| Konu: | ADLİ SİCİL KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 05.04.2012 |
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bir hukukçu, bir avukat olarak ben de sözlerime başlamadan önce meslektaşlarımın Avukatlar Günü'nü kutluyorum. Avukatlarımız gerçekten savunma hakkının kutsallığının bilinci içerisinde birçok zorluğa da göğüs gererek mesleklerini yapmaya çalışıyorlar. Onların en azından bu gününü kutlayarak kendilerine bundan sonraki yaşamlarında ve çalışmalarında da başarılar diliyorum.
Değerli arkadaşlar, şimdi, bu kanunla iki ayrı kanunda değişikliği öngörüyoruz; bir tanesi, az önce ilk 3 maddeye kadar olan kanundu yani Adli Sicil Kanunu'ndaki değişikliklerdi, diğeri de Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun. Yani aynı kanun teklifi içerisinde iki ayrı kanunu öngörüyoruz, zaten kanun teklifinin başında bununla ilgili ufak bir usul tartışması da yaşanmıştı. Bu Şike Kanunu veya işte Sporda Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Kanun daha sık sık karşımıza gelir diye düşünüyorum ben, bundan sonra da gelir. Zira, öyle bir kanun yapılmış ki yani geçen dönem yapıldı, aslında ben de o zaman yine geçen dönem milletvekili olarak Adalet Komisyonu üyesiydim ama o sürede biz Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet Komisyonu üyeleri olarak ayrılmıştık, istifa etmiştik Komisyondan. Sayın Başkan bizim söz hakkımızı kısıtlamıştı Komisyonda. Yargıtay ve Danıştaydaki o yasa değişikliği görüşülürken Millî Eğitim Komisyonundaki uygulamaya benzer, yani o kadar olmasa da, o şiddette olmasa da benzer bir uygulamayla karşılaşmıştık. Yani biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak orada Komisyon üyesi arkadaşlarımızla düşüncelerimizi ifade edememiştik. Beşer dakikalık bir konuşma sürelerine indirgenmişti oradaki süreler ve birer önergeyle ancak işte sınırlanmıştık. Daha sonra, Komisyondan tüm Cumhuriyet Halk Partili üyeler istifa etmişti ve o süre içerisinde bu yasa tasarısı geçti, biliyor musunuz? Yani bizim yokluğumuzun da belli olduğu aslında ortaya çıkıyor.
Yani öyle bir yasa yapılmış ki -aslında bu yasa belki Federasyondan geldi, bilemiyorum ama- "vur" deyince öldürülmüş. Yani yasanın tümüne baktığımızda böyle yasakçı bir zihniyet var, yasaklar kural hâline gelmiş, özgürlükler istisna hâline gelmiş. Yani Sporda Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Kanun'dan bahsediyorum. Nedir olay? Uzatmayayım hem de neyi konuşuyoruz, neyi görüşüyoruz belki arkadaşlarımız onu da düşüneceklerdir.
Değerli arkadaşlar, şöyle bir süre vermişsiniz, o kanun geçerken spor kulüplerine demişsiniz ki: "Elektronik bilet uygulamasına geçeceksiniz. Birer elektronik kart verilecek izleyicilere, yani futbol maçlarına gidecek olan izleyicilere. O kartlar üzerinden elektronik biletler alınacak, maçlara da o kartlarla girilecek." Bunun için de bir süre verilmiş, Süper Lig takımları için bir yıllık bir süre verilmiş, diğer takımlar için üç yıllık süre verilmiş. İşte o bir yıllık süre, aynen adli sicilde, Anayasa Mahkemesinin kararındaki o boşluğu doldurmadaki sürede olduğu gibi, 14 Nisanda doluyor. Aynı yani, öyle bir tesadüf denk gelmiş. O bir yıllık süreye rağmen, hiçbir kulübün, Futbol Federasyonunun da böyle bir hazırlığı yok. "Biz bir yıllık süreyi boşa geçirdik. Dolayısıyla, böyle bir altyapıyı da kuramadık. Elektronik bilet uygulamasına geçmemiz mümkün değil." diye gruplarla gelip bir görüşmesi var. Tüm gruplarla görüştüler, bizimle de görüştüler çünkü öyle bir madde de gelmiş ki arkasından, deniyor ki değerli arkadaşlar: "Bu elektronik bilet uygulamasına geçmezse kulüpler maç başına 100 bin lira idari para cezası kesilecek; diğer kulüplere, Bank Asya'dakilere 80 bin lira kesilecek; içinden çıkılamayacak, kaos gibi bir durum ortaya çıkacak. İşte bunu düzeltmek için bu bir yıllık süreyi öteliyoruz. Yani bu değişiklikle size gelen olay: Bu, Süper Lig'deki futbol kulüplerinin elektronik bilet uygulaması için kendilerine verilen o bir yıllık süreyi, değerli arkadaşlar, diğer takımlarda olduğu gibi üç yıllık süre olarak öteliyoruz. Ama işi çözüyor mu? Bence çözmüyor yani daha doğrusu, bize göre çözmüyor.
