GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ANKARA MİLLETVEKİLİ BÜLENT KUŞOĞLU?NUN, ANKARA İLİNDEKİ SPOR SORUNLARI VE ANKARAGÜCÜ SPOR KULÜBÜNÜN DURUMUNA İLİŞKİN VE AYDIN MİLLETVEKİLİ ALİ UZUNIRMAK?IN, FUTBOLUN İÇİNDE BULUNDUĞU KAOSA İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMASI DOLAYISIYLA
Yasama Yılı:2
Birleşim:58
Tarih:31.01.2012

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ  (Samsun) -  Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Uzunırmak ve Sayın Kuşoğlu'nun gündem dışı konuşmalarına Hükûmet adına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Ankaragücü futbol takımıyla ilgili  yapılan tespitlere katılmamak mümkün değil. Ankaragücü futbol takımıyla ilgili olarak yapılan tespitlere katılmak için illa Ankaralı ya da Ankara milletvekili olmak da şart değil. Ankara, her şeyden evvel cumhuriyetimizin başkentidir ve elbette ki gönüllerin arzu ettiği şey, Ankaragücünün Süper Lig'deki temsilinin hiç kesintiye uğramaksızın devam etmesidir. Bu, en gönülden geçen arzumuzdur. Fakat herkesin malumudur, burada konuşma yapan milletvekillerimizin de çok iyi bildiği bir realitedir, kulüplerin mali bakımdan yönetimi, kulüplerin finansmanıyla ilgili konular, Türkiye'de özellikle futbol sektörünün en önemli problemi olarak varlığını korumaya devam etmektedir. Bu anlamda UEFA ve FIFA çerçevesinde finansal fair play sağlanmasına yönelik mali anlamda centilmenlik kurallarının konulması ve kulüplerin bu kurallar çerçevesinde finansal zemini sürdürülebilir bir düzlemde yönetilmesine yönelik evrensel prensipler tüm ülkelerin ulusal futbol federasyonlarına dikte edilmektedir. Bu anlamda Türkiye Futbol Federasyonunun, başta Spor Toto, Süper Lig olmak üzere Türkiye'deki bütün futbol kulüplerinin mali yönetim anlamında evrensel kurallara riayet etmeleri yönünde gereken düzenlemeleri, uyarıları, yönlendirmeleri ve yönetim performansını ortaya koymak gibi kaçınılmaz bir görevi vardır. Her gelen yönetim, diğer amatör branşları da bünyesinde barındıran futbol kulüplerini kendi arzu ve hevesleri istikametinde yönetmeye kalkarsa ortaya çıkacak olan mali tablo maalesef uzun vadede sürdürülebilir bir performansı ortaya koyamayacaktır. Bu, sürecin gereğidir.

Sözlerim sadece Ankaragücü için değil. Genel manada tüm kulüplerin borçlanma politikalarına, yönetim performanslarına, transfer politikalarına özen göstermek gibi bir zorunlulukları vardır. Bu, bugün futbol kulüplerinin başkanları tarafından da ifade edilmektedir, futbol dışı branşlardaki kulüp başkanları tarafından da ifade edilmektedir. Taraflı tarafsız, yönetici olan olmayan tüm gözlemciler, konudan anlayan anlamayan ama para politikasını, mali politikasını, maliye yönünü işin bilen herkes tarafından ifade edilen, edilmekte olan konulardır.

Hükûmet anlamında, hemen ifade etmek isterim, 2003-2004 sezonundan bu yana, 2011-2012 futbol sezonu yani içinde bulunduğumuz bu seneki Spor Toto Süper Lig karşılaşmaları dâhil olmak üzere, isim hakkı bedeli olarak Ankaragücü Spor Kulübüne ödenen para 18,9 milyon liradır, eski rakamla 18 trilyon 941 milyar Türk Lirası. Bu sene de isim hakkı bedeli aynı şekilde ödenmiştir. Buna ilaveten, isim hakkı bedeli dışında, Ankaragücünün de aralarında bulunduğu on dört Anadolu takımına Spor Toto Süper Lig'de, isim hakkının Bakanlığımıza bağlı Spor Toto kurumunda olmasından dolayı, ayrıca 800 bin TL her bir kurumumuza nakden ödemeler gerçekleştirilmiştir. Ama her şeye rağmen ifade etmek gerekir ki dışarıdan yapılan ödemelerin rakamı, miktarı, büyüklüğü, hacmi ne olursa olsun kulüplerin öz kaynaklarını geliştirememeleri durumunda dışarıdan gelen katkılarla şartların ilanihaye döndürülebilmesi maalesef mümkün değil. Bu bir realite, bunu görmemiz lazım. Atasözünde olduğu gibi taşıma suyla değirmen dönmüyor. Bir yere kadar bu imkânlar kulüplere bir teneffüs imkânı sağlıyor ama aslolan, uzun vadeli sürdürülebilir mali yönetim performansının ortaya konulabilmesidir. Bu, sadece Ankaragücü değil, tekraren altını çiziyorum, bütün futbol kulüpleri açısından geçerli olan bir durumdur.

Maalesef bizi üzen bir diğer yönü hadisenin şudur: Futbol kulüpleri özellikle transfer politikalarından kaynaklanan borçlanma yükü nedeniyle yönetilemez hâle geldiğinde gemiden atılan ilk bagaj amatör branşlara aktarılan destekler oluyor, ilk etapta amatör branşlar gözden çıkarılıyor. Dolayısıyla futbol hayatiyetini zor şartlar altında korumaya devam etse bile futbolun dış çevresinde hayatiyetini sürdürmekte olan voleyboldan, basketboldan, güreşten atletizme kadar çok sayıda branş maalesef sürdürülemez hâle geliyor, sporcular antrenörleriyle birlikte kapı önüne terk ediliyor, finansmanı sağlanamıyor, kulüplerin bu sporcularına sahip çıkma yükü her defasında devletin ya da federasyonların üzerine kalıyor ve bu tablo içerisinde de Türkiye uluslararası müsabakalarda arzu edilen performansı bir türlü gerçekleştirmeye muvaffak olamıyor. Dolayısıyla, futbolun doğru yönetimi herkesten çok bizim arzu ettiğimiz bir ihtiyaçtır çünkü futbol doğru yönetildiğinde Türkiye'de sporun tüm branşlarında arzu edilen başarı yakalanabilecektir. Zaman zaman bilim adamlarıyla da tartışmalara konu olabilmektedir. "Türk sporcuların uluslararası müsabakalarda arzu edilen başarıları yakalayamamaları, istenen ölçekte madalyaları elde edememeleri bizden kaynaklanan bir problem midir yani genetik bir sorun mu vardır? Türk çocukları sporda neden başarılı olamıyor?" sorusu binlerce kez sorulmasına rağmen cevap nettir. Sporun genetik bir yönü yoktur, Türk çocukları imkân verildiğinde, kulüpler desteklendiğinde başarıyı yakalayabilmektedir ama burada tekraren altını çiziyorum iktidar-muhalefet hepimize düşen görevler var, ki önümüzdeki aylar içinde kulüpler yasasını Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerlendirmesine sunmayı hedefliyoruz. Bu anlamda muhalefetin de iktidarın da herkesin katkısına ihtiyacımız olacak. Dolayısıyla, bu sorunu siyasetten ari bir zeminde tartışmak mecburiyetindeyiz.

Diğer yandan, Ankaragücü Kulübüyle ilgili son günlerde özellikle antrenörü ve futbolcularının medyaya intikal eden beyanları üzerinden yapılan değerlendirmelere bakıldığında beni de çok üzen bir şey oldu. "ilk yarıda giyilen  ve terden ya da yağmurdan, hava koşullarından ıslanan formaları ikinci yarıda da giymek mecburiyetinde kaldık." şeklinde bir açıklamaları oldu. Bu açıklama üzerine biz Bakanlık olarak kanunen Ankaragücü için yapabileceğimiz bir şey kalmamasına rağmen, isim hakkı olarak ödeyebileceğimiz bir rakamın bulunmamasına rağmen şartları ve imkânları zorlayarak güzide kulübümüzün sene sonuna kadar malzeme dahil olmak üzere tüm ihtiyaçlarına sponsor olma  ya da sponsor bulma düşüncemizi ortaya koyduk. Bu anlamda yaklaşık on gün önce Ankaragücü Kulübü yöneticileriyle Bakanlık yetkililerimiz temas sağladı. Bilmenizi isterim ki şu ana kadar malzeme ihtiyaçlarını içeren listeyi henüz Bakanlığımıza intikal ettirmiş değiller. Bu liste Bakanlığımıza intikal ettiği andan itibaren kendileriyle ilgili bu anlamda gereğini biz manevi bir vazife olarak değerlendirip yerine getirmeye gayret edeceğiz.

Hakan Şükür Milletvekilimizin ifade ettiği konu bir sivil toplum inisiyatifidir. Esasında, iş yeri Ankara olan, vergi levhası, vergi adresi Ankara olan herkesin belki buradan bir çıkış yakalaması gerekir. Şehirlerin, şehir halkının ve şehirdeki sanayicilerin, iş adamlarının, o şehrin, kentin markası hâline gelen kulüplere ve futbol ya da spor markalarına sahip çıkmak gibi bir doğal hemşehrilikten kaynaklanan vazifeleri olmalıdır diye düşünüyorum.

200 bin liralık bir ihtiyaç kendilerine bildirilmiş. "200 bin liralık bir sponsorluk temin ettik. Bunu tedarik ederek nakden Ankaragücüne intikal ettireceğiz." dediler ama tekrar atasözünü hatırlatıyorum: Taşıma suyla değirmeni döndürebilmek mümkün değil. Kurumsal anlamda Ankaragücünün bir yeni mali yönetim vizyonunu ortaya koyması zaruret hâline gelmiştir.

Diğer bir konu, Sayın Uzunırmak'ın bahse konu ettiği hususlar, Türkiye'de futbolda yaşanan mevzular. Değerli milletvekilleri, öncelikle 6222 sayılı Kanun'da yapılan değişikliklerin Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortak ürünü olduğunu tekraren hatırlatmakta ben fayda görüyorum. "Kanun değişirken biz muhalefet etmiştik." gibi bir yaklaşım bugün için doğru bir yaklaşım değildir yani grupların imzasıdır mühim olan.

 ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Konuşmalarımız var Sayın Bakan.

GENÇLİK VE SPOR BAKANI SUAT KILIÇ (Devamla) - Gruplar imzasını koyduktan sonra münferiden muhalefet etmenin çok anlamlı bir davranış olduğunu ben zannetmiyorum. Kaldı ki o değişikliklerin üzerinden geçen zamana rağmen "Değişiklikler yanlış olmuştur." şeklinde kamuoyunda ya da spor dünyasında genel bir kanaat mevzubahis olmamıştır.

Diğer yönüyle bakıldığı zaman, Türkiye'de senelerin özlemi olan konu, Türkiye Futbol Federasyonunun özerk olması, kendi kararlarını bağımsız olarak alması ve uygulaması yönündeki ihtiyaçtı. Son dönemde Türkiye Futbol Federasyonu en özerk sürecini yaşamaktadır. UEFA talimatnameleri, FIFA kuralları ve gerekleri ne ise Türkiye Futbol Federasyonunun bu istikamette hareket etmesi gerektiğine ilişkin görüşlerimizi binlerce kez Türkiye'de her zeminde ifade ettik. Bu sürecin siyasi bir süreç olmadığını, bu süreçte alınacak kararların siyasete tahvil edilmemesi gerektiğini, doğru ya da yanlış kararların vebalinin siyaset kurumuna ödettirilemeyeceğini her zeminde seslendirdik. Tekraren ifade ediyorum: Türkiye Futbol Federasyonu tarafından alınacak olan kararların siyasi bir yönü bulunmamaktadır. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ya da yönetimi üzerinde siyasi bir tesir söz konusu değildir. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı ve yönetiminin görevinin gereği tarafsızlık prensibince ellerindeki talimatnamelerin ve yasaların gereğini uygulamaktır. Yargı kararlarını bekleyip beklememek kendi inisiyatifleridir. UEFA kuralları ve FIFA gerekleri doğrultusunda hangi kararları verecekleri hususu gene kendilerinin karar altına alacak oldukları mevzulardır. Bu meselenin içerisine siyaset, yorumlarıyla girecek olursa Türkiye'de taraftarlık ayrışmasının yanına aynı zamanda siyasal anlamda da bir ayrışmayı dâhil etmiş oluruz ki, bunun doğru bir yaklaşım olacağını asla zannetmiyorum.

Her takım taraftarı olan milletvekilleri her parti grubunun içerisinde bulunmaktadır, Beşiktaşıyla, Fenerbahçesiyle, Trabzonsporuyla, Galatasarayıyla, diğer Spor-Toto Süper Lig'de bulunan kent takımlarıyla birlikte her takımın bu çatı altında taraftarı var. Takım taraftarlığı söz konusu olduğunda, yani formadaki renkler söz konusu olduğunda partiler ve siyasal duruşlar bir kenara bırakılabildiğine göre, futbolun ve sporun meselelerini siyasi bakış açılarıyla yorumlamamak futbola ve spora yapacağımız önemli katkılar arasında yerini alacaktır diye düşünüyorum.

Çok değerli milletvekilleri, diğer yandan güncel gelişmeleri siyaset kurumuyla izah etmeme yönünde özen gösterilirse buna da ayrıca sevineceğimi beyan etmek isterim. Özellikle deplasman yasakları konusu, bakın, burada biz Bakanlık olarak, Hükûmet olarak tavrımızı ortaya koyduk, devletin deplasmana giden her takımın taraftarlarını korumak, güvenliklerini sağlamak, intikallerini kolaylaştırmak ve rakip sahadan güvenli bir şekilde ayrılmalarını sağlamak gibi bir görevi vardır. Şu ana kadar bu sezon Türkiye'de il idare kurulları tarafından alınmış bir deplasman yasağı söz konusu değildir ama kulüpler kendi aralarında karşılıklı rızaya dayalı olarak "Taraftarlarımızı karşılıklı olarak deplasmana götürmeyelim." şeklinde bir prensip ortaya koyacak olurlarsa bu kendi takdirleridir ama biz buna rağmen -her defasında ifade ettik- yasakçı bir yaklaşımı kesinlikle onaylamıyoruz, doğru bulmuyoruz, tasvip etmiyoruz. Cephede birlikte olan, asker ocağında birlikte olan, okulda birlikte olan; işte, alışverişte birlikte olan; birbirinin çekine, senedine kefalet imzasını koyan insanların tribünlerde farklı takımların taraftarları olarak ayrıştırılması, âdeta bitmek bilmeyen bir husumetin tarafıymış gibi gösterilmeleri Türkiye'ye de Türk insanına da haksızlık olacaktır. Türkiye'yi bu tür yaklaşımlardan uzaklaştırmak lazım.

Görüşlerimi bu şekilde ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kılıç.