tüzük'ten kaynaklanan parmak hesabına dayanmayan denetleme yetkisini kısıtlamaktır, kısırlaştırmaktır, bir. İkincisi ise denge unsuru olarak, iktidar partisinin dengesi unsuru olarak İç Tüzük'ten kaynaklanan haklarının parmak demokrasisine tabi olmayan, İç Tüzük'ten kaynaklanan haklarının ve yetkilerinin kısıtlanmasını ortaya koymaktadır. İşte mesele de burada düğümlenmektedir. Burada niye düğümlenmektedir? Denetim yetkisi ve iktidarı dengeleme yetkisi kısıtlanmış olan bir muhalefet, demokrasi değerleriyle bağdaşan bir siyasi rejimin muhalefeti olamaz yani şeklen muhalefet olur. Şeklen muhalefetin var olduğu demokrasiler de şeklî demokrasidir, demokrasinin özünün yansıtıldığı bir rejim değildir. Şeklî muhalefetin bulunduğu demokrasi şeklî bir demokrasidir. Bu, aynı zamanda, güçsüz bir şekilde muhalefet yaratma operasyonudur. Güçsüz bir şekilde muhalefetin bulunduğu rejimin adı, değerli arkadaşlarım, güçsüz demokrasidir. Bir üçüncü husus ise iktidarı dengeleyemeyen ve denetleyemeyen bir muhalefetin  bulunduğu rejimin adı demokrasi değil diktatörlüktür.

Değerli arkadaşlarım, işte, biz bütün samimiyetimizle, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, millî iradeye en güçlü siyasi anlamı yükleyen bir parti olarak, millî iradenin tecelli ettiği Mecliste demokratik toplum gereklerini yerine getirecek özlü bir demokrasiden yana olmak üzere, İç Tüzük'ün milletin iradesinin ortaya konulabilmesi için kaliteli ve verimli bir yasama faaliyetine imkân sağlayacak şekilde değiştirilmesinden yanayız ve bunun uzlaşmayla değiştirilmesinden yanayız. Ama Sayın Kuzu'nun gelip burada savunduğu AKP'nin tek başına yaptığı dayatma ile buna devam etmek isterseniz biz, geçmişteki siyasi hatalarınızı ve o hataların Türkiye'yi sürüklediği uçurumu hatırlar ve Türkiye'nin o demokrasiden diktaya doğru gidiş uçurumunda tüm varlığımızla bu İç Tüzük'ün dayatmayla geçirilmesine karşı dururuz. Uçurumun kenarı nedir? Uçurumun kenarı şudur: Değerli arkadaşlarım, 1982 Anayasası zaten bir darbe anayasasıydı. Bu Anayasa, Kenan Evren'in Cumhurbaşkanı olacağı varsayımına göre Anayasa kitabında iki buçuk sayfa yasama, yürütme ve yargı yetkisi veren bir sistem oluşturmuştur, iki buçuk sayfa Cumhurbaşkanının yetkisi vardır. Bu Cumhurbaşkanının -Sayın Gül'ü kastetmiyorum- makamının sorumluluğu ise sadece vatana hıyanetle sınırlıdır. O zaman, yetkisi aşırı, sorumluluğu sıfır olan bir makamın demokrasideki adı diktadır, demokrasi değildir. Şimdi, siz bu sistemi, halk tarafından seçtirilmek suretiyle siyasi bir meşruiyete de tabi tuttunuz, demokratik parlamenter sistemin adı ucube bir cumhurbaşkanlığı sistemine dönüştü. Diğer taraftan, yine Anayasa değişiklikleriyle "Vesayeti kaldırıyoruz." diyerek yeni bir vesayet makamı yarattınız, yargıyı siyasallaştırdınız, siyasallaşmış yargı, Cumhurbaşkanının sesini dinlemez oldu, Başbakanın sesini dinlemez oldu, Adalet Bakanının sesini dinlemez oldu, Başbakan Yardımcısının sesini dinlemez oldu ve yaratılan bu kontrolsüz güç, kendi içinde de denetlenemeyen, yargı içinde de denetlenemeyen bu kontrolsüz güç işte ucube cumhurbaşkanlığı sisteminin yeni vesayet makamı olmuştur. Şimdi, siz ısrar ederseniz "Bu İç Tüzük değişikliğiyle, böyle bir sisteme böyle bir yasama düzeni kurmak istiyoruz." şeklinde anlarız ve göğsümüzü siper eder, İç Tüzük'ün tüm yetkilerini kullanır, bunun kanun hâline ya da değişiklik hâline gelmesine, karar hâline gelmesine karşı çıkarız diyor, uzlaşma ile, aklıselim ile ortak akıl ile, demokratik değerlere ulaşılabileceğini ümit ediyor, Sayın Başkanın şahsının da Anayasa Uzlaşma Komisyonunda yarattığı zeminde, iklimde faaliyet gösterilirse böyle bir sonuca ulaşacağımızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bal.