Yani elektronik bilet, baktım -aslında, tabii, başka konu konuşuyoruz ama sporla da ilgili olan maddedeyiz- "Dünyada nerede uygulanıyor?" diye baktım; ben bir yer göremedim değerli arkadaşlar. Niçin gelmiş? Niçin böyle bir tedbiri düşünmüş kanun koyucu ya da işte, bu kanunu hazırlayanlar? Holiganları, işte, efendim, olay çıkaranları tespit edelim. E, bu anlayış...
Değerli arkadaşlar, baktım, dünyada, Almanya'da bir yıl içerisinde futbol maçlarını izleyen yaklaşık 45 milyon insan var. Yani 45 milyon vatandaş gidiyor, futbol maçlarını izliyor, yıl içerisindeki maçları takip ediyor. İngiltere'de bu yaklaşık 39 milyon, 40 milyon gibi bir rakam. İspanya'da 35 milyon, İtalya'da 25 milyonun üzerinde, aynı şekilde, Fransa'da da yine 25 milyon civarında vatandaş -insan, neyse- gidiyorlar orada futbol maçlarını güzelce izliyorlar. Hiçbirinde böyle bir uygulama yok; elektronik bilet, elektronik kart, böyle bir şey yok. Türkiye'de 8 milyon civarı -rakamlar öyle söylüyor, bilmiyorum yani yanılmıyorsam, bana söylenen de o, doğrudur herhâlde, 8 milyon- bizim vatandaşımız futbol maçlarını izlemeye gidiyor. Bu maçları izlemeye giden vatandaşlarımıza öyle güzel zorluklar çıkarıyoruz ki?
Elektronik kart, elektronik bilet; aslında bu fişleme, başka bir şey değil. Yani birkaç yüz tane holiganı tespit edeceğiz diye milyonlarca vatandaşı huzursuz ediyoruz. İngilizlerin böyle bir derdi yok. Yani onlar 40 milyon, 45 milyon kendi vatandaşını futbol maçına, bir şölene, orada güzelce stresini atması için, hafta sonunu geçirmesi için davet ediyorlar. Onların böyle bir derdi yok. Almanya'da yok, hiçbir yerde yok. İngiltere'de, baktım, yasaklı holigan sayısı 3 bin küsur kişi, onlar maçlara giremiyor ama 40 milyon insan futbol maçlarını izliyor; böyle bir kart, böyle bir elektronik uygulama yok.
Bunu niye söylüyorum, biliyor musunuz? Yani çözümü eğer ötelemek değil? Büyük olasılıkla şu olacak: Hep beraber, Allah sağlık sıhhat verirse burada olursak üç yıl sonra yine geleceğiz. Üç yıl değil iki yıl sonra çünkü bir yılı geçti. İki yıl sonra bu gelecek, büyük olasılıkla bunu kaldıracağız. Aslında bunun tümden kalkması lazım değerli arkadaşlar. Yani, bu elektronik bilet uygulamasından vazgeçmemiz lazım, insanları zorlamamamız lazım.
Bakın, kanunda ne diyor biliyor musunuz? Şimdi, birer tane elektronik kart verecekler; kartın üzerinde ismimiz, fotoğrafımız, TC kimlik bilgimiz, tüm bize ait olan özel bilgiler yer alacak. O kart üzerinden biz maçlara giderken bilet alacağız ve o kartı okutarak değerli arkadaşlar maça gireceğiz.
Şimdi dersiniz ki -biraz diğer kanunla bağlantısı var- sanki cezaevine giriyoruz. Yani avukat arkadaşlarımız bilir ya da diğer arkadaşlarımız cezaevine bir yakınını, bir dostunu ziyaret etmeye giderken nasıl arandığını biliyorsunuz. Bir kala kala retina taraması kalmış bu futbol maçlarına girmek için. Aslında onu da koyabilirlermiş buraya diye düşünüyorum. Yani gözlerini de tarayarak futbol maçlarına vatandaşlarımızı sokabiliriz, bir o kalmış değerli arkadaşlar.
Yani işin özeti: Bu değişikliği, elzem olan, zorunlu olan değişikliği tüm gruplar olarak bizler bir önergeyle getirdik sizlere ve bunu Cumhuriyet Halk Partisi olarak da destekliyoruz. Ama söylediğimiz şu: Bu çözüm değil, bunun kaldırılması lazım.
Değerli arkadaşlar -az önce yerinden İhsan Arkadaşım Sayın Bakana soru sordu- bir konu var, bu da fişlemeyle ilgili bir konu da, onu da gündeme getirmem lazım, sürem de var.
Ben bunu -geçtiğimiz gün- 3 Nisan günü Adalet Bakanına bir soru önergesiyle sordum. Konu ne biliyor musunuz? Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının açtığı site var, sorgulama sitesi. Burada diyor ki: "Vatandaş, siyasi parti, Yargıtay -işte devam ediyor- ?gov.tr." Sayın Bakan "Bununla ilgili bir bilgim yok." dedi. "Acaba var mı yok mu?" ben denedim bunu. Şimdi siz kimlik bilginizle giriyorsunuz bu siteye. İşte kimlik numaranızı giriyorsunuz, siz herhangi bir siyasi partiye üye iseniz orada çıkıyor değerli arkadaşlar. Yani, şimdi siyasi partiye üye olma, bunu basına da? Tabii birkaç gazetede eleştiri konusu oldu bu.
Şöyle düşünelim: Kiracı-mal sahibi ilişkisi. Mal sahibi, kiracısının siyasi partiye üye olup olmadığını -çünkü kira kontratında nüfus kâğıdı fotokopisi veya işte bilgiler var- kontrol edebilecek. Şöyle düşünelim, ihaleye teklif veren firmalar, müteahhitleri düşünelim, isteyen belediye veya kamu kurumu "Ya, işte müteahhit, şu kişiler hangi siyasi partiye üye, bunlarla ilgili bir kontrol edelim şu kimlik bilgilerinden." demeyecek mi arkadaşlar? Diyebilecekler. Yani bunun dışında, patron, işçisi için, yanında çalışan elemanı için veya işe gelen kişiyle ilgili olarak "Bir bakayım hangi siyasi partiye üye, ondan sonra ben bu kişiyi bir değerlendireyim." diyebilir mi? Diyebilir.
Değerli arkadaşlar, üniversitedeki işte yetkililer, öğrencilerle ilgili de bunu? Yani biliyorsunuz, öyle şu anki YÖK mensupları, dekanlar, işte rektörler, olmadık kararlar alıyorlar, çocuklar üniversitelerden uzaklaştırılıyor. "Hangi siyasi partiye üye?" diye üniversite öğrencilerini de kontrol edebilirler. Bu kesinlikle olmaz, bu bir fişlemedir. Bunu hangi niyetle ortaya koydular, niye böyle bir uygulamaya geçtiler bilmiyorum ama böyle bir uygulama olacaksa mutlaka şifreli olmalı değerli arkadaşlar yani sadece TC kimlik bilgisiyle olmaz, o kişiye ait özel bir şifrenin de olması lazım ki bu uygulama ancak öyle sağlıklı olabilir.
Bunu da buradan Sayın Bakana incelemek üzere sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bu maddeye destek verdiğimizi belirtiyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Dibek, teşekkür ediyorum